Sevgili postdaşlarım, değerli müzikcanlarım, 90lar söyleşimizin bu haftaki konukları ERDİNÇ ve FEYZAN DOĞAN
ERDİNÇ
1998
yılındaydı, bir kanalda Son Seferindeyim diye bir şarkı çalıyordu, şarkıdaki
ses Kayahan’ı andırıyor, ama şarkı bir Kayahan şarkısına benzemiyordu. Şarkıdaki adam “hasretinden yandı gönlüm, yandı seneler, bitmek bilmez gözlerimden yaşlar seferber” derken, sadece
birkaç saniyesini dinlediğim bu şarkıda beni çeken garip bir şey vardı. O adam Erdinç’ti ve bu kardeşiniz içindeki müzik
aşkıyla bu adamı araştırmaya koyuldu, o zamanın şartları çerçevesinde. (Tabi o
zamanlar İnternet bende hak getire, evdeki telefondan, o da fatura yazmasın diye
günde on dakikalık seanslar halinde ve “cııııvv cıvıvıvıvı” gibi seslerle
İnternete bağlanma sinyalleri eşliğinde güç bela.) Neyse bu parantezi bağlayayım.
Yaptığım ilk işlerden biri Erdinç’in kasetini almak ve o zamanın muhteşem müzik
dergilerinde ve/veya gazetelerde bilgi bulmaktan öteye geçemedi. Erdinç’in
Kayahan’ın yeğeni olduğunu öğrendiğimde bu ses benzerliğinin genetik olduğuna
dair taşlar yerine oturdu. Sonrasında Erdinç muhteşem “İlk Göz Ağrım”
albümünden sonra uzun bir sessizliğe gömüldü. Bu arada tesadüfler beni
Erdinç’in 1991 yılında çıkan ilk albümü Yalnız Yıldızlar’a götürdü. Tabii ki
hemen edindim.
Erdinç’le
yıllar sonra sosyal medyadan iletişime geçmek benim için eski bir dostla
yeniden karşılaşmak gibiydi. Ben de bulmuşken ona sorularımı sordum, o da
cevapladı. Hikayenin başlangıcını ondan dinleyelim:
“1987 yılında
Mersin’deki Üniversite eğitimimi tamamlayıp Ankara’ya ailemin yanına döndüğümde
Mersin’de başlayan profesyonel müzik çalışmalarıma burada da devam ettim.
Çeşitli kulüp çalışmalarımın yanında beste ve söz yazmaya daha fazla ağırlık
vermeye başladım.O dönemde sürekli görüştüğüm değerli müzik adamı Ümit Eroğlu
artık bir tarzım oluştuğunu ve bir albüm yapma zamanımın geldiğini ifade
etti.Bir kaç plak şirketi görüşmesinden sonra Şahin Özer’le anlaşıp çalışmalara
başladık.”
Bu arada Erdinç’in adı ilk kez Nilüfer’in “Yemin Ettim” albümünde “Her
Şey Bitecek Bir Gün” şarkısının Söz-Müziklerinde geçer. Bunu keşfetmek benim
için çok büyük bir sevinçti. (Bu şarkıyı Erdinç’ten ilk kez Yaşar’ın sahne
aldığı o zamanki Güverte Bar’da konuk sanatçı olarak çağrıldığında dinlemiştim.
Bu benim Erdinç’le ilk tanışma anımdı ve tabiî ki de yanına gidemediydim o
zaman.) Erdinç, şarkısının Nilüfer gibi dev bir isim tarafından
seslendirilmesinin heyecanıyla albümü çıktığı gün bütün Ankara’da aradığını,
sonunda Ulus’ta bir müzikmarkette bulduğunu ve şarkısını saatlerce ağlayarak
Ankara sokaklarında dinlediğini anlatıyor (Halbuki şirket ya da şarkısını
söyleyen Nilüfer albümü adresine neden göndermemiş ki? Bence hemen göndermeleri
lazımdı, sanatçının şarkısını söylüyorsun yani. Neyse bu da kişisel notum) “Daha
sonra ‘Yalnız Yıldızlar’ i albümümü Ümit Eroğlu ile tamamlayıp bitirdikten
sonra her şarkım için aynı heyecan ve duyguları yaşamıştım,” diye
anlatıyor, “tek fazlalık o günden sonra
artık çok ünlü ve tanınmış bir sanatçı olacağım hayalini kurmaktı.”
Yalnız Yıldızlar albümü çıktığında –ki bence müzikal olarak çok başarılı
bir albümdür- satış başarısı yakalayamaması Erdinç’i hayal kırıklığına uğratmış. Bu bize ne yazık ki bir 7 sene Erdinç'siz bir müzik hayatına mal oldu. 1998
yılında çıkan “İlk Göz Ağrım” albümünü herkesin –benim dahil- Erdinç’in ilk ve
tek albümü sanması bu yüzden. Yalnız Yıldızlar’ı dinlediğimde neler kaçırmışım
dedim. (Bir not daha, Erdinç’in istediği başarıyı yakalayamamasında iki faktör
olduğunu düşünmüşümdür hep, ki bu faktörlerden en büyüğü –Erdinç abi kızma ama-
Kayahan’dır. Ben Kayahan’ın Erdinç’in müzikal başarısının önündeki en büyük
engellerden biri olduğunu düşünüyorum. Gazetelerde de buna benzer haberler
çıkmıştı diye hatırlıyorum o zamanlarda. İkinci faktörse, Erdinç’in yaptığı
müziğin 90’lar müzik patlaması içinde, cıstaklı müzikler gençliğini yakalayacak
hareketlilikte ve kıvılcımda olmadığını düşünmemdir. Erdinç’in müziği daha
rafine bir müzik dinleyicisine hitap ediyordu ve 90’ların pop cıstakları
arasında sivrilmesi çok da mümkün görünmüyordu. Ama her zaman dediğim gibi, iyi
müzik her zaman keşfedilir, bir gün o cıstak cıstakçılar susacak ve yorulan
kulaklar dinlenecek sakin limanlar aradığında başvuracakları iki üç isimden
biri Erdinç olacak, bunu da buraya yazıyorum.)
Erdinç
de bu söyleşilerdeki pek çok sanatçının düşüncesine paralel şekilde Türkiye’de
müziğe iyi bakmanın mümkün olmadığı görüşünde. “2000’li yıllarda müziğe insanların sanat
faaliyetinden çok mesleki kazanç olarak bakmalarının oldukça olumsuz
etkilerinin olduğunu düşünüyorum.Sanatçı, plakçı, aranjör, besteci vb. olmaması
gereken insanlar sadece kazanç uğruna bu işlere girip bu faaliyetin
saygınlığına zarar vermişlerdir (Not:
Bu konuda Erdinç aslında tam da benim düşüncelerimi dile getiriyor, ki bu ayrı
bir konusu olur, neyse). Saygınlığı
olmayan bir uğraşın insanlar tarafından satın alınıp dinlenmesinin veya
izlenmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu tabi ki sadece benim fikrim.”
Erdinç
sahne çalışmaları dışından 20. Kuşadası Altın Güvercin Müzik ve Beste
yarışmasında ‘KAHVELİ’ adlı şarkısıyla finalde yarışacağı ve şarkıyı kendisinin
seslendireceği müjdesini veriyor. Sevenlerine son olarak şunları söylüyor: “Bu çalışma benim 3. sefer hazırlıklarımın
başlangıcı olacak. Kimbilir belki
gün bugündür.”
Seferlerin hiç bitmesin sevgili Erdinç, unutma ki iyi müzik mutlaka yerini bulur, bir gün pleybekler sustuğunda, sen gitarınla bize şarkılar söylüyor olacaksın…
Seferlerin hiç bitmesin sevgili Erdinç, unutma ki iyi müzik mutlaka yerini bulur, bir gün pleybekler sustuğunda, sen gitarınla bize şarkılar söylüyor olacaksın…
FEYZAN DOĞAN
Türkçe pop
müziğin çeşitlendiği 90lı yılların ortasında, yeni çıkan sesler tarzları ve
imajlarıyla ortalığı yıkadursun, bir gün Arabik esintiler taşıyan ve çölde,
“Neden Allahım” diye haykıran esmer güzeli güzel sesli bir şarkıcı
dikkatimi çekti. Şarkılarında naif bir
isyan vardı ve en hareketli şarkılarından olan “Bula bula beni mi buldu, bu
kadersiz sevda” diyerek bütün gözleri üzerine çekti. Neden Allahım albümü ayrıca
tamamen Mısır kökenli müzisyenlerin alt yapıları şarkıları olması bakımından
Türkiye’de ilk olan bir albüm. Bu da Feyzan Doğan’ın farkının hatırlanmasında
bir etken bence. Sonra bu müthiş patlamanın ardı sessizlik. Yıllar içinde ne
yapar ne eder diye araştırdığım Feyzan Doğan meğer bu süre içinde evlenmiş,
çocuğu olunca da ister istemez hayat gailesine düşüp albüm yapmayı bırakmış.
Feyzan
Doğan’ın albüm hikayesi tesadüflerle gelişmiş. Müziğe aşık ve sürekli şarkılar
söyleyen bir müziksever olarak kendini dışardan özel müzik dershanelerinden
eğitim alarak geliştirmeye çalışırken Bilgisayar operatörü olarak Raks Müzik
şirketinde işe başlamış, derken o ailede herkesi tanımış. Bir gün müzikle
ilgilendiğimi bilen bir prodüktörün (Tanju Arıkan) ‘gel sana albüm yapalım’
demesiyle işe koyulmuşlar. Aslında bırakmak onun tercihi değilmiş, “Albüm yapmayı müzik piyasasının içinde
bulunduğu durum yüzünden bıraktım... Gönül çok daha güzel şeyler arzulardı ama
kısmet diyorum artık.” diyor.
Albüm
yapmayı bıraktıktan ve tamamen müzik piyasasından ve televizyonlardan
uzaklaştıktan sonra bazı özel ilgi duyduğum kurslara gitmiş, bir iki iş denemesi
olmuş, sonra uzun yıllar birlikte olduğum insanla evlenip ardından bir oğlu,
derken bir oğlu daha olmuş (biri 17 aylık biri 17 günlük). “Şu anda tek uğraşım çocuklarım, sonra ne
olur bilemem” diyerek kapıyı açık bırakıyor.
Albümünün ve
şarkılarının hala hatırlanmasını o zamanki şarkıcıları yaptığı işlerin
kalitesine bağlıyor. “Gerçekten albüm
yapmış olmak için albüm yapanlardan değildik biz... Büyük bir çalışma, kendi
branşlarında isim yapmış kaliteli müzik insanları Zeynep Talu, Bahar Korçan,
Deniz Akel ve şu anda adı aklıma gelmeyen birçok değerli insan.... Emek
büyüktü... Mısırda yapılmış bir albüm, Fransa’da Rachid Taha'larla aynı albümde
şarkısı olan Henüz 18 yaşında piyasaya yeni çıkmış gencecik bir kız. Herhalde göze
geldik Tunca” (Burada gülüyor :)) )
Son sözü de
Feyzan Doğan’a verelim: “Beni hala
severek dinleyen albüm yapmayacak mısın Feyzan? diye soran, sen ve senin gibi
tüm değerli insanlara buradan kocaman kocaman sevgilerimi yolluyorum. İlerde ne
olur bilemem. Asla gelecek adına önceden konuşanlardan değilim... Kısmette ne
varsa, ne hayırlısı ise olsun. Bizi sevenler inşallah çok çok mutlu olurlar
dileğim budur... Ayrıca hala hatırlanıp dinlenmek beni hem gururlandırıyor hem de
beni hafif bir hüzne boğuyor.
Ama şu gerçeği asla söylemeden
geçmeyeceğim.Müzik ben ve benim gibi aşkla gönlünü vermiş insanlar için bir
zaman uğraşılıp sonra bırakılan bir şey değildir... Ben müzik aşkı ile doğdum
ve onunla da öleceğim. Albüm yapmamam, televizyonlarda boy göstermemem bunun
önüne geçemez... Gönlüm tabi ki çok daha farklı olması dilerdi müzik yaşantımın,
ama daha önceden de dediğim gibi kısmet böyleymiş.
Ve nerde olursan ol, ne durumda
kalırsan kal, ister zengin ol, ister fakir ol, ister yalnız ol ister
kalabalıklar içinde yaşa, ne yaparsan ne durumda olursan ol, aynı aşk ile
seversin şarkı söylemeyi.”
---- DEVAM EDECEK----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder