Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Mart 2013 Pazartesi

BİR PROFİL... GONCAGÜL SUNAR

HER ROLÜN OYUNCUSU GONCAGÜL SUNAR, 
ŞİMDİ DE MÜZİSYEN YÖNÜYLE TUNCA'NIN MÜZİK KUTUSUNDA


Onu ilk kez 90ların en iyi işlerinden biri olarak gördüğüm Mahalle'nin Muhtarlarında eczacı Goncagül karakterine hayat verdiğinde tanıdım. O ekrandan yansıyan ışığı ve "Usta" diye seslenişiyle, benim için o dizide diğerlerinden farklı bir yere geldi. Benim bazı ekran yüzlerine karşı –tanımadan da- yakın hissetme gibi özelliklerim var sevgili postdaş. O dizi bittiğinde Goncagül Sunar adı aklımın bir köşesinde kalmıştı ve ben ondan sonra Goncagül adını duyunca dikkat kesilir bir hale gelmiştim. Sonrasında bilmem kaç sezon süren ekran klasiklerinden Asmalı Konak’ta karşıma çıktı. 
Bazı oyuncular vardır, başrolde olmamasına rağmen oynadıkları yan rolleri bile başrol edasıyla taşır, Goncagül Sunar hiçbir zaman başrol kadın oyunculardan olmadı belki ama yan rollerde bile hep oyunculuğun en güzel örnek örneklerini vererek sıyrıldı ve yıldızlaştı. Hep başrolü tamamlayan doğal bir oyunculukla dikkat çekti. Asmalı Konak'ta hafif saf hafif entrikacı Hayriye rolü de böyle bir roldü. Evin hizmetlilerinden biri rolündeydi bu sefer. Ve derken Türk televizyon tarihinin, daha da özelde Türk dizi tarihinin en iyi ilk üç işinden biri olan Çemberimde Gül Oya dizisi geldi. Bu dizideki pavyon şarkıcısı Canan rolüyle ve Canan'ın hikayesini anlatışıyla hepimiz Canan’a üzüldük. Canan Cansev karakteri sayesinde dizide Goncagül Sunar’ın başka bir yönünü –aslında bu yazının konusu olan yönünü- keşfettik. Goncagül Sunar o dizide oyunculuğuyla birlikte müzisyen yönünü de ortaya koydu. Hala en çok aklımdan kalan sahnelerindendir Goncagül Sunar’ın “Una Belle Histoire” şarkısı. Sahnede Canan, onu bir türlü kabul etmeyen kayınvalidesi ve "elit" konukların karşısında masada oturmaktadır. Kayınvalidesi gene aşağılamalarına ve eğitimsiz olduğu için küçümsemelerine devam ederken, Canan karakteri Michel Fugain’in klasiği “Une Belle Histoire” söylemeye başlar ve herkes sus pus olur. O sahne beni bugün bile etkiler. Dizide rolünün icabı çeşitli kereler şarkı söylerken görürüz Goncagül Sunar'ı ve son olarak diziye adını veren "Çemberimde Gül Oya" türküsünü öyle güzel söyler ki, o zamanın meşhur forumlarında bile Goncagül Sunar’ın yorumu konuşulur. Goncagül Sunar’ın sesinde, söylediği şarkıya inandıran bir tını var. Pürüzsüz ve içten bir ses. Goncagül Sunar daha sonrasında, "Yol Arkadaşım" dizisinde görgüsüz görümce rolüyle -o altın bilezikler neydi öyle?:)- beni kahkaha krizlerine soktu. En son “Umutsuz Ev Kadınları”nda konuk olarak birkaç bölüm psikopat bankacıyı oynamıştı.


Goncagül Sunar’ın oyunculuk kariyeri elbette ki bu kadar değil, daha ne filmler, ne konuk oyunculuklar da var ancak bu dört dizi, Goncagül Sunar'ın oyunculuk gücünün nasıl farklı bedenlerde başarıyla vücut bulduğunu en iyi anlatan Goncagül dizileriydi. Dikkat ettin mi sayın postdaş? Sadece bu dört dizide bile, Goncagül Sunar o kadar farklı rolleri, o kadar farklı canlandırıyor ki, her rolde farklı bir Goncagül görüyoruz. Bu da Goncagül Sunar'ı bir adım öteye taşıyor benim için. Her oyunu müthiş, hiçbir karakter birbirini andırmıyor ve/veya bir önceki rolü aratmıyor.
Hep söylerim sevgili postdaş, ben Allahın şanslı kullarındanım, Goncagül Sunar’ın bu kadar büyük fanlarından biriyken, bir gün Goncagül Sunar ile Beşiktaş-Kadıköy vapurunda yan yana geldim. Koca vapurda bir tek benim yanım boştu ve Goncagül Sunar gelip yanıma oturdu arkadaşıyla. Bütün cesaretimi toplayıp, “merhaba” dedim, genelde çekinirim çünkü, yani orada arkadaşıyla gelmiş, rahatsız etmiyim gibilerinden, ama yanıma da oturmuşken, bir selamdan ne çıkar dedim ve deyiş o deyiş, o yirmi dakikalık vapur yolculuğunda hayattan, müzikten, gazetede çıkan bir haberden, sinemadan, oyunculuktan konuşurken, o vapurdan sanki kırk yıllık arkadaşmışız gibi indik. Sonrasında iletişimlerimiz hep sürdü. (Ve nihayet yazının giriş kısmını bitirebildim :) )

Goncagül Sunar yazısını yazmaya bundan bir, bir buçuk sene öncesinde karar vermiştim aslında. Çemberimde Gül Oya dizisinde aklımda kalan müzisyen yönü, Goncagül Sunar'ın bana gönderdiği, sözü-müziği kendisine ait olan ilk şarkısı “Sözler Verdim”le gündeme geldi. Bu yazının konusu Goncagül Sunar'ın müzisyen yönü olacak sayın ve sevgili postdaşım.



Tarz olarak alternatif/indie sounduyla kişiselliğin ve hayatın ağırlıkta olduğu sözler-müzikler yazıyor Goncagül Sunar. Sözler Verdim Goncagül Sunar’ın 2008 çıkışlı şarkısı. Şarkıyı ilk dinlediğimde soundu sevdiğim gruplardan Sixpence Non The Richer'ın müziğini aklıma getirdi. Hepimiz hayatta bazen kaçışlar isteriz, hayatta güçlü hissettiğimiz zamanlar olur, zayıf hissettiğimiz de… Kendimize sözler veririz, o sözleri bozar yeni sözler veririz. Bütün hayatın amacı aslında, içinde bulunduğumuz dünya gezegenindeki sınırlı süremizi verimli kullanmak aslında. Bizi mutlu eden şeylerin peşinden gitmek, mutlu eden insanlarla birlikte olmak, mutlu olduğumuz ortamlar aramak. Şarkı Goncagül Sunar yoluyla aslında hep o içimizde aradığımız kaçışı özetliyor. Goncagül Sunar bizim duygularımıza tercüman oluyor bir yerde. Hayatın harala gürelesi içinde, kim hiç beklenmeyen bir vakitte mutlu olmayı düşlememiştir, ya da kim en sevdiği şehirde iyi zamanlar biriktirmeyi hayal etmemiştir. Bütün bir yıl çalışıp iki haftalık tatillere güzel anıları sığdırmaya çalışırken, bu hayaller değil mi, o yorucu, sıkıcı iş ortamlarına dayanmamızı sağlayan. Goncagül Sunar’ın şarkısı ilk dinlediğimden beri bu kaçışlar daha imkanlı hale geliyor bende. Hiçbir şeyi ertelememek lazım aslında. Sözler Verdim, her şeye rağmen umutlu bir şarkı ve böyle şarkılar çok yok.

Bu şarkıya yaptığım klip yanda: 

Sözler verdim kendime
Sözler aldım senden de
Kimseden bir şey ummadan
Devam etmek soru sormadan
Kör olup kapılmadan
Ne istediğime bağlı her şey

Sadece memnun edilmek
Belki hayattan bir hediye
Hiç beklenmeyen bir vakitte
Mutlu olmak eğlenmek
Karanlıktan uzak
Ateşe atılmadan yaşamak

Kimseye bir şey söylemeden
Sessizce çekip gitsem
En sevdiğim şehirde
İyi zamanlar biriktirsem
Canım istediğinde geri dönsem
Her şey eskisi gibi görünür mü
Böyle sevip sevilirken
İsyan etmek gereksiz mi

Belki hayattan bir hediye
Hiç beklenmeyen bir vakitte
Mutlu olmak eğlenmek
Karanlıktan uzak
Ateşe atılmadan yaşamak

Goncagül Sunar’ın yayınladığı ikinci şarkı, 2012 çıkışlı ”Sakın Korkma”. Gene hayatla ve kendiyle yüzleşme var. Zaten Goncagül Sunar’ın kendisinin de belirttiği gibi, şarkılarını aşk ve nağme üzerine yazmıyor. Derdi hayatla ve kendiyle, yaşadıkları da benim ve birçoklarının yaşayabileceği/gözlemleyebileceği duygular. Bu yüzden şarkılarda sahicilik ve samimiyet var. Bu klipte Goncagül Sunar tüm sadeliğiyle elinde gitarı ve yanında iki müzisyen arkadaşıyla akustik bir performans yapıyor. Akustik müziği çok seven benim gibi bir müzisyen için bulunmaz nimet. Özellikle gitar keman bileşimini her zaman çok sevdiğim için, ara nağmelerde keman geçişi beni benden aldı. Üç enstrümanla su gibi akan bu şarkı, gene dünya ve hayatın gidişatıyla ilgili, umut veren sözler içeriyor. Dünyada olan kötü şeylere karşı umutsuzluğa kapılmadan ayakta kalmayı telkin ediyor. Esasında kendi kendine konuşma yapısındaki şarkı, dünyaya radarları açık herkesin olan biteni kendi içinde sorgulayabileceği türden duygu ve düşünceleri dile getiriyor. Şarkının bence en can alıcı kısmı “Aylak bir şarkı ağzımda, Sessizliği bozdum, bu kadarı fazla” kısmı zira “artık bi şey yapmalı, ses çıkarmalı  pasiflikten kurtulmalı, kendine gelmeli" mesajını en iyi veren dizeler. Goncagül Sunar’ın gözlemci kalemini bir kez daha sevdim. Tabi Goncagül Sunar’ı elinde gitarıyla görmek beni ayrıca çok heyecanlandırdı, zira oyunculuk yönü kadar müzisyenliğiyle çok yönlü bir sanatçı olduğunu görmek bir Goncagül hayranı ve bir müziksever olarak benim için bir taşla iki kuş oldu ve nasıl yakıştırdım eline gitarı...
Uzun günlerin sonunda,
Kötü şeyler olmuş hep dünyada
Buz gibi olmuş avuçlarım
Ama bazen sıradan mucizelere de kandım

Sakın korkma, sakın korkma
Her şeye rağmen kal ayakta
Sakın korkma, sakın korkma
Kendine rağmen kal ayakta

Aylak bir şarkı ağzımda
Sessizliği bozdum, bu kadarı fazla
Hayat uzun, canım kısa
Bir yanım hala cennet nasıl olsa


Goncagül Sunar’ın son şarkısı 2013 yılının sürprizlerinden oldu benim için. Aşk Aldatır şarkısını Youtube üzerinden yayınlayan Goncagül Sunar, haber verdiğinde o gün kaç kere dinledim bilmiyorum. Goncagül Sunar gene akustik ve sade, bir şehrin sokaklarını gezerken kendi kendine şarkı mırıldanan bir kadın gibi. İçinde aşk geçmesi sizi yanıltmasın, Goncagül Sunar'la yaptığım söyleşide okuyacağınız gibi, gene şarkının özünde yaşam var. Aşk hayatın içinde yer alan, hayatı toz pembe görmemizi sağlayan unsurlardan biri. Belki de aldatıcılığı bundan. Hani aşık olunca gözümüz dünyayı görmez, her şey göze güzel görünür derler ya. O görüntüler, o sokaklarda yaşanmış ya da yaşanan acıları görüş kadrajımızdan çıkarabiliyor, O sokaklara belki de ütopik bir romantiklikle bakıyor ve ne güzel sokaklar diye bakıyoruz. Halbuki bizim dışımızdaki dünyada o sokaklarda yaşanan başka hayatlar var ve o hayatlar toz pembe olmayabiliyor. Hatta ironisini de yapıyor saf bir iyimserlikle, "gülüp geçmek lazım bunlara". Tabi ki bu şarkıyı hangi motifle yazdığını söyleşide anlatıyor ancak bu benim kendi şahsi yorumlamam sadece. Benim için en çarpıcı kısım, ikinci kısmından sonraki “Sırtından vurulur…” kısmındaki saat tiktakları hissi veren ve zamansızlığı aklıma getiren, bir yandan da nefes alış veriş efektleri ile soluk soluğa zamane telaşesine atıfta bulunan ses efektleri oldu. Şarkıyı yükseltip, dikkatleri çekiyor ve şarkının ters köşeye yatıran kısmı bence. Hele "kendi söküğünü diker hayatımız" sözü ise hayatın bütün bu acıları ve/veya sevinçleri umursamazca önündeki bütün “kusurları” gidererek / ortadan kaldırarak devam ettiğini ifade ediyor. Hayatın duymak istemediğine sağır olması, ayrı bir teşbih harikası. Adeta John Lennon’ın sözünü doğrular nitelikte bir çok yer: “Hayat biz gelecek için planlar yaparken, başımızdan geçenlerdir.”
Aşk bu sokakta kurumaya dalmış
Hevessiz, iştahsız
Var oldukça yalana sürter başını
Aşk aldatır, bu sokaklar aldatır
Aşk aldatır, bu sokaklar aldatır
Herkesi, herkesi

Öfke alınır, çatılırsa kaşlarım
Onca ölüm, onca yoksulluk varken dünyada
Gülüp geçmek lazım bunlara
Aşk aldatır, bu sokaklar aldatır
Aşk aldatır, bu sokaklar aldatır
Herkesi, herkesi

Sırtından vurulur, ama durmaz
Yeni dertler aramaktan yorulmaz
Kendi söküğünü diker hayatımız
Bir kulağı sağır, hiç duymaz
Aşk aldatır, bu sokaklar aldatır
Aşk aldatır, bu sokaklar aldatır
Herkesi, herkesi ama herkesi

Bu yazıyı Goncagül Sunar'ı albüm ya da en azından bir tekli çıkarmaya ikna edebilirim düşüncesiyle yazdım. Bilindik Türkçe sözlü müziklerin çok dışında, o şüphesiz, ancak böyle şarkılara her zaman ihtiyaç var, cıstaklardan yorulan kulaklara pansuman yaparken, kim olduğumuzu, nerede yaşadığımızı ve hayatın o kadar da toz pembe olmadığını hatırlamamız için...

Hiç yorum yok: