Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

4 Mart 2013 Pazartesi

90'LAR YAZI DİZİSİ... NEREDELER (BÖLÜM 2)

Selamlar,

Geçen hafta başladığım söyleşi dizisine bu hafta BORA GENCER ve CANKAT konuk oluyor.


BORA GENCER


Hadi hadi şeker, canım seni çeker diyerek dikkatimi çektiğinde, aile boyu sanatçı olan Gencer ailesinin bu yeşil gözlü, yakışıklı üyesinin hayatımıza girdiği yıl 1993’tü. Bu şarkı zaman içinde kah çok eleştiri aldı, kah çok sevildi ama Türk pop müziğinin unutulmazları arasına girdiği kesin. Bu yazı yazılırken Bora Gencer’i es geçmek olmazdı.
 

Bora Gencer sanatçı bir ailenin içine doğmuş bir yetenek olarak ailesinden çok da uzağa gitmemesi şaşırtıcı değil, Babası İlham Gencer, eski üvey annesi Ayten Alpman olan bir müzisyenden bahsediyoruz, dikkatinizi çekerim vgili postdaş! Bora Gencer 90’lı yıllardan sonra bir tanesi tekli olmak üzere 4 tane daha albüm çıkardı ama bir insan komple sanatçı olunca bir tek albümle kalmıyor müzik sohbeti. Hepsi bu yazıda.

Bora Gencer’in hikayesi tesadüfle başlıyor. Zaten kendi de söylüyor, albüm çıkarmaya kendisinin karar vermediğini, albüm çıkarma kararında Garo Mafyan ve Halis Bütünley’in çok etkisi olduğunu belirtiyor. “Bana Halis Bütünley’in Garo Mafyan’la beraber işler yaptığını ve kendisine gitmemi sürekli söyleyen biri vardı, bense çok gururlu bir şekilde devamlı yok gitmem diye cevap veriyordum. Ta ki Halis Bütünley’i sanayide arabamı yaptırmaya gittiğimde tesadüfen görüp, onu arabama alana kadar! İşte ne olduysa orda oldu ve bana sonradan anlattığında, ‘o kadar yakışıklıydın ki, sana dikiz aynasından bakışımı görsen beni yanlış bile anlardın’ demişti, sonrası malum, Şeker piyasaya çıktı”
 
Albüm çıkarma kararında hem piyasanın şartlarının ve kişinin kendi şartlarının birbirine uyması gerektiğini söylüyor Gencer. “Hazır olmazsanız bu iş olmaz; siz hazır olduğunuzda piyasa uygun olmayabilir, yani her iki tarafa uyması lazım.” Bu yüzden çok sık albüm çıkarmıyor Gencer, daha doğrusu albüm çıkarmak onun için mutlak bir gereklilik değil, o zaten müzik ve medyada ses getiren işlerde yeterince tanınıp seviliyor. Bu da ona yetiyor gibi. En azından ben öyle bir hava sezdim söyleşimizde.

Bora Gencer hayli aktif ve yoğun, albüm yapmadığı zamanlarda bazılarında yapımcı, bazılarında nucu olarak görev yaptığı radyo ve TV programları olduğunu söylüyor. Bunun dışında çok önemli müzik yarışmalarında dereceleri de var (tabi ki medyamız başını azıcık selülitlerden kaldırıp bu tarz başarıları haber yapsa bizim de haberimiz olacak!!!) Mesela Pamukkale festivalinde ağabeyi () ile 3. olup Uluslararası Kahire Müzik Festivali’nde Mısır’da 1. olmuşlar. Ayrıca Onno Tunç adına düzenlenen Altınnar Kemer Beste yarışmasında 3. olmuş, bu arkıda ayrıca Tayfun Duygulu da saksafonuyla eşlik etmiş. Bunun dışında dizi ve müzikal oyunculuğu da albüm dışı zamanlarından. Sibel Can ile “Bize Ne Oldu” dizisi, 2 TV filmi, orkestra şefinin Orhan Şallıel olduğu kalabalıbir kadro ile Deli Dolu adlı müzikal, sahne çalışmaları, yurt içi ve yurt dışı konserler, Bora ile Kadına Dair adlı bir TV programı ve bir de aynı adlı dergi… Yazarken yoruldum sevgili postdaş, varın siz bu işlerin icra aşamasını düşünün. Bir koltukta birçok karpuz taşıyan bir sanatçı ve hayat adamı Bora Gencer.

Bora Gencer, -benim düşündüğümün aksine- bugünün de pek çok şarkısının ilerde eskimeyeceğini düşünüyor ve gençlere fırsat verildiği ve para,para diye bezdirilmediği sürece aslında çok güzel şeyler üreten gençlerin olduğunu belirtiyor. Ancak sanatçılar arasındaki genel sıkıntıdan o da muzdarip. “Yok klibe para, yok aranjeye para, yok ona para, yok buna para, yatırım yapan şirket kalmadı; kendine yatırım yapmazsan yoksun bu alemde. Çok çifte standartta var, işler biraz zor, teknik kısmını anlatmayım bile” diyor, bugünün müzik ortamına ve en çok canını sıkan bir diğer  konu ise vefasızlık, geçmişte yardım ettiği, el uzattığı kişilerin şimdi adını bile ağzına almaması onu en çok üzen konulardan biri.

Son olarak albüm çalışması müjdesi veriyor. İstanbul’da sahne programlarına başlayacağını söyleyip sevenlerine
“Beni gerçekten özleyenlerin gerçek bir şekilde takip etmeleri dışında bir arzum yok” mesajını gönderiyor.

Daha yapacağınız nice işlerle daha çok uzun zaman sizi bırakmaya niyetimiz yok.




CANKAT
 
Cankat müzik dünyasına girdiğinde sene 1995’i gösteriyordu ve Cankat Kral TV ekranlarından “Bırak Çeeak Git, Çeeeaak Git be benim başımdan” derken, esasında 90’lar müziğiyle ilgili genel düşüncemin en destekleyici örneklerinden birini oluşturdu. 90’lar müziği esasında, yeni yeni isimlerle buluştuğumuz yıllar olmakla birlikte, aslında yeni yeni tarzlarda insanları da tanıdığımız yıllardı. Mesela, Tuğçe San elektronik/dans müziği, Raggae Oktay raggae, Cartel ilk Türkçe hiphop vs. gibi türünün ilk örneklerini sergilediler. Yani her çıkan sanatçı aslında kendi özgün tarzını müziğe yansıtarak çıkış yapıyordu. Özellikle 90’ların ortası pop müzikteki patlamanın yeni tarzlara yol açmasıyla tavan yaptığı yıllardır. Cankat da böyle bir zamanda ortaya çıktı ve yaptığı funky pop türü ile “Türkiye’nin George Michael”ı olarak adından söz ettirdi. Gerçekten soundu ve tarzı ile çok farklı bir yerdeydi. Almanya’dan gelmiş ve Türkiye’nin yeni müzik türlerine adapte olduğu en güzel zamanda mükemmel bir albüm yapmıştı, ancak sonrasında Cankat cephesinde sular duruldu ve çok uzun süre araştırdım nerdedir neler yapar diye, meğer o hiç boş durmamış… Bu söyleşimizi yaptığım sırada, yıllar sonra dijital ortamda yayınladığı yeni şarkısı “On Sekiz”i dinliyordum.
 
O zamanki heyecanını anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini anlatarak söze başlıyor. Onu albüm çıkarmaya iten sebep, yaptığı şarkıların çevresi tarafından beğenilerek, bir yapımcıya dinletilmesi konusundaki teşvikler olmuş. Esasında hobi olarak yaptığı bu iş zamanla çevresinin kanına girmesiyle RAKS firmasından çıkan ilk albümü Çek Git’le nihayetlenmiş.

Albüm çok büyük ilgiyle karşılanmış, büyük bir dinleyici kitlesine sahip olmuşken, birden hayatının kararını vererek, ani bir kararla rotasını önceki işine çevirmiş gelen cazip bir teklif üzerine. Müzik piyasasında o büyük çıkışın arkasından belirtmek istemediği bazı nedenlerden dolayı, diğer işe yoğunlaşmak üzere Almanya’ya dönmüş. Sonrası müziğe çok uzun bir süre ara vermek durumunda kalmış.

Cankat hala 90’ların en hatırlanan kişilerinden biri olmasını, o zamanki yaptığı müziğin farklı bir stili olmasına bağlıyor. “Çok farklı bir müzik stili ile piyasa çıktım, sözler bile çok farklıydı. Klip desen, o da o zamanlar çok büyük bir beğeni kazanmıştı. Bunların yanı sıra albümün promosyon çalışmaları ve bunun sayesinde albüm çıkışı da en az farklı olmak kadar önemliydi tabii ki,” diye özetliyor bu durumu.

Cankat’ın dinleyenlerine söylemek istediği bir mesajı ve bir de müjdesi var. Tamamen aracısız olarak onun ağzından sizlere iletmek de benim görevim:

Ben dinleyicilerimin sayesinde bugüne kadar unutulmayanlar arasına girme şerefine sahibim. hepsine ayrı ayrı,cani gönülden teşekkür ediyorum ve bir şeyi bilmelerini istiyorum.

İlk albümümün çıkısı, daha çok ailem, arkadaşlarım ve dostlarımın büyük ısrarı ile gerçekleşmişti. İkinci albümün çalışmasına, inanın, yalnızca benim sadık dinleyicilerimin büyük arzularından dolayı başladığımı da burada belirtmek istiyorum. 2 sene önce başlamış olduğum yeni albüm çalışmaları nerdeyse bitti, hayranlarımın bu sefer karsılarına önceki albümden daha kaliteli ve daha tarzıma yakin bir çalışma ile çıkmak istedim. Bunu da inşallah, medyada, basında ve internet platformlarında (facebook/ Can-Kat facepage, Twitter/ CanKatPage, www.can-kat.net ve you tube/CanKatMusik) de izleyebileceklerini umuyorum.”

Sevgili Cankat, lütfen bir daha bu kadar uzun “çekip gitme”, çünkü senin gibi özgün işler yapan çok kişi yok.





1 yorum:

TST dedi ki...

Yıllardır albümünlerini beklediğimiz Tuğçe San, Can-Kat gibi isimler 2000'li yıllarda da albüm yaptıklarını duyuruyorlar. Klip falan çekiyorlar, albüm kapaklarını görüyoruz falan. Ama neden D&R, Megavizyon gibi müzik marketlerin raflarında göremiyoruz? Orijinallerine neden sahip olamıyoruz? Bir dahaki röportajlarında bunu da sorarsan sevinirim.