Geçen hafta başladığım söyleşi dizisine bu hafta BORA GENCER ve CANKAT konuk oluyor.
BORA GENCER
Hadi hadi
şeker, canım seni çeker diyerek dikkatimi çektiğinde, aile boyu sanatçı olan
Gencer ailesinin bu yeşil gözlü, yakışıklı üyesinin hayatımıza girdiği yıl
1993’tü. Bu şarkı zaman içinde kah çok eleştiri aldı, kah çok sevildi ama Türk
pop müziğinin unutulmazları arasına girdiği kesin. Bu yazı yazılırken Bora
Gencer’i es geçmek olmazdı.
Bora Gencer
sanatçı bir ailenin içine doğmuş bir yetenek olarak ailesinden çok da uzağa
gitmemesi şaşırtıcı değil, Babası İlham Gencer, eski üvey annesi Ayten Alpman
olan bir müzisyenden bahsediyoruz, dikkatinizi çekerim vgili postdaş! Bora
Gencer 90’lı yıllardan sonra bir tanesi tekli olmak üzere 4 tane daha albüm
çıkardı ama bir insan komple sanatçı olunca bir tek albümle kalmıyor müzik
sohbeti. Hepsi bu yazıda.
Bora
Gencer’in hikayesi tesadüfle başlıyor. Zaten kendi de söylüyor, albüm çıkarmaya
kendisinin karar vermediğini, albüm çıkarma kararında Garo Mafyan ve Halis
Bütünley’in çok etkisi olduğunu belirtiyor. “Bana Halis Bütünley’in Garo Mafyan’la beraber işler yaptığını ve
kendisine gitmemi sürekli söyleyen biri vardı, bense çok gururlu bir şekilde
devamlı yok gitmem diye cevap veriyordum. Ta ki Halis Bütünley’i sanayide
arabamı yaptırmaya gittiğimde tesadüfen görüp, onu arabama alana kadar! İşte ne
olduysa orda oldu ve bana sonradan anlattığında, ‘o kadar yakışıklıydın ki,
sana dikiz aynasından bakışımı görsen beni yanlış bile anlardın’ demişti,
sonrası malum, Şeker piyasaya çıktı”
Albüm
çıkarma kararında hem piyasanın şartlarının ve kişinin kendi şartlarının
birbirine uyması gerektiğini söylüyor Gencer. “Hazır olmazsanız bu iş olmaz; siz hazır olduğunuzda piyasa uygun
olmayabilir, yani her iki tarafa uyması lazım.” Bu yüzden çok sık albüm
çıkarmıyor Gencer, daha doğrusu albüm çıkarmak onun için mutlak bir gereklilik
değil, o zaten müzik ve medyada ses getiren işlerde yeterince tanınıp
seviliyor. Bu da ona yetiyor gibi. En azından ben öyle bir hava sezdim
söyleşimizde.
Bora Gencer
hayli aktif ve yoğun, albüm yapmadığı zamanlarda bazılarında yapımcı,
bazılarında nucu olarak görev yaptığı radyo ve TV programları olduğunu
söylüyor. Bunun dışında çok önemli müzik yarışmalarında dereceleri de var (tabi
ki medyamız başını azıcık selülitlerden kaldırıp bu tarz başarıları haber yapsa
bizim de haberimiz olacak!!!) Mesela Pamukkale festivalinde ağabeyi () ile 3.
olup Uluslararası Kahire Müzik Festivali’nde Mısır’da 1. olmuşlar. Ayrıca Onno
Tunç adına düzenlenen Altınnar Kemer Beste yarışmasında 3. olmuş, bu arkıda
ayrıca Tayfun Duygulu da saksafonuyla eşlik etmiş. Bunun dışında dizi ve
müzikal oyunculuğu da albüm dışı zamanlarından. Sibel Can ile “Bize Ne Oldu”
dizisi, 2 TV filmi, orkestra şefinin Orhan Şallıel olduğu kalabalıbir kadro ile
Deli Dolu adlı müzikal, sahne çalışmaları, yurt içi ve yurt dışı konserler,
Bora ile Kadına Dair adlı bir TV programı ve bir de aynı adlı dergi… Yazarken
yoruldum sevgili postdaş, varın siz bu işlerin icra aşamasını düşünün. Bir
koltukta birçok karpuz taşıyan bir sanatçı ve hayat adamı Bora Gencer.
Bora Gencer,
-benim düşündüğümün aksine- bugünün de pek çok şarkısının ilerde eskimeyeceğini
düşünüyor ve gençlere fırsat verildiği ve para,para diye bezdirilmediği sürece
aslında çok güzel şeyler üreten gençlerin olduğunu belirtiyor. Ancak sanatçılar
arasındaki genel sıkıntıdan o da muzdarip. “Yok klibe para, yok aranjeye para,
yok ona para, yok buna para, yatırım yapan şirket kalmadı; kendine yatırım
yapmazsan yoksun bu alemde. Çok çifte standartta var, işler biraz zor, teknik
kısmını anlatmayım bile” diyor, bugünün müzik ortamına ve en çok canını sıkan
bir diğer konu ise vefasızlık, geçmişte
yardım ettiği, el uzattığı kişilerin şimdi adını bile ağzına almaması onu en
çok üzen konulardan biri.
Son olarak
albüm çalışması müjdesi veriyor. İstanbul’da sahne programlarına başlayacağını
söyleyip sevenlerine
“Beni
gerçekten özleyenlerin gerçek bir şekilde takip etmeleri dışında bir arzum yok”
mesajını gönderiyor.
Daha
yapacağınız nice işlerle daha çok uzun zaman sizi bırakmaya niyetimiz yok.
CANKAT
Cankat müzik
dünyasına girdiğinde sene 1995’i gösteriyordu ve Cankat Kral TV ekranlarından “Bırak
Çeeak Git, Çeeeaak Git be benim başımdan” derken, esasında 90’lar müziğiyle
ilgili genel düşüncemin en destekleyici örneklerinden birini oluşturdu. 90’lar
müziği esasında, yeni yeni isimlerle buluştuğumuz yıllar olmakla birlikte,
aslında yeni yeni tarzlarda insanları da tanıdığımız yıllardı. Mesela, Tuğçe
San elektronik/dans müziği, Raggae Oktay raggae, Cartel ilk Türkçe hiphop vs. gibi
türünün ilk örneklerini sergilediler. Yani her çıkan sanatçı aslında kendi
özgün tarzını müziğe yansıtarak çıkış yapıyordu. Özellikle 90’ların ortası pop
müzikteki patlamanın yeni tarzlara yol açmasıyla tavan yaptığı yıllardır. Cankat
da böyle bir zamanda ortaya çıktı ve yaptığı funky pop türü ile “Türkiye’nin
George Michael”ı olarak adından söz ettirdi. Gerçekten soundu ve tarzı ile çok
farklı bir yerdeydi. Almanya’dan gelmiş ve Türkiye’nin yeni müzik türlerine
adapte olduğu en güzel zamanda mükemmel bir albüm yapmıştı, ancak sonrasında
Cankat cephesinde sular duruldu ve çok uzun süre araştırdım nerdedir neler
yapar diye, meğer o hiç boş durmamış… Bu söyleşimizi yaptığım sırada, yıllar
sonra dijital ortamda yayınladığı yeni şarkısı “On Sekiz”i dinliyordum.
O zamanki
heyecanını anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini anlatarak söze başlıyor. Onu
albüm çıkarmaya iten sebep, yaptığı şarkıların çevresi tarafından beğenilerek,
bir yapımcıya dinletilmesi konusundaki teşvikler olmuş. Esasında hobi olarak
yaptığı bu iş zamanla çevresinin kanına girmesiyle RAKS firmasından çıkan ilk
albümü Çek Git’le nihayetlenmiş.
Albüm çok
büyük ilgiyle karşılanmış, büyük bir dinleyici kitlesine sahip olmuşken, birden
hayatının kararını vererek, ani bir kararla rotasını önceki işine çevirmiş
gelen cazip bir teklif üzerine. Müzik piyasasında o büyük çıkışın arkasından
belirtmek istemediği bazı nedenlerden dolayı, diğer işe yoğunlaşmak üzere
Almanya’ya dönmüş. Sonrası müziğe çok uzun bir süre ara vermek durumunda
kalmış.
Cankat hala
90’ların en hatırlanan kişilerinden biri olmasını, o zamanki yaptığı müziğin
farklı bir stili olmasına bağlıyor. “Çok farklı
bir müzik stili ile piyasa çıktım, sözler bile çok farklıydı. Klip desen, o da
o zamanlar çok büyük bir beğeni kazanmıştı. Bunların yanı sıra albümün promosyon
çalışmaları ve bunun sayesinde albüm çıkışı da en az farklı olmak kadar önemliydi
tabii ki,” diye özetliyor bu durumu.
Cankat’ın
dinleyenlerine söylemek istediği bir mesajı ve bir de müjdesi var. Tamamen
aracısız olarak onun ağzından sizlere iletmek de benim görevim:
“Ben dinleyicilerimin sayesinde bugüne kadar
unutulmayanlar arasına girme şerefine sahibim. hepsine ayrı ayrı,cani gönülden teşekkür
ediyorum ve bir şeyi bilmelerini istiyorum.
İlk albümümün çıkısı, daha çok ailem,
arkadaşlarım ve dostlarımın büyük ısrarı ile gerçekleşmişti. İkinci albümün çalışmasına,
inanın, yalnızca benim sadık dinleyicilerimin büyük arzularından dolayı başladığımı
da burada belirtmek istiyorum. 2 sene önce başlamış olduğum yeni albüm çalışmaları
nerdeyse bitti, hayranlarımın bu sefer karsılarına önceki albümden daha
kaliteli ve daha tarzıma yakin bir çalışma ile çıkmak istedim. Bunu da inşallah,
medyada, basında ve internet platformlarında (facebook/ Can-Kat facepage,
Twitter/ CanKatPage, www.can-kat.net ve you tube/CanKatMusik) de
izleyebileceklerini umuyorum.”
Sevgili
Cankat, lütfen bir daha bu kadar uzun “çekip gitme”, çünkü senin gibi özgün
işler yapan çok kişi yok.
1 yorum:
Yıllardır albümünlerini beklediğimiz Tuğçe San, Can-Kat gibi isimler 2000'li yıllarda da albüm yaptıklarını duyuruyorlar. Klip falan çekiyorlar, albüm kapaklarını görüyoruz falan. Ama neden D&R, Megavizyon gibi müzik marketlerin raflarında göremiyoruz? Orijinallerine neden sahip olamıyoruz? Bir dahaki röportajlarında bunu da sorarsan sevinirim.
Yorum Gönder