Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Mart 2012 Pazartesi

BİR KONSER ve ALBÜM HİKAYESİ – BvBGÇH-GÜRCAN ERSOY

O VE ONUN GİBİ ÇOCUKLARIN HAKKINDA

Müzik aşkı insanın içinde vardır, sonradan olmaz. Ancak bazıları bu müzik aşkını, benim gibi dinleyici ve arşivcilik bazında yaşar; kimisi de beste yapabilme, söz yazabilme, yorumculuk yapabilme yeteneği –o da Allah vergisi bir yetenek, bende olmasını çok isterdim dediğim– ile doğar. Bu postun konusu, ikinci kategoriye giren, çok sevdiğim arkadaşım Gürcan Ersoy ve biricik albümü “Ben ve Benim Gibi Çocukların Hakkında”.

Önce Gürcan’ı kısaca tanıtmakla başlayayım. Efenim Gürcan’ın resmi facebook sayfasındaki kısa tanıma göre, 5 Aralık 1983 Balıkesir doğumlu olan Gürcan Ersoy, 7 yaşında bir orgla başlayan müzik serüvenine 15 yaşında gitarla devam etti ve beste çalışmalarına başladı. 2009 Aralık ayından bu yana, Murat İlkan’dan şan dersleri alarak eğitimine devam eden Gürcan Ersoy’un “Ben ve Benim Gibi Çocukların Hakkında” adını verdiği ilk albüm çalışmaları hazırlık aşamaları ile birlikte 4 yıl sürdü ve Eylül 2011’de sonuçlandı.

Benim tanımım ise, Gürcan ile tanışmamızın güzel tesadüflerle olması şeklinde. Önce Yaşar konserlerinde tanışma, sonra o sıralarda yönetici asistanlığı yaptığım liselerarası müzik yarışmasında karşılaşarak samimi olma, gel zaman git zaman hayatımın TOP TEN’inde hiç çıkmamacasına girme şeklinde bir ilişki ve iletişimimiz oluştu. Gürcan gördüğüm en sağlam, en muhabbetperver, en ilgili, en mükemmeliyetçi, en en en en iyi dostlardan biri. Cool duruşunun altına sakladığı muzip kişiliği ile sizi kendine hayran bırakır, güldürür, neşelendirir. Bütün bunların üzerine bir de Allah ona söz-müzik + vokal yeteneği vermiş ki, "All In One" yani... Yıllardır süründük süründük hepimiz, Gürcan albüm yapsın Gürcan albüm yapsın diye. Gürcan müziğin hem sahne arkasında hem de sahne üzerinde pişerek, bilgisini sürekli arttırarak sabırla bekledi. Tüm dırlanmalarımıza, mızmızlanmalarımıza, hadi artık’larımıza sabırla göğüs gerdi. Bu arada grubuyla müzik yapmaya devam etti. Grubun adı önce Şase oldu, sonra Monad olarak değişti, sonra albüm yılan hikayesine döndü. Bu arada Gürcan biriktirdi biriktirdi, yazdı, yazdı ve volkanın patlamasını beklemeye başladı, hepimiz gibi.

Neyse her şeyin bir zamanı varmış, en doğru zamanda Gürcan en doğrusunu yaparak solo albümünü 2011 Eylülünde çıkardı. Gürcan’ın yanına en aynı frekansta olduğu değerli müzisyenleri de alarak hazırladığı 15 şarkıdan oluşan albümün adı “Ben ve Benim Gibi Çocukların Hakkında”. Albümün tüm söz, müzik ve düzenlemeleri de Gürcan’a ait, ki bu benim için albümü daha da değerli kılıyor. Komple bir müzisyen elinden çıkma bu albüm, son zamanlarda patlayan cıstaklardan yorulan kulaklarıma ilaç gibi geldi. Albüm dolu bir albüm. Bir albüm için tam albüm konseptine bundan daha uygun bir isim düşünemiyorum. Aynı zamanda albümün şarkılarından biri olan “Ben ve Benim Gibi Çocukların Hakkında” gerçekten Gürcan ve Onun gibi çocukların hikayelerini anlatıyor baştan sonra, o hikayeler bir albüm içinde baştan sona kadar onun gibi çocukların –çizilen profil, benim izlenimime göre, metropolde yetişen, idealist, tutkulu, heyecanlı, bir şeyler yapmak isteyen, kabuklarını kırmak isteyen ama olanakları kısıtlı çocuklar– hikayelerini anlatıyor. O çocukların aşkları, hayal kırıklıkları, umutları, kızgınlıkları, iyi-kötü çatışması (özellikle Eski Şehir klibi konusunda buna değinicem), sevinçleri, hayalleri, beklentileri, her bir şarkıya özenle yerleştirilmiş. Her şarkıya kendimce sıfatlar yakıştırdım. Zaman albümün genel teması. Zaman geçerken yaşananlar, geçirilen ruhsal değişimler ve gidile yollardan geriye dönememek, derdim tek bir cümleyle anlat deseler albümün genelini. Şarkılar kişisel, kendine dönük, evet ama bir kişi içinde binlerce duygudan oluşan binlerce kişi var aslında. Şarkı sözleri kısa, net, öz. Laf salatasına girmeden derdini direkt anlatan sözler. Bir şarkıdaki hikaye başka bir şarkıya bağlanabiliyor, bu da albümü baştan sona bir hayatın anlatıldığı hikaye kitabı havası veriyor. Bir bütünlük içinde şarkılar. Şarkı dizilişleri de öyle. Bundan sonra şu şarkı gelseydi ya da şu şarkı olmasaydı da olurdu diyemiyorsunuz. Biri çıksa, zincir yuvasından çıkar öyle bütünlüklü.
Albüm lansmanından sonraki ilk konseri için 8 Şubat 2012’de hepimiz Ghetto’da toplandık, toplandık, toplandık :) (Burada duygusal ve kişisel bir parantez açma gereği hissettim sayın postdaş, zira konserin benim için en anlamlı taraflarından birinden bahsetmem şart! Efenim, bu konserde, zamanında yönetici asistanlığı yaptığım liselerarası müzik yarışmasından tanışıp, canlarım olan arkadaşlarım ödüllü genç müzisyenler baterist Yalçın Hafızoğlu’nu ve sesleri ile yakın gelecekte müzik piyasasına kalite getirecek ve birilerinin canını fena sıkacak olan canım arkadaşlarım Burcu Güney ve Baran Bayraktar’ı Gürcan’ın sahnesinde görmek oldu. İlk fırsatta sarılıp hasret giderdik.)

Bu konserde ilk olarak albümün en iddialı şarkılarından Eski Şehir’in klibi ilk kez gösterildi. Klipte bir buluşma öncesi hazırlanan bir Gürcan Ersoy’u görüyoruz ve Gürcan kızı beklerken birden karşısına içindeki “kötü” sureti çıkıyor, özellikle dövüş sahnelerinde iyi ile kötünün çarpışmasına tanık olduğumuz bu görsel şölen, insanın içindeki iyi ile kötünün çarpışması olarak yorumlanabilir. Işık oyunları ve efektlerin de çok başarılı kullanıldığı klibin sonunda takım elbiseli Gürcan’ın “kötü ruhu” yenerek kız ile oradan uzaklaşmasını görüyoruz. Mutlu the end!


Eski şehir içinde geçen Demir aldım eski benden, doğup büyüdüğüm şehir, bin ışık yılı ötede sözleri ile, Gürcan insanın doğduğu zamandan başlayarak geçirdiği evrelerden sonraki değişimi, kendinden uzaklaşması ve en sonunda gene kendine dönmesini anlatıyor gibi. Bu açıdan bu şarkıda 

Konser albümün benim favorilerimden olan ve albümün de açılış parçası olan Dans Et Benimle ile başladı. Keşke üçüncü klip bu şarkı olsa.  Kapıların arkasından, sislerin arasından, uzansan bir baksan, çiçekli bahçemize dalsan derken, o ve onun gibi çocuklardan umutlu olanı canlandı gözümde.

Konser Durmaz Zaman ile devam etti. Bu şarkı, Gürcan’ın şair yanını ortaya koyuyor. Dört satırlık bir hayat dersi gibi. Bu da Gürcan gibi çocukların “filozof” olanını aklıma getirdi. Bu şarkının aklıma getirdiği bir söz John Lennon’un “Hayat biz gelecek için planlar yaparken başımızdan geçenlerdir” sözü oldu. Zamanın hızla geçip giderken, hayat gailesi içinde derdim yok denilen, saf, tasasız günler geride kalıyor ve o günleri bir daha gören olmuyor. Eski Şehir’de olduğu gibi bu şarkıda da büyümek, o eski kendinden uzaklaşmak, bu durumu eski haline döndüremeyeceği gerçeğinin insanın yüzüne tokat gibi çarpması ve bunun çaresizliği var gibi. Korkma, durmaz zaman, derdim: “hiç yok tasam”, bilmemiş ki tamam, gören var mı?

Enstrümental versiyonu ile Durmaz Zamanın arkasından albüme adını veren BvBGÇH geliyor. Heyecanlı, serseri, bitirim çocuklar grubu bu şarkıyı tanımlayan sıfatlar. Mücadele var sözlerde, kavga, masumiyet aynı zamanda; albümün genel konsepti bu şarkıda birleşmiş gibi. O gözü çıkar, kamaşsın aklında/ O dili kopar, sussun anında/ Tadını çıkar, dolaşsın damarında/ küçüksün daha, hazır değil// Bizler ettik aslında/ O masum değil.

Konserde sevdiği şarkılara yer veriyor Gürcan. Bu şarkılardan ilki, Gürcan tarafından düzenlenmiş yorumu ile Hep Karanlık oluyor. O şarkı sahnede bambaşka bir forma bürünüyor. Kayahan gelse, o bile beğenirdi (aman neyse, gelmediği iyi olmuş). Bu sürprizler insanın konsere ilgisini canlı tutuyor ve yeni şarkılara güzel bir geçiş oluyor ve aynı zamanda sanatçının müzikal oluşumunda etkisi olan şarkıları da öğrenmiş oluyoruz. Bu yüzden çok önemserim konserlerde sanatçının sevdiği şarkılara yer vermesini.

Hep Karanlık esasında bir sonraki şarkı olan umutsuz, depresif bir tondaki Soğuk Bir Yaz’a da güzel bir geçiş oluyor. Bu şarkı için düşündüğüm çocuk melankolik bir çocuk. Ayrılmanın ardından gitmekle kalmak arasındaki mesele şarkının özü. Beklenmedik bir ayrılık belki de çıkış noktası. Hani o iplerin en son kopma noktası. Uzatmalarda olan bir aşkın son hakem düdüğünün çalınması… (Duygulanmanızı bölmek istemezdim ama, vaayyy be, inanılmaz bir şey oldu sevgili postdaş, futboldan zerre anlamayan ben, futbol terimleriyle bir cümle kurdum! Kutlayın beni!) Durulmaz artık buralarda/ Bekliyordun bunu/ İyi düşündün, kararını verdin/ Beni tek bir hamlede yendin

Ve gecenin yıldızı Eski Şehir şarkısı’nda sıra. Biraz önce klibini izlediğimiz şarkı sahnede canlı çalınırken de pek lezzetli. Bu şarkı ardından bir diğer yorumlamaya uzanıyor, sahnede Gürcan yorumuyla sahneden Tarkan’ın Gecenin Ürkek Kanatlarında melodileri yayılmaya başlıyor. Rock formu bu şarkıya pek bir yakışıyor.

Albümden devam ediyor konser. Yarınım Olmadan... Sırada, çocuklardan küskün var. Hayata, sevgiliye, kendine, ona kim olduğunu hiç sormayanlara, kaybolan aşklara küskün bir çocuk. Ama bunu gene kendi içinde yaşıyor. Sanki bu sözleri karşısındakine söylemiyor da kendi kendine konuşuyor gibi. Sarıldım kendime, sen diye/ Sen oldun hep yeminlerimde/ Tövbelerim tövbe üstüne/ Kapılar kapandı, kim olduğum sorulmadan

Konserin ilk yarısı Mazhar Alanson’dan Ah Bu Ben ve Coldplay’den Trouble ile sona eriyor.

Ara oluyor ve yukarıda parantez içinde belirttiğim duygu yüklü kavuşma anları, hah tam da şimdi gerçekleşiyor (fonda kavuşma müziği :) ) Bazı insanlar vardır, hani bazen araya yıllar girer, yollar girer, aklındasındır ama yoların kesişmez, ama kesiştiğin de araya hiç o yollar yıllar falan fıstık girmemiş gibi aynı sıcaklığı yakalarsın ya, işte öyledir bizim Burcu, Baran ve Yalçın’la dostluğumuz. Hepsi de çok sağlam arkadaşlar, can dostlardır. Yalçın, Burcu ve Baran, eski adı Kasdav olan Liselerarası Müzik Yarışması’nda birincilik ödüllerini toplayan üç iddialı müzisyen. Baran 2009 Liselerarası müzik yarışmasında, grubu oTTo ile en iyi beste, en iyi yorum, en iyi erkek solist dahil bir ton ödülün sahibi olmuştu, Burcu ve Yalçın da aynı yarışmanın daha önceki serilerinde birincilik ödülü almış müzisyenler, bu yazıda onları da anmadan geçmek olmazdı, di mi sevgili postdaş?

Her Neyse… yok yok sadece konuyu değiştirmek için böyle girmedim. Her Neyse, Gürcan’ın albümünde yer alan ve konserin ikinci yarısının açılış parçası akıllım :) . Bu şarkının çocuğu, direnen/güvensiz çocuk, hayata, insanlara, dünyaya… onu yarı yolda bırakmışlar, insanlara karşı güvensizliği var, bu güvensizlik içinde güvenmek istediği biri var, hitap ettiği kimse onu da kendi gibi görüyor ve onu bulduğu için kaybetmek istemiyor. Sonra gene güvensizliği devreye giriyor: Her Neyse… Sen benzeme onlara/ Hafife alanlara/ Yarıda bırakma/ Çok zor, güvenme onlara/ Oyunu bozanlara, diren ve durma

Ve albümün çıkış şarkısına geliyor sıra. ‘Sen Üzülme’deki çocuk, umutlu ama kıskanç biraz; saplantılı olanından değil, aşırı değer vereninden. Gerçi bu şarkıdaki aşk platonik gibi geliyor bana. Belki uzun süredir tanıyor, belki arkadaşı ama zamanla başka şeyler hissetmeye başlamış, bir yandan bunun olmazlığını içinde yaşarken bir yandan da umut taşıyor, ya olursa diye. Açılmaya yeltenmiş sanki ama karşıdaki ne reddetmiş ne de olur demiş. Bunun ikilemini yaşıyor şarkıdaki çocuk. Emin olamıyor. Başkalarıyla da görmek istemiyor. (Ne kadar tanıdık bir duygu benim için bi bilsen sayın postdaş!) Bu bir umut içimde, ulaşılmaz gibi/ Yine de; başkasını sevme, beni sevmesen de // Kalbim kırılabilir / Hissedersem seni tenimde/ Dünya yıkılabilir/ Ama sen üzülme


Ardından gelen Her Şey Yolunda’da sakin, kararlı, optimist (=iyimser) bir çocuk var. İyi düşün iyi olsun misali, şarkıdaki çocuk da kendi kendini ‘her şey yolunda’ diye telkin ederek hayata tutunma çabasında. Ama bunu iyimserlik ve gene umutla yapıyor. Yani başa gelen kötü şeyler, güzel şeylere açılan kapılar gibi, sağanak yağmurun ardından güneş açması gibi. Sabret diyor, şarkıda, her şey yolunda, her şey yolunda, her şey yolunda…Olumlu duygular aşılıyor, hem kendine hem de şarkıda hitap ettiği kimse ona. Saklanıp durma zifiri bir kuytuda/ Geri dönülmez sanma/ Bulunur çaresi/ Ölüm yok ucunda// Yalnızım sanma, buna inanma/ Her şey yolunda

Konserde arka arkaya yorumlamalar geliyor şimdi de, Candan Erçetin’den pek sevdiğim Mühim Değil, Barış Ustaya saygı mahiyetinde Can Bedenden Çıkmayınca ve Nilüfer’den Yeniden Sev ile salon coşuyor.

Konserde sonlara yaklaşılırken, bütün konser boyunca beklediğim Yan Oda’ya geliyor sıra. Bu çocuk yorgun, sıkılmış. Sevgilinin ilgisizliğinden, belki yerli yersiz kıskançlığından, sürüncemedeki ilişki halinden, hatta belki alışmışlıktan yorulmuş bir çocuk. Sonunda “eeöööh yeter be” noktasına gelmiş bir çocuk ve karşıdaki hala durumun vehametini anlamıyor. Gidiyor yahu adam elinden göz göre göre… Uzaktın, sonra hepten uzaklaştın/ Lakin uymadı hesaba/ Anılmazsın, ne olduğunu anlamazsın/ İzler kaybolduktan sonra
 
Gecenin son şarkısı albümün de kapanış şarkısı olan Selam Söyle’de mağrur, hesaplı, hatta kibirli bir çocuk var. Güçlü bir duruşu var ve karşısındakinden de onu bekliyor. Zayıflığa, lafların ıvrılıp kıvrılmasına tahammülü yok, derdini açıkça ortaya koyuyor, pervasız. Görmüş geçirmiş bir bilge edasında. Ama bunu yaparken sanki karşısındakinin tavırlarına karşı atak getiriyor. Kızda bir afra tafra var sanki, öyle bir izlenim edindim ve bu çocuk da “Kızım ben senin gibi kaç kişi gördüm, bu ayakları bırak” mesajı veriyor. Bak haline, yeni bakış açısı getir derdine/ Varsa niyetin, kendin eyle kendin iste
Konserde ne zaman söylendiğini hatırlayamadığım iki şarkıya da değinerek bu yazıyı sonlandırıyım diyorum, ne dersin sevgili postdaş? Albüm dolu dolu olunca, yazacak bir dolu da şey oluyor haliyle.

Bu şarkılardan ilki Tatlı Rüyalar. Buradaki çocuk, iyi niyetli, her zaman karşılığını alamasa da, karşısındakine kendinden bile çok değer veren bir çocuk. İyi düşünüyor, belli ki çok değer veriyor. Albümün pozitif çocuklarından. Kurduğun tüm hayaller gerçek olsun/ Doğruyu bulamazsan, sözlerim ışık olsun

Gözler Görmez… Büyük zorlukları aşıp artık durulmuş, belki de zamansız büyümüş bir çocuk şarkıdaki. Sırtından büyük yükleri atmış, bu yüzden dayanıklı ve dimdik bir çocuk. Kimseye eyvallahı yok, zira kimsenin onun neler yaşadığını anlayamayacağını düşünüyor. Hayatın sırrını çözmüş bir ermiş gibi. Bu yüzden yaşadığı hiçbir şey ona koymuyor. Üşenme sor, ki anlatsın/ Nereleri aştı bu kör kanatsız/ Yedi deniz anlamsız/ Sözler bitmez, gözler görmez

Son söz: son zamanlarda kulakları yormayan sağlam bir rock albümü istiyorsanız, tataaam buldunuz, Gürcan’ın albümü iddia ediyorum, daha çok parlayacak. Çünkü bu işte emek var, birikim var, ruh var, yetenek var; bu albüm asla kenara kaldırılacak albümlerden değil, benden söylemesi.

P.S. Gürcan’ın albümü sessiz ve derinden derinden yükseliyor ve şimdiden keşfedilmeye başladı: geçen pazar Behzat Ç.’yi izlediyseniz  Soğuk Bir Yaz'ın dizide kullanıldığını   görmüşsünüzdür ya da internetten izleyip kendiniz görün. ;)


Hiç yorum yok: