Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
6 Haziran 2023 Salı
TOLGA AKYILDIZ’IN ARDINDAN BİRKAÇ SÖZ VE ANISINA %100 AÇIK SAHNE YAZISI
Tunca’nın duvarı bir süredir boş kaldı ama bu yazıyı okuyunca anlayacaksınız,
zira yazmaya nerden başlayacağımı bilemediğimden ancak başına oturabildim. Nisan
ayı benim için çok önemli bir kayıpla başladı, çok benim müzik yazarlığı
konusundaki dört yapraklı yoncalarımdan biri olan Tolga Akyıldız’ın ani kaybı
nedeniyle bütün ay ne bir şey yazabilecek takati ne de o isteği duydum. Ne var
ki her yazı zamanını bekliyor misali, geçen Cuma Tolga Akyıldız’ın başlattığı
muhteşem etkinlik %100 Açık Sahne bir kez de Tolga Akyıldız için yapılacağı
zaman, işte zamanı geldi dedim, Tolga Akyıldız’ın benim için önemini
anlatabilecek kelimeleri bulabilecek miyim endişeleriyle. Ama deneyeceğim, en
azından Tolga abinin bir yerlerden bana bakıp yazmamı isterdi diye düşünerek.
Zira 10 yıldır yapılan %100 Açık Sahne etkinliklerin hepsine gitmiş ve
yazılarını bloğumda yazmıştım. Bu etkinliklerden bahsetmeden önce Tolga abiden
bahsetmek lazım.
Tolga Akyıldız, gazetecilik macerası, müziğe olan ilgisiyle ve girişkenliğiyle
Hey Dergisi'nin sahibi Hulusi Tunca’nın dikkatini çekmesiyle başlıyor. Önceleri
80lerin pop yıldızı Sandra fan kulübünün kurulmasına ön ayak olması sonrasında
yazılar yazarak gelecekte yapacağı işin zaten ilk sinyallerini vermişti.
Üniversitede psikoloji eğitimi alarak o altın bileziği de bileğine taktıktan
sonra efsane dergi Blue Jean yılları geliyor ve yaklaşık on yıl Blue Jean’ın
genel yayın yönetmeni olarak o şahane dergiden bizlere ulaşıyor. İşte benim
Tolga abiyi tanıdığım yer o satırlardı. Yıllarca aldım o dergiyi ki hala durur
hepsi. Tespitleri, önerileri, tavsiyeleri derken bana bilmeden yön de
gösteriyordu müzik yazarlığı nasıl yapılır, eleştiri nasıl yapılır diye. Tabii o
zamanlar sosyal medya filan yok. 2007 yılında sosyal medyayı keşfeder etmez, ilk
yaptığım şeylerden biri Tolga Akyıldız’a ulaşmak ve bana yaptığı katkıyı ona
söylemek oldu. Sanırım onun da dikkatini çekmişti benim müzik konusundaki derin
tutkum ve bakış açım. Zamanla yazıştıkça, artık o benim abim, mentorum, yol
göstericimdi. Ben aklıma geldikçe dinlediğim yeni albümleri, “Abi bu albümün
burası böyle, şurası aslında şöyle mi olmalıydı?” diye çalakalem yazıyordum.
Sonra Tolga abi Blue Jean’den ayrıldı ve PopVirüs yazıları ile Hürriyet
Gazetesi'nde müzik yazıları yazmaya başladı. Sonra PopVirüs’ü konsept pop
partileri olarak mekânlara taşıyarak DJ'lik yaptığı çeşitli partilerine davet
etti beni de.
Sonra Milliyet’te "Sokak Çocuğu" köşesine başladı. Müzikmentor markasıyla
danışmanlık yaptı. Derken %100 Açık Sahne günleri başladı. Ah o %100 Açık Sahne…
Tolga abiden başka kimsenin başaramayacağı muhteşem etkinlik. 2013 yılından 3
Nisan 2023 yılındaki vefatına kadar kimlere kimlere müzik yolunda kapı açmış
etkinlik. Bu etkinlikte müziğin kalburüstü isimleri, müzik yolculuğuna yeni
başlamış isimlerle aynı sahneyi paylaşıyor ve siz atıyorum Manga'yı dinlemeye
geldiğinizde yeni bir sanatçının müziğini de keşfediyordunuz ve etkinlik o
sanatçının/grubun tanınmasına da vesile oluyordu. Bazı %100 Açık Sahne’lerde o
kadar fazla sanatçı konuk oluyordu ki, 20:00’de başlayan bir Açık Sahne’nin gece
03:00’te bittiğini bilirim, hepsini sonuna kadar izliyordum. Adeta tek gecede üç
festivallik sanatçı izleyebiliyorduk. On yılda yüzlerce sanatçı geldi geçti o
sahneden, bunlardan bazıları zaman içinde kült isimler haline bile geldi. Tek
üzüldüğüm nokta, müzikte böyle kocaman büsbüyük bir misyon edinen, böylesi
müziğe dev katkı sunan bir etkinliğe müziğin nüfuzlu kişilerinden kimsenin
gelmemesiydi. Ben bir tek İzzet Öz’ü görürdüm o gecelerde, ki Tolga abinin
cenazesinde de en önlerde yer aldı İzzet abi, Allah’ım ona uzun ömürler versin.
Tolga abi, çorak müzik ortamında adeta iğneyle kuyu kazarcasına bu geceleri
gelenekselleştirmişti. O etkinlik mekanından girdiğimde gözüm hep Tolga Abi’yi
arardı ve görünce gülerek “hoş geldin kardeşim” demesi mutlu ederdi. Sahneden
müzikle ilgileneceklere de çok güzel tüyolar salardı, o tüyoları yakalayanlar
şimdi milyonluk şarkıların sahibi oldu. Mesela ben zamanımızın en iyi şarkı
yazarları olan Sena Şener, Kalben, Nuri Harun Ateş’i ilk o etkinlikte, daha
kimse onları bilmezken izlemiştim. Tolga Abi’de yetenek parıltısı olan müzisyeni
bir bakışta gözünden tanır ve %100 Açık Sahne’ye çıkarırdı. Onlar dışında, başka
yerlerde dev paralara çıkan o kadar sanatçıyı bir telefonla oraya getirmeyi de
Tolga abi’den başka kimse başaramazdı. Tolga Abi’yi çok sevdiklerinden geliyordu
herkes ve bu sevgiyi kazanmak da her babayiğidin harcı değil bu çıkarlarla dolu
müzik dünyasında malumunuz. Tolga abi bunu başarmıştı, yani hem dev sanatçıların
hem de onların kitlesinin sevgisini kazanmayı. Teklifsiz, çabasız, doğal, olduğu
gibi, saf sevgi vardı Tolga Abi’ye… Pentagram, Şebnem Ferah, Bulutsuzluk Özlemi,
Baba Zula, Sattas, Manga, Göksel, Yaşar, Hayko Cepkin, Fuat Güner, Moğollar,
Seyyal Taner, Mavi Sakal ve daha nice müzik dünyasının birbirinden farklı
türlerinin en iyileri Tolga abi sayesinde bizimle buluşmuştu. Ben o gecelerin
hepsine gittim ve yazılarını yazdım. Beni o gecelere davet ettiği için Tolga
Abi’ye ne kadar teşekkür etsem azdır. Burada onu HAYATIMA DOKUNAN MÜZİK
YAZARLARI yazımda anlatırken şöyle demiştim:
Onun adına ilk rastladığımda henüz Blue Jean okuru bir yeniyetmeydim.
Yazılarını okur, dergileri biriktirirdim, hala da durur o Blue Jean’ler bende.
Gel zaman git zaman, büyüdüm, müzik içimde bir tutku oldu ve zaten bir avuç
iyi müzik aşığı olduğumuz için yollarımız kesişti. Ben hep müzikle ilgiliydim,
derken Facebook filan sosyal medya sayesinde yıllar sonra iletişime geçtim.
Sanırım kendimi iyi ifade etmiş olmalıyım, arkadaşlığımız o günden bu yana hep
müthiş bir seyir izledi. O benim Takabim oldu, ben onun hevesli müzik kardeşi.
Ona baktıkça, müzikteki yönümü belirleme yolunda kararlarım değişti ya da
güçlendi. Onun telkinleri ve tavsiyeleri beni rahatlattı, yol gösterdi. O
sıralar çalıştığım organizasyon şirketinin yarışması da tanışmamızda kendimi
ifade edebilmeme yardımcı oldu, bunu yadsıyamam. O yarışmada jüriyken ya da
yaptığı Popvirüs gecelerinde yaptığımız sohbetlerde samimiyetimiz ilerledi.
Özellikle bir doğum gününde beş altı saat, Demet, Melike Karakartal ve Tolga
abi ile yaptığımız bir muhabbet vardır ki, tadı damağımdan hiç gitmez. O ayrı
bir frekanstı. Takabi benim mesleki hezeyanlarımı, kimi saçma heyecanlarımı ve
çığlıklarımı sabırla dinledi, tavsiyeler verdi. Ondaki o muzip ve espritüel
yanı sevdim. Samimiyetini, cool abiliğini sevdim. Yazıları benim için ayrı bir
keyif. Blue Jean’le başladığım okurluğum önce Hürriyet’te Popvirüs’le ardından
Milliyet Cadde’de Sokak Çocuğu ile devam etti. Onun gözlemleri, güncel
olaylara bakışı, fikirlerini savunuşu ve dahi iyi müziği hak ettiği yere
getirme çabası bana yol gösterici oldu, kendi fikirlerime çok yakın şeyler
okudum o yazılarda. Üstelik sadece yerli değil yabancı müziklerde de ciddi
anlamda çok şey öğrendim.
Tolga Abi’yle yaşadığım en güzel anılardan biri, Tolga Abi’nin o sırada
işletmesini aldığı Cihangir’deki Baykuş adlı mekândaki doğum günüydü. Hepsine
ayrı ayrı hayran olduğum Blue Jean ekibi tam kadro ordaydı. Ben de doğum günü
hediyesi olarak, Blue Jean dergisinin ilk iki sene tam serisini ciltletip
getirmiştim. Bugün bile o gözlerindeki mutluluk aklımdadır. Bütün ekibi yanına
toplayıp anılara dalmışlar, kahkahalar havada uçuşmuştu. O gecenin konuklarından
biri Demet Sağıroğlu ve Tuna Kiremitçi ile benim daha önce bir yarışmada
izlerken favorim olan ve sonradan gazete yazarlığına başlayan şimdilerde
Londra’da yaşayan Melike Karakartal’dı. O gece 4 – 5 saat öyle güzel bir sohbet
kurulmuştu ki, hala bugün düşününce bile şükrederim, hatta o gece sevgili
Demet’le de tanışıklığımız da arkadaşlığa dönüşmüştü. Tolga abi 2014 yılında
yazdığı kısa öykülerden “ÖZÜR DİLERİM ÇOK SEVDİM” isimli bir de kitap yayınladı
ve imza günündeki sohbetlerimiz de Tolga abiyle yaşayabildiğim için şükrettiğim
anlar oldu. Bana “Neredeyse “elime doğdun” Hep kardeşim olarak kalacaksın, ben
de her zaman yanında olacağım. Muhabbetle” yazmıştı 11 Mayıs 2014 tarihinde
kitabının imza gününde (Bu satırları yazdığım sırada o tarihe tam dört gün var,
zaman hepimizin acımasız efendisi). Bu benim gibi hevesli bir müzik yazarı için
muhteşem bir an oldu.
Tolga abi benim Yaşar sevgimi de biliyordu, bir keresinde Yaşar’la röportaj
öncesi beni aramıştı, “Sen iyi tanıyorsun Yaşar’ı, farklı ne sorabilirim, var mı
hiç gündeme gelmemiş bir özelliği?”, diye fikrimi almıştı. Nasıl geçiyor gözümün
önünden o konuşmalarımız.
Bu kare Tolga abi'nin %100 Açık Sahnelerinden birinde yakalanmış Yaşar'la el
tokuştuğum anlardan biri.
Tolga abinin hayatıma açtığı kapılardan en güzellerinden biri de benim gibi
acemi bir blog yazarını, profesyonel blog yazarları gecesine davet etmesi oldu.
Bu gecelerde müzik blog yazarları ile bir sanatçı bir araya geliyordu, hem
sanatçıyla sohbetler ediliyor hem de kaynaşmalar sağlanıyordu. Ben birinde
Ceylan Ertem birinde Harun Tekin’in konuk olduğu iki geceye Tolga abi sayesinde
katıldım ve yazılarını yazdım. Benim için unutulmaz gecelerdi.
Tolga abi dendiğinde, çok yakın dostu ve üç sene önce apansız bir şekilde
kaybettiğimiz Çağlan Tekil’e de dualarımızı ve selamlarımızı göndermeden olmaz.
Tolga abi, Çağlan’ın hatırasına o kadar vefayla sahip çıktı ki, Allah herkese
böyle dostlar nasip etsin. Çağlan Tekil müzik kütüphanesi kurması yanında, her
fırsatta Çağlan’lı anlarını kardeşlik bir insanı bu kadar mı çeker. Tolga abi de
bir gece ansızın, hem de Çağlan’ın gittiği günlerde Çağlan’la aynı nedenle
aramızdan ayrılıverdi. Haberi duyunca, oturduğum yerde kalakaldığımı
hatırlıyorum. Tolga abi, her gün sosyal medyada bir mavra resmini ya da bir
projesini paylaşan, hep orada olacakmış gibi gelen Tolga abi nasıl gidiverirdi?
Hala inanasım gelmiyor ama çok özlüyorum. Pandemide instagram üzerinde müziğin
arka planındaki insanlarla söyleşiler yaparak gene müziğe hizmet etmeye devam
etti Tolga abi, çok aydınlatıcı ve faydalı bu programlar bize kâr kaldı.
En son
gittiğim %100 Açık Sahne, pandemiden sonra ilk kez 10 Eylül 2021 tarihinde Baba
Zula ve konuklarını ağırlayan Açık Sahne olmuştu. %100 Açık Sahne’nin konseptini
değiştirmişti Tolga abi, ve bir sanatçı ve konukları şeklinde bir formata
bürünmüştü. Ve şimdi arkasından gözlerim yaşarmadan tek bir kelime yazamıyorum.
Bugün iki ay üç gün oldu ama ben hala Tolga abi varmışçasına onunla konuşuyorum.
Whatzap’ına mesajlar atıyorum ve yaptığım ya da onu hatırlatan şeyleri
yazıyorum. Duyuyor biliyorum ve buna inanmak istiyorum. O yüzden son sözlerimi
Tolga Abi’ye karmakarışık bir akışla notlar şeklinde bitirip yazının ikinci
kısmına geçiyorum. Abi ah, sen kesinlikle daha güzel bir yere gittin, bu
dünyadaki güzel misyonunu kalplere saçarak daha güzel bir yere gittin ve şimdi
arkanda bunca sevgiyle huzurla dinlenecek bedenin de, biz ne yapacağız? Her
önümüze düşen fotoğrafında, her açık sahne anısında...
Şimdi kim devam ettirecek
misyonu, yeni isimleri eski kuşakla bir sahnede bir araya getirebilmeyi kim
becerebilir artık? Sen benim kalbimde hep artık bütün sahneler senin abi, iyi ki
şu kısacık konuklukta seninle kesişmiş yollarımız, iyi ki beni de hayatına
kardeşim olarak dahil etmişsin...
Gittiğin yerlerde huzurla mutlulukla dinle
şarkıları, biz seni özleyeceğiz burada... Sürekli güzel projeler, müzik
işlerini, o güzel yazıları, çorak müzik ortamında güzel müzik duyulsun diye
iğneyle kuyu kazarken bulduğun bütün yöntemleri üreten o güzel beynin sana nasıl
ihanet etti Tolga abi? Sen gittin huzurla dinlen, ama biz ne olacağız? Sensiz
aynı olmayacak buralar... Sen güvencemdin. Kimse dinlemese de sen dinlerdin
beni... Alacağın olsun, başka bir evrende yüz yüze de helalleşiriz nasılsa. Ama
varsa hakkım sana helal olsun helal olsun helal olsun... Bir daha resmine
ağlamadan bakabilecek miyim?... Abi çok büyük oyuk bırakıp da gittin. Sen beni
kalbimde hep o ilk tanışmadaki canım Tolga Abi’m olacaksın, o tek tekteki pop
virüs partilerinde, baykuş cihangir gecelerinde, garajdaki açık sahnelerde ve
dahi blue jeanli yıllarda, ben senin adını hep yaşatmaya çalışacağım anarak...
Hayatıma kattığın her bir güzelliği aldım kalbime koydum seni de orada camdan
bir vitrine koydum. Sen hep İstanbul’un ve müziğin zarif efendisi benim Tolga
Abi’m olacaksın... Şimdi senin haberini aldığım koltuktayım tolga abi. Dün bu
saatlerde haberini aldığım an gibi dejavu oldum. Hayat çok acımasız ve pişmanlık
yüklüyor insana, keşke daha çok arasaydım diye. Neyse sen beni biliyorsundur
zaten. Duyduğuna eminim. Bu gece senin için akıp gidiyor gözyaşları... Üzülme
deme üzülüyorum hem de çok. Alışacağım ya da alışacağız belki zamanla ama
unutmayacağım tolga abi seni hiç... Abi bugün de gözümün önünden gitmedin.
Bundan sonra ortak tanıdığımız sanatçıların konserlerinde acaba tolga abi de
burada mıdır diye bakamayacak mıyım? Görünce mutlu olamayacak mıyım bir daha? Ya
da sana mesaj atıp abi buradayım kulaklarını çınlatıyoruz diyemeyecek miyim?
Çınlatsam da sen duymayacak mısın? Çok zor abi bu kadar alışmışken sana veda
etmek. Kardeşin olmak gurur vericiydi Tolga Abi... hayatıma kattıklarınla bundan
sonra da hep yol göstericim olacaksın.... Bir gün yeniden buluşana kadar,
huzurla uyu... İyi geceler Tolga abi... Sen artık her mesajın sonunda
olacaksın... Bugün dokuz sene önce senin imza günü yaptığın yerde bir imza
günündeydim. D&R değil artık orası ama tam o dün paylaştığım fotoğraftaki
noktada dururken bir an gözümün önünde canlandı o gün. Bir tuhaf oldum. Her
neyse, umarım üşümüyorsundur, bugün hava güzeldi gerçi... Duam sana olacak bu
gece de... Bugün yedi gün oldu gideli sen yeni evrenine gideli... Biz burada
alışmaya çalışıyoruz ama hiç tadım yok abi... Geçen Zorlu’da senin açık sahneni
yaptığın yerden geçerken seni andım... Bir şehrin her yerinde bir anı olur mu?
Oluyormuş abi... Abi bugün senin için fidan bağışı yaptım, adın ağaçlarla
yaşasın diye... Bugün hava çok yağmurlu ama aklımda sen nasılsın diye
düşünüyorum. Huzurla uyu abi, yine baharlar gelecek elbet.
Canım Tolga Abi’m. On altı gün geçti hala özleminle uyanıyorum güne. Uzak bir
evrende Çağlan'la ve yitip gitmiş değerlerle bu dünyadaki günlerini andığını ve
huzurlu olduğunu hissediyorum. Ama keşke biraz daha kalsaydın ve güzel
varlığından bizi mahrum etmeseydin abi. Yeniden görüşeceğiz bir gün.
Burada ne güzel gülüyorsun Tolga abi, o muzır ve tatlı gülüşün kalbimin ve
aklımın en güzel yerinde oldu hep seni tanıdığım günden beri. Şimdi başka
evrenler nasipleniyor gülüşünden, bize sadece kalan bu fotoğraflara bakmak
düşüyor. Tak Yıldız abim merhaba bu gece gene senin kulaklarını çınlattım
kalbimden. Seni çok özlüyorum. Seninle hayat meşguliyetleri yüzünden açık
sahneden açık sahneye görüşsek de son zamanlarda, her zaman orda olduğunu bilmek
bana mutluluk veriyordu. Senden sonra tat tuz yok abi. İyi geceler olsun.
Haftaya Zorlu PSM'de gene senin mekânda bu defa senin için AÇIK SAHNE yapacağız
ve gene seni hissedeceğiz kalbimizde... Şimdi bu satırları yazarken her bir anı
tekrar tekrar hatırıma gelip beni güldürürken, gözlerimi ağlatıyor. Ancak bundan
sonra da ben Tolga Abi’nin adının yaşatılması için elimden geleni yapacağım.
Benim için öyle dev bir kayıp oldu. Umarım müzik dünyası da ne kadar büyük
insanı gencecik yaşında kaybettiği için ne kadar büyük bir kayıp içinde
olduğunun farkındadır.
VE TOLGA AKYILDIZ ANISINA %AÇIK SAHNE
Ve gelelim 5 Mayıs gecesine, Tolga abinin başlattığı %100 Açık Sahne’nin Tolga
abi anısına yapılan herkes için coşku, benim için hüzün anlamına gelen o anlara.
Tolga Abi’nin adı geçince benim gitmemem diye bir şey tabi ki söz konusu
olamazdı.
Konser öncesi açılışı, Tolga abi yerine bu defa bu geceyi beraber
organize ettikleri ekip başlattı ve gözyaşları eşliğinde Tolga abinin hayatına
kısa bir bakış attık barkovizyonda. Bu konuşmayı Tolga abi yapardı gecenin
başında, sonrasında bir daha çıkmaz, konuklara bırakırdı sahneyi. İzlerken
gözümün önünden İpek Atcan’la sahnede tatlı atışmaları göründü.
Tolga Akyıldız anısına yapılan bu son %100 Açık Sahnenin ev sahibi bu defa daha
önce izlemediğim ama bir hayli kitlesinin olduğunu gördüğüm Punk Rock grubu
Second ve konuklarıydı. Tolga abinin sağlığında planlanan ama pandemi vs vs bir
sürü nedenle ertelenen konseri görmeye maalesef Tolga abinin ömrü vefa etmese
de, eminim bir yerlerden görüp gururlanmıştır ruhu.
Önce gruptan biraz bahsetmeli.Bugüne kadar birçok festivalde boy gösteren ve
Nofx, MxPx ve Yellowcard gibi grupların sahne performanslarında ön grup olarak
sahne alan Second, 1999 yılında Özgün Semerci ve Kerem Brumend tarafından
kurulan Türk Punk Rock grubu. 2006 yılında çıkarmış oldukları Dön Geriye Dönemem
ve 2020 yılında çıkardıkları Arkana Bakma EP’lerinin arkasından geçen yılı bolca
tekli çıkararak geçiren grup, artık bu kadar uzun süre ara vermeyeceğini
söylüyor.
Şahsen ilk kez izlediğim grubun performansını ve seyirciyle diyalogunu
çok sevdim. Bu anlamda Tolga abi, gittiğinde bile misyonunu sürdürüyor, zira
konseri izledikçe, punk rock tarzım olmasa da, grubun beğendiğim şarkıları oldu
ve grubu takibe aldım. Yer yer tek başlarına, yer yer de konuklarıyla her iki
EP’lerindeki ve teklilerindeki şarkıları seslendirirlerken, bazı şarkıların
yazılış hikâyelerini anlatmaları ise konserin güzelliği oldu, zira hikâyesi
anlatılan şarkıları hep ayrı bir sevmişimdir. Mesela solist Özgün Semerci,
Balıklı Rum Balıkçı Ruhum şarkısını o sırada Balıklı Rum Hastanesi’nde yatmakta
olan kız arkadaşına yazdığını anlattı. Bir de Doğduğuna Pişman şarkısının
hikâyesi var aklımda kalan, onu da arkadaşının hamile kalıp depresyona giren
şişman kedisine yazdığını anlatması da konserin gülümseten anlarından oldu.
Konserde dikkatimi çeken salondaki kitlenin tüm şarkıları adeta solisti ya da
sahnedeki konuk sanatçıyı bastırırcasına bağıra çağıra söylemesiydi, ki punk’ın
doğası zaten gümbür gümbür yüksek volümlü müzikken, tam da yerini buldu
salondaki delilik hali. Konseri izleyenlerin birçoğunun daha önceki Second
konserine geldiğini, solist Özgün Semerci’nin artık birçoğuyla göz aşinalığı
olmasından anladım. Seyirciler o kadar hakimler ki gruba, her biri adeta yakın
arkadaşmışçasına isimleriyle seslenip karşılık alıyordu. Konserin en güzel
anlarından biri, ki geleneğiymiş konserlerin, seyirciler arasından gitar çalmayı
hiç bilmeyen bir seyirciye hızlandırılmış gitar kursu vererek, bir şarkıyı
baştan sona çaldırmaları oldu. Bu grup-seyirci etkileşimlerini izlemeyi
seviyorum. Sahnedeki grubun müziği karşısındaki kitle için yaptığının en güzel
örneği ve bu etkileşim sanatçı/grup için birse, onu dinlemeye gelen fan kitlesi
için bin önemlidir. Geceye özel hazırlanmış, her bir şarkıyı resmeden
sticker’lar da konsere gelenler için güzel bir sürpriz oldu. Solist Özgün
Semerci’nin fırlattığı penalardan biri de bana düştü.
Şarkılara gelecek olursak,
şarkılar genel olarak hayat ve aşkla ilgili yaşanan duygu halleri, depresyonlar,
iniş çıkışlar, mutsuzluklar, sonra coşmalar, isyanlarla ilgiliydi. Kâh hayata
isyan ettik kâh mutsuzum işte deyip kendimizi yerlerden yerlere attık. Grup,
Aklımda Bir Kördüğüm, Eski ve Kusurlu, Mutsuzum İşte, yepyeni şarkıları Biz Bir
Şarkı Olamadık, Fuck Galileo gibi bilinen parçalarını tek veya konuklarıyla
seslendirirken, gecenin en dokunaklı ve benim açımdan boğazımı düğümleyen anı,
Second grubunun Grup Vitamin şarkısı İstanbul’a yaptığı cover’ın bu defa Tolga
abi için söylenmesi oldu. Kendi sahnemde de Tolga abi için gözlerim dolmadan
söyleyemediğim bu şarkı, bu defa Second’ın gümbür gümbür versiyonuna rağmen gene
aklıma Tolga abiyi getirip hüzünlendirdi. Ama güzel kotarılmış bir cover olmuş.
Bu şarkıyı anons ederlerken, Tolga abinin hep Grup Vitamin’i açık sahneye
getirmek istediğinden ve bir türlü gerçekleşmediğinden bahsettiler ve İstanbul’u
Tolga Abi’ye armağan ettiler.
Second ve konukları demişken, biraz da konuklardan
bahsetmek lazım. Grubun kurucu üyesi Özgün Semerci, son dönem üretimlerinin
mimarı prodüktör Kerem Brumend, Türkiye punk rock sahnesinin yıldız isimleri
Alican Şalt ve Parham A.G’den oluşan yeni Second kadrosu sahnelerinde Batu
Akdeniz, Can Temiz, In Hoodies, Melis Karaduman, Nilipek, Övünç Dan, Padme ve
Samet Çiçek gibi bu türü dinleyenlerin çok yakından tanıdığı isimleri konuk
ederek bir veya iki şarkıda düetler yaptılar. Grubun bu isimlerle geçmişten
gelen tanışıklık hikâyeleri ve şarkı seçimlerini belirleyen öyküler gecenin bir
başka güzelliğiydi. Samet Çiçek’i “Beş yüz konserimizden dört yüz yetmişine
gelmiştir, gelemediyse kesin bir sağlık sorunu olmuştur, yoksa hiç kaçırmaz”
diyerek kadim dost olarak anons ettiler. Konserde özellikle usul usul, su gibi
sesiyle dingin sesiyle şarkılar söyleyen Nilipek’in punk rock yanının açığa
çıkmasını görmek ilginç oldu. Bu arada ben Nilipek’i de ilk kez %100 Açık
Sahne’de izlemiştim. Model grubunun kurucusu Can Temiz’in grupla tanışma
sürecini anlatırken bizi taa 2000’lerin başına MySpace’li Winamp’lı zamanlara
götürmesi gecenin güzel anlarından oldu. Baştan aşağı enerji patlamalı geçen
gece de grupla birlikte tüm seyircilerin ayakları zıplamaktan bir an yere
değmedi desem yeridir.
Hülasa benim için bir ilk punk-rock deneyimi, Tolga abi
içinse misyonunu yerine getirmiş bir etkinlik olarak aklımdaki yerini aldı bu
gece. Grubun müziği Athena’nın skalonga öncesi punk zamanlarını anımsattı.
Sözlerin hissedilerek yazılmış olması ve her ne kadar benim için bir parça
gürültülü bir müzik olsa da o içsel armoniyi ve melodiyi elden bırakmamış
olmasıyla keyifli bir deneyim yaşattı. Fotoğraf ve videolardan gecenin coşkusunu
siz de yaşayabilirsiniz. Bir daha %100 Açık Sahne yapılır mı bilmem (umarım
yapılır) ama yapılmazsa Tolga Abi’nin yadigârı çok öksüz ve sahipsiz kalır bana
göre. Yazık olur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder