Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Ekim 2012 Salı

KLİP ANALİZ DENEMESİ-YAŞAR KLİPLERİNE BİR BAKIŞ...


YAŞAR KLİPLERİNE DAİR

GİRİŞ:
YAŞAR bir röportajında demişti ki, “şarkı yaptığım kadınların hepsi şarkıların kendilerine yapıldığını sanıyorlar ama orda aslında ben varım ve bu şarkıların küçük bir kısmı kadınları anlatırken aslında büyük kısmı beni anlatıyor.” Bunu klipleri izleyip aklımda şimşekler çaktığında daha iyi anladım. Gerçekten de YAŞAR orda kendini sonuna kadar açıyor, tabi anlayana…

NOT: Bu düşünceler çeşitli zamanlarda aklıma doluşup kalemimden dökülmüşlerdi. Dolayısıyla hiçbir müdahale veya düzenleme yapmadan aklıma gelen notlar şeklinde yazdım. Belki siz bambaşka şeyler gördünüz veya göreceksiniz kliplerde ama ben bunları görüp sizlerle paylaşmak istedim. Aşağıdaki yorumlar tamamen benim kendi yorumlamam, klipleri izlediğimde bende çağrıştırdıkları ve bunlar Özbekhan’la muhabbetlerimiz sırasında spontane olarak ortaya çıktı. HATIRLA ve KAYIKÇI klibi hakkındaki yorumum ise uyurken aklıma geldi. Burada öznelere dokunmadım ve sanki dışardan bir kişi bakmanızı istedim. Sanki muhabbet etmişiz gibi. Bu yüzden düzenli cümleler halinde değil, kısa notlar halinde, aklıma geldiği kadarını yazdım. Tek müdahalem yazım kontrolü yapmak oldu. Marifet iltifata tabidir, der ya Yaşar, üzerinde düşündürecek şarkıları için Yaşar’a ve Yaşar’dan öte ona bu şarkıları yazdıran duygulara çok teşekkür ederim.

DİVANE

 Bu klip YAŞAR’ı anlamak için o kadar çok ipucu veriyor ki, YAŞAR’ın klip senaryosunu kendisinin yazdığını bile düşündürdü bana… Divane klibi zaten anlamlıydı, daha bir anlamlı geldi bana
O kadar çok şey var ki o klipte
mesela
YAŞAR sevgiliye mektuplar yazıyor
ama o sevgili çoktan o evi terk etmiş
O terkedilmiş ev
Sevgilinin kalbi
ve YAŞAR bir gelip bakıyor ki ev bomboş, terkedilmiş, Yani artık o kızın kalbinde değil…
ve dikkat edersen
YAŞAR arkadaşlarıyla
bir viranede gitarını çalıp feryat ediyor,
şarkının en haykırdığı yerlerini (ay aman, yar sana söylemeliyim, içimde tutamam yar)
o viranede söylüyor
o virane de YAŞAR'ın iç dünyasını temsil ediyor olabilir, kopan fırtınalar var o viranede
bak şuraya yazıyorum
YAŞAR kesin bu senaryoyu okuduğunda
“tam aklımdaki gibi tam hissettiğim şeyler” demiştir kesin
hatta senaryoya katkısı bile olmuştur
ayrıca
orda bir kız geliyor
böyle beyaz
elbiseler içinde
bir hayal
yani bulmayı umduğu şey
ama karşısında bomboş terkedilmiş bir ev, hayal kırıklığı
üstelik şöyle bir şey de var
belki bu geri dönüş,
YAŞAR geri dönüyor ya
klipte
belki de bu ayrılıkta kendi payı olduğunu düşünmesi de olabilir
belki söylemeliyim içimde tutamam dediği şey
bir itiraf
çünkü koçlar
kolay kabullenmez hatalarını
bu şarkı ve klip hakikaten YAŞAR'ın hayatına dair acayip büyük ipuçları veriyor ama anlayana yani.
bana divane diyorlar yok artık uslandım yar
e daha açık nasıl ifade edilebilir ki
divane=deli ve bir şeye düşkün anlamlarında (TDK)
bir şeye düşkün
yani mantıklı davranmamış zamanında ve kaçırmış elinden divane divane gezerken, belki de ilişkinin verdiği rehavetle vurdumduymaz davranarak, hatta ilişkide yanlışlar(!) yaparak…
ama uslandım diyerek kendini affettirme çabası da var, nafile…
Divanede evlerden bahsettim ya o ev kızın kalbi filan diye
YAŞAR'ın bundan 11 sene sonra vardığı nokta “Selvi” şarkısında:
Hüzünleniyorum hala o evin önünden gelip geçerken
Bu arada evin büyüklüğü dikkatimi çekti, bu evin bu kadar büyük adeta saray gibi büyük olması da sevginin büyüklüğünü anlatıyor olabilir,
Burada da YAŞAR’ın burcunun tüm özelliklerini taşıdığına dair açık şeyler var.
Bir kere
Koç burcu yapısı gereği duygularını çok coşkulu yaşar ve ilişkiye kendinden çok şey katar.
Koç burcunun özelliği sevgiliyi idealize etmesidir, o kadar güzel bir şekilde yaşar ki aşkını kafasında, bu aşka ulaşmak için çok uğraşır, ihtiraslıdır bu konuda ve kafasında idealize ettiği aşkı karşısında bulamayınca hayal kırıklığına uğrar veya ulaşınca hevesi geçebilir. (Başka bir şarkısında atıfla: Eh işte imkansız bir aşkı isteriz, bize Akdenizli derler: aslında imkansız aşkı istemesi belki de bununla ilgilidir :) )
Yukarıda anlatılanların kliple bağlantısı: Evin büyüklüğü. YAŞAR’ın aşkı o kadar büyük ki, bu da klipte adeta saray büyüklüğünde bir evle temsil ediliyor.
Klipte bir hata dikkatimi çekmişti, şimdi YAŞAR bir dolu mektup atmış sevgiliye
ve mektupların hepsi geri gelmiş
ama
şöyle bir şey var
gönderen kısmında sadece YAŞAR yazıyor ne soyadı ne adres var
nasıl geri gelmiş bu mektuplar
ama bunu da şöyle düşünebiliriz
bu mektuplar kendine yazılmış esasında
yani
kız gitmiş ama içinde yaşattığı kızın adresi gene kendisidir insanın
karşılıkları olmayacak
kendi duygularına, içine yazılmış mektuplar
o yüzden adres yazmaya gerek görmemiş
nasılsa o mektuplar gene kendine dönecek diye
ama mektupları yazdığı kişi kendisi esasında…

VE KLİP İŞTE BURADA:


KUŞLAR


Gerçi bu klip stüdyo görüntüleri ama
bunda da
baya bir şey var
mesela
şu çocuk oyunu
var ya
bir taraf kuşlar malum
ama diğer nesne güneş
dikkat ettin mi
kuşlar normalde güneşe doğru giderler
yani o iki nesnenin seçilmesi
tesadüfi değil
kız tarafı kuşu temsil ediyor
YAŞAR da güneşi
YAŞAR oyunda kuşa karşı güneşi galip getirmeye çalışıyor, kuşu kendine çekmeye çalışıyor belki de
kız güneşe doğru uçuyor gibi duruyor
ama
kuşlar galip geliyor
yani kız gidiyor,
güneşe gelmiyor
ondan sonra
“sakın sen kuşlara uyma” çabası
o sırada fonda da gene kızın (muhtemelen şarkının yazıldığı sevgilinin) sureti
beyaz kanatlı her an uçmaya hazır bir kuş var
ve onu orda tutmaya çalışıyor
ama bu şarkı divaneye göre daha umutlu
yani bir ihtimal gönlünü çelme ihtimali var, daha yelkenler suya inmiş sanki
kuşlarla özdeşleştiriyor ve kuşlar gitsin sen kal diyor, bak gönlünü mabedim yaptım diyor
bak ayrılığa gerekçe kalmadı diyor
ellerime kelepçe vurdun
yani bak işte dizlerine geldim (öncekiyle bağlarsak: bana divane diyorlar, yok artık uslandım yar)
kuşlar da başka bir şey daha var
kız YAŞAR'ın bütün çabasına karşın ilk başta umut verir gibi olsa da, gidiyor
hangi satırda bil bakalım
sen hala kuşlara hayran
kızın tercihi belli
sen kuşları sevdin, sen de gider miydin, sen hala kuşlara hayran
kız kuşları tercih ediyor yani güneşi değil
ayyy çok üzüldüüüm
üzüldüm dediğim kızın gitmesi, gitmemeliydi bu kadar sonuna yaklaşmışken
ama derinine indiğinde YAŞAR'a bir şekilde ulaşmış oluyorsun
YAŞAR'ı daha iyi anlamanı yolu şarkı sözlerini anlamaktan geçiyor
çünkü YAŞAR o kadar ipucu veriyor ki
paylaşmak istediğini
dıştan baktığında
belki bu kadar anlam yüklemezsin
ancak ben kendimden de çok şey buluyorum şarkıları, beni düşünmeye sevk ediyor

KLİP BURADA:


SEBEPSİZ FIRTINA


  
 Bir kamarada geçiyor klip. Ana obje şişe içindeki gemi. Bu gemi YAŞAR'ın klip boyunca içinde olduğu kamaranın bir sembolü olabilir. Ve şişe de sevgiliyi temsil ediyor. Gemi şişenin içinde.
ve bu noktada, klibin bir yerinde "Esirinim" yazıyor. Yani YAŞAR gemi ve şişenin içinde tutsak kalmış. Bu da bir aşkın esiri olduğunu temsil ediyor. Bu aşkta tutsak kalmış. Umutlarının tükendiği noktada ise, şişeyi kırıyor… (Umutlar aşkın teknesi ya, umutlarım tükendi ay ay ay)...
            Şişeyi kırıyor ama gemi yatık. Onu şişe içinde dik tutan şey aşkı ve umuduydu, ama artık o umudu da yok. Ve şişe kırılıyor.
            Alternatif final:
            Kamaranın içinden dışına doğru uzaklaşan bir çekim ve ilk baştaki şişe içindeki gemi görüntüsü şeklinde bitirilebilirdi. Bunun mesajı farklı olurdu o zaman. YAŞAR'ın esirliğinin devam ettiğini ifade edebilirdi.
            Ancak hem şişenin kırılması, hem de YAŞAR'ın uçarak kamaradan kurtulması, artık aşkta bir umut kalmadığını ve her şeyin bittiğini sonunda onun da anladığını gösteriyor gibi. Öte yandan…
         YAŞAR o kamaradan bilinmezliğe uçuyor. Aşkın etkisinden kurtuluyor biraz ama divane oluyor yani Kerem ile Aslı gibi. Bilinmezliğe uçuyor ya çok ilginç.
            Ve geminin yan yatıp öyle kalması… Bu aşkın etkisinden kurtulacak ama boynu bükük kalacak gibi. Bu da Divane’deki YAŞAR’la uyuşuyor. Üstelik başka bir nokta daha var. YAŞAR'a bir röportajda sordular, sevdiğiniz kişi için ne yaptınız diye. YAŞAR da iki tane albüm yaptım dedi. Sebepsiz Fırtına bu albümün son klibi, yani ikinci albümün. Yani ikinci albümün sonunda YAŞAR da uçuyor artık bu aşktan. Sonrasında yeni limanlar…

VİDEO KLİBİ BURADA:


...HATIRLA...
(NOT: Bu kısım klipten çok şarkının kendisinin bende çağrıştırdıkları ile ilgili, zira klip pek fazla tuttuğum bir klip değil malesef)
 Bu şarkı bir kişiye yazılmış gibi görünmekle birlikte esasında, kişinin kendiyle diyaloga girmesi, pişmanlıkları, yaşadıkları, yediği darbelerden sonra kendine dönmesi, içine yolculuk yapması sürecini anlatıyor bence. Bir yerde kişinin kendiyle konuşması bence. “Aklım senden başka her şeyde, sense takmaz hallerde”. Bir inkar var sanki, içindeki seslerden biri hayır diyor ben sadece kendimi düşünmüyorum, ben sadece kendim için yaşamıyorum, ama içindeki diğer ses diyor ki, sen öyle san, bunları söylerken bile kendini düşünüyorsun, dünyanın merkezi olduğunu düşünüyorsun, “Bırak dağınık kalsın saçların, salsın seni rüzgarlara, onlar getirsin seni bana” Biraz akışına bıraksana olayları, sonra gene başladığın yere yani bana yani kendine döneceksin nasıl olsa, önce biraz kapıl rüzgara ve kendine gel artık diyor. (Bu temayı Yaşar’ın
Tarak değdi saçıma,
Hani ben serseriydim
dizelerine bağladım,
O satırlarda hoyratça harcanmış zamanların artık geride kalmış olması ve o deli dolu serserilik zamanlarının yaşla birlikte kaybolup gitmesi anlamlarını çıkarmıştım ilk okuduğumda. O yüzden o iki satır benim için çok anlamlıdır)
 Ama bunu yapmasındaki amaç yani kendine bu kadar kapanmasının nedeni kendini koruma içgüdüsü mü, kırılmamak için mi? Darbe yememek için mi?

Sonra birden pişmanlık, başında kavak yellerinin estiği ve daha hayatı yeni tanımaya başladığı günler uzakta, daha bu kadar kendini hayata kapamadığı, bu kadar hayata karşı gard almadığı günler o kadar uzak ki, o günleri özlüyor, bir nevi günah çıkarıyor. Derken bir bakmış yıllar geçmiş, o eski tasasız hayatı gitmiş, bitmiş, bir daha dönemeyecek artık o rahat günlere, ve o zamanı yeni rüzgarlara alışmak yerine kendine dönük yaşadığı için pişman oluyor, “Hatırla o eski günlerimizi, kafanı vur duvarlara taşlara, aklın gelse de başına, dönemem asla sana”.

Sonra fark ediyor ki hep kendine yaşamış, hep ben merkezli yaşamış, hep kendine yaşarken çevresini umursamamış, hatalarını fark ediyor birer birer. Hayatını bir gözden geçiriyor ve görüyor ki “açtım senden başka bir şey yok. Ne kitapta ne defterde” Ne yaptıysa hep önce can sonra canan için olmuş adeta ve kendine diyor ki “artık yeni rüzgarlara alışman lazım usta”, “saçların gene dağınık kalsın ama” yani tamam sen sen olarak kal ama yeni rüzgarlara da alış, biraz da etrafına bak be olm”, “ağla gözlerinde yaş kaldıysa hala” yani o kadar taşlamışın ki bu süre boyunca dayanıcam pes etmiycem hayat beni yenemiycek diye diye, o kadar sıkmışın ki kendini ağlamanın rahatlatıcılığını unutmuşun bir yerde, bir ağlasan rahatlıycaksın ama şu gururun yok mu, hep seni engelliyor, kabullenmeme var. Ama ne yapsa boş, gene kendine yeniliyor, dönemiyor asla geriye…

istiyor aslında dışarı çıkmak ama kendi kendine öyle bir savunma mekanizması geliştirmiş ki, kolay kolay açılamıyor yeni rüzgarlara... yıllar sonra bunu fark ettiğinde de çok geç oluyor haliyle...

Nedir bu kadar hayata karşı bu gardını alma durumu bilmiyorum ama benim şarkı sözlerinde bulduğum alt metinler bunlardı.

VİDEO KLİBİ BURADA:


…KAYIKÇI… (KLİP HAKKINDA KISA BİR DÜŞÜNCE)


 Bence en etkili yeri finali, hatta sırf finali için izlenir. orda kendi geleceğini görüyor, bir aşkın peşinde yalnız yaşlanmış bir Kayıkta ve bunun şokuyla bir gerçeğe dönme ve kendine gelme, durumunu anlama var. bu saatten sonra da geriye dönüş imkanı da kalmıyor. şimdi bu gönül kıyılara varmak ister mi yar? bence bunu çok çok iyi anlatmış ve hele son Kayığa yığılıp başını ellerinin arasına alıp ağladığı sahne beni acayip etkiledi. Şarkının duygusunu çok iyi vermiş o bakış, duruş...

VİDEO KLİBİ:


ŞARKI HALİNDE KAL
  
Yalın, çıplak duvarlar arasında eski zaman şövalyeleri kılığında bir adam haykırıyor sevdiğine “git, benden uzak bir yere git, şarkı halinde kal” diye, o adam ki sevdiğini “yanında olmadı mı daha bir seviyor” Aşkı yaşamaktan çok, özlemeye aşık. Ucu bucağı görünmeyen bir koridorun, “çıkamadığı, ama sevdiğini kaç kere çıkarmak istediği duvarların” ortasında, kavuşamayacağı sevdiğine bir ağıt yakıyor. Sevdiğine kavuşmasını engelleyen duvarları (korkuları) var, duvarlar arasından uzuuun bir yol uzanıp gidiyor. O çıplak, çatlak duvarlı koridorun, bir tarafında kapısı penceresi yok.

Bir taraftaki duvarda ise kapı-pencere görülüyor. Bunu da şöyle yorumladım. o pencereler kapılar kırık dökük ve karanlığa bakıyor. Tıpkı Divane klibindeki terkedilmiş ev gibi. Ya da Selvi'de önünden gelip geçerken hüzünlendiği ev gibi. O senin iç dünyan, ki bu da klibin duygusuna çok uyuyor. Git diyorsun benim odalarım karanlık, çizilmemiş duvarlarıma kapılar dar yapılar dar, aşk geniş ovalar arar... sen hep öyle yalnız hayal olarak, şarkı olarak, çünkü gerçeğinin beni gene bu pencereler gibi paramparça etmesinden korkuyorum...
 
Ne o dışarı çıkabiliyor, ne de dışarıdan kimse içeri girebiliyor. Sevilen uzaktan seviliyor. Duvarların boyasız olması içten sade yalın oluşu anlatıyor, İşte ben buradayım ama çok istesem de ne ben bu koridordan çıkabilirim ne de sen girebilirsin, orda kal, demek için ve duvarlar arasındaki mesafe çok dar. Korkuları, belki kendine güvensizliği elini kolunu bağlıyor. Savaş sonrası hayatta kalan tek şövalye gibi. Ama bu savaş kendisiyle. Belki de yoğun bir platonik duygunun pençesinde çıkmak istediği duvarların içinde kalmış. Sevdiğine ulaşabileceği tek araç ise gitarı ve şarkıları. Kavuşmak ancak Sevdiği şarkı halinde kalırsa mümkün olabilecek, çünkü Şarkının uyandırdıkları, yarattığı duygusudur o duvarları aşıp yüreğe dolan ve sevdiğini kendi benliğinde hissetmesini sağlayan… Şarkılarıyla sevdiğine kavuştuğunu hissediyor ve bu duygu ona yetiyor. Bu acıyı yaşamaktan gizli bir zevk alıyor bile denilebilir. Not: Bu klip Şarkıların Var'a da çok uyarmış.


KÖR BIÇAK
 Klip Divane klibine atıfla başlıyor, o klipte adam yeri göğü delip gelmiş ve karşısında terkedilmiş bir ev (kalp) bulmuştu, yazdığı mektupları saçmıştı. divane klibinde bahsedilen sevgiliyi görüyoruz bu sefer de. O klibin geçtiği eve geri dönüyor ve adamın yere saçtığı mektupları buluyor, ama bu sefer de adam yok ve klip bir arayış içinde başlayıp bitiyor.

Yağmurun altında, çıplak cenin pozisyonunda duran bir kız, saf ve beyazlığı kaybolmamış bir aşkın temsilcisi, adamın gözündeki bir hayal. Adam bu aşkı yaşatıyor içinde, Bir gün aktı gözyaşlarım, o yağmurlar bir gün akıp da durmayan gözyaşları ve o aşk için yağıyor o yağmurlar. Ve bu aşkla sırılsıklam olmuş bir adam, hüzünlü bakıyor, o ağlıyor gözyaşları sevdiğinin üzerine yağıyor.

Bir gün artı bir gün daha,
Bir günahtı her gün daha
Bir gün aktı gözyaşlarım, durmadı, durmadı

Yapraksız ve renkleri kırmızıya dönen ağaçların ortasında, sevdiği gidince yapraksız kalmış bir ağaca dönmüş, bu durumu zor da olsa kabullendiğini 5 sene sonra 2001’de yaprağın kaderi düşmekmiş olarak kabulleniyor. Kurtarılmaya çok uğraşılmış ancak başarılamamış bir ilişkide iplerin kopma noktası, Yaprağın Kaderi ile tamamlanıyor. Geçmişe özlem, bir ormanda yürüyüş, bu şarkıdaki aşkın teması yağmur ve orman (ağaçlar) olmalı. Sevgileri bir selvi kadar uzun, geçmişte. Şimdi adam isyan ediyor, yapraksız ağaçların ortasında.

Yağmurların ortasında dönen sevgili, trende yolun ters tarafındaki güzergahta, kaçıyor ama gözleri yolda, yani aslında peşinden gelinmesini istiyor, yağmur altındaki kızın gövdesinde adam beliriyor, yani bu çaresiz bir ayrılık belki de, yani ileriye dönük olarak geriye bakarak uzaklaşıyor. Yıllar içinde

Bu arada bir fraksiyonda kadın da adam da kalabalık yollarda insanların arasında yürüyorlar, belki kendilerini başkaları ile avutmak için, başka insanlar tanıyorlar, başka yerler görüyorlar ama hep gözlerinde bir arayış, ve sanki yolların yeniden kesişeceğine dair bir umut.

Saplı durur rengi gözlerinin,
Sana kayar sana kaçar yine deli aklım benim.

Beni yine seninle (teninle) bileseler derken, kadının vücudunda bir yansıma olarak görülmesi hoş bir ayrıntı olmuş.

İkisi de sanki birbirlerini arıyormuş gibi nesnelerde,. Kadın adamı büyük şehirlerde arıyor, adam kadını ormanlarda, doğada, ve doğa-şehir bütünleşmesi iki farklı kutbun birleşimi gibi görünüyor.

(NOT: O klip çekilirken yanından geçip giden insanları çok kıskandım onlar belki farkında bile değillerdi o zamandan, yanlarından geçen adamın bizler için ne kadar önemli olduğunu.)

Ve o son bakış ve klibin bütün anlamını veren o satır

Seni hala öyle çok seviyorum ki
Aşkım senden, senden öte aşktan özür dilerim
Saf maddeden yapılmışsa bir gün geri gelecektir, derdin ya sen
Dönersen bırakmam,
Dönersem bırakma

Ve o sevgili, bu sözün doğruluğunu kanıtlarcasına geri geliyor ve bu aşkın saf maddeden yapıldığını anlıyoruz velakin klip bu sevgilileri birleşmiş olarak göstermese, ucu açık bitse de içimize umut doğuruyor, kızın geri gelmesinden onun adamı bırakmayacağını, adamın dönersen bırakmam deyişinden kadını bırakmayacağını anlıyoruz.

Gördüğüm bir yorum bu şarkıyı anlatmak için aklıma gelip dilime gelmeyen her şeyi ifade ediyor: o kadar aşk yaşarsın yorulursun yaralanırsın sonra durulursun ilk başa dönmek istersin yapamasan da işte o anda tek tesellin Yaşar’ın bu şarkısı olur!

VİDEO KLİP BURADA:




MASAL ALBÜMÜNDE YER ALAN, DEM ALBÜMÜNÜN KAPAĞI OLAN YAŞAR TABLOSU’NA DAİR BİRKAÇ NOT:

Tablo sarı rengin hakim olduğu bir resim sunuyor. Sarı renk tamamen geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin ifadesidir. Sarı canlılık ve neşenin rengi olduğu kadar, hüznün ve sonbaharın da rengidir. Aynı zamanda geçiciliği de ifade eder. Nostalji ve eskimişlik de ifade eder. Sözgelimi sararmış fotoğraflar veya yapraklar insanda nostalji ve hüzün yaratmaz mı? Geçip giden bir zamanın izleridir o sarı renk. Bir daha gelmeyecek olan bir anın temsilidir ve az sonra kaybolacaktır. Hayat gibi…

Tabloda hakim olan bir diğer tema kuşlardır. Kuşlar ayrılığı, haber taşımayı, uçup gitmeyi akla getirir. Tabloda kuşlar –Yaşar’ın şarkısına da atıfta bulunurcasına- sarı bir gökyüzünde uçuşmakta ve can havliyle sarı sonbaharda kanat çırpmaktadır.

Bu sarı ortamın ortasında, Yaşar, sol göğsü –yani kalp tarafı- açılmış bir halde yüzünde hafif acı hafif umutla bakmaktadır; bu bakışta kalbini ortaya koymuş bir adamın adeta kuşlar yoluyla sevgiliye çağrısı vardır. Kuşlar gitmekte ve sevgiliye haber götürmekte gibidir. Adamın başı öne eğik, çene göğse yakın duruşu, uysal bir duruştur. Kabullenici duyguları anlatır*. Bu da tabloda bakışlarda gördüğüm, umutla beklediğini çağrıştıran bakışı doğrular gibidir. Adam sevdiği olmadan zifiri bir yalnızlığın ortasında çaresiz kalmıştır. Öte yandan başı hafif sola eğilmiş haldedir. Bunun beden dilindeki anlamı kendini gösterme isteğidir**. Yani adam, “bak işte kalbimi açtım sana, işte buradayım” mesajı vermektedir bu duruşla

Yaşar zihnini kaplayan düşünce ve duygular arasında beklemektedir. O duygularda isyan, özlem, kendiyle savaş, umut ve umutsuzluk, saflık (yüzü genel tablodaki hakim sarı tonuna göre biraz daha beyazdır), anılar ortasında beklemektedir. Bununla beraber bir karanlığın da ortasındadır aslında. Zira tablonun baskın sarı renginin ortasında yarı yarıya bir halde görünen Yaşar’ın yakın arka çevresi siyahtır. Karanlık ve bilinmeyendir içinden çıktığı, çaresizlikten çareye çıkıştır bir anlamda. Bir umutsuzluk dalgası onu içine hapsetmek üzere bekler gibidir. Zira kafasının üzerinde yükselmiş başlık gibi bir dalga onu yutmak için bekler.

Sol tarafta hayali bir kadın silueti görülür. Etekleri uçuşan bir yarı kuş-kadın. Kanat açmış gibi kollarını açar ve elbisesi uçuşur. Bu sahnenin hemen altında, kadından kalan bir anıyı çağrıştıran kırmızı bir şerit, adamın hayallerine takılmıştır. Sanki adamın bir dilek ağacına çaput bağlaması gibi, kadından bir parça adamın hayal dallarına bağlanmış/takılmış gibi orda kalmış, uçuşmaktadır.

En alttaki büyük kuş bu manzarayı, yukarıda elbisesi uçuşarak uzaklaşan kadına taşır kanatlarında. Adam kuşların baharla gelmesiyle canlanırken, sonbaharda gitmeleriyle hüzünlenir. Bu duygu tablonun genel rengi olan sarının, ilk paragrafta belirtilen özellikleriyle uyumludur.

Bu tablo umudun ve umutsuzluğun tablosudur. Sonbaharda uçup giden kuşların –terk etmeyi anlatan- umutsuzluğunu, ilkbaharda gelmesi beklenen haberin (ve sevgilinin) gelmesi umuduyla harmanlayan bir tablo…




Tabi ki bunlar benim gördüğüm öznel çıkarımlarım ve alt metin okumalarım. Belki siz benim bu gördüğüm şeylerin hiçbirini görmeyeceksiniz, ya da "Amma da yaptın ha" diyeceksiniz. Olsun, her bakış yeni bir görmedir. Klibi ona bakan gözler anlamlandırır. Ben sadece bu sonsuz imgelem dünyasında benim aklımdan geçenleri sizlerle paylaşmak istedim. Yaşarlı Günler dilerim...

Hiç yorum yok: