Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Ekim 2012 Cumartesi

ALDIM, DİNLEDİM, YAZDIM... 1. KISIM


ALDIM, DİNLEDİM, YAZDIM… ORHAN GENCEBAY İLE BİR ÖMÜR
Sayın ve sevgili postdaşım. Bazı isimler vardır, içinde bulundukları toplumun sesi olurken, bir yandan da toplumu değiştirir, etkiler. Orhan Gencebay 60. sanat yılında hala bunu başarabilen sanatçılar. Karşılıklı çok şanslıyız, biz onun gibi bir sanatçıya sahip olduğumuz için, o da yıllardır bu topraklardan gelip geçmiş nice isimleri unutmuş bir halkın hala baş tacı ettiği bir sanatçı olduğu için. Orhan Gencebay üzerine tez yazılası bir sanatçı. Bugün arabesk filan kategoriler altına alınarak burun kıvrılan bir müziği her eve soktuğu için başarılıdır. Bugün müzikle ilgilensin ilgilenmesin, zengin, fakir herkesimden insanı birleştirici bir şey olmuştur Gencebay müziği, zira herkesin dimağında bir Orhan Gencebay arkısı mutlaka bulunur.

Benim için Orhan Gencebay müziğini farklı kılan kompozisyonu olmuştur hep. Bilirsiniz şarkılarda ara nağme kısımları hep genelde nakaratın melodik tekrarı olarak gider. Oysa ki Orhan Gencebay şarkılarında introsundan ara nağmesine kadar bir şarkı içinde birkaç şarkılık nağme barındırır. Şarkıların armonisi hep farklıdır. Orhan Gencebay’ın şarkılarını farklı yapan budur. Her biri bir müzikal zenginlik barındırır, yaylıların geçisinden, davullara, telli çalgılardan, nefeslilere bir yolculuk gibidir bu şarkılar. Orhan Gencebay’ın müzikal birikimini en açık şekilde o saçmasapan Popstar yarışmasında görmüştüm. Orada müzikle ilgili tek kişi Orhan Gencebay’dı ve müzik için söyledikleri, verdikleri bilgiler, oradaki yarışmacımsılar için ne ifade etti bilmem ama benim kulaklarıma doldu. Müzikal olarak tarzımın çok içinde olmasa da Orhan Gencebay’a bir kez daha saygı duydum.
 
Orhan Gencebay şarkılarında toplumu anlatır, sevdaları, sıkıntıları, mutlulukları, kederleri bu yüzden hepimizin Orhan abisidir aslında, insanlar kendilerini buldukları için Orhan Gencebay’ın üzerine titrerler. Bu açıdan Gencebay toplumun köprüsüdür desem yeridir. Bu yazının konusu olan saygı albümdeki isimlere bakmak bunu kanıtlamaya yeter bence. Zira Albüm aslında Türk Müzik tarihinin bir karması gibidir. Yılların dev sanatçıları yanında yeni dönem şarkıcılarının, her tür kitleye hitap eden bir uyumluluk içinde bu albüm için bir araya gelmesi Gencebay’ın sanatsal birleştiriciliğinin açık kanıtı. Müziğini beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama Orhan Gencebay’ın büyüklüğü ve Türk müziği tarihi içindeki yerinin hakkını vermemek mümkün değildir!

Gelelim albüme. Albüm son dönemde müzik dünyasının en dikkat çekici prodüktörlerinden Polat Yağcı’nın projesi. Gerçekten çok özenilmiş bir proje belli. Kapak ve kartonet tasarımı özellikle hoşuma gitti. Altın sarısı rengi, albüme nostaljik bir hava katarken, aynı zamanda Altın yıl + 10 yıl devirmiş bir sanatçıya atıfta bulunması bakımından çok hoş. Ayrıca albüme katkı sağlayan sanatçıların fotoğrafları yerine kalem çizimi görselleri ve Orhan Gencebay için yazdıkları sanatçıların adını gündeme getirirken Orhan Gencebay’ın adının geri planda kalmaması açısından çok iyi olmuş. Orhan Gencebay’ın teker teker albüme katkı yapan sanatçı ve şarkıcılara (kusura bakma sevgili postdaş bu ayrımı yapmam gerekiyor) notları albümün hoş unsurlarından. Albümün –ve aslına bakarsanız genel olarak tüm albümlerin- en büyük sorunu fiyatı… 30 Lira olması yazıktır, günahtır dedirtiyor. Ama bu arşivlik albüm için de değer. Bu CD fiyatları konusu ayrı bir yazının konusu olacak…

Albümün aslında daha erken çıkması planlanıyordu. Ancak çeşitli müzik kaynaklarında okuduğum bir habere –beni hiç şaşırtmayarak- şarkı listesi krizi çıktığı için albümün çıkışının geciktiğini yazıyordu. Efendim sene olmuş 2012, A1’de ben olucam sen olucam kavsaı nedir Allahaşkına? A1 mi kalmış? Albümün ilk şarkısı olmak için bazı kişilerin ortalığı birbirine katmasının ardından (bu da işte sanatçı/şarkıcı farkı!) katkıda bulunan santçıların/şarkıcıların isimlerinin alfabetik sırayla yer alması şeklinde çözülmüş şarkı sıralaması krizi… Komik… bir yanda bir devin albümünde yer alma “ayrıcalığını” tanınsın, öte yandan “neden ilk sırada ben yokum” egoları alsın yürüsün!! Bu yüzden bazıları sanatçı olamıyor, hep şarkıcı kalıyor!

Albümdeki şarkılara teker teker geçmeden önce, katkıda bulunan sanatçı ve şarkıcılara ve onların Orhan Gencebay için yazdıklarına bakıyorum da, bu kadar değişik altyapılardan gelme insanları bir çatı altında toplayabildiği için Orhan Gencebay’a bir kez daha şapka çıkarıyorum. Uzun süre sonra, yasal satışlarda patlama yapıp, resmi olarak en çok satan albüm olduğu için de alkışı hak ediyor.

Şarkıları değerlendirirken tarafsız olmaya çalışacağım. Ancak birkaçıyla ilgili net fikirlerim var.
 KISIM 1
CD 1
AJDA PEKKAN – SEVEREK AYRILALIM
Daha önceki albümlerinde, Dertler Benim Olsun, Kaderimin Oyunu gibi şarkılarını seslendiren Ajda Pekkan bu albümde Severek Ayrılalım şarkısını söylüyor. Açıkçası, Ajda son yıllarda ısrarla Disko Kraliçesi tahtına oynamaya başladığından beri ne söylediği şarkılardan bir şey anlıyorum, ne de severek dinleyebiliyorum. Bu şarkının düzenlemesi – doğru tabirse – tam ortaya karışık olmuş. Biraz ondan, biraz bundan, biraz da şundan koyalım diye, disko, arabesk, pop, rock ne kadar tür varsa harmanlanıp cıstaka boğulmuş ve sonuçta ortaya Ajda’nın sesinin cıstaklar arasında boğulduğu, özü kaybolmuş bir şarkı çıkmış. Şarkı ayrılığı anlatıyor da, bu yorumu dinlerken ben bu şarkıda ayrılıktan dolayı üzülmüş bir insan havası alamıyorum. Ajda’nın yorumu, Ajda sanki bu şarkıyı tek başına “duygulu” söylemeye çalışırken üzerine cıstaklar oturtulmuş bir montaj gibi geliyor. Neyse bu şarkıdan Severek Ayrılalım ve ilginç bir deneysel çalışmaya bakalım.

ATHENA – BİR ARAYA GELEMEYİZ
Athena ilk çıktıkları günden bugüne hep farklı, hep dikkat çekici, belki bu ülkenin müziği için cesur denebilecek işler yapmış bir grup. Özellikle “cover” meselesini çözmüş olmaları bile benim gibi bir müziksever için çölde vaha şeklinde. Zira “cover” denilince akla eski bir şarkının üzerine iki cıstak atmak olduğunu sanan bir müzik camiası söz konusu. Halbuki “cover”dan anladığım benim, bir şarkıyı alıp özgün dokusunu korurken onu kendine mal edilmesini sağlayacak bir özgünlükle icra edebilmektir. Athena “Courtney Love” onaylı Nirvana “Breed” cover’ı Köpek ve en son Frank Sinatra “My Way” coverı “Ben Böyleyim” ile şarkının özgün dokusuna kendi dokunuşlarını getirmişlerdi.

Orhan Gencebay’ın daha önce duymadığım ve albüm kartonetinde kendinden sonra ilk kez Athena’nın söylediğini belirttiği bu şarkıda gene geleneği bozmayıp eli yüzü düzgün bir iş çıkarmışlar. Hafif reggae tonları ile başlayan şarkı Rock formu ile karışıp, üstüne akıcı bir yorumla enfes olmuş… Bağırmadan çağırmadan, yalın bir şekilde söylenen şarkı tam Athena olmuş. Kendi tarzlarına çok iyi yakıştırmışlar, bence konserlerde banko olabilir bu şarkı. Athena kitlesine yakın gelebilecek bir şarkı.

BERKAY – DÜNYA DÖNÜYOR
Bu albümde yer alması Berkay’ın bir anlamda müzik dünyasınca kabul edildiğini gösteriyor. Taburcu, Ele İnat ve en hafif tabirle “sevmediğim” Lolita gibi şarkılarla daha bir buçuk iki senelik bir geçmişi olan Berkay, biraz da albümünün Polat Yağcı’nın şirketinden çıkmış olmasının kredisini kullanıyor gibi geldi. Şarkıyı önceki çıkardığı şarkılar formatında söylemesi dışında, arabesk bir şarkıyı bir pop şarkıcısı olarak yapabildiği kadar söylemiş. Bol cıstaka arabesk sosla kendi tarzının pek uzağına gitmemiş. Benim pek içimin ısınmadığı bir yorum ama muhakkak kulüplerde çalınır.

CANDAN ERÇETİN – BENİ BÖYLE SEV
Candan Erçetin, müzik öğretmeni olması ve müzik türlerine aşina olması sonucu pek çok türde şarkıyı kendine özgü seslendirebilme kapasitesinde bir sanatçı. Bu yüzdendir, her saygı albümünde mutlaka adı geçer. Murathan Mungan, Ezginin Günlüğü, Teoman gibi isim ve gruplara yapılan albümlerinde adına rastlıyoruz. Bu albümde

Dikkatimi çeken bir nokta, albümdeki herkesin Orhan Gencebay için bir şeyler yazmışken, Candan Erçetin hanesinin boş kalması! Yazmadı mı, yoksa vakit mi olmadı ama, Candan Erçetin bu projenin üzerine pek düşmemiş gibi hissettirdi bana. Candan Erçetin’in soğuk duruşu, son zamanlarda iyice yoran sesi ile tarzı ve dünyanın görmüş geçirmişi gibi hayat dersleri veren şarkılarına uzun süredir mesafeliyim.

Bu şarkıda ise duymak istediğim Candan var. Yormadan, sade, temposu ile olması gereken yorum bu, başlıyor, çıkıyor ve bitiyor. Candan gene müzikal birikimini ve ustalığını konuşturmuş. Hakkını vermek lazım, her şarkının hakkından geliyor. Albümün hareketli şarkılarından olan bu şarkı kulağıma doldu bile. Candan’ın o sevdiğim ilk zamanlardaki yorumculuğunu buldum bu şarkıda…

DEMET AKALIN – FARKINDA MISIN
Demet Akalın’ı seversiniz, sevmezsiniz ancak bir gerçek var ki, mankenden şarkıcı olmaz diyenlerin tümünün iddialarını çürütürcesine müzikte geldiği nokta takdire şayan. Resmen şarkıcı olarak kendini kabul ettirdi. Bunda ticari zekasının ve magazinel kişiliğinin yanı sıra, kendini pazarlamayı iyi bilmesi ve iyi/slogan şarkılar seçme kabiliyeti var. Bu albümdeki yorum da tipik Demet yorumu işte. Demet saf pop yapıyor olsa da, şarkılarındaki arabesk ruh ve yorum zaten bilinen bir gerçek. Dolayısıyla bu şarkıyı Demetçe söylemiş. Demet fanlarını tatmin edecek bir yorum olmuş. Garip ama Ajda’dan daha çok beğendim.

DENİZ SEKİ – BENİM DÜNYAM
Birkaç sene önce Ebru Gündeş’in yorumuyla hastası olduğum bu şarkının bu albümde Deniz Seki’ye emanet edildiğini öğrenince, ne yalan söyliyim, başta çekindim biraz. Önce Orhan Gencebay’dan dinleyip sonra Ebru Gündeş yorumuna bayıldığım ve onlardan duymaya alıştığım bu şarkı benim için çok özeldir. Zor şarkıdır, tizi tam bir isyan çığlığıdır. Seni benim kadar seven bulamazsın, derken o samimiyeti bir Ebru Gündeş’te bulmuşumdur. Dolayısıyla Bu şarkıya geldiğimde biraz durakladım. Bu şarkı ayrıca o bahsettiğim uzun armonik girişli şahane şarkılardandır.

Deniz Seki kalemiyle olsun, şarkılarıyla olsun, yorumuyla olsun, çok sevdiğim bir sanatçı ve yorumcu ama bu Deniz Seki’ye açıkçası giydiremedim bu şarkıyı, çünkü tizlerdeki o duygu yoğunluğunu verememiş, kalın tondan devam etmiş, bir de sanki bitse de gitsek der gibi hızlı hızlı söylemiş. Sesini zorlamamaya çalışmış, riske girmemiş, “gönül sensiz kalmasın” tizine çıkmaya çalışırken resmen yoruluyor sesi. Şarkıyı hissetmemiş. Keşke başka bir şarkıyı seçseymiş.

DUMAN – GÖNÜL
Orhan Gencebay’ı Radiohead kıvamında dinlemediyseniz, işte fırsat. Duman gene farklı, “cover” yapmayı bilenlerden, zira birkaç yıl önceki “Her Şeyi Yak” “cover”ı ile bunu haydi haydi kanıtlamışlardı. Bu şarkı da tam Duman olmuş. Psychedelic ve karanlık bir havası var. Ama gene de bildiğimiz Gönül şarkısı ve şarkının havasını alıp bambaşka bir formata büründürmüş. Bu gönül, underground ortamlarda yetişmiş bir gencin hislerini anlatan bir gönül yorumu olmuş. Şarkıyı dinlerken Orhan Gencebay’ın şarkıyı yazdığı zamanki, hatta söylerkenki ruh hali formatından çıkıp, karanlık ortamlarda yetişmiş birinin ruh halinin empatisini kuruyorsunuz. Yani bu şarkıdaki Gönül artık tamamen bambaşka bir birinin gözünden Gönül olmuş. (Anlatamadımmmm) Bu şarkıyı böyle bir ruh haline büründürmek ve bunu dinleyene geçirebilmek de büyük başarı. Kaan’ın sesi çok değişik geliyor bu şarkıda.

EBRU GÜNDEŞ – DİL YARASI
Ebru Gündeş kendini saçma bir arabesk furyasına ve gırtlağına kaptırmadan önce saygı duyduğum bir yorumcuydu. Sesinin tonu, rengi, yorumu her şeyiyle çok iyiydi. Sonra arabesk gırtlağa bir bulaştı, dinleyemez oldum. O gırtlak nağmeleri filan. Öte yandan iyi yorumcudur, hakkını vermek lazım. Bu faktörler göz önüne alındığında, Ebru Gündeş bütün bu albümdeki sanatçı ve şarkıcılar arasında 1 – 0 önde başlıyor zaten (daha dinlemeden). Ayrıca Ebru Gündeş, en sevdiğim Orhan Gencebay şarkısı olan “Benim Dünyam”ı birkaç sene önce muhteşem yorumlamıştı ki, bu bile bu albümdeki beklentimi daha da arttırıyordu. Dil Yarası söylemesi çok zor olmayan, naif, Ebru’nun -gereksiz arabesk gırtlağını kullanmazsa- çatır çatır gebertip, arkasına bakmadan geçip gideceği bir şarkı. Tarzına da yakın olduğu için işi çok zor değildi. Bu şarkıda Ebru, tarzının da bu olması dolayısıyla olması gereken gibi söylüyor, ne bir eksik ne bir fazla. Bir Benim Dünyam kadar olmasa da, eli yüzü düzgün bir yorum olmuş. Albümün artılarından benim için.

EMEL SAYIN – HAYAT DEVAM EDİYOR
Emel Sayın ne söylese dinlenir, Emel Sayın ne söylese güzel söyler, adabına, makamına uygun söyler. Pop müziği de, Sanat müziğini de, Arabeski de hakkıyla kendi tarzına uygun okur. Büyük sestir Emel Sayın. Son zamanlarda “Haylazım” filan gibi yazık şeyler söylemesini de artık bu kadar sene sonra eğlenme hakkını kullanmak için söylediğini düşünürüm bu yüzden. Bu hareketli şarkıda aklımda 90’ların başındaki Emel Sayın geldi ve bunca sene sonra o Emel Sayın’ı duymaktan mutlu oldum. Kadın sanki zaman makinesi, sesi de değişmiyor görüntüsü de. Bu şarkıdaki yorumu abartısız, olması gerektiği gibi, yormadan insanın içine akıyor… Bir yandan da günümüzün sound’una uygun. Bir kere şarkı sözleri ve müziği açısından da Emel Sayın diskografisine ve bunca senelik kariyerine aykırı düşmüyor. Tutarlılık var. Bu şarkıyı Emel Sayın’ın yeni albümünde görsem yardırgamazdım. Emel Sayın şarkısı derdim, çünkü tam üstüne oturan bir elbise olmuş bu şarkı. Emel Sayın’ın her devrin sanatçısı olması boşuna değil. Bu albümdeki yıldızlı artılardan…

EMRE AYDIN – BİR TESELLİ VER
Emre Aydın son dönem rock müziğin mutsuz çocuğu olarak bu şarkıyı seçmesi yerinde olmuş. Sound tamamen bambaşka bir formata büründürmüş bu şarkıyı ama gene de eksik bir şey var sanki… Şarkının ruhu mu kaybolmuş gibi sanki. Bilemedim. Nötrüm bu şarkı ve bu yorum hakkında. Özellikle  baştaki “Bir Teselli Ver, bir teselli ver, yarattığın mecnuna bir teselli ver” ve ikinci bölümün başlangıcındaki “Bana ne gerek, bana ne gerek, senin aşkından başka bana ne gerek” kısımlarındaki yorumu hiç ama hiç sevmedim. O kısımlar ki şarkının özü, en önemli kısmı, şarkıya merama girişin kapısı. Emre Aydın’ın sesi yetersiz kalmış oralarda. Titriyor, hemen bitmek istiyor vs. Diğer yerlerde Afili Yalnızlık Emre soundu yerinde. Rock soundu evet başarılı ama bu yoruma çok başarılı diyemedim bi türlü. Yok, bu şarkı Emre Aydın değil hiç…

HANDE YENER – KADERİMİN OYUNU
Hande Yener müzikte cesur adımlar atabilmesiyle takdirimi kazanan ama Sinan Akçıl’ın ağına düşmesiyle ilgi alanımdan çıkmış, iyi müzisyenliği su götürmez bir yorumcu. Bu şarkı ise Orhan Gencebay’ın klasiğinin klasiği olmuş ve insanın “söylerken altında kalır mıyım” diye düşündürten öyle büyük bir şarkı. Hande Yener’de de bu endişeyi taşıdım. Çünkü Hande Yener’i ne yapsa yerin dibine batırmaya hazır bir grup var gibi gelir hep.Hande bu işten alnının akıyla ya çıkacak ya çıkacaktı. Velakin bu şarkı disko tarzında düzenlenmiş bir Hande Yener şarkısı olmuş. Beni düşündüren “ne soranım var ne soranım öyle yalnızım ki, çilesiz günüm yok, dert ararsan çok, öyle dertliyim ki” diyen birinin bunu neden cıstaka cıstaka eşliğinde yaptığıdır. Şarkı acı bir şarkı, ama söyleyen pek acı çekmiyormuş gibi duruyor. Şarkının içeriğiyle biçeminin tutarsızlığından bahsediyorum (sadece bu şarkı için değil, genel olarak tüm şarkılar için, bkz. Barlarda “ayaklar altında sürünüyorum” diye hoplayıp zıplayan grup). Sound olarak evet yüksek ve dinamik bir yorum ve sound. Ses harika, cıstaklar bile yerli yerinde. Ama güzelim ne söylediğine de baksana azıcık. Aldı sevdiğimi –cıstaka cıstaka cıstaka –verdi zulumuuu” aaghhhh içim parçalandı… Hande başka şarkıyı mı seçseymiş keşke… Yorum on numara, düzenleme on numara ama içerik tutarsız! Bu şarkıyı hangi ruh halinde söylediğini hayal edeceğiz Hande’nin?

İZEL – KABAHAT SENİ SEVENDE
Müthiş bir yorum olmuş. Sade, her zamanki zarif İzel yorumu, yormadan, popüler sounda dönüştürülmüş bir Orhan Gencebay şarkısı olmuş. Tam İzel bir şarkı. Her şey olması gerektiği gibi. Bundan bikaç sene önce Teoman albümünü dinlerken de aynısını hissetmiştim. “Senden Önce Senden Sonra” o albümdeki en “İzel”e ait Teoman şarkısıydı ve İzel çok güzel hakkından gelmişti. Bunda da aynı durum var. İzel gerçekten severek okumuş, bunu hissettim ve sesine çok gitmiş bu şarkı. Yeni albüm İzel şarkısı kaydı gibi. Düzenlemesi yerinde. Yorumu ile eksiği yok fazlası var bir şarkı.

(İzel’e kişisel not, sizi bilenler ve içinizi görenlerden başka hiç kimsenin hiçbir lafına aldırmayın, siz geldiğiniz noktada saygı duyulan bir yorumcusunuz, yaptığınız işler, başarılarınız ortada, her albümünüzde, katkıda bulunduğunuz tüm albümlerde bu fark kendini gösteriyor. Bu farkı göremeyen (ya da değerlendiremeyen diyeyim) de kendi satmayan albümleriyle ancak 15-20 kişilik barlarda yemek dahil 15 liraya şarkı söylüyor (anladınız sanırım)).

KUTSİ – BEN O ZAMAN ÖLÜRÜM
Ses rengi çok değişik gelir Kutsi’nin bana hep. Bundan birkaç sene önceki popülerliği kalmamış olsa da, son zamanlarda daha çok oyunculuğa yönelmiş olsa da Kutsi müzik denince akla gelen nevi şahsına münhasır isimlerden olmuştur. Bu şarkının introsu daha ilk girdiğinde durdurup şarkının bildiğim kadarını Kutsi’nin sesiyle aklımda canlandırmaya çalıştım. Çıkan sonuç gayet güzel geldi kulağıma. Kutsi bu şarkı için biçilmiş kaftan olabilir dedim velakin yanılmadım. Duru, sade bir söyleyişle Kutsi’nin aklımdaki yorumu artık CD çalarımdaydı. Bilmiyorum yaşlandım mı nedir sayın postdaş, artık şarkılarda bu tarz böyle sadelikler arıyorum. Bağırıp çağırdığı şarkılarını da bildiğim şarkıcıların bağırmadan da şarkı söylenebildiğini gösterdikleri örnekleri daha bir seviyorum. Kutsi Sana ne filan gibi popüler şarkılardan, Geçer gibi şarkılara yorumculuğunu göstermiş bir şarkıcıydı. Çok da sansasyonu olmayan şarkıcılardan, dolayısıyla içeriği ve yorumuyla bu şarkıyı çok yakıştırdım Kutsi’ye. Riske girmemiş, gereksiz nağmelere girmemiş, gerektiği gibi söylemiş ve çıkmış. Yıldızlı On. Duygusu var şarkının.

MANGA – YA EVDE YOKSAN
Canlarım bir kere de şaşırtın beni. Türkiye’nin parmakla gösterilen başarılı gruplarından biri olmanız demek, illa her türde ve tarzda başarılı olmanız demek mi? Daha ilk notaları CD çalardan yayılmaya başladığı andan itibaren ben buradayım diyen bir yorum! Daha ne denir ki. Olun siz, hep olun! O kadar doğru bir şarkı ki bu, Manga da biliyor işini, evirip çevirip Manga şarkısı yapmış işte. Katıksız saf Manga şarkısı. Hem dinamik hem derinden… Ferman’ın yorumu tavanda… Şarkı çok yükselmiş… Ses efektleri… Konserlerde fena olucak bu şarkı. Çok fazla beğendimmmmm….

MUSTAFA CECELİ – YARABBİM
Al işte şarkıcısını bulmuş bir şarkı daha. Mustafa Ceceli müzik dünyasında edindiği deneyimi gerek kendi albümlerinde gerekse katkıda bulunduğu albümlerde cömertçe sergiliyor. Tabi işin mutfağında olunca şarkıyı seçmek de kolay oluyor. Bu şarkı Mustafa Ceceli tam. Sade, riske girilmemiş, sesine en uygun şarkı. Bu şarkı Limon Çiçekleri ve Hastalıkta Sağlıkta ile başlayan düğün şarkıcısı konseptini bir adım ileriye taşıyor. Mustafa Ceceli’nin şarkıları öyledir ya. Hep böyle ilk dans parçası filan gibi gelir kulağa. Bu şarkıda öyle bir ilk dans parçası formunda. Pek benim sık dinleyeceklerim arasına girmeyecek olsa da, özellikle hatrı sayılır M.Ceceli dinleyicisini tatmin edecek kadar iyi bir iş ve yorum olmuş. M.Ceceli de riske girmemiş söylerken, zorlamadan, zorlanmadan söylüyor.

MUSTAFA SANDAL – KIR GÖNLÜNÜN ZİNCİRİNİ
Bilen bilir Mustafa Sandal’ın yorumcu yönünü ciddiye almam alamam. Çünkü şarkı söyleyemez Mustafa Sandal. Mustafa Sandal’ın en başarılı olduğu yer müziğin mutfağıdır. Ama bu kadar senelik bir müzik kariyeri var madem deyip dinledim. Şaşırttı beni açıkçası, hiç fena olmamış, hayır hayır gene şarkı söyleyemiyor, ama bu sefer o kadar kulağa batmıyor. Şarkı ilginç bir şekilde yükselmiş. Tüm önyargılarıma rağmen başarılı buldum sayın postdaş. Bu da bana yeter deyip burada bırakıyorum. Şarkı başladı, bitti ve ben sıkılmadım… İlginç.

NİLÜFER – DERTLER BENİM OLSUN
Nilüfer Kuruçeşme Arena’da bu şarkıyı söyleyeceğini ilk ilan ettiğinde, “Neden ki?” dedim ilk etapta. “Söyleyebileceği bir dolu başka şarkı vardı. Neden bu acıklı şarkı?” Sonra iyi ki bu olmuş dedim. Nilüfer de risk almaktan korkmayan bir sanatçı ve bu şarkıyı çok iyi söylemiş. Gerçi şu tutarlılık meselesi bu şarkıda da var, yani Nilüfer’i düşündüğümde çilelere dertlere yolcu birini canlandıramıyorum kafamda. Gel gör ki, Nilüfer’in bir de arabeske göz kırptığı Sensiz Olmaz gibi şahane bir albüm gerçekliği var. Yani Nilüfer’in yabancı olduğu bir tür olmadığı için kolayca altından kalkacağı belliydi. Düzenlemesi ve yorumu çok şık olmuş. Nilüfer resmen hissederek söylemiş. Bu yüzden yok yaa Nilüfer ne yapsa dinlerim (ehmm arada yaptığı Zalimin Kararı filan gibi göz ardı ettiğim çalışmaları hariç)

KORO – BATSIN BU DÜNYA
Her ne kadar “barış için, sevgi için, kardeşlik için batsın bu dünya” ironisini anlamamakta ısrar etsem de, Orhan Gencebay’ın bu klasik şarkısının gönlümde ayrı bir yeri var. Açılış Sibel Can’la başlıyor, genelde bu tür toplu söylemelerde ilk giriş bütün parçanın gidişatını belirler ya Sibel Can’ın girişi çok güçlü ve çok güzel olmuş. E aksi de beklenmez zaten. Orhan Gencebay’la yoğrulmuş yılları, o söyleyemeyecek de ben mi söyliycem J Sonrasında bütün sanatçılar söylemiş işte, herkes kendinden bir parça katarak. Başarılı olmuş ses uyumları ve söyleme yerleri, birbirini tamamlamış.

Böylelikle ilk CD hakkındaki naçizane düşüncelerimi okudunuz sevgili postdaşlar, ikinci CD'de görüşmek üzere...


---DEVAM  EDECEK---

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Hala kartonet okuyan birilerinin olduğunu bilmek beni hep mutlu etmiştir... ki seni zaten biliyorum sevgili Tunca Tutkun!

Ellerine, kulağına, düşüncelerine ve ayırdığın zamana sağlık.

"Orhan Gencebay albüm yapmış almalı mı acaba?" diye düşünenlerin ve albüm alıp da kağıdını, kapağını bir kenara atanların mutlaka okuması gereken bir yazı olmuş.

Ve evet bence de albümdeki koro çalışması çok leziz ;)


Tunca Tutkun dedi ki...

Aaa inanılmaz hatayı gördün mü??? Ebru Gündeş'in resminin altına İzel, İzel'in resminin altına Ebru Gündeş yazılmış!!! :)