MÜZİĞİN YENİ İSİMLERİ DEVLERLE AYNI SAHNEDE...
8 Mayıs'ta müzik
yazarı ve idolüm Tolga Akyıldız’ın geleneksel hale gelen %100 Açık
Sahnesinin 6.'sı için garaj istanbul'daydım. Daha önceki yazımı da okumuş olanlar bilir, bu gece müzik
dünyasında yer etmiş usta isimler ile müzik piyasasında yeni yeni varlık
göstermeye çalışan yetenekli ve sesini duyurmak isteyen müzisyenlerin aynı
sahnede bir araya geldiği ve sesini kalabalık bir kitleye duyurabildikleri bir
platform ve adeta bir festival havasında geçiyor.
8
Mayıs’ta Garajİstanbul’da yapılan bu gece pek çok bakımdan ilkleri barındırdı.
Detaylarını aşağıda okuyacaksınız ancak diyeceğim şu ki, geleneksel hale gelmiş
bu gecenin bir tanesine katılmanızı tavsiye ederim.
Bu
gecenin ilk konuğu Ars Longa’ydı. Aslında uzunca sayılabilecek bir süredir
verdiği konserlerle belli bir kitlenin takipçisi olduğu ve yıllar süren
bekleyişi Mart 2015’te çıkardıkları Günler albümüyle sona erdiren grubu ilk kez
dinledim. Ars Longa adı Hipokrat’ın bir sözü olan “Ars longa, vita brevis”’ten geliyor ve “sanat
uzun, hayat kısa” anlamına geliyor. Grup bu gece için Günler ve Ağlayan Gelin
parçalarını söyledi. Grup ilk etapta bana vokal olarak zayıf geldi, canlı
performansta içine giremedim şarkıların, ancak salonda hayli takipçisi varmış.
Eşlik edenler olduğunu gördüm. Grubun müziğini nette biraz araştırdım,
dinledikten sonra hoşuma gitti.
Ars Longa’nın ardından yeni gruplardan biri olan Yedinci Ev sahne aldı. Yedinci
Ev; 2011 yılının bahar aylarında Turgay Gülaydın, Hazar Aşçı ve Birkan
Nasuhoğlu tarafından kuruldu. Uzun bir süre kendi stüdyosunda müzik
çalışmalarını sürdüren grup, 2012 yılının Eylül ayında Alen Konakoğlu
prodüktörlüğünde ilk albümünü kaydetmeye başladı. Grubun canlı kayıt tekniği
ile 2 ayda tamamladığı bu ilk stüdyo albümünde bulunan 10 şarkının söz ve
müziği Birkan Nasuhoğlu’ na, düzenlemeleri ise Yedinci Ev’ e aittir. Athena’dan
Turgay’ı görmek beni şaşırttı, onu Athena’dan sonra bir grupta daha görmüştüm,
şimdi yeni grubu ile sahnede görünce eski bir dostu görmüş gibi oldum. Yedinci
Ev de albümlü gruplardan 2013 yılında çıkardığı albümleri “Şimdi”den “Eninde
Sonunda” ve “Kalbim Seni Arıyor” parçalarını seslendirdiler. Alttan alta tango
ritimleri bezeli sound’u ilgi çekiciydi.
İki grubun arkasından, müzik dünyasının en kült gruplarından
Kesmeşeker’in solisti olan ve solo olarak yoluna devam eden Cenk Taner sahne
aldı. Açıkçası iki grubun ardından, Cenk Taner’in müziği bana çok iyi geldi.
Sahnede resmen bir gitar şov vardı. Cenk Taner “Tek Sorumlu” ve “Duymuştum
Şehirdeydim” şarkılarında herkes eğlendirdikleri kadar kendileri de sahnede çok
eğlendiler. Bir ara gitaristin parmakları tellerin üzerinde uçarken takip
edemedim, bu arada eski Kargo üyesi M.Ş.S.’yi görmek mutlu etti. Onları sahnede
izlerken, insanın neden isim sahibi olduğunu, bir yere geliyorsa boş yere gelmediğini
anlıyorsunuz. Sahnede seyirciyi avuçlarının içine alırlarken, kendileri de
sahnede eğlenmeleri en önemlisiydi. Benim çok fazla “hard rock”la alakam
olmamasına rağmen, ben bile gözlerimi kırpmadan bu şöleni izledim. Seyirciyle
diyalogu da çok hoşuma gitti Cenk Taner’in.
Bu Cenk Taner fırtınasının ardından, biraz durulmanın vaktidir diye
düşünüyordum ki, Melis Danişmend’in sahneye çıkmasıyla dileklerim gerçekleşti
adeta. Melis Danişmend’i daha önce Aylin Aslım konserine konuk olduğunda
izlemiştim. Sahnesini seviyorum, usul usul ve kendini vererek söyler
şarkılarını. Bu gece için –adeta gecenin sürprizine gönderme yaparcasına- bir
Mavi Sakal yeniden yorumu “İki Yol” ile herkesi esas sürprize hazırlarken,
ardından sakin ve dinlendirici yorumuyla çok beğendiğim “Masa” ile ruhumuzu
dinlendirdi.
Danişmend
yerini bir diğer dev topluluğa Emrah Karaca solistliğindeki Moğollar’a bıraktı.
Cahit Berkay müziğiyle yirmi otuz sene önceki müzikseverleri nasıl avcunun
içine alıyorsa, 2015 yılında da aynı coşku ve ilgiyle her yaştan insanı kendine
hayran bırakıyor. Bu da müziğinin evrenselliğinden, zamansızlığından ve
ustalıklı armonisinden geliyor. Önce klasik oğlu klasik Selvi Boylum Al
Yazmalım melodileri salonu doldururken, Türk filmlerinde sürekli kullanılan
ancak onlara ait olduğu pek bilinmediğini söyledikleri 7/8 9/8 parçasıyla
sürpriz yaptılar. Alkış kıyamet giderken, Emrah Karaca’nın mikrofonu alıp Cem
Karaca klasiği Tamirci Çırağı’na girmesiyle bütün salon onun bile sesini
bastırdı.
Moğollar
herkesin kulaklarında tatlı melodilerle sahneden ayrılırken, bir diğer önemli
isim –ki benim özellikle beklediğim isimlerden olan- Demir Demirkan sahne aldı.
Adam fena karizma, yapacak bi şey yok, bu gece için içimden iki parça geçiyordu
Demir Demirkan’dan. Biri Zaferlerim’di, bu şarkının armonisi, sözleri, sertliği
bu şarkıyı benim için her zaman özel şarkılardan biri yapmıştır. 2004 İstanbul
albümünün en üst düzey şarkılarından olmasının yanı sıra bence Türk Rock
tarihinin de en sağlam şarkılarından. Ve şimdi Demir Demirkan bilmişim gibi o
şarkıyı söyledi sahnede, ayy ben nasıl kendimden geçmek… Bağıra çağıra “Yok
olup gitsem de sonumu bilsem, ölümü tatsam da, yenilmem yine de, senin için
bütün zaferlerim” derken Demir Demirkan’ın bile bir ara bana bakıp “Helal olsun”
dediğini hatırlıyorum. Zaferlerim’in yarattığı adrenalin, gene o albümün en
sağlam şarkılarından Kahpe ile tavan yaptı. “Yürüsün üstüme gelen gelsin,
bırakıp ortada giden gitsin, olan olmuş diyen sussun, vurdum ben bu dünyanın
dibine” derken Demirkan da en az bizim kadar eğlendi sahnede. Gitar soloları
ayrı bir olay olan Demirkan’ı izlemek benim için gecenin olayı oldu.
Demirkan’dan
sonra gecenin asıl sürprizi, daha doğrusu günler öncesinden anons edilen bir
yeniden birleşmeye tanık oldu Garaj İstanbul. Geceyi izlemeye gelen yaşı biraz
büyük olan kişiler için tarihi bir ana tanıklık etmekti Mavi Sakal’ı orijinal
kadrosuyla sahnede görmek. M.Ş.S’nin de katılmasıyla Mavi Sakal solistleri Genç
Osman’ın verdiği yeniden birleşme ve albüm müjdesiyle gecenin en önemli
anlarını oluşturdu. 1980 yılında kurulan ancak Mavi Sakal efsanesinin
oluşmasını sağlayan Çektir Git (1992), Mavi Sakal 2 (1993) ve Kan Kokusu (1998)
albümleriyle müziğin kült isimlerinden olan Mavi Sakal grubu adeta mini konser
verirken, özellikle ne kadar özlendiklerini herkesin bir ağızdan hatta
solistleri Genç Osman’ı bastırırcasına şarkılarına eşlik etmelerinden anlamak mümkündü.
Bunlar arasında yaşı büyük olanlar olduğu gibi, yaşı çok genç ve Mavi Sakal’ı
Mavi Sakal olduğu günlerde tanıması mümkün olmayan kişilerin de olması
şaşırtıcıydı ama tabi ki hep dediğim gibi “iyi müzik zamandan bağımsızdır ve
her zaman gideceği kalpleri bulur.” Mavi Sakal ve Türk Rock müziği klasiği “İki
Yol” ile “birdenbire boşalan yolların ortasında”yken, “Ne Kadar” ile yılların
yorgunluğunu silip attılar üzerlerinden. Sonra bu “Balta”ya sap olmayanlar
olarak Mavi Sakal’a eşlik ettik bir ağızdan. Bu gecede bu ana tanıklık etmek
benim için ayrı bir güzellikti.
Sonrasında
gene fren yapıp durulduk. Nilipek adlı adıyla müsemma bir müzisyen çıktı
sahneye. Çıtıpıtı sevimli bir müzisyen olan Nilipek, şarkıda “kıpır kıpır içim”
dediğinin aksine ninni gibi dinlendirici bir tonu var. Biraz Fransız şanson
şarkıcılarını andırıyor tarzı. Daha sonra “Gömülür” ile müzikte minimalizmin
sınırlarını zorladı. Dünya müziğinde olsa “chilling” türü diyeceğimiz bu türde
Nilipek, gitar sololarıyla dönen başlarımız için bir soluklanma molası oldu.
Sonra
müziğin son dönem yıldız gruplarından Pinhani sahne aldı. Bilindik birkaç
şarkısını söylerler diyordum ama sanırım son dönemde takip etmediğim için
kaçırdığım yeni şarkılarından biri olan Günaydın Sevgilim’i söylediler. Solist Sinan Kaynakçı önce heyecanından
bahsetti (sahnede konuşma yaparken hakkaten heyecanlanıyor, daha önce izlediğim
başka bir performansında da tanık olmuştum) sonra Ars Longa’dan bahsetti biraz.
Eski arkadaşları olduğunu söyledi ve “Bizden
daha önce hazırdılar, ama bizden sonra çıktılar, ben de çok izlemek istiyordum”
diyerek desteğini bildirdi. Sonra şarkılarına devam ettiler, ama beklediğim
şarkıları söylemediler, Neşet Ertaş türküsü “Gönül Dağı”nı seslendirdikten
sonra, “Yitirmeden” diyerek eskilere götürdüler.
Sırada
gecenin bir diğer yıldızı, sürpriz bir performans sergiledi. Şahsen adını konuk
sanatçılar listesinde gördüğümde herhalde yer gök yıkılır diye düşündüğüm ve
sahnede bu defa nasıl bir atraksiyon yapacak diye meraklardan merak beğendiğim
Hayko Cepkin, gene ters köşe yaparak sadece piyano eşliğinde akustik bir mini
konser verdi. “Sandık” şarkısıyla “dinlensin artık bu yürek” derken, “Yol
gözümü dağlıyor”un akustik versiyonu ile lezzetli bir unplugged ortamı yarattı.
Arada gündeme dair Haykoca güzel bir laf geçirdi, burda yazmıyım, ama yerini
buldu. “Ölüyorum” ile performansına devam eden Hayko Cepkin sahnesini “Melekler
(Bir Olsun Gönlümde)” ile bitirdi. Hayko Cepkin’in daha önce performanslarını
izlemiş biri olarak, benim için alışılmadık ama hoş bir performans oldu. Zaten
bu gecelerin amacı ve güzel yanlarından biri de sanatçıların her zaman
görmediğimiz performanslarına ve sahne hallerine tanık olmak.
Arkasından
tempo müziğin yeni isimlerinden Emir Yargın’la yükseldi birden. 2015 yılında
Geri Dönüşüm Kutusundaki Anılar albümüyle “avantgard pop” olarak tanımladığı
müziğini sundu. Ben daha önce duymamıştım. Ancak sahnede müziği kadar
sözleriyle çok eğlendiren bir performans izledim. Çok Avrupai bir stili olan ve
sahneye girdiği andan çıktığı ana kadar tempoyu düşürmeyen Emir Yargın, bir şov
adamı olarak ileride daha çok adını duyacağımız bir isim olacak. İlginç şarkı
adlarıyla dikkatimi çeken Emir Yargın, Günsu Ünal ile düet yaptığı “Kalple
Beynin Savaşı” ve “Sakın Bebeğime Yaklaşmayın” gibi ilginç adlı şarkılarıyla
milenyum çağının unsurlarını kullandığı şarkılarını seslendirdi. Seyirciyle
teması da ihmal etmeyip sahneden eşliğe davet eden Yargın gecenin en ilginç
performanslarından biriydi.
Sonrasında
gene hız kesip, parçalarının adlarını söylemedikleri için bilemediğim
enstrümantal parçalarıyla Alpman sahne aldı. Güneş Alpman, Umut Çetin, Ali
Somay, Baran Göksu’dan oluşan Alpman and the Midnight Walkers (tam adı bu
grubun) psychedelic müzik yapıyor. Grubun müziği kadar frontmaninin imajı da
ilginç hem Retro hem modern hem bu sahnede ne işi var diye düşünürken enstrüman
çalışıyla dikkatinizi çekiyor. Daha yeni yeni yola çıkmalarına rağmen her yeni
grup gibi arkasında girişimler, denemeler, çabalar, çalışmalar ve konserler
bırakmış bir grup. Gecenin son konuğu Redd’den önce bir intro gibi oldu.
Müziğinde folk motifler de dikkat çekici.
Gecenin
son konuğu Redd oldu. Kalan seyircilerle (ki biçoğu Hayko Cepkin’den sonra
gitmişti) –ve Tolga Akyıldız’ın artık belli
bir süre ve şarkı olmadan istedikleri kadar çalabileceklerini söylemesinden
sonra- Redd o gece Ankara’da başka bir performanstan gelmiş olmalarına rağmen
mini bir konser verdiler. Önce “Hala Aşk Var Mı?” diye sorarak performanslarına
başlayan Redd sonra 2009 yılından “Seni Buldum” parçalarını seslendirdikten
sonra yeni tekli müjdesi vererek “Ben Senden Vazgeçeli Çok Oldu” parçasının bir
kısmını söyledi. Sonra sırayla “Hayat Kaçık Bir Uykudur” ve “Ellerini Kaldır”
ile devam etti. Ben oradan çıkarken Redd son şarkısını söylüyordu.
Gecenin
sunucusu İpek Atcan işi gayet güzel kotardı, verdiği paslar ve anons öncesi
konuşmalarıyla iyi idare etti bu özel geceyi. Genel olarak gecenin erkek
konukları kitleleri azdırıcı, gaza getirici iken, kadın konuklar dindirici
sakinleştiriciydi. Gözlemim bu. Sesler bu defa daha iyiydi, geçen Açık Sahnede
mesela Aydilge’yi hiç duyamamıştım ama bunda böyle ses sorunları olmadı. İzleyicilerden
bazıları son derece saygısızdı ve ben orda şarkıları dinlemeye çalışırken lak lak lak bağıra çağıra sohbettelerdi. Arada bilhassa uyarmak için kafamı çevirip baksam da bundan anlayabilecek medeniyet seviyesine sahip değillerdi ne yazık ki. Bu da gecenin tek nazar boncuğu olsun. Hülasası, gene pek çok ilklerle birlikte keyifli ve kaçırılmayacak bir gece oldu. Ben yedincisinde de orda olup gözlemlerimi yazıcam. Sizlerle yedinci %100 Açık Sahne’de görüşmek üzere… Ve tabi en büyük alkış, bu giriştiği organizasyonla müziğe çok önemli bir katkı yapan ve doğru dürüst imkan ve sahne bulamayan müzisyenleri hem hayranı oldukları müzisyenlerle hem de kitleleriyle buluşturan Tolga Akyıldız’a…
Not: Telimin şarjı bittiği için çekemediğim fotoğrafları, gördüğünüz üzere garajistanbul'un sayfasından aldım. Bunu da bildirmek isterim.