Bundan birkaç sene önceydi, 2009’du sanırım Liselerarası
Müzik Yarışması organizasyonunda yönetici asistanlığı yapıyordum. O organizasyonun
benim için en önemli kazançlarından biri, şu anda birbiri ardına albümler yapan
genç yeteneklerinin (ki bunlardan biri DEV grubu, biri de PAPYON grubudur) ilk
kez sahneye çıkış süreçlerinde onları izleyebilme ve müzikal yolculuklarının
başlangıcına tanık olmaktı. Saint Joseph lisesi adına katılıyordu ve Bengisu’yu
daha ilk gördüğümde, ondaki sahne ışığı hemen dikkatimi çekmişti. Katıldığı parça
YUMURTA adlı enstrümantal ve vokale dayalı bir parçaydı, ilginç ve insanı saran
bir melodisi vardı. Yarışma sonrasında daha ödüller açıklanmadan (ben
biliyordum sonuçları) yanına gittim, tribünde oturuyordu, kendimi tanıttım, heyecandan
titreyen ama matrak ve samimi bir kız karşıladı beni. Orada ayak üstü ettiğimiz
sohbetin ardından ben çok sevdim Bengisu’yu ve sıcaklığını. Bengisu ve grubu o
yarışmada “En yetenekli öğrenci, En iyi beste 2.lik, En iyi orkestra 3.lük ve
En iyi kız solist ödüllerini aldı, sonrasında bir süre gene organizasyon
bünyesindeki CAPRICE grubunda solist olarak yol aldı. İletişimlerimiz hiç
kopmadı Bengisu ile. Bir yandan yıllarca Sezen'den Sibel Tüzün'e müziğin en
sağlam isimlerine vokalistlik yaptı, kendi kendine sınavlarına girip BERKELEY
Müzik akademisini kazandı, WHITNEY HOUSTON'ın vokalisti ile birlikte çalışmalar
yaptı, hatta Justin Timberlake'in New York Madison Square konserinde vokalistlik yaptı. Bunlar 21 yıllık yaşamının (evet henüz daha yaşı sorulacak yaşta) son
birkaç yılına sığdırdıkları üstelik.
Şimdi Bengisu kendi kanatlarıyla uçuyor. Bir yandan Amerika’da
eğitimi devam ederken, bir yandan konserleri devam ediyor. Şimdi on
parmağındaki marifetten dokuz ve onuncusuna geldik: gelmiş buraya TEKLİ çıkardı
ve bunu dansıyla birlikte icara ettiği bir kliple taçlandırdı. Bengisu daha
şimdiden kalıpları yıkıyor, kıvraklığı ve sesiyle “şişman dans edemez” mitini kırıyor. Zira
koreografideki kıvraklık gerektiren hareketlerin altında öyle güzel kalkıyor
ki, değme benim diyen popçu yapamaz. Bengisu alışılageldik sıfır beden
poprabeskçiler camiasında parlayan bir yıldız ve şişman olması bence farklılık
ve özgünlük açısından onu bambaşka bir yere koyuyor. Üstelik ne kadar çok emek
verdiğini, gecesini gündüzüne kattığını biliyorum. Dans ayrı bir çeşnisi olmuş
ve çok da güzel olmuş.
İnsan hayata gerçekten mesleğiyle geliyor. Bengisu’nun
programlarını izleyenler onun sahne hakimiyetini, şarkıda anlatılanı vücut dili
ve mimikleriyle nasıl yaşadığını ve yaşattığını bilir. Bu klipte de bunu
görüyoruz mimikleri ve dansları ile. Bu tekli de Bengisu’nun müzik
yolculuğundaki en önemli dönemeç bence, ama bu şarkıdaki vokalin Bengisu’nun
esas vokalinin üçte biri olduğunu da belirtmeliyim. Yani dinlediğiniz
dinleyeceklerinizin önsözüdür sadece.
Bengisu yıllarca Fransız okulunda edindiği Avrupalı vizyonu
ve müzik sektörünün kalbi olan Amerika’da müzik ortamlarında bulunmasının da
etkisiyle, çok Avrupai ve batılı bir sound yakalamış. Bu şarkıyı dinlerken
şarkının temposu kıpraştırıcı ve birden parmaklarınızı şıklatırken veya
oturduğunuz yerde vücudunuzu tempoya göre sağa sola sallarken (benim şu an
yaptığım gibi) bulabilirsiniz.
Şarkı üç farklı türü içinde barındırıyor Blues, Pop, yer yer
R&B havası var. Şarkıda körlemesine, eşi dostu dinlemeyip bir aşka yelken
bir kızın, aşktan illallah diyecek duruma gelmesi hatta tövbe edecek hale
gelmesi biraz da mizahi bir dille konu ediliyor. Hatta adamdan o kadar soğuyor
ki, dünyanın öteki ucuna postalıyor. Bu sırada kendi içindeki pişmanlığını “insan
gözüyle görmeden bazen, inanmıyor, anlamıyor, eşi dostu dinlemiyor” derken bir
nevi kendi içinde günah çıkarıyor, bir musibet bir nasihatten iyidir misali. Kör
aşıkken özüyle seviyor, ama gözüyle görünce durum nakarat oluyor: “hop haydi
kendi yoluna, git sen de git bi başına, dünyanın öteki ucuna koş git haydi
bensiz, yok yok yok böyle bir daha, senle mi tövbe bi daha, dünyanın öteki
ucuna kaçsam kalsam sensiz…”
DMC’den çıkan teklinin sözü ve müziği Erkin Arslan’a ait. Kartonet
fotoğrafı ise benim favori Bengisu fotoğraflarımdan biri. Mikrofona dayanmış
Bengisu hem muzip, hem retro, hem sade, hem de vurucu. Kartonet ikili
digipaktan oluşuyor ancak şarkı sözleri de olsaymış iyi olurmuş sanki. Hatta
belki klibi ve bir de versiyon eklenebilirmiş CD’ye. Belki eleştirilebilecek tek nokta, sesini daha ön plana çıkaran bir şarkıyla çıkış yapması olabilirdi, ama Bengisu belli ki elindeki kaynakları birden kullanmayıp, sırayla sunacak. Bundan sonra neler olacağını bekleyip göreceğiz.
Bu şarkıyı ve yorumu beğendiyseniz, Bengisu’nun sizi daha
çok şaşırtacağını ve bundan çok daha büyük potansiyel taşıdığını ve şu an barajda
biriken su gibi şarkı biriktirdiğini belirteyim. Yakında müzik dünyası gerek
ses gerek görünümle tabuları yıkan bir şarkıcı kazanacak. Benden söylemesi.
YONCİMİK’İN SADECE MÜZİĞE DEĞİL YONCA EVCİMİK’E DE GERİ
DÖNDÜĞÜ ALBÜM
Türk pop müziğinin miladı denince akla ilk gelen isimlerden
Yonca Evcimik uzun sayılabilecek bir aradan sonra yepyeni 10 şarkılık bir
albümle hem “müziğe” hem de aslına döndü. İrem Records’tan çıkan albüm
özlediğimiz Yoncimik’le bizi yeniden buluştururken, 90lar havasında ama 2000’lere
adapte olmuş bir soundla son zamanlarda çıkan en iyi albümlerden birini de
arşivlere kazandırıyor. Sound olarak elektronik pop dans türlerinin karması bir
albüm bu. 90’lar havasını özellikle belirttim, zira bu albüm benim kişisel
olarak en favori Yonca Evcimik albümüm olan Yonca’94’e yakın duran bir albüm. Hatta
bu albüm için Yonca’94 Part II dense yeridir.
Yonca Evcimik de sanırım bu 90’lar konusunda hemfikir,
albümün iç kapağında kafasında “90’s” şapkasıyla verdiği pozu bunu doğrular
nitelikte. Bu albüm bir nevi Yonca Evcimik’in 90lardaki popülaritesini yeniden yakalamaya
en fazla yaklaştığı albüm. Zira özellikle 2000’lerin başında çıkardığı
albümlerde bugüne kadar işte Yonca bu dedirten bir albüm duymamıştık. 2000’li
yıllardaki Yonca Evcimik, Herkes Baksın Dalgasına’yı saymazsak, daha çok “Oldu
Gözlerim Doldu”, “Tivitine Bandım” gibi ticari kaygı duymaktan öte, çok da “ciddi”
olmayan, daha çok kendi keyfine yönelik çalışmalar yaptı.
Bu albümde ilk dikkatimi çeken şey, bu albümün bir yüzleşme
albümü olduğu hissiydi. Albümde iki tane Yonca var: biri aşklardan, şehirlerden
bıkmış, biri umutlu ve toparlayıcı. Bu albüm de bu iki Yonca’nın adeta aynada
yüzleşmesi gibi. Pesimist Yonca’nın “Burası İstanbul, Çok ses var yoruyor
İstanbul” ya da “Yaşayamaz oldum bu kentte, herkesin siniri tepesinde, huzur
yok, çözüm yok, yok işte yok!” diyen Pesimist Yonca’ya cevabını “Sana ne geri
kalanımdan, çıkıver huzur alanımdan” diyen mağrur Yonca verirken, “Hayat işte”de
“Aynı limanda ayrı yolcu olduklarını düşündükleri” için “yollarının
kesişemeyeceğini “ düşünen ya da “aşkların ekmek arası olduğu sevdiği o
gönülden uzak olalı her şeyin yaşamakla ölmek arası olduğu”nu söyleyen umutsuz Yonca’yı,
“Topla gel her şeyi, yık gururdan o gereksiz engeli” diyen ya da “Ben olsaydım
senin yerinde hiç kafama takmazdım, zaten aşk meşk kalmadı diye gezer güler
oynardım” diyen gözü kara, gamsız, atak Yonca harekete geçiriyor.
Albümde söz ve müziklerde Okay Barış, Serhat Tekin, Barlas
Erinç, Serdar Ortaç, Murat Aydemir isimlerini görüyoruz. Albümün prodüktörü
ise, Yonca’yı Yonca yapan albümlerin ve şarkıların sahibi Aykut Gürel. Aykut
Gürel farkı bu albümü Yonca’nın son dönem albümleri arasında ayrı bir yere
koyuyor. Yonca’nın ilk dönemlerine yaklaştırıyor.
Burası İstanbul’u ilk dinlediğimde “Burası İstanbul, çok
seks var” diye anlıyordum, meğer “çok ses var”mış, ama şarkının duygusu, ruhu
ve Yoncimik’in cesur duruşu gibi nedenlerle “çok seks var” olsa da yadırganmazdı
bence, hatta şarkının içeriğine bakıldığında olabilirmiş bile. Şarkıda geçen “başka
cinsler pazarlıkta 11’den sonra” sözü bu tezimi doğrular nitelikte. Burada trans
seks işçilerine selam çakmış Okay Barış, ilk kez bir şarkıda bu konu ediliyor. Albümdeki
Okay Barış şarkıları daha çok şehir temalı veya şehirde yaşanan aşklara
gönderme yapan şarkılar. “Burası İstanbul” ya da “Çok Mu Zor”da şehirden bıkan
bir adamın düşüncelerine kulak verirken, “Kadınım Diyorsan” ya da “Başkasın Sen”de
duyarsızlaşmış metropol aşklarını görüyoruz.
Kişisel olarak dinlemeyi 1995 yılında bıraktığım ve benim
ilgi alanımın tamamen dışında olan Serdar Ortaç’ın albümün en sağlam
şarkılarından birine imza atmış olması ise albümün sürprizi bana göre. Düşünün
yıllar sonra ilk kez bir Serdar Ortaç şarkısı dinleyebildim sayın seyirciler
(bunu çok yerde de duyuyorum). Şarkı sözlerinde Serdar Ortaç’a özgü
anlamsızlıklar yer yer karşımıza çıksa da (Başımın üzerine büyü yapıyolar?),
şarkının ritmi bu sözler üzerinden düşünmeyi geri planda bıraktıracak kadar
ritmik, hareketli ve kıpraştırıcı (Galiba Serdar Ortaç’ın sırrı bu, şarkı
sözlerinde kelimeleri ve kafiyeleri gelişigüzel sıralayarak, anlamsız sözlere
ritmik nağmelerle tutan şarkı yaratmak). “Sana Ne”de yukarıda bahsettiğim
gamsız ve rahat Yoncimik “onu üzen”i “huzur alanından çıkmaya” davet ediyor, çünkü
“onu üzene” yeterince “tahammül ettikten” sonra, bu kez “ayarı kaçmış” bu
yüzden “acılarını alıp” gidiyor, onu üzene de uzaktan bakakalmak kalıyor.
“Hayat İşte” albümde “Kolay” ile birlikte iki favorimden
biri. Orta tempolu bu şarkıda, sevdiğiyle yolları kesişmeyen bir kadının hayata
sitemi var “Hayat işte, hiç adil değil ki, sormuyor nerde bu kalbin öteki eşi”.
Hayatının aşkını bulduğunda o adam bambaşka hayatlarla, kendisi bambaşka
yollardaydı ve bu aşkın imkansızlığı bundan diyor… Aşkı geç bulanlar ya da
bulduğu zaman fark etmeyip sonradan pişman olanlar için yazılmış bir şarkı bu.
Sözü Müziği Murat Aydemir’e ait “Topla Gel”, adeta bir
önceki şarkıya cevap niteliğinde. Nasıl bir önceki şarkı “Hayat İşte”de kadın
hayatının aşkını hep yanlış zamanda yanlış yerlerde oldukları için kaçırdığına
sitem ediyorsa, bu şarkıda tam tersine Aşka davet var. “Topla gel her şeyi, yık
gururdan o gereksiz engeli, yoksa bir yaz daha mı boşa geçti, yok, hayır, Böyle
bitmemeli” umutlu, aşkta yanlış zaman olmaz diyen bir kadın, daha geç değil,
olamaz, diye aşka çağırıyor sevdiğini, çünkü bulduğu adamın bakışlarıyla
beslediği, öpüşleriyle titrediği ve denizinde yelken açtığı için “dönüş yok
artık, ben durmam yolum belli” diye cesaretlendiriyor öteki Yonca’yı.
Bir Barlas Erinç şarkısı olan Zaman Kötü, albümdeki gamsız, optimist
Yonca’nın ön plana çıktığı bir şarkı. Metropol kadını duyarsızlığıyla, “söylemiştim
sana yürümez bu aşk, üç ay sürer maksimum beş” derken kadın, “zaten aşk meşk kalmadı
diye, gezer güler oynardım” diye aşklara bakışını gözler önüne seriyor ve
ekliyor: “Aman, aman, aman, zaman kötü şu zaman, illallah dedim ya en sonunda
ben aşktan, sen değilsin amma, zaman kötü şu zaman”… Bu şarkı aslında günümüzde
olan biteni çok iyi özetliyor. Zaten bu konuda diğer şarkılarına da
baktığımızda Barlas Erinç’in gözlem gücü ve gördüğünü şarkı sözlerine yansıtma yeteneği
tartışılmaz. Şarkının tekerleme ya da mırıldanma şeklinde aralıksız söylenen ve
klasik şarkı formundan ayrılan yapısı da hayli ilginç.
“Kadınım Diyorsan”da gene atak ve cesur Yonca’yı görüyoruz. Aslında
terkedilen bir adamın kendiyle yüzleşmesi olan bu şarkı, Yonca yorumunda kadın
bakış açısını sunuyor. Okay Barış’a ait bu şarkıda, aslında terkedilen, onu
değil başkalarıyla görmeye, başkalarıyla anmaya bile dayanamayan bir adamın terkedilmeyi
hazmedememesi karşısında, “yollar ayrıldıysa ona karışamazsın? Sana ne kimleri
öptüyse, seviştiyse?” diyen feminist Yonca devreye giriyor ve soruyor: “Mutlu
olmadıysa niye beklesin? Zaten mutluysa bu kadın niye terk etsin? Kendine sor
bence niye terk etti? Yanındayken ah be canım, aklın nerdeydi?” Aslında bu
şarkıda düet olabilirmiş dedirtti ilk dinlediğimde. Güzel bir kadın-erkek
diyalogu çıkabilirmiş.
“Çok Mu Zor?” Yonca Evcimik’in Okay Barış’la düet yaptığı bir
şarkı. Yorucu, yıpratıcı, çözümsüz metropol yaşamından bıkan bir kadın ve
erkeğin çeşitli nedenlerle gidememekten dolayı yaşadığı bunalımı şarkının ilk
yarısında Yonca Evcimik ikinci yarısında Okay Barış seslendiriyor. Kişisel
yorumum şarkı çok başarılı olmakla birlikte, Okay Barış keşke şarkının ikinci
yarısına girdiği zamanki cool ses tonunu koruyup, nakaratta nağmeli arabesk
gırtlağı yaparak söylemeseydi.
Albümü dinlediğimde vurulduğum “Kolay”da, 94 albümünün en
sevdiğim şarkılarından “Arsız Gönlüm” havasını buldum. Bitmek üzere olan bir
aşkın bitmemesi için çabalayan, hatalarını kabul etmiş ve geriye dönüş için her
şeyi yapabilecek bir kadının aşkı kurtarmak için yaptığı çağrı var şarkıda.
Alttan alan kadın “ben de suçluydum farkındayım, ama inan her şeyi kaybetme
korkusundan yaptım” diyerek sevdiği adama “gel hırsın esiri olmayalım, gel
onların yüzünü kara çıkaralım, biz bu aşkı yaşatalım” diye sesleniyor. İkili
ilişkiler aslında bu yüzden hep çıkmaza girmez mi? Tarafların bir zaman sonra,
özellikle bu fast food aşklar çağında, egolarına yenilmeleri, karşı tarafa
üstün gelme çabaları, hiç alttan almamaları, hırslarının kurbanı olmaları ve bu
arada birbirleriyle aslında hiç iletişime girmemeleri değil mi ilişkileri
sarsan? Egosantrik bir dünyada, hatalarını kabul etmek büyük erdemdir. Kadın da
bu şarkıda üzerine düşeni yapıyor. (Bu arada “Kolay” şarkısının “Çok Mu Zor?”dan
sonra gelmesi manidar)
Bir sonraki şarkı tam da bu yukarıda bahsettiğim şeyi
özetliyor. Sözü Müziği Barlas Erinç’e ait “Ekmek Arası”nda “aşkların ekmek
arası olduğu –ki fast food aşklara bir gönderme bence” bir dönemde aşkını kaybeden
bir kadının aklı başına geldiğinde “her şey ama her şey seninle doluymuş” meğer
diyerek yaşadığı pişmanlık şarkının teması.
“Başkasın Sen” albümün tek slovu ve kapanış şarkısı olarak
da çok başarılı. Hızlı ve Orta Tempolu şarkılardan sonra birden bu şarkı sizi
durdurup bir süre sonra boğazınızda düğümlenme yaratıyor. Şahsen şarkının
sözleri beni çok etkiledi, zira yaşanılmış ya da şahit olduğum şeyleri getirdi
aklıma. Gene bir Okay Barış şarkısı olan şarkı, albümdeki cesur Yonca’ya karşı
pes eden Yonca’nın zaferi oluyor. Bütün albüm boyunca –albümün aşk temalı
kısmında- devam eden bir aşkın bitişi-kurtarılma çabalarının sonucunda aşkın
bitişi kazanıyor ve kadın artık vazgeçiyor çabalamaktan. “Vazgeçtim yar olmaz
senden, vazgeçtim bi şey olmaz bizden, vazgeçtim her şeyinden, anladım başkasın
sen.” Bize de albüm sona erdiğinde karnımıza yediğimiz yumrukla öylece düşünmek
kalıyor. Sonra başa dönüyoruz ve “Simitçiii, Ahmet abi nidalarıyla” Burası İstanbul’la
o ruh halinden çıkıyoruz. :)
Albüm kartoneti sadece üç kapaklı bir digipakten oluşuyor ve
beyaz tonlar hakim. Bana sanki biraz daha iyi hazırlanabilirmiş ya da içine bir
kitapçık konulsa daha iyi olurmuş gibi geldi. Böyle soundu güçlü bir albüme
biraz daha kompakt ve vurucu bir kapak daha fazla yakışabilirdi. Kapak
fotoğrafı ve iç fotoğraflar ise güzel, özellikle Yonca’nın 90’lara selam çakan
şapkalı fotoğrafı bir özlemi anlatıyor gibi. Kapaktaki fotoğraf ise Yonca’yı
sarışın zamanlarına götürmekle birlikte bakışıyla albümün de duygusunu veren
bir fotoğraf olmuş.
En az beş kliplik hit potansiyeli taşıyor bu albüm.
Zira özellikle Sana Ne, Hayat İşte, Topla Gel, Kolay ve Zaman Kötü albümü
sırtlayacak kadar güçlü şarkılar. Yoncimik kim ne derse desin 90’lardan beri
hep bir şekilde adından söz ettirmeyi başardı. Son yıllarda müzik anlamında çok
iddialı olmasa da, bugün Doksanlar partilerinde kravatlı takım elbiseli adamları
“Abone” dansını yaparken gördüğünüzde Yonca Evcimik’in başarısını daha iyi
anlıyorsunuz. Bu albüm Yonca’nın o dönemlerine bir saygı duruşu gibi. Kısacası,
nihayet yıllar sonra bir Yonca albümünü On’da On dinlettiği, Yonca Evcimik’e “bu zamana kadar nerelerdeydin sen?” dedirttiği, özlediğimiz Yonca’yı dinlememizi sağladığı ve Demet mi Hande mi derken sağ kulvardan hızlı bir atakla yaz albümleri yarışına hızlı bir giriş yaptığı için bile Yonca’ya ve ekibine
teşekkür etmek gerekiyor. Albümü yasal olarak bu linkten dinleyebilirsiniz: YONCA EVCİMİK - 15. TTNET YASAL MÜZİK DİNLEME PLATFORMU