TUNA KİREMİTÇİ VE ARKADAŞLARI
ŞARKILAR NE SÖYLÜYOR?
“Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları” albümüne bir bakış attıktan
sonra, bu yazıda şarkıların/yorumların bende çağrıştırdıklarından çıkardığım
kısa hikayeleri paylaşmak istedim. Her şarkı dinleyeni kendi hayal gücünün denizlerinde
yüzdürür, ben de bu şarkıları dinledikçe, aşağıda okuyacağınız hikayelerin
filmini çektim kafamda…
UÇMAK İSTİYORSAN (e.e. Pamela)
Albüm Tuna’nın ilk Youtube’a verilen ve Pamela ile düeti
olan Uçmak İstiyorsan ile açılıyor. Şarkıda anlaşılmak isteyen ve sevgilinin
tutarsız davranışlarıyla bir türlü sevgilisinin sevgisinden emin olamayan uçarı
adama karşılık, tahminen adamdan daha olgun ve daha yere sağlam basan bir
kadının adamı biraz frenlemeye çalışması var. Öyle ya adam “Fikrimdeki ince gül
sensin, koparıp saklasam anlamazsın, keşfettiğim en garip şeysin, geceye
benzeyen bir sabahsın” derken, kadın tarafı bu uçarı hallere “Zanzibarlı bir
güvercinsin, Afrika şivesini saklamazsın, fazla aşktan öleceksin sen de, aklını
toplamazsan” diyerek adamın bu hallerine şaşıyor, netice de ikisi de birbirini
sevse de, farklı açılardan bakıyorlar ama bir yandan ortak payda bulmaya
hazırlar “anlamak istiyorsan beni, tut yine ellerimden” diyerek. Adam
yalnızlığının bittiği düşlerde ama sesini kadına duyuramıyor, kadınsa aklını
toplamazsan belki fatih belki taksim sandığın bir sokaktan yalnızlığına geri
döneceksin, bak karışmam” diyor.
Şarkıdaki Türk filmi teması: “Ayrı dünyaların insanlarıyız
sevgilim” Pamela güçlü vokali ile çekip gitmeli, trip atmalı şarkılarda asla
taviz vermeyen güçlü kadın imajı çizer. Teoman’la Zamparanın Ölümü düetini kim
unutabilir. Bu sevgiliye son çağrı ve ültimatom şarkısı için de Pamela’dan daha
doğru bir isim olamazdı. Bak ben buradayım, ya benim ellerimden tut ve uçalım
mutluluğa birlikte ya da beni meşgul etme önümden çekil de işimize bakalım
tavrı Pamela’ya çok yakışıyor.
BANA SEBEPSİN (e.e. Özge Fışkın)
Albümün ikinci şarkısı, benim de kişisel favorilerimden olan
Bana Sebepsin. Özge Fışkın ile seslendirdiği bu düette, bir önceki şarkıda
olduğu gibi, sevdiğine sırılsıklam aşık bir adamın sevdiğine ulaşamamaktan,
sesini duyuramamaktan dolayı çektiği ıstırap var. Sevgilisi hoyrat, aşkın adeta
eski Türk filmlerindeki fakir ama gururlu bir genç gibi, sevgilisinin her
cefasına “ister götür yanında, ister bırak öyle git, bir yürek var şuramda, her
zaman sana ait” diyerek boyun eğiyor. Kadın da gururlu, “bilmem hatırlar mısın,
bir masaldık olmayan, gerçeğin çöllerinde, iki cahil fidan” diyerek romantizme
karşı gerçekleri savuruyor adama. Aklıma eski filiz akınlı Türk filmlerinden
sahneler geliyor bu şarkıyı dinlediğimde. Gençken yaşanmış deli dolu bir aşkın
üstünden yıllar geçtikten sonra karşılaşan iki sevgilinin yüzleşmesi belki de.
İkisi de imkansız bir aşkın pençesinde bir çiçeği yaşatmaya çalışmaktan yorgun,
ayrı yollara savrulmuşlar, ne tam birleşmiş ne tam ayrılabilmişler, ikisi de birbirine
sesleniyor şimdi ayrı ayrı yerlerden “adını verdim bir yıldıza, sana güvenmiş
her yalnıza, bana sebepsin yağmur gibi yağmaya” ve artık ömrün sonuna
gelinirken kalpler yorgun, son bir ah ile aşklarının üstü örtülüyor, hala
birlikte olsalardı, hiç ayrılmasalardı ne olurdu acaba sorusu hep bir bilmece
olarak kalacak, birlikte olamazlardı ama ayrı da olamadılar her nerede
olurlarsa olsunlar birbirlerine ait bir kalp taşıyarak: “bitsin artık bu ıssız
gece, her cevabın bir bilmece, bana sebepsin yangın gibi yanmaya”
Şarkının Türk filmi teması: Ferzan Özpetek – İstanbul
Kırmızısı: “Hayatım boyunca beklediğim sevgili sen olabilirdin, ama
olmayacaksın, aramızda hiçbir şey olmayacak”
Özge Fışkın mükemmel vokalinin yanı sıra sıcaklığı ve
muhabbetiyle de çok sevdiğim kadınlardan, bu şarkıyı ilk dinlediğimde Özge’nin
yorumuydu aklımda Türk filmi sahneleri canlandıran. Çünkü daha önce hiç
sahnesini izlediniz mi bilmiyorum ama Özge de sahnede sadece şarkı söylemez, o
şarkıyı yaşar ve yaşatır. Siz bir konserde birkaç müzikal izlemiş gibi
çıkarsınız konser bitiminde, bu şarkıda Tuna’yla uyumları şarkının güzelliğine
güzellik katmış, Tuna’nın sesiyle birleşince şarkı modern bir Yeşilçam filmi
havasına bürünmüş. Benim albümdeki favori şarkımdır kendisi.
SANA DAİR (e.e. Gonca Vuslateri)
Albümün üçüncü kadını, Gonca Vuslateri sesiyle hayalimize
dolan bir gençlik aşkı. Gene mazide kalmış bir aşkın izleri eşeleniyor, “yanlış
aşklar yaşadık, yanlış köprülerde, yanlış gemiler yakıp, aldırmadan” diyerek… Hatalar,
pişmanlıklar, kaçırılan fırsatlar, coşkular, pervasızlıklar, ilk gençlik
heyecanları ve kaçan trenler ve o anların geri dönmesi için beklenen bir
mucize… Şimdiki aklım olsa öyle yaparım dediğimiz şeyler… “bir mucize gerek
bize gidecek bir başka düş, bir düş ki korkmamış zamanın karşısında” ama “sonra
kuşlar gitti anladık dünya yorgun, sen yorgun, tortusu kalkmış eski bir
korkunun” gerçek tüm çıplaklığıyla karşımızda, o uçarı, pervasız zamanlar
geride, bunları yapacak hal de kalmamış. ve gene vazgeçiyor hayallerden, “bu ne
senden ilk kaçışım ne de ilk düşüşün yüreğime, ne bu serden son geçişim ne de
son küsüşüm kaderime”, hayat gailesine dalınca o romantik hayaller de buhar
olup uçuyor, o eski sevgililer de geri dönmesi zor hayaller olarak zaman zaman
iç sızlatan anılar olarak hatırlanıyor, ya olsaydı pişmanlıkları, çalan bir iş
telefonuyla dağılıp kayboluveriyor. 1996 yılına ait bu parça modern zaman
ilişkilerine rahatça yorulabilmiş. Hayatımızın iş koşturmaları, telaşlar,
sürekli bir yere yetişme sürekli biriyle toplantılar yapma halleri “yaşam kadar
gerçek, yaşamak gibi sahte” sözlerinde anlam buluyor. Bu koşuşturmaca, hızlı
tempo zamanın farkına varmadan hep maaş ve on beş günlük tatiller için kendini
paralarcasına çalışırken, eski hayaller seni yaralayan anılar olarak görünüyor.
Öyle çok şey var ki bak sana dair derken, hayale kaçış başlıyor. 10 parmağında
10 marifet Gonca Vuslateri, “şarkı söylemeyi seviyorum ama şarkıcı değilim,
dolayısıyla bu albüm çok doğru bir kanal oldu benim için” demişti. Gonca
Vuslateri yeni neslin en yetenekli sanatçılarından, bu şarkıyı da çok
benimsemiş belli ki, benim ilk ikimde olan bu şarkı gonca’nın sesinde adeta
seninle dertleşen bir arkadaşın içini dökmesi gibi tınlamış. Şarkıyı birebir
yaşatan bir yorum olmuş. Gonca şarkıyı söylemiyor canlandırıyor yorumuyla
adeta. Gonca ne yapsa dünden beğenmeye razıyım aslında, çünkü elini attığı işi
iyi yapıyor, bize de beğenmesi düşüyor. Şarkının dizilişini değiştirmişler bu arada
bu düzenlemede.
İYİ ŞEYLER (e.e. Öykü Gürman)
Dördüncü şarkının temasında baskın olarak, egolar, gurur, hatayı
kabul etmeme ve ayrılığın suçunu hep karşısındakine yükleme, hiç kendine toz
kondurmama var, Öykü Gürman’la seslendirilmiş İyi Şeyler şarkısında. “İyi
Şeyler”de kadının yazdığı acı bir mektup elinde kalakalan bir adamın beklenmedik
anda nakavt olması ile mektubu yazan kadının satırlarında akıttığı gururlu bir gücenmişlik
söz konusu. Kimse ayrılacağız diye başlamaz bir ilişkiye ama işin içine gurur
ve egolar girince yaşanabilecek iyi şeyler yaşanamadan bir mektupla son
bulabiliyor. İki taraf da alttan almadığında, üste çıkmaya çalıştıkça,
karşısındakini anlamıyor ve hep ben haklıyım denildiği noktada bir taraf öff
yeter artık ben gidiyorum ne halin varsa gör diyor. Bu şarkıda giden taraf Öykü
Gürman ve elinde mektup ayrılığı anlamlandıramayan adam Tuna. Hala kendinden
taviz vermiyor, “Allah’ın varsa gülüm doğruyu söyle, hiç mi mutlu olmadık biz
bu alemde” kadın tarafı da “sen sevdin de benim elim de armut toplamadı
diyerek, üste çıkmaya çalışıyor: “yastığım, yorganımdın sana sarılırdım, seni
sevmesem yapar mıydım?”. Hala fonda gurur, hatasını kabullenememe, egosunu
indirememe var, ama gene de “iyi şeyler olabilirdi aramızda, yormasaydık
gönlümüzü karanlıkla, içimizde çiçekler açabilirdi, bile bile uymasaydık gurur
denen o şeytana” diyerek gücenmişliğini ele veriyor. Son noktayı koyuyor, ama
onda da karşı tarafa galip gelme, gelmeyince gurur yapma durumu var.
Gideceğinin adamı yıkacağını biliyor ve bununla belki de adamı dize
getirebileceğini düşünüyor, yazdıklarım yaralı bir vedadır sana, sensizliğe
kanayan bir merhaba derken ve onda da şüpheler var: “anlamak zor sevgilim neden
olmadı, ne yaptık da sayılmadı”. Öykü Gürman hayatımıza kardeşi Berk Gürman’la
türküleri flamenko formunda söyleyerek girmişti. Kendine has bir tarzı ve ses
rengi var. Grup dağıldıktan sonra solo albümlerinde de yorumculuğunun
sınırlarına daha hakim olduk. Bu şarkıda da şarkıyı olması gerektiği gibi
söylüyor, ne bir eksik ne bir fazla, eli yüzü düzgün bir yorum. Bir tek o
mektupla terk eden kadının acı çeken havasını çok alamadım, o da nazarlık olsun.
Çok kusursuz okumuş.
HAYATININ HATASI (e.e. Gülçin Ergül)
Beşinci şarkı albümün hareketli ve umutlu tek şarkısı.
Gülçin ile Hayatının Hatası’nda duygularından emin olamayan bir adamın gel
gitleri, olur mu olmaz mı soruları ve bir de ilk kez yaşadığı duygularına
karşılık kadının “bir kez de risk al ben adam, gel hayatının hatasını yap”
diyerek aşka daveti var. Adam daha önce yaşadığı ilişkilerden bunalmış, artık
sağlama almak istiyor kendini, hatta kendi kendine yalanlar söylüyor: sanki bir
çıkmazdayım bırakmıyor beni. Adamı tutan bir şeyler var, bir yanı kendini kapıp
koyvermek istiyor, bir yanı karşı koyuyor sakin ol diyor. Bu noktada kadın tüm
rahatlatıcılığıyla devreye giriyor, ne kendini kalmaya zorla ne de gidip kumar
oyna, bırak zaman halletsin her şeyi, derken biraz akışına bırakmaya davet ediyor
adamı, çok fazla düşünüyorsun, biraz gelişine yaşa derken albümün umutlu tek
şarkısının adı oluyor Hayatının Hatası. Adam da istiyor, çok çekmiş belli
nükleer bir yalnızlıktım diyor. Hızlı geçen gecelere atıf gibi geldi. Artık
durulma vakti geldiğinde bu defa da güvenemiyor kendine de karşı tarafa da. Bu
kadın içinde var bir karmaşa bu ne hüzün bu ne tasa derken, adam da hayatının
hatasını yapmaya yani ilk kez sağlamcı olmamaya çağırıyor, gelsin hayat bildiği
gibi yaşamana bak. Diyor. Gülçin o gruptan ayrıldıktan sonra tahmin ettiğim
üzere müzikal kariyerinde daha ciddiye alınan ve daha usta isimlerle çalışma
imkanı bulan bir solist oldu. Bunu rahatlıkla söylüyorum zira bu albümden önce
de, herkesi beğenmeyen Harun Kolçak’ın albümünde yer aldı, bu arada kızın
hakikate tarzı var ve kişilikli bir ses rengi var. Nerde duyarsak duyalım işte
bu Gülçin diyoruz. Bununla birlikte Gülçin imgesi akla zenci gırtlaklı
nağmeler, cıvıltı, ses oyunları da getiriyor, bu açıdan bu şarkının düzenlemesi
tüm bu unsurları bünyesinde barındırması açısından Gülçin için biçilmiş kaftan
olmuş. Hem de albümün en cıvıl cıvıl şarkısı.
BU AŞK BURADA BİTER (e.e. Jehan Barbur)
Altıncı şarkı Ataol Behramoğlu şiirinden bestelenen bu aşk burada biter. Canlar canı Jehan Barbur düetiyle ses bulan bu şarkıda biten bir aşkın arkasından yeni başlayan heyecanlara yolculuk var. Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim derken, artık mazide kalmış bir aşk için ağlayamam bak yüreğimde bir çocuk var, cebimde bir revolver derken yeni kalp vurgunlarına gitmeye hazırım mesajı var. Eski aşkların anıları ölü şairlerin satırlarında kalmış bir romans ve onlar artık yaşamıyor. Yan yana uzandığımız ıslak çimenler, yazılan şiirler, güzelliğin, o eşsiz yaz hepsi artık göçüp gitmiş şairlerin satırları misali bu dünyadan göçüp gitmiş ve ben her geçen gün daha fazla unutuyorum o zamanları ve çekip gidiyorum yüreğimde çocuk heyecanlarıyla yaşanacak yeni maceralara… Jehan Barbur usul usul, pürüzsüz ama duygudan da taviz vermeyen yorumuyla gene şarkıyı alıp götürüyor. Yani öyle bir çekip giderim diyor ki, insan ilk başta gittiğine inanmıyor, ama sonradan düşününce nazikçe, çaktırmadan lafı tam gediğine koyarak gidiyor, insan bir bakıyor durum ciddiymiş meğer sonradan insanın içine oturuyor ben çekip giderim deyişi.
YİNE SEVEBİLİRİM (e.e. Yıldız Tilbe)
Ardından gelen Yıldız Tilbe düeti Yine Sevebilirim, Bu Aşk
Burada Biter’i tamamlarcasına umut aşılıyor: “yanımda olmasan da yaşıyorum
madem… Ah yine sevebilirim hayatı, ah yine bulabilirim aşkı, ah yine
duyabilirim sanki, içimde çalan o şarkıları”. Bir zamanlar seni ne çok severdim,
sensiz olamam derdim ama bitti ilkin garip oldu içim “kimim kimsem yoktu
bildiğim senden başka”, belki de sana saplanıp kaldığımdan cesaret edemiyordum
hayata karışmaya ama anladım ki yokluğunda da yaşayabiliyormuşum, insan buna da
alışabiliyormuş, çok garip bir his bu ama zaman zaman benzerinle karşılaşıp
aynı şeyleri yaşamak düşüncesi korkutsa da belki yeniden aşık olabilirim. Sense
hep içimde bir yerlerde olacaksın ama seni sensiz yaşamayı öğreniyorum mesajı
var. Bu şarkı da kadın tarafı da erkek tarafı da geçmiş bağlarından kopup
yeniden hayata karışabilme ve devam edebilme gücünü kendinde buluyor. Tuna
Kiremitçi bu şarkıyla ilgili sözleri yazıyor ama bir türlü tamamlayamıyor kim
söyler bulamıyordum, eşimin aklıma getirmesiyle Yıldız Tilbe’ye çok uyduğunu
düşündüm ve sözler de tamamlandı.” Diyor. Albümde Yıldız Tilbe muhteşem bir
sürpriz oldu benim için ve dinlediğimde 90lardaki bayıldığım, düzgün Türkçeli
ve düzgün okuyuşlu Yıldız sounduna yeniden kavuşunca oyuncak bulmuş çocuk gibi
sevindim. Şarkı Yıldız’a Yıldız şarkıya cuk oturmuş. Yıldız da doludizgin aşk
ve hayat şarkıları yazar, tam da Yıldız’ı anlatan bir şarkı olmuş. Yıldız
vokalinin muhteşem tınladığını ve bu söyleyişini ne kadar özlemiş olduğumu bir
daha söylemek isterim burada. Bunu sağladığı için Tuna’ya bir tebrik daha.
BU KAÇINCI SONBAHAR (e.e. Gökçe Bahadır)
Gökçe Bahadır’ın harikalar yarattığı Bu Kaçıncı Sonbahar,
Tuna’nın Atlas grubu zamanlarından yeni bir şarkı ve Gökçe Bahadır dokunuşuyla
iç yakan bir sitem baladına dönüşmüş. Mevsimler boyu sevgilisinin kendisine
dönmesini bekleyen bıkkın yılgın ve sevgilisine sesini duyurmaya çalışan
sevgilisinin ilgisizliğinden, onu anlamamasından duyguların hiçe saymasından
yakınan bir adam ve ilişkinin yükünü taşımaktan yorulmuş ve biraz da taşlamış
bir kadın “yanlış bir ağacım, yorgunu aşkın, ne söylesin sana kurumuş dallarım,
kalbinden çıkar at beni” diyerek geri dönüş kapılarını kapatan ve adamın
çabalarının nafile olduğunu anlatan bir kadın. Ben artık taşıyamıyorum bir
ilişkinin yükünü, çok yaşadım çok savruldum, sen iyisi beni kalbinden at çünkü
dayanamıyorum artık bir ayrılığa daha. Sonbahar ayrılık mevsimi ve belli ki iki
taraf da ilişkiler konusunda hep doğru insanı ıskalamış ve şimdi de artık
yorgun kalpleriyle bir ilişkiyi daha kaldıracak takatleri kalmamış
hissediyorlar. Birbirleriyle “aynı yazın ardından” sonbaharda ayrılıyorlar.
Gökçe Bahadır oyunculuğun doruklarında olduğu kadar Sezen’den de onaylı bir
yorumcu. Daha önce birkaç programda şarkı söylemişliği var ve bu albümde de çok
üst düzey bir performans çıkarmış. O yorgun, sevda masalından vazgeçmiş kadını
dinlerken aklıma Yaprak Dökümü’ndeki bezgin halleri geldi, dedim tam şarkısını
bulmuş Leyla.
BİRDEN GELDİN AKLIMA (e.e. Sena Şener)
Albümün en genç ismi olan Sena Şener kendisi gibi umut dolu,
cıvıl cıvıl bir şarkıda bir aşkın bir adamın hayatını nasıl değiştirdiğini dile
getiriyor. Sen olmasan da yaşardım yine, ama kendimi sevmezdim bu kadar
diyerek, tanıdığı bu “küçücük şeyin” hayatında getirdiği olumlu tüm şeyleri
sıralıyor. İkisi de hayatı ıskaladıkları aşka geç kaldıklarını hissettiği bir
zamanda birbirlerini buluyorlar ve hayatlarının ışıkları yanıveriyor. İlk kez
hayattan aşktan vazgeçmişken mutlu hissediyorlar, o kelebekler yine uçuşmaya
başlıyor karında, birlikte olmasalar da hayat devam ederdi ama şimdi birlikte
olduktan sonra etraftaki her şey daha bir güzel görünüyor hayat daha bir
yaşanılır geliyor gözlerine. Gülmeyi unutmuş yüzlerine yeniden gülümsemeler
yerleşiyor. Sena Şener albümün en genç ve yolun başındaki ismi. Henüz 18
yaşında olmasına rağmen, Youtube’a koyduğu videolarla keşfedilmiş ve hatrısayılır
bir beğeniye ulaşmış durumda, bu şarkıdaki “yağmuru çok seven küçücük şey”
imgesine tam uyduğu gibi, yorumuyla da o yaşın heyecanlarını dinleyiciye
taşıyabiliyor.
VARSIN BU DÜNYADA (e.e. Gülay)
Albüm kapanışı Gülay’la Tuna’nın hayat üzerine derin bir
sohbette buluştukları Varsın Bu Dünyada ile biterken, hepimizin bu dünyada iyi
kötü var olduğumuzu, ama her şeyin temelinde aşk olduğunu dünyayı aşkın
döndürdüğüne bağlıyorlar: sen çöllere yağmur olsan ne fayda, bir damla yoksa
aşktan kendi dünyanda, kalbin değilse son gülen. Hepimiz bir şekilde var oluyor
ve hayatta kalmaya çalışıyoruz bu dünyada, bir şeyler görüyor, konuşuyor,
iletişim kuruyor, ağlıyor, gülüyor, bazı şeyleri görmezden geliyor, doğuyor,
büyüyor, ölüyoruz, hayata bir şekilde katkıda bulunuyoruz, yaşayıp gidiyoruz hülasa
ve bu rutin akış içinde aşk bizi yaşadığımıza şükrettiren dünyayı güzel şeylere
boyayan bir unsur olarak çıkıyor karşımıza, ne yaparsak yapalım aşk ile yapınca
daha bir umutlu coşkulu rengarenk görünüyor dünya ve bu enerjiyle çok daha
güzel bir yer haline geliyor, bunda sadece cismani aşk değil manevi aşk da var.
Bu şarkıda Gülay’ın olması nokta atışı olmuş, çünkü Gülay’ın kendi albümlerinde
de böyle manevi aşka yönelik unsurlar taşıyan şarkılar ve türküler de olur. Bu
açıdan şarkı Gülay’a, Gülay şarkıya çok yakışmış. Albümün kapanırken bizi
hayata dair düşündürerek bitiyor albüm.
Bu şarkılar 38 dakikada her türlü duyguya girip çıkıp, yer
yer kendi hatıralarınızı düşünüp hüzünlenip ya da gülümsemekten kendinizi
alamadığınız anıların fon şarkıları. Yukarıda yazdıklarım benim kendi kafamdan hikayelerdi,
ama kimbilir başka evrenlerde ne hikayeler daha dolanıp duruyor. O halde hala
kendi hikayenizi yazmadıysanız, CD çalarınıza Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları CD’sini
koyup kendi hikayenize doğru bir yolculuğa çıkmanın tam vakti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder