ENGİN KUDUĞ
İki tane
fıkır fıkır, kıpır kıpır genç adam televizyonlarda zıplaya zıplaya “Hatırlasana
sevgiliiiim, sen hep benimdiiiin” diyerek vefasız sevgiliye eski günleri
hatırlattıkları şarkılarıyla çıktıklarında sene 1998’di. Esasında müzik
piyasasında söz ve müzik yazarı olarak hatrı sayılır güzel işlere imza atmış
Engin Kuduğ ile Kağan Bozkaya'dan oluşan grubun adı “+1” olarak zaten yeterince
dikkat çekiciydi. Bir de imajları ve şarkıları eklenince o senenin en dikkat
çekici, en konuşulan çıkışlarından birinin sahibi olmaları kaçınılmazdı. Kliplerinde
–ve albümün kartonetinde de- arkalarına bir gözlük markasının desteğini alarak,
90ların sonlarında fırtına gibi esmişlerdi. (O zamandan bir müzik markette
kasanın yanında dizilmiş halde duran CD'lerini hatırlıyorum. Yıllar sonra benim
için çok özel şarkılardan olan, Deniz Arcak’tan dinlediğimiz (keşke onunla
görüşebilsem J) “Kal Deme" şarkısının Engin
Kuduğ’un kaleminden çıktığını öğrenmem mutluluğumu kat kat arttırdı…) Sonrasında
grup kendi yollarına gitti, tabiri caizse Engin de, Kağan da sırra kadem bastı.
Ya da biz öyle sandık. Sonrasında neler oldu? Grup neden yollarını ayırdı? Şimdi
neredeler? Hepsi azzzz sonra okuayacağınız, "+1" in
"artısı" Engin ile yaptığım söyleşide…
T: Albüm çıkarmaya nasıl karar
vermiştiniz? İlk albümü çıkarma heyecanınızı ve o süreci kısaca anlatır
mısınız?
Film gibi
bir başlangıç aslında, O dönemin ünlü plak şirketlerinden Raks'ın bir
yapımcısıyla, Kuşadası’nda ünlü bir gece kulübünün DJ kabininde tanışıp
yaptığım şarkıları ve remixleri dinlemesini sağladım. Bana İstanbul'a taşınır
mısın diye sordu, eğer kabul edersem benim için bir stüdyo kuracağını ve ne
ekipman istersem alacağını söyledi. Bu resmen rüya gibi bir teklifti ve tabi ki
kabul ettim. Gerçekten de dediğini yaptı Levent’te bir daire kiralayıp
izolasyonunu ve teknik ekipmanını hazırladı. O dönemde ben de Kağan Bozkaya ile
Kuşadası’nda Heaven Bar'da sahne alıyordum. Grubumuz “+1” inanılmaz
beğeniliyordu ve hafta sonları bar tıklım tıklım oluyordu. Çok güzel günlerdi.
Ben hafta içi mecburen İstanbul'da yaşıyor hafta sonları Kuşadası'na uçuyordum.
Arkadaşlarım beni Efes Havaalanına inen pırpır uçakta karşılıyorlardı.
Çocukluğumda Türk filmlerinde gördüğüm uçağın kapısından çıkıp daha 1 adım
atmadan onu karşılamaya gelen arkadaşlarını selamlama isteği egomu bu sayede
alt ettim. Her şey çok güzeldi. Yapımcım bestelerimi çok sevmişti özellikle
Hatırlasana Sevgilim zaten albüm olmadan tüm Ege Bölgesinde bilinip söyleniyordu.
Bodrum'da Kenan Doğulu'nun bile söylediğini söylemişlerdi. Fuat Güner'in
stüdyosunda albüm yapıldı, Koray Kasap
tarafından fotoğraflar çekildi. Top Ten firması sponsor oldu. Dönemin ünlü
yönetmeni Erhan Ceyhan klipleri çekti.
T: 90lı yıllardan hala akıllarda
kalan bir isim olarak, albüm yapmama nedeniniz neydi? Kendi tercihiniz miydi?
Ya da müzik sektöründeki şartlar mı buna neden oldu?
Albümün
tanıtım aşamasında ne yazık ki askere gitmem gerekti. Her şey çok güzel
giderken Kağan albümün ve grubun tanıtımını tek başına üstlenmek zorunda kaldı.
Ne yazık ki sevgili arkadaşım şeytana uydu ve albümü sanki sadece onunmuş gibi
tanıttı. Geçmişe dayalı 10 senelik arkadaşlığımızı hiçe sayarak albümün gerçek
sahibinin ismini anmayıp bunun bir Kağan Bozkaya albümüymüş etkisi yaratmaya
çalıştı. Halbuki albümdeki tüm eserlerin düzenlemeleri, besteleri sözleri ve
müzik direktörlüğü bana aitti. Bunlar yaşanmamış olsaydı askerden döndüğümde
halen arşivimde duran bomba gibi şarkılarla Grup +1 hala yaşıyor olacaktı.
T: Albüm sonrası dönemde neler
yaptınız? Müzikle bağlantınız nasıl sürdü? Şahsen ben bir dönem her daim
gözümüzün kulağımızın önünde olan sanatçıların albüm yapmadıkları, bildiğimiz
bir sahne çalışması olmadığı dönemlerde neler yaptığını öğrenmek üzere
yazıyorum biraz da bu yazıyı.
Askerden
döndükten sonra Hülya Avşar, Demet Akalın, Işın Karaca, Orhan Gencebay, Deniz
Arcak gibi isimlere bestelerimi vermeye devam ettim, sonuçta ben şarkıcıdan çok
besteci tarafıma önem veriyorum. İzmir Hilton'da 3.5 sene sahne aldım bu dönem
çok keyifliydi. Extralara gitti, bazı elit kulüplerde şarkı söyledim. Alkol ve
sigara bana çok itici geldiği için gece sahne almayı ve sarhoş eğlendirmeyi
bırakmayı tercih ettim. Şu anda "Kişiye Özel Beste" platformumla
ilgileniyorum. Bu Türkiye'de henüz çok az bilinen fakat önü açık çok güzel bir
meslek. Bundan çok keyif alıyorum. Bu hizmetim sayesinde çok ekonomik rakamlara
sevdiğiniz kişinin ismine özel beste yaptırtabiliyorsunuz.
T: Hala akılda kalmış işler yapan ve
uzun süredir albüm yapmamış olmasına rağmen hala şarkıları hatırlanan bir grup
olarak, bugünün hemen tüketilen müzik ortamı ve profiline nasıl bakıyorsunuz?
Sizce neydi sizi farklı kılan, neydi şarkılarınızı yıllardır eskimeden sürekli
gündemde tutan?
Belki de 80'lerin
ruhunu taşımasıydı. Şu an yaptığım besteler de yine aynı şekilde bir parça
80'leri yaşatıyor. Bunu seviyorum. Bugünün müziklerine değinmem gerekirse,
Bilgisayarlardaki müzik programlarında artık şarkılar neredeyse hazır. Aranjör
neredeyse bir kaç montajla size bitmiş eser verebiliyor. Sesin güzelliğinin bir
önemi yok çünkü tüm hatalı okumalar bir kaç rötuşla düzeltilebiliyor. Detone
olmak tarihe karıştı. Geriye kalan sadece akılda kalıcı bir kaç cümleden oluşan
T: Hala albümünüzü dinleyen ve o zamanların
şimdiki zamanlardan çok daha güzel olduğunu düşünen dinleyicilerinize bir
mesajınız veya –umarım yeni çalışmalarınızın müjdesi veya sizi canlı
izleyebilecekleri bir program var mı duyurmak istediğiniz?
O zamanlar
daha güzeldi diyemeyeceğim. Güzel beste yapmanın özel bir dönemi olacağını
düşünmüyorum. Tek gerçek 12 adetten oluşan sesten milyarlarca beste
yapılmasının zor olduğudur. Mutlaka belli bir miktardan sonra besteler
birbirine benzeyecektir, andıracaktır ya da birbirinden esinlenecektir. 60'larda
yapılması gereken bir beste belki de gerçek yaratanını bulamayıp 2000'lerde
yazılacaktır kimbilir... Sponsor ayarlayabilirsem, çok farklı formatta, izleyicilerden gelen
sözlerin 1 hafta sonra beste olarak dinleyebilecekleri bir televizyon programım
olabilir.
T: Çok teşekkürler ederim bu söyleşi
ve güzel şarkıların için, şunu hep hatırla, sen ve şarkıların hep bizimsiniz...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
GMG GÖKHAN KETENCİ
1996 yılında
Türk Müzik piyasası yepyeni bir grupla tanıştı. Bu pöti kare pantolonlu,
ellerinde enstrümanları, “aşkını kurtlara sakla be haspammm, sen bana ceza
mısın?” diyen 3 genç, çok farklıydı, heyecan vericiydi, üstelik de enstrüman da
çalabilen müzisyenlerdi. Velakin 1996 yılında Sony Müzikten çıkan Biz Buyuz
albümlerinde bile farklarını yansıtıyorlardı. Onlar neşeli şarkıları, değişik
kıyafetleri ile aynı zamanda imaj denilen olguyu da müziğe yediriyorlardı. Grup
şu anda her biri müziğin farklı dallarında hala aktif olarak çalışan Gökhan
Turan, Mehmet Çelik ve Gökhan Ketenci’den oluşuyordu. İki sene süren ilk albüm
fırtınası 1999 yılında Türkiye’nin bir ağızdan söylenen marşı haline gelen
“Türkiye” marşıyla doruğa ulaştı. “Tüm yolların sonunda, damarımda kanımda,
kalbimin ortasında, Tür-Ki-Ye” diye çağıldadık o sene ne zaman milli bir
etkinlik olsa, özellikle Türkiye’nin başka ülkelerle oynadığı maçlarda filan.
Derken bir
rüzgar esti ve bu üçlü’den ses seda gelmez oldu (bunda bir TV programında
Mazhar Alanson’un grup hakkında söylediği ve sanırsam kafası iyiyken sarf ettiği
sevimsiz cümleler etkili oldu mu bilinmez, ama hayır bu söyleşide o konuya
girmeyeceğim sayın postdaş! :) ). Yıllar içinde yolum önce Mehmet Çelik’le
kesişti ve onun da sayesinde Gökhan Ketenci ile tanışma imkanı buldum. Bu
röportaj komple bir ekip işi yani sayın postdaş!
Grup zaten
komple müzisyenlerden oluşuyordu ve her müzisyen bir gün kendi albümünü
raflarda görmek ister. Gökhan Ketenci “Albüm
yapmaya çok küçük yaşlarda karar verdik,besteler yaptık Fuat Güner'e
dinlettik.Bu süreç baya uzun sürdü,daha sonra Fuat abi "hazırsınız albüm
yapmaya" dediği gün işin ciddiyetini anladık” diye özetliyor süreci.
İlk albüm 96
senesinde Sony Müzik'ten, 2.albüm ise 1999 yılında BayMüzik'ten çıktı, böylece
90'lı yıllarda 2 albüm sahibi oldular. Ama bu adamlar içlerindeki müzik
enerjisi taşan adamlar :) Velakin çok fazla proje ile uğraşıyorlar, öncelikle
benim de birkaçına gittiğim çok keyif aldığım Kent Orkestrası ile konsept
konserler veriyorlar. Şu anda bir yandan konserlerine devam ederken, bir yandan
çeşitli müzik aktivitelerinde çalıyorlar, albümlere prodüktör ve
enstrümantalist olarak destek veriyorlar; Ketenci, “Albümlerden sonra sayısız albümde GMG imzasını görebilirsin, hem brass
hem vokal olarak sanatçı dostlarımıza destek verdik, sahnede de sayısız sanatçı
arkadaşlarımızla çalıştık. Şu anda ayrı ayrı çalışmalarımızı sürdürüyoruz, yani
GMG olarak beraber değiliz bireysel işler yapıyoruz. Gökhanlar olarak :)
diyor. Takipçilerinin seveceğini umduğu 4 – 5 bitmiş albüm olduğunu ve bunları
sırasıyla yayınladıktan sonra son olarak kendine hazırladığı bir albüm olduğunu
ve onun da sırada beklediğini belirtiyor ve takipte kalın, diyor. Beklemeye
devam o halde. :)
GÖNÜLLÜ YAZILDIM GÖKSEL
Pırıl pırıl
bir ses, güzel yüzlü bir genç, “Gönüllü yazıldım sana ve aşkına” diye sevdiğine
seslendiğinde sene 1996 idi. Bu şarkı o zamandan bu yana öyle bir kült haline
geldi ki, zamanla Göksel’in yüzünü unutanlar bile şrakıyı duyduğunda “aaa…
hakkaten o şarkı çok iyidir” diye söylemeye devam ettiler. Sene 2012, hala
söylüyoruz. Bu gencecik bir sanatçının başarısıdır. Şimdi o sanatçı, sadece bu
röportajı yaptığım isimlerden biri değil, zaman zaman yazdıklarıyla da
arkadaşım olmasından gurur duyduğum bir kişi oldu. Göksel Kılıçlar, bu yazının
konusu.
Göksel’e
göre müziğe duyduğu ilginin sahneye çıkmasını sağlaması planlamadığı bir
şeymiş, en azında o ön planda olmayı düşünmemiş, ancak kadere çok inanıyor bu
konuda. ”Elbette heyecanlı bir
durum.İnsanların karşısına çıkmak ve şarkı söylemek nasıl heyecanlandırmaz ki
insanı..Acemi bir ruh ile müzik sevgisinin yoğrulması sonucu ortaya çıkan bir
çalışmaydı.İyi ki yapmışım dediğim ve yaptığım için hiç pişman olmadığım bir
albümdü "senden kalan" diye anlatıyor Göksel.
Bir gün
hayatımıza Gönüllü Yazıldım ile kıvılcımlar çaka çaka giren Göksel, sonra 2007
yılına kadar derin bir sessizliğe büründü. Plakçısı ile
yaşadığı sorunlar, plakçısının albüm yapmasını, sahne yapmasını ve
televizyonlara çıkmasını anlaşma yolu ile engellemesi ve bunların üzerine
kendini bu dünyaya adapte edememesi –bunu müzik piyasası için fazla saf ruhlu
biriyim sanırım, diyerek açıklıyor- Göksel’in uzun süre göz önünde olmamasına
yol açmış. Öte yandan, hala Gönüllü Yazıldım gibi bir şarkıyla hatırlanmaktan
memnun. “Özellikle "Gönüllü
Yazıldım" pop müzikte klasik diye anılıyor internette. Beni bilmeyen olsa
da, şarkıyı mırıldandığında büyük bir kesim hemen eşlik ediyor. İşte bence
başarı bu” derken, başarısında çok büyük emekleri olan bir diğer üstadı (ki
ayrıca o da başka yazının konusu olmalı muhakkak) Tansel Doğanay’ı anıyor. “Tansel Doğanay’ın harika düzenlemesi ile
kattığı ruhu da asla es geçemem."Senden kalan" albümünde gerçekten
çok emeği var. Bu camiada tanıdığım ender iyi kalpli, paradan önce müzik
düşünen tam bir müzik adamı. Ne kadar teşekkür etsem azdır kendisine”
(Söylemeden geçemiycem sevgili postdaş, ben de katılıyorum Göksel’in
söylediğine, Tansel Doğanay gibi müzik ustaları sayesinde müzik
dinleyebiliyoruz diyebiliyoruz!!!)
Göksel
çeşitli nedenlerle müzik piyasasından uzak kalmış gibi göründüğü dönemde
aslında müzik çalışmalarını hep sürdürmüş.Yaptığı iki albüm gene plakçısı ile
yaşadığı sorunlar yüzünden çıkmamış. Sahne de alamamış o dönemde. Kendi dışında
gelişen olaylar nedeniyle, promo CD’leri radyolara dağıtılmış albümleri bile
çıkaramamış. Bu dönemde kendini ifade edecek mecralar da bulamamış, zira
anlaşmalar nedeniyle Göksel ciddi bir yükümlülük altındaymış, Göksel o süreci
şöyle anlatıyor: “Her çabam sanki
aramızda sebebini bilmediğim husumeti çoğaltıyordu. Televizyonda bir dizide
bile oynayamazsınız, her şey anlaşmalar ile bağlanmış. Başta inatla çabalasam
da sonraları pes ettim. Ama müzikten, üretmekten asla kopmadım kendi dünyamda.
Ve internete baktığımda kendimle ilgili yazılara hep güzel şeyler duymak beni
mutlu ediyor bu kadar engele rağmen. Demek ki samimi yapılan işler asla
unutulmuyor.”
Peki neydi
Gönüllü Yazıldım Göksel’in bu şarkıyla, üstelik göz önünde değilken bile bu
kadar hatırlanır yapan? “Bence samimiyet
ve düzgün bir yaşam profili çizmem buna sebep oldu. Ben camianın insanı değilim
aslında. Burada var olmak için kurnaz ve insanların üstüne basmayı bilen bir
yapınız olmalı. Ben aksine naif, iyiliğe inanan ve çıkarlarından önce insanı gözeten
bir yapıya sahibim. Bu halde ilerlemek bu sektörde zor” diye yanıtlr
Göksel.
Bir yandan
da sektöre eleştirisini getiriyor. Ona göre kalıcılık, paradan öne müzikal
üretilebilirliği ön plana almak, seneler sonra da hatırlanacak şarkılar yazmak.
“Popüler olmak ile sanatçı olmak
arasındaki fark çok fazla..Bence olayın anahtarı da burada gizli. Müzik. Üreten
için asla para değeri taşımamalı, eğer para öncelik olursa işte o dediğiniz
hemen tüketilen "ucuz" şarkılar çıkıyor ve sektörü de ucuzlaştırıyor.
Benim hatırlanmamı sağlayan bence samimiyetim ve şarkılarımdaki yalın yormayan
herkese hitap eden dildir.”
Kendisini
sevenlere selamlarını iletiyor ve sosyal medyada kendisine pek çok kişinin
ulaştığını belirtiyor. Yeni şarkılar yaptığı bir dönemde, en çok istediği şey
de bu destek. Yeni işlerini yeni yollarla duyurabileceğini ve İnternetin bu
konudaki gücünü keşfetmiş. Yeni şeyler yapmayı çok istediğini ve bunun da
desteksiz olamayacağını dile getiriyor. Bir de sevenlerine, dinleyenlerine bir
mesajı var: “Alkış çok değerli bir şey
lütfen herkesi alkışlamayın. Hak eden kim ise onlara bu ödülü verin. Siz
alkışlamazsanız kötü işler çok fazla var olamaz.Tercih ve güç hep
dinleyicidedir.Fakat magazin ve medyanın yönlendirmesi ile bu güç bir şekilde
kontrol ediliyor.O yüzden bu gücünüzün farkına varın diyorum. İstediklerinizden
vazgeçmeyin alkışlayın,istemediklerinizi ise alkışınızdan mahrum bırakın,prim
vermeyin” (Çok doğru bence. Bu kadar manipülasyonlu bir müzik dünyasında, o
kadar çok uyduruk şarkı çok satan olarak lanse ediliyor ki, bir süre sonra
kulaklar alışıyor ve beğendiğimizi düşünmeye başlıyoruz. Bu arada sayın
postdaş, off-the-record, aşkın şike şike diye sözleri olan bir şarkı benim için
müziğin bittiği noktadır!!)
Son sözü
Göksel söylüyor: “Benim şarkılarımı
gönüllerine yazıp bana bir iz bırakma şansı veren herkese binlerce kez teşekkür
ediyorum.Şarkıların büyülü havasında tekrar beraber şarkılar söylemek dileğiyle”.
“Gönüllü Yazıldık” sana Göksel, ama bu
hasretlik canımıza yetti! :)
---DEVAM EDECEK---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder