Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Mayıs 2015 Perşembe

GİTTİM GÖRDÜM İZLEDİM - TOLGA AKYILDIZ'LA %100 AÇIK SAHNE

MÜZİĞİN YENİ İSİMLERİ DEVLERLE AYNI SAHNEDE...

8 Mayıs'ta müzik yazarı ve idolüm Tolga Akyıldız’ın geleneksel hale gelen %100 Açık Sahnesinin 6.'sı için garaj istanbul'daydım. Daha önceki yazımı da okumuş olanlar bilir, bu gece müzik dünyasında yer etmiş usta isimler ile müzik piyasasında yeni yeni varlık göstermeye çalışan yetenekli ve sesini duyurmak isteyen müzisyenlerin aynı sahnede bir araya geldiği ve sesini kalabalık bir kitleye duyurabildikleri bir platform ve adeta bir festival havasında geçiyor.

8 Mayıs’ta Garajİstanbul’da yapılan bu gece pek çok bakımdan ilkleri barındırdı. Detaylarını aşağıda okuyacaksınız ancak diyeceğim şu ki, geleneksel hale gelmiş bu gecenin bir tanesine katılmanızı tavsiye ederim.

Bu gecenin ilk konuğu Ars Longa’ydı. Aslında uzunca sayılabilecek bir süredir verdiği konserlerle belli bir kitlenin takipçisi olduğu ve yıllar süren bekleyişi Mart 2015’te çıkardıkları Günler albümüyle sona erdiren grubu ilk kez dinledim. Ars Longa adı Hipokrat’ın bir sözü olan “Ars longa, vita brevis”’ten geliyor ve “sanat uzun, hayat kısa” anlamına geliyor. Grup bu gece için Günler ve Ağlayan Gelin parçalarını söyledi. Grup ilk etapta bana vokal olarak zayıf geldi, canlı performansta içine giremedim şarkıların, ancak salonda hayli takipçisi varmış. Eşlik edenler olduğunu gördüm. Grubun müziğini nette biraz araştırdım, dinledikten sonra hoşuma gitti.

Ars Longa’nın ardından yeni gruplardan biri olan Yedinci Ev sahne aldı. Yedinci Ev; 2011 yılının bahar aylarında Turgay Gülaydın, Hazar Aşçı ve Birkan Nasuhoğlu tarafından kuruldu. Uzun bir süre kendi stüdyosunda müzik çalışmalarını sürdüren grup, 2012 yılının Eylül ayında Alen Konakoğlu prodüktörlüğünde ilk albümünü kaydetmeye başladı. Grubun canlı kayıt tekniği ile 2 ayda tamamladığı bu ilk stüdyo albümünde bulunan 10 şarkının söz ve müziği Birkan Nasuhoğlu’ na, düzenlemeleri ise Yedinci Ev’ e aittir. Athena’dan Turgay’ı görmek beni şaşırttı, onu Athena’dan sonra bir grupta daha görmüştüm, şimdi yeni grubu ile sahnede görünce eski bir dostu görmüş gibi oldum. Yedinci Ev de albümlü gruplardan 2013 yılında çıkardığı albümleri “Şimdi”den “Eninde Sonunda” ve “Kalbim Seni Arıyor” parçalarını seslendirdiler. Alttan alta tango ritimleri bezeli sound’u ilgi çekiciydi.

İki grubun arkasından, müzik dünyasının en kült gruplarından Kesmeşeker’in solisti olan ve solo olarak yoluna devam eden Cenk Taner sahne aldı. Açıkçası iki grubun ardından, Cenk Taner’in müziği bana çok iyi geldi. Sahnede resmen bir gitar şov vardı. Cenk Taner “Tek Sorumlu” ve “Duymuştum Şehirdeydim” şarkılarında herkes eğlendirdikleri kadar kendileri de sahnede çok eğlendiler. Bir ara gitaristin parmakları tellerin üzerinde uçarken takip edemedim, bu arada eski Kargo üyesi M.Ş.S.’yi görmek mutlu etti. Onları sahnede izlerken, insanın neden isim sahibi olduğunu, bir yere geliyorsa boş yere gelmediğini anlıyorsunuz. Sahnede seyirciyi avuçlarının içine alırlarken, kendileri de sahnede eğlenmeleri en önemlisiydi. Benim çok fazla “hard rock”la alakam olmamasına rağmen, ben bile gözlerimi kırpmadan bu şöleni izledim. Seyirciyle diyalogu da çok hoşuma gitti Cenk Taner’in.


Bu Cenk Taner fırtınasının ardından, biraz durulmanın vaktidir diye düşünüyordum ki, Melis Danişmend’in sahneye çıkmasıyla dileklerim gerçekleşti adeta. Melis Danişmend’i daha önce Aylin Aslım konserine konuk olduğunda izlemiştim. Sahnesini seviyorum, usul usul ve kendini vererek söyler şarkılarını. Bu gece için –adeta gecenin sürprizine gönderme yaparcasına- bir Mavi Sakal yeniden yorumu “İki Yol” ile herkesi esas sürprize hazırlarken, ardından sakin ve dinlendirici yorumuyla çok beğendiğim “Masa” ile ruhumuzu dinlendirdi.


Danişmend yerini bir diğer dev topluluğa Emrah Karaca solistliğindeki Moğollar’a bıraktı. Cahit Berkay müziğiyle yirmi otuz sene önceki müzikseverleri nasıl avcunun içine alıyorsa, 2015 yılında da aynı coşku ve ilgiyle her yaştan insanı kendine hayran bırakıyor. Bu da müziğinin evrenselliğinden, zamansızlığından ve ustalıklı armonisinden geliyor. Önce klasik oğlu klasik Selvi Boylum Al Yazmalım melodileri salonu doldururken, Türk filmlerinde sürekli kullanılan ancak onlara ait olduğu pek bilinmediğini söyledikleri 7/8 9/8 parçasıyla sürpriz yaptılar. Alkış kıyamet giderken, Emrah Karaca’nın mikrofonu alıp Cem Karaca klasiği Tamirci Çırağı’na girmesiyle bütün salon onun bile sesini bastırdı.


Moğollar herkesin kulaklarında tatlı melodilerle sahneden ayrılırken, bir diğer önemli isim –ki benim özellikle beklediğim isimlerden olan- Demir Demirkan sahne aldı. Adam fena karizma, yapacak bi şey yok, bu gece için içimden iki parça geçiyordu Demir Demirkan’dan. Biri Zaferlerim’di, bu şarkının armonisi, sözleri, sertliği bu şarkıyı benim için her zaman özel şarkılardan biri yapmıştır. 2004 İstanbul albümünün en üst düzey şarkılarından olmasının yanı sıra bence Türk Rock tarihinin de en sağlam şarkılarından. Ve şimdi Demir Demirkan bilmişim gibi o şarkıyı söyledi sahnede, ayy ben nasıl kendimden geçmek… Bağıra çağıra “Yok olup gitsem de sonumu bilsem, ölümü tatsam da, yenilmem yine de, senin için bütün zaferlerim” derken Demir Demirkan’ın bile bir ara bana bakıp “Helal olsun” dediğini hatırlıyorum. Zaferlerim’in yarattığı adrenalin, gene o albümün en sağlam şarkılarından Kahpe ile tavan yaptı. “Yürüsün üstüme gelen gelsin, bırakıp ortada giden gitsin, olan olmuş diyen sussun, vurdum ben bu dünyanın dibine” derken Demirkan da en az bizim kadar eğlendi sahnede. Gitar soloları ayrı bir olay olan Demirkan’ı izlemek benim için gecenin olayı oldu.

Demirkan’dan sonra gecenin asıl sürprizi, daha doğrusu günler öncesinden anons edilen bir yeniden birleşmeye tanık oldu Garaj İstanbul. Geceyi izlemeye gelen yaşı biraz büyük olan kişiler için tarihi bir ana tanıklık etmekti Mavi Sakal’ı orijinal kadrosuyla sahnede görmek. M.Ş.S’nin de katılmasıyla Mavi Sakal solistleri Genç Osman’ın verdiği yeniden birleşme ve albüm müjdesiyle gecenin en önemli anlarını oluşturdu. 1980 yılında kurulan ancak Mavi Sakal efsanesinin oluşmasını sağlayan Çektir Git (1992), Mavi Sakal 2 (1993) ve Kan Kokusu (1998) albümleriyle müziğin kült isimlerinden olan Mavi Sakal grubu adeta mini konser verirken, özellikle ne kadar özlendiklerini herkesin bir ağızdan hatta solistleri Genç Osman’ı bastırırcasına şarkılarına eşlik etmelerinden anlamak mümkündü. Bunlar arasında yaşı büyük olanlar olduğu gibi, yaşı çok genç ve Mavi Sakal’ı Mavi Sakal olduğu günlerde tanıması mümkün olmayan kişilerin de olması şaşırtıcıydı ama tabi ki hep dediğim gibi “iyi müzik zamandan bağımsızdır ve her zaman gideceği kalpleri bulur.” Mavi Sakal ve Türk Rock müziği klasiği “İki Yol” ile “birdenbire boşalan yolların ortasında”yken, “Ne Kadar” ile yılların yorgunluğunu silip attılar üzerlerinden. Sonra bu “Balta”ya sap olmayanlar olarak Mavi Sakal’a eşlik ettik bir ağızdan. Bu gecede bu ana tanıklık etmek benim için ayrı bir güzellikti.

Sonrasında gene fren yapıp durulduk. Nilipek adlı adıyla müsemma bir müzisyen çıktı sahneye. Çıtıpıtı sevimli bir müzisyen olan Nilipek, şarkıda “kıpır kıpır içim” dediğinin aksine ninni gibi dinlendirici bir tonu var. Biraz Fransız şanson şarkıcılarını andırıyor tarzı. Daha sonra “Gömülür” ile müzikte minimalizmin sınırlarını zorladı. Dünya müziğinde olsa “chilling” türü diyeceğimiz bu türde Nilipek, gitar sololarıyla dönen başlarımız için bir soluklanma molası oldu.

Sonra müziğin son dönem yıldız gruplarından Pinhani sahne aldı. Bilindik birkaç şarkısını söylerler diyordum ama sanırım son dönemde takip etmediğim için kaçırdığım yeni şarkılarından biri olan Günaydın Sevgilim’i söylediler.  Solist Sinan Kaynakçı önce heyecanından bahsetti (sahnede konuşma yaparken hakkaten heyecanlanıyor, daha önce izlediğim başka bir performansında da tanık olmuştum) sonra Ars Longa’dan bahsetti biraz. Eski arkadaşları olduğunu söyledi  ve “Bizden daha önce hazırdılar, ama bizden sonra çıktılar, ben de çok izlemek istiyordum” diyerek desteğini bildirdi. Sonra şarkılarına devam ettiler, ama beklediğim şarkıları söylemediler, Neşet Ertaş türküsü “Gönül Dağı”nı seslendirdikten sonra, “Yitirmeden” diyerek eskilere götürdüler.

Sırada gecenin bir diğer yıldızı, sürpriz bir performans sergiledi. Şahsen adını konuk sanatçılar listesinde gördüğümde herhalde yer gök yıkılır diye düşündüğüm ve sahnede bu defa nasıl bir atraksiyon yapacak diye meraklardan merak beğendiğim Hayko Cepkin, gene ters köşe yaparak sadece piyano eşliğinde akustik bir mini konser verdi. “Sandık” şarkısıyla “dinlensin artık bu yürek” derken, “Yol gözümü dağlıyor”un akustik versiyonu ile lezzetli bir unplugged ortamı yarattı. Arada gündeme dair Haykoca güzel bir laf geçirdi, burda yazmıyım, ama yerini buldu. “Ölüyorum” ile performansına devam eden Hayko Cepkin sahnesini “Melekler (Bir Olsun Gönlümde)” ile bitirdi. Hayko Cepkin’in daha önce performanslarını izlemiş biri olarak, benim için alışılmadık ama hoş bir performans oldu. Zaten bu gecelerin amacı ve güzel yanlarından biri de sanatçıların her zaman görmediğimiz performanslarına ve sahne hallerine tanık olmak.


Arkasından tempo müziğin yeni isimlerinden Emir Yargın’la yükseldi birden. 2015 yılında Geri Dönüşüm Kutusundaki Anılar albümüyle “avantgard pop” olarak tanımladığı müziğini sundu. Ben daha önce duymamıştım. Ancak sahnede müziği kadar sözleriyle çok eğlendiren bir performans izledim. Çok Avrupai bir stili olan ve sahneye girdiği andan çıktığı ana kadar tempoyu düşürmeyen Emir Yargın, bir şov adamı olarak ileride daha çok adını duyacağımız bir isim olacak. İlginç şarkı adlarıyla dikkatimi çeken Emir Yargın, Günsu Ünal ile düet yaptığı “Kalple Beynin Savaşı” ve “Sakın Bebeğime Yaklaşmayın” gibi ilginç adlı şarkılarıyla milenyum çağının unsurlarını kullandığı şarkılarını seslendirdi. Seyirciyle teması da ihmal etmeyip sahneden eşliğe davet eden Yargın gecenin en ilginç performanslarından biriydi.


Sonrasında gene hız kesip, parçalarının adlarını söylemedikleri için bilemediğim enstrümantal parçalarıyla Alpman sahne aldı. Güneş Alpman, Umut Çetin, Ali Somay, Baran Göksu’dan oluşan Alpman and the Midnight Walkers (tam adı bu grubun) psychedelic müzik yapıyor. Grubun müziği kadar frontmaninin imajı da ilginç hem Retro hem modern hem bu sahnede ne işi var diye düşünürken enstrüman çalışıyla dikkatinizi çekiyor. Daha yeni yeni yola çıkmalarına rağmen her yeni grup gibi arkasında girişimler, denemeler, çabalar, çalışmalar ve konserler bırakmış bir grup. Gecenin son konuğu Redd’den önce bir intro gibi oldu. Müziğinde folk motifler de dikkat çekici.

Gecenin son konuğu Redd oldu. Kalan seyircilerle (ki biçoğu Hayko Cepkin’den sonra gitmişti)  –ve Tolga Akyıldız’ın artık belli bir süre ve şarkı olmadan istedikleri kadar çalabileceklerini söylemesinden sonra- Redd o gece Ankara’da başka bir performanstan gelmiş olmalarına rağmen mini bir konser verdiler. Önce “Hala Aşk Var Mı?” diye sorarak performanslarına başlayan Redd sonra 2009 yılından “Seni Buldum” parçalarını seslendirdikten sonra yeni tekli müjdesi vererek “Ben Senden Vazgeçeli Çok Oldu” parçasının bir kısmını söyledi. Sonra sırayla “Hayat Kaçık Bir Uykudur” ve “Ellerini Kaldır” ile devam etti. Ben oradan çıkarken Redd son şarkısını söylüyordu.

Gecenin sunucusu İpek Atcan işi gayet güzel kotardı, verdiği paslar ve anons öncesi konuşmalarıyla iyi idare etti bu özel geceyi. Genel olarak gecenin erkek konukları kitleleri azdırıcı, gaza getirici iken, kadın konuklar dindirici sakinleştiriciydi. Gözlemim bu. Sesler bu defa daha iyiydi, geçen Açık Sahnede mesela Aydilge’yi hiç duyamamıştım ama bunda böyle ses sorunları olmadı. İzleyicilerden bazıları son derece saygısızdı ve ben orda şarkıları dinlemeye çalışırken lak lak lak bağıra çağıra sohbettelerdi. Arada bilhassa uyarmak için kafamı çevirip baksam da bundan anlayabilecek medeniyet seviyesine sahip değillerdi ne yazık ki. Bu da gecenin tek nazar boncuğu olsun. Hülasası, gene pek çok ilklerle birlikte keyifli ve kaçırılmayacak bir gece oldu. Ben yedincisinde de orda olup gözlemlerimi yazıcam. Sizlerle yedinci %100 Açık Sahne’de görüşmek üzere… Ve tabi en büyük alkış, bu giriştiği organizasyonla müziğe çok önemli bir katkı yapan ve doğru dürüst imkan ve sahne bulamayan müzisyenleri hem hayranı oldukları müzisyenlerle hem de kitleleriyle buluşturan Tolga Akyıldız’a…

Not: Telimin şarjı bittiği için çekemediğim fotoğrafları, gördüğünüz üzere garajistanbul'un sayfasından aldım. Bunu da bildirmek isterim.