Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Mart 2013 Cuma

ALDIM, DİNLEDİM, YAZDIM... - AYLİN ASLIM - ZÜMRÜDÜ ANKA

AYLİN ASLIM - ZÜMRÜDÜANKA


Sevgili postdaşım, geçen haftanın benim açımdan en güzel albüm haberi her yaptığı işi büyük keyifle takip ettiğim ve geçen aylarda hakkında yazı da yazdığım Aylin Aslım'ın yepyeni 4. albüm haberi oldu. Aylin Aslım, müzik camiası içinde benim "öksürse albümünü alırım" dediğim iki üç kişiden biri olmuştur hep, zira kendi şarkı ve sözlerini yazmasının yanı sıra, başka söz yazarı ve bestecilerden aldığı şarkıları da Aylince okuyabilmesi benim gözümde komple müzisyen yapar bir insanı, albümünü aldırır. Bir de sahne duruşu, hayata karşı radarlarının açık olması gibi gibi birçok faktör var Aylin Aslım'ı sevmem için. Bu yüzden albümün müjdecisi olarak önceden sunulan –Teoman’ın müziğe verdiği arayı çok şık bir düetle sonlandırdığı- "İki Zavallı Kuş"u dinlediğimde nasıl bir albüm geleceğini az çok tahmin ettim. Nitekim yanılmadım da.

Sarp Özdemiroğlu prodüktörlüğündeki albüm Sony Music etiketiyle, 8 Mart Dünya kadınlar gününde çıktı ve ben de çıktığı gün müzik marketin yolunu tuttum. Albümün adı Zümrüdüanka, teşekkür kısmında Zümrüdüanka efsanesini anlatıyor Aslım:

Zümrüdüanka (Simurg): Farsça “si”, “otuz” demektir, “murg” ise “kuş”. Simurg’un yuvasını bulduklarında öğrenmişler ki, simurg "otuz kuş" demekmiş. Onları hepsi Simurgmuş. Her biri de Simurgmuş. 30 kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur.”

Albüm bu temaya çok uyuyor, zira albümde Aylin Aslım’ın kendi içine yaptığı yolculukların izleri var şarkılarda. Müthiş bir kan uyuşması yaşadığı albümün diğer söz yazarı-bestecisi Övünç Dan birlikte, ortaya tam bir Aylin portresi çıkıyor. Aylin'in dışardan gördüğünü, Dan içeriden tamamlıyor sanki.

Şarkılara tek tek geçmeden önce, albüm hakkında genel izlenimimi belirtmek isterim. Albümün genelinde gri tonlar hakim. Bu albümün biraz bulutlu olduğunu hissettirmişti bana daha ilk bakışta. Bulutlu derken, mutlu aşk şarkıları beklemeyin anlamında söylüyorum. Bu albüm, tozpembe aşkların albümü değil. Daha ayakları yere basan, olmuyorsa olmuyor, kardeşim, zorlamanın anlamı yok, tarzında, nerede olduklarını bilen, nerede durduklarının farkında olan aşkların albümü. Çokça kişisel, ama bir o kadar da sahici. Aslım'ın şarkılarını güzel yapan esasında laf salatalarına, kahredici aşk çemkirmelerine başvurmadan derdini anlatabilmesi. Bu yüzden insan dinlediğinde yaşadıklarını hatırlayabiliyor, ya da böyle bir şey başına gelse neler hissedebileceğinin empatisini kurabiliyor. Aşk gibi ayrılık da gerçek duygular üzerinden anlatılıyor. İnsan yabancılık çekmiyor şarkıdaki kadına (ya da adama).

Albümün söz-müzik yükünü Aylin Aslım’la beraber yüklenen Övünç Dan çok güzel bir kimya yakalamış ve albümü kimbilir kaçıncı kere dinledikten sonra “benim şarkım” olarak belirlediğim Ölünür De gibi bir şarkıyı Aylin Aslım'ın sesinden bizlere hediye etmiş. müzik Bu şarkı albümün ikincisi şarkısı olmalı, kesin ve net! Bu şarkıyı kulaklıkla disk çalarımda ilk dinlediğimde, Aylin Aslım sanki yanımdaymış da benimle sırrını paylaşıyormuş gibi hissettim. Sanki Aslım odadaydı ve benimle konuşuyordu. Zira sesi öne çıkarıp enstrümanları geri planda bırakarak başlayan şarkı, bir dertleşme şarkısı gibi geldi bana. Başka bir etkiledi beni. Şarkı başlarken ve biterken sadece Aylin Aslım'ın vokaline kendini bırakmış, ancak bu etki disk çalardan dinlerken daha yoğun hissediliyor. Albümde dev çınar Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı ve Atilla Özdemiroğlu’nun müziğini yaptığı Sezen Aksu klasiklerinden Hasret yorumu ile albümün teması tamamlanıyor. Bilen bilir, bu "cover” denilen "yeniden yorumlama” işine hep mesafeli yaklaşırım. Çünkü kendi sanatçısının sesinden dinlemeye alıştığımız bir şarkı, başka seslerde hunharca katledilir ve başarılı örnekleri çok azdır. Bizim müzik sektörü cover olayını henüz çözememiş olduğundan ve cover'ı bilinen şarkıların üzerine iki gitar rifi atıp, bir de basları açarak yeniden söylemek sandığından, bu girişimler ben de hep hüsran yaratır, özellikle benim başucu şarkılarıma yapıldığında. Gelin görün ki, Aylin Aslım’ın yeniden yorumlamayı seçtiği bu şarkı, bu albümün konseptine öyle iyi oturmuş ki, olmasaymış eksik kalırmış sanki albüm. Öyle bir bütünlük sağlamış genel hikayeye ve cover gibi dinlemedim bu şarkıyı, yeni sıfırdan bir şarkıymış izlenimi uyandırdı bende. Sezen Aksu’88 albümünde kendi halinde sessiz ve derinden giden ve aslında çok da yüzeye çıkamamış bu şarkı, yükselmiş yükselmiş ve gümbür gümbür bir rock baladına dönmüş.

Teoman’ın müziğe verdiği molanın geri dönüşü enfes bir düetle oldu. Bu düet meselesi benim müzikte hoşuma giden konulardan biri, frekansları ve sesleri birbirine uyan iki müzisyenin ortaya çıkardığı müzik hakkaten tadından yenmiyor. Daha albümün açılışında rock şarkılarda bayıldığım yaylı introları ve geçişleri ile beni baştan nakavt ediyor, kendimi albümün gidişatına bırakıyorum. "Sonumuz böyle olmayabilirdi, kör olmasaydık eğer" diyen Aylin'le "Ademle Havva olabilirdik, cennet olsaydı eğer” diyen Teoman sanki birbiriyle yüzleşen iki sevgiliyi başarıyla canlandıran   bilhassa Teoman’ın bağırmadan, yormadan söylediği zaman ne kadar güzel dinlenebileceğini de gösteriyor bu şarkı. Şarkı da artık kurtarılma aşamasını geçmiş, bitmiş aşkın bittiğinin kabullenilişi var, ancak bu bitiş tarafların birbirlerinin gözünü oymak istediği bir şiddet duygusuyla değil, benim çok eskilerden hasretle andığım o güzel şarkılardaki medeni ve incelikli bir kabulleniş şeklinde ve böyle "sevdaya dahil” ayrılıkların şarkısı olmuş. Bence bu düet son on yılın en başarılı düetlerinden biri İki Zavallı Kuş.

Küçük Bey albümün en sert ve hareketli şarkısı. Bu şarkı albümün genel melankolik havasını dağıtıp şöyle bir sarsıyor. Gaza getirici bir temposu ve konserlerde muhteşem olacağını düşündüğüm deli bir enerjisi var. Bu şarkı her ne kadar bir aşka yazılmış gibi görünse de -hayattan bezmiş kadın, "o"nunla karşılaşır ve hayatın aslında o kadar da kötü olmadığını fark eder, "o"nunlayken dünyanın en güzel kızı, en mutlu kızıdır- ben bu şarkıyı aşktan öte bir anlamda yorumladım. Hani hayattan yorulduğumuzda hepimizi tutup ayağa kaldıran ve yaşama gücü veren biri vardır ya, işte o birine bir selam çakıyor gibidir. Karayken kalbimiz, “Bugün de ölmedim” dediğimiz noktada, omzuna yaslandığımız ve bize her şeye rağmen hayat güzel dedirten kişilere saygı duruşu gibi. Hatta bir çocuğa bile yazılmış olabilir izlenimi uyandırdı bende. Albümün genel havası içinde ayrı bir yerde duruyor bu şarkı.

Albümde müziği kadar sözleriyle beni etkileyen ikinci şarkı, albüme de adını veren Zümrüdüanka. Gene melankoliye dönüş yapan bu şarkıda, onu bırakan –ama şarkının sözlerinde yoğun olarak hissettiğim duygu olarak, öldüğünü düşündüğüm- sevgiliye ulaşma çabasında adım adım eriyen bir kadının buna inanmazlığı, kabullenemeyişi var.“Sen sonsuz sevgiyi vaat ettin, "Cennet benimle” dedin adımı söyledin, Sonra bu dünyaya bıraktın gittin, bunca yıl her acıyı yukarıdan seyrettin” sözleri bunu doğrular nitelikte. Ve şarkı çok uzatmadan tekrarlara çok girmeden diyeceğini deyip bitiriyor. Hayal kırıklığı, umutsuzluk ve umut genel teması şarkının, zira kadın bunu aşma yolunda istekli, “aç kanatlarımı, yeniden doğmayı öğret” diyor ve anlıyoruz ki, kadının yaptığı şey aslında –albümün genel temasına uygun olarak- kendine yolculuk, hayata yeniden dönüş, o giden –ya da ölen- sevgiliden güç alarak yaşama tutunmak…

Albümün başka bir düeti, yaptığı işleri çok cesur bulduğum -bir klibine mastürbasyon sahnesi koydurmak gibi- ancak ne tarzına ne sesine alışabildiğim Cem Adrian ile birlikte seslendirdiği Af. Cem Adrian hakkında böyle düşünmekle birlikte, bu düetteki uyuma şapka çıkarmamak mümkün değil. Hele o melodiler arası diyaloglar. Sanki arka fonu Af şarkısı olan bir kısa metraj film izliyormuşum gibi oldu, kulaklığımdan yayılan sesleri gözüm kapalı dinlerken. Şarkılarda günlük yaşamdan ayrıntılar, günlük yaşam diyaloglarından serpintiler her zaman çok hoşuma gitmiştir. Yıllar sonra karşılaşan sevgililerin o karşılaşma anı, o sahne gözümde o kadar net canlandı ki, şarkının gerçekçiliğini daha da bir hissettim. Orda yıllar sonra karşılaşan sevgilileri gördüm, ya da bir filmde buna benzer izlediğim bi sahne geldi aklıma. Sanırım bu şarkı benim sanırım Cem Adrian ile düşüncelerimin pozitife kaymasında önemli bir rol oynayacak. Ayrılıklardan sonra karşılaşmalar da her zaman tatsız olmak zorunda değil, hele ki ayrılıklar birbirinin yüzüne bakmayı imkansız hale getirecek nedenlerden olmadıysa. Ayrılıklara yaklaşımım da budur benim aslında. Yaşanan yaşanmış biten bitmiş ama ne olursa olsun bir selamı çok görmemeli insan ayrılsa bile, sonuçta ortada bir süre beraber paylaşılmış bir hayat var. Bu şarkıyı benim aşk, ilişkiler ve ayrılık hakkındaki düşüncelerime paralel unsurlar içerdiği için ayrı bir sevdim.

Zeki Müren’e ve Müzeyyen Senar’a selam eden İşte Sana Bir Tango, albümün hareketlilerinden ve bir rock müzisyeni olarak, başka bir türün dev seslerine şarkısında yer veren ve sözlerinde bazı sanat müziği şarkılarının dizelerine –“Bu gece benim gecem (Agora Meyhanesi)", “O yar benim kime ne (Haydar Haydar)” göz kırpan Aylin Aslım’ın bu vefası da ayrı bir güzellik. Şarkı rock-tango diye yeni bir tür yaratmış desem yeridir. Bu sentez çok leziz ve enerjik olmuş. Şarkı kişinin kendisiyle dertleşip geçmişten kurtulup yeni başlangıç kararları almasını konu alıyor. Bir gece bir masada kendimizle hesaplaşıp takkeyi önümüze koyup dünyayı kimbilir kaç kere kurtardığımız, bir dolu karar aldığımız gecelerde hissetiklerimize dair.

Albümün kapanış şarkısı Usta, aslında tanıdık bir şarkı. Bundan bir iki sene önce yayınlanan Küçük Sırlar dizisinde dinleyip bayıldığım Ah Bazı Sırlar, albümde köprü kısmı ve yer yer A kısmı dışında yepyeni sözlerle ve Usta adıyla albüme girmiş. İçimden keşke o sözlerle girseymiş dedim, ama sanırım o konsept için yazılmış sözler bu albüme uymaz diye mi düşünüldü artık, yeni sözlerle karşımızda. Şarkı hayatı sorgulayan bir şarkı. "Hayat, biz gelecek için planlar yaparken başımızdan geçenlerdir" demiş ya John Lennon, bu şarkı da insan hayatının çeşitli evrelerinde hayatın gözümüze göründüğü halini ve gerçeklerin farkına varıldığı zamanki ruh halini ve ne yaparsak yapalım hayatta hep acemi kalacağımızı anlatıyor, belki bunun ironisidir “Usta”. Dizi versiyonu da aşağıda:

Son söz:

Sonuç olarak ben 2013 yılı albümümü buldum. Aylin Aslım bizi kendine hasret bıraktığı 3 buçuk yılda biriktirmiş, saklamış, işlemiş... Bu müzik piyasasında numune olarak saklanması gereken, el üstünde tutulması gereken bir isim Aylin Aslım ve dinledikçe daha da içinde kaybolacağınız bir albüm Zümrüdüanka… O şarkıların her birinde siz varsınız aslında, albümü "tam beni anlatıyor” düşünceleri eşliğinde dinlerken –sizin adınıza- duygularınızı dile getiren Aylin Aslım gibi bir müzisyenle aynı dönemde yaşadığınız için kendinizi şanslı sayacaksınız.

Dipnot: Benim için önemli bir ayrıntıyı belirtmek istiyorum. O da albüm kapağının plastik kutuda olması. Müzik yapımcıları, ucuza kaçmak için uydurdukları, son derece kalitesiz olan, bir süre sonra yırtılan, yıpranan, rengi kaçan, dayanıksız dijipak denilen karton albüm kartonetlerine rağbet gösteredursun, Aylin Aslım’ın albüm kutusunu plastik kutuda piyasaya sürenlere de teşekkür etmek isterim. Zira çabuk yıpranan kartonetlerin aksine plastik kutu hem saklama kolaylığı açısından, hem de kartoneti ve CDyi koruma açısından, o dijipak kartonlardan çok daha kullanışlı...

Hiç yorum yok: