Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Mart 2013 Pazartesi

90'LAR YAZI DİZİSİ... NEREDELER (BÖLÜM 4)

Söyleşilerimiz bu hafta, "+1" GRUBUNDAN ENGİN KUDUĞ, GMG'DEN GÖKHAN KETENCİ ve "GÖNÜLLÜ YAZILDIM" şarkısıyla 90lardan beri gönüllerin prensi olan GÖKSEL ile devam ediyor.

ENGİN KUDUĞ

İki tane fıkır fıkır, kıpır kıpır genç adam televizyonlarda zıplaya zıplaya “Hatırlasana sevgiliiiim, sen hep benimdiiiin” diyerek vefasız sevgiliye eski günleri hatırlattıkları şarkılarıyla çıktıklarında sene 1998’di. Esasında müzik piyasasında söz ve müzik yazarı olarak hatrı sayılır güzel işlere imza atmış Engin Kuduğ ile Kağan Bozkaya'dan oluşan grubun adı “+1” olarak zaten yeterince dikkat çekiciydi. Bir de imajları ve şarkıları eklenince o senenin en dikkat çekici, en konuşulan çıkışlarından birinin sahibi olmaları kaçınılmazdı. Kliplerinde –ve albümün kartonetinde de- arkalarına bir gözlük markasının desteğini alarak, 90ların sonlarında fırtına gibi esmişlerdi. (O zamandan bir müzik markette kasanın yanında dizilmiş halde duran CD'lerini hatırlıyorum. Yıllar sonra benim için çok özel şarkılardan olan, Deniz Arcak’tan dinlediğimiz (keşke onunla görüşebilsem J) “Kal Deme" şarkısının Engin Kuduğ’un kaleminden çıktığını öğrenmem mutluluğumu kat kat arttırdı…) Sonrasında grup kendi yollarına gitti, tabiri caizse Engin de, Kağan da sırra kadem bastı. Ya da biz öyle sandık. Sonrasında neler oldu? Grup neden yollarını ayırdı? Şimdi neredeler? Hepsi azzzz sonra okuayacağınız, "+1" in "artısı" Engin ile yaptığım söyleşide…

T: Albüm çıkarmaya nasıl karar vermiştiniz? İlk albümü çıkarma heyecanınızı ve o süreci kısaca anlatır mısınız?

Film gibi bir başlangıç aslında, O dönemin ünlü plak şirketlerinden Raks'ın bir yapımcısıyla, Kuşadası’nda ünlü bir gece kulübünün DJ kabininde tanışıp yaptığım şarkıları ve remixleri dinlemesini sağladım. Bana İstanbul'a taşınır mısın diye sordu, eğer kabul edersem benim için bir stüdyo kuracağını ve ne ekipman istersem alacağını söyledi. Bu resmen rüya gibi bir teklifti ve tabi ki kabul ettim. Gerçekten de dediğini yaptı Levent’te bir daire kiralayıp izolasyonunu ve teknik ekipmanını hazırladı. O dönemde ben de Kağan Bozkaya ile Kuşadası’nda Heaven Bar'da sahne alıyordum. Grubumuz “+1” inanılmaz beğeniliyordu ve hafta sonları bar tıklım tıklım oluyordu. Çok güzel günlerdi. Ben hafta içi mecburen İstanbul'da yaşıyor hafta sonları Kuşadası'na uçuyordum. Arkadaşlarım beni Efes Havaalanına inen pırpır uçakta karşılıyorlardı. Çocukluğumda Türk filmlerinde gördüğüm uçağın kapısından çıkıp daha 1 adım atmadan onu karşılamaya gelen arkadaşlarını selamlama isteği egomu bu sayede alt ettim. Her şey çok güzeldi. Yapımcım bestelerimi çok sevmişti özellikle Hatırlasana Sevgilim zaten albüm olmadan tüm Ege Bölgesinde bilinip söyleniyordu. Bodrum'da Kenan Doğulu'nun bile söylediğini söylemişlerdi. Fuat Güner'in stüdyosunda albüm yapıldı,  Koray Kasap tarafından fotoğraflar çekildi. Top Ten firması sponsor oldu. Dönemin ünlü yönetmeni Erhan Ceyhan klipleri çekti.

T: 90lı yıllardan hala akıllarda kalan bir isim olarak, albüm yapmama nedeniniz neydi? Kendi tercihiniz miydi? Ya da müzik sektöründeki şartlar mı buna neden oldu?

Albümün tanıtım aşamasında ne yazık ki askere gitmem gerekti. Her şey çok güzel giderken Kağan albümün ve grubun tanıtımını tek başına üstlenmek zorunda kaldı. Ne yazık ki sevgili arkadaşım şeytana uydu ve albümü sanki sadece onunmuş gibi tanıttı. Geçmişe dayalı 10 senelik arkadaşlığımızı hiçe sayarak albümün gerçek sahibinin ismini anmayıp bunun bir Kağan Bozkaya albümüymüş etkisi yaratmaya çalıştı. Halbuki albümdeki tüm eserlerin düzenlemeleri, besteleri sözleri ve müzik direktörlüğü bana aitti. Bunlar yaşanmamış olsaydı askerden döndüğümde halen arşivimde duran bomba gibi şarkılarla Grup +1 hala yaşıyor olacaktı.

T: Albüm sonrası dönemde neler yaptınız? Müzikle bağlantınız nasıl sürdü? Şahsen ben bir dönem her daim gözümüzün kulağımızın önünde olan sanatçıların albüm yapmadıkları, bildiğimiz bir sahne çalışması olmadığı dönemlerde neler yaptığını öğrenmek üzere yazıyorum biraz da bu yazıyı.

Askerden döndükten sonra Hülya Avşar, Demet Akalın, Işın Karaca, Orhan Gencebay, Deniz Arcak gibi isimlere bestelerimi vermeye devam ettim, sonuçta ben şarkıcıdan çok besteci tarafıma önem veriyorum. İzmir Hilton'da 3.5 sene sahne aldım bu dönem çok keyifliydi. Extralara gitti, bazı elit kulüplerde şarkı söyledim. Alkol ve sigara bana çok itici geldiği için gece sahne almayı ve sarhoş eğlendirmeyi bırakmayı tercih ettim. Şu anda "Kişiye Özel Beste" platformumla ilgileniyorum. Bu Türkiye'de henüz çok az bilinen fakat önü açık çok güzel bir meslek. Bundan çok keyif alıyorum. Bu hizmetim sayesinde çok ekonomik rakamlara sevdiğiniz kişinin ismine özel beste yaptırtabiliyorsunuz.

T: Hala akılda kalmış işler yapan ve uzun süredir albüm yapmamış olmasına rağmen hala şarkıları hatırlanan bir grup olarak, bugünün hemen tüketilen müzik ortamı ve profiline nasıl bakıyorsunuz? Sizce neydi sizi farklı kılan, neydi şarkılarınızı yıllardır eskimeden sürekli gündemde tutan?

Belki de 80'lerin ruhunu taşımasıydı. Şu an yaptığım besteler de yine aynı şekilde bir parça 80'leri yaşatıyor. Bunu seviyorum. Bugünün müziklerine değinmem gerekirse, Bilgisayarlardaki müzik programlarında artık şarkılar neredeyse hazır. Aranjör neredeyse bir kaç montajla size bitmiş eser verebiliyor. Sesin güzelliğinin bir önemi yok çünkü tüm hatalı okumalar bir kaç rötuşla düzeltilebiliyor. Detone olmak tarihe karıştı. Geriye kalan sadece akılda kalıcı bir kaç cümleden oluşan

T: Hala albümünüzü dinleyen ve o zamanların şimdiki zamanlardan çok daha güzel olduğunu düşünen dinleyicilerinize bir mesajınız veya –umarım yeni çalışmalarınızın müjdesi veya sizi canlı izleyebilecekleri bir program var mı duyurmak istediğiniz?

O zamanlar daha güzeldi diyemeyeceğim. Güzel beste yapmanın özel bir dönemi olacağını düşünmüyorum. Tek gerçek 12 adetten oluşan sesten milyarlarca beste yapılmasının zor olduğudur. Mutlaka belli bir miktardan sonra besteler birbirine benzeyecektir, andıracaktır ya da birbirinden esinlenecektir. 60'larda yapılması gereken bir beste belki de gerçek yaratanını bulamayıp 2000'lerde yazılacaktır kimbilir... Sponsor ayarlayabilirsem, çok  farklı formatta, izleyicilerden gelen sözlerin 1 hafta sonra beste olarak dinleyebilecekleri bir televizyon programım olabilir.

T: Çok teşekkürler ederim bu söyleşi ve güzel şarkıların için, şunu hep hatırla, sen ve şarkıların hep bizimsiniz...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

GMG GÖKHAN KETENCİ


 1996 yılında Türk Müzik piyasası yepyeni bir grupla tanıştı. Bu pöti kare pantolonlu, ellerinde enstrümanları, “aşkını kurtlara sakla be haspammm, sen bana ceza mısın?” diyen 3 genç, çok farklıydı, heyecan vericiydi, üstelik de enstrüman da çalabilen müzisyenlerdi. Velakin 1996 yılında Sony Müzikten çıkan Biz Buyuz albümlerinde bile farklarını yansıtıyorlardı. Onlar neşeli şarkıları, değişik kıyafetleri ile aynı zamanda imaj denilen olguyu da müziğe yediriyorlardı. Grup şu anda her biri müziğin farklı dallarında hala aktif olarak çalışan Gökhan Turan, Mehmet Çelik ve Gökhan Ketenci’den oluşuyordu. İki sene süren ilk albüm fırtınası 1999 yılında Türkiye’nin bir ağızdan söylenen marşı haline gelen “Türkiye” marşıyla doruğa ulaştı. “Tüm yolların sonunda, damarımda kanımda, kalbimin ortasında, Tür-Ki-Ye” diye çağıldadık o sene ne zaman milli bir etkinlik olsa, özellikle Türkiye’nin başka ülkelerle oynadığı maçlarda filan.

Derken bir rüzgar esti ve bu üçlü’den ses seda gelmez oldu (bunda bir TV programında Mazhar Alanson’un grup hakkında söylediği ve sanırsam kafası iyiyken sarf ettiği sevimsiz cümleler etkili oldu mu bilinmez, ama hayır bu söyleşide o konuya girmeyeceğim sayın postdaş! :) ). Yıllar içinde yolum önce Mehmet Çelik’le kesişti ve onun da sayesinde Gökhan Ketenci ile tanışma imkanı buldum. Bu röportaj komple bir ekip işi yani sayın postdaş!
 Grup zaten komple müzisyenlerden oluşuyordu ve her müzisyen bir gün kendi albümünü raflarda görmek ister. Gökhan Ketenci “Albüm yapmaya çok küçük yaşlarda karar verdik,besteler yaptık Fuat Güner'e dinlettik.Bu süreç baya uzun sürdü,daha sonra Fuat abi "hazırsınız albüm yapmaya" dediği gün işin ciddiyetini anladık” diye özetliyor süreci.

İlk albüm 96 senesinde Sony Müzik'ten, 2.albüm ise 1999 yılında BayMüzik'ten çıktı, böylece 90'lı yıllarda 2 albüm sahibi oldular. Ama bu adamlar içlerindeki müzik enerjisi taşan adamlar :) Velakin çok fazla proje ile uğraşıyorlar, öncelikle benim de birkaçına gittiğim çok keyif aldığım Kent Orkestrası ile konsept konserler veriyorlar. Şu anda bir yandan konserlerine devam ederken, bir yandan çeşitli müzik aktivitelerinde çalıyorlar, albümlere prodüktör ve enstrümantalist olarak destek veriyorlar; Ketenci, “Albümlerden sonra sayısız albümde GMG imzasını görebilirsin, hem brass hem vokal olarak sanatçı dostlarımıza destek verdik, sahnede de sayısız sanatçı arkadaşlarımızla çalıştık. Şu anda ayrı ayrı çalışmalarımızı sürdürüyoruz, yani GMG olarak beraber değiliz bireysel işler yapıyoruz. Gökhanlar olarak :) diyor. Takipçilerinin seveceğini umduğu 4 – 5 bitmiş albüm olduğunu ve bunları sırasıyla yayınladıktan sonra son olarak kendine hazırladığı bir albüm olduğunu ve onun da sırada beklediğini belirtiyor ve takipte kalın, diyor. Beklemeye devam o halde. :)


GÖNÜLLÜ YAZILDIM GÖKSEL
 

Pırıl pırıl bir ses, güzel yüzlü bir genç, “Gönüllü yazıldım sana ve aşkına” diye sevdiğine seslendiğinde sene 1996 idi. Bu şarkı o zamandan bu yana öyle bir kült haline geldi ki, zamanla Göksel’in yüzünü unutanlar bile şrakıyı duyduğunda “aaa… hakkaten o şarkı çok iyidir” diye söylemeye devam ettiler. Sene 2012, hala söylüyoruz. Bu gencecik bir sanatçının başarısıdır. Şimdi o sanatçı, sadece bu röportajı yaptığım isimlerden biri değil, zaman zaman yazdıklarıyla da arkadaşım olmasından gurur duyduğum bir kişi oldu. Göksel Kılıçlar, bu yazının konusu.

Göksel’e göre müziğe duyduğu ilginin sahneye çıkmasını sağlaması planlamadığı bir şeymiş, en azında o ön planda olmayı düşünmemiş, ancak kadere çok inanıyor bu konuda. ”Elbette heyecanlı bir durum.İnsanların karşısına çıkmak ve şarkı söylemek nasıl heyecanlandırmaz ki insanı..Acemi bir ruh ile müzik sevgisinin yoğrulması sonucu ortaya çıkan bir çalışmaydı.İyi ki yapmışım dediğim ve yaptığım için hiç pişman olmadığım bir albümdü "senden kalan" diye anlatıyor Göksel.

Bir gün hayatımıza Gönüllü Yazıldım ile kıvılcımlar çaka çaka giren Göksel, sonra 2007 yılına kadar derin bir sessizliğe büründü. Plakçısı ile yaşadığı sorunlar, plakçısının albüm yapmasını, sahne yapmasını ve televizyonlara çıkmasını anlaşma yolu ile engellemesi ve bunların üzerine kendini bu dünyaya adapte edememesi –bunu müzik piyasası için fazla saf ruhlu biriyim sanırım, diyerek açıklıyor- Göksel’in uzun süre göz önünde olmamasına yol açmış. Öte yandan, hala Gönüllü Yazıldım gibi bir şarkıyla hatırlanmaktan memnun. “Özellikle "Gönüllü Yazıldım" pop müzikte klasik diye anılıyor internette. Beni bilmeyen olsa da, şarkıyı mırıldandığında büyük bir kesim hemen eşlik ediyor. İşte bence başarı bu” derken, başarısında çok büyük emekleri olan bir diğer üstadı (ki ayrıca o da başka yazının konusu olmalı muhakkak) Tansel Doğanay’ı anıyor. “Tansel Doğanay’ın harika düzenlemesi ile kattığı ruhu da asla es geçemem."Senden kalan" albümünde gerçekten çok emeği var. Bu camiada tanıdığım ender iyi kalpli, paradan önce müzik düşünen tam bir müzik adamı. Ne kadar teşekkür etsem azdır kendisine” (Söylemeden geçemiycem sevgili postdaş, ben de katılıyorum Göksel’in söylediğine, Tansel Doğanay gibi müzik ustaları sayesinde müzik dinleyebiliyoruz diyebiliyoruz!!!)

Göksel çeşitli nedenlerle müzik piyasasından uzak kalmış gibi göründüğü dönemde aslında müzik çalışmalarını hep sürdürmüş.Yaptığı iki albüm gene plakçısı ile yaşadığı sorunlar yüzünden çıkmamış. Sahne de alamamış o dönemde. Kendi dışında gelişen olaylar nedeniyle, promo CD’leri radyolara dağıtılmış albümleri bile çıkaramamış. Bu dönemde kendini ifade edecek mecralar da bulamamış, zira anlaşmalar nedeniyle Göksel ciddi bir yükümlülük altındaymış, Göksel o süreci şöyle anlatıyor: “Her çabam sanki aramızda sebebini bilmediğim husumeti çoğaltıyordu. Televizyonda bir dizide bile oynayamazsınız, her şey anlaşmalar ile bağlanmış. Başta inatla çabalasam da sonraları pes ettim. Ama müzikten, üretmekten asla kopmadım kendi dünyamda. Ve internete baktığımda kendimle ilgili yazılara hep güzel şeyler duymak beni mutlu ediyor bu kadar engele rağmen. Demek ki samimi yapılan işler asla unutulmuyor.”

Peki neydi Gönüllü Yazıldım Göksel’in bu şarkıyla, üstelik göz önünde değilken bile bu kadar hatırlanır yapan? “Bence samimiyet ve düzgün bir yaşam profili çizmem buna sebep oldu. Ben camianın insanı değilim aslında. Burada var olmak için kurnaz ve insanların üstüne basmayı bilen bir yapınız olmalı. Ben aksine naif, iyiliğe inanan ve çıkarlarından önce insanı gözeten bir yapıya sahibim. Bu halde ilerlemek bu sektörde zor” diye yanıtlr Göksel.

Bir yandan da sektöre eleştirisini getiriyor. Ona göre kalıcılık, paradan öne müzikal üretilebilirliği ön plana almak, seneler sonra da hatırlanacak şarkılar yazmak. “Popüler olmak ile sanatçı olmak arasındaki fark çok fazla..Bence olayın anahtarı da burada gizli. Müzik. Üreten için asla para değeri taşımamalı, eğer para öncelik olursa işte o dediğiniz hemen tüketilen "ucuz" şarkılar çıkıyor ve sektörü de ucuzlaştırıyor. Benim hatırlanmamı sağlayan bence samimiyetim ve şarkılarımdaki yalın yormayan herkese hitap eden dildir.”

Kendisini sevenlere selamlarını iletiyor ve sosyal medyada kendisine pek çok kişinin ulaştığını belirtiyor. Yeni şarkılar yaptığı bir dönemde, en çok istediği şey de bu destek. Yeni işlerini yeni yollarla duyurabileceğini ve İnternetin bu konudaki gücünü keşfetmiş. Yeni şeyler yapmayı çok istediğini ve bunun da desteksiz olamayacağını dile getiriyor. Bir de sevenlerine, dinleyenlerine bir mesajı var: “Alkış çok değerli bir şey lütfen herkesi alkışlamayın. Hak eden kim ise onlara bu ödülü verin. Siz alkışlamazsanız kötü işler çok fazla var olamaz.Tercih ve güç hep dinleyicidedir.Fakat magazin ve medyanın yönlendirmesi ile bu güç bir şekilde kontrol ediliyor.O yüzden bu gücünüzün farkına varın diyorum. İstediklerinizden vazgeçmeyin alkışlayın,istemediklerinizi ise alkışınızdan mahrum bırakın,prim vermeyin” (Çok doğru bence. Bu kadar manipülasyonlu bir müzik dünyasında, o kadar çok uyduruk şarkı çok satan olarak lanse ediliyor ki, bir süre sonra kulaklar alışıyor ve beğendiğimizi düşünmeye başlıyoruz. Bu arada sayın postdaş, off-the-record, aşkın şike şike diye sözleri olan bir şarkı benim için müziğin bittiği noktadır!!)

Son sözü Göksel söylüyor: “Benim şarkılarımı gönüllerine yazıp bana bir iz bırakma şansı veren herkese binlerce kez teşekkür ediyorum.Şarkıların büyülü havasında tekrar beraber şarkılar söylemek dileğiyle”.

 “Gönüllü Yazıldık” sana Göksel, ama bu hasretlik canımıza yetti! :)


---DEVAM EDECEK---

Hiç yorum yok: