TOLGA AKYILDIZ'LA %100 AÇIK SAHNE, %100 GARANTİLİ EĞLENCE
Tolga Akyıldız Garaj İstanbul'da 8. defa müzikseverleri buluşturdu
Yeni yılın son yazısı, yılın son günü olan bugün bu sene
müzik açısından beni fazlasıyla doyuran Tolga Akyıldız’la %100 Açık Sahne’ye
nasip oldu. 18 Aralık günü gene Garaj İstanbul'da 8.si düzenlenen ve üstat müzik yazarı Tolga Akyıldız’ın
bize erken bir yılbaşı festivali yaşattığı gece, önceki 7 Açık Sahne’den farklı
olarak tüm Açık Sahnelerin en kalabalığı ve en sürprizlisi oldu.
Hala haberdar olmayanlar için tekrarlayayım, Tolga Akyıldız’la
%100 Açık Sahne, müziğin yeni isimleri ile gediklilerini aynı sahnede
buluşturan, müzikseverleri sevdikleri dev isimlerle buluştururken yeni sanatçı,
grup ve müzikleri tanımalarını sağlayan festival gibi bir müzik etkinliği. Bu
açıdan müzikal misyonu büyük bir etkinlik.
Gelelim 18 Aralık’ta 8.si yapılan geceye. Sunuculuğunu bu geceyi onsuz düşünemeyeceğimiz İpek Atcan'ın yaptığı geceye 20
sanatçı/grup katıldı, ki bu şimdiye kadar yaşanmış Açık Sahneler’in en
kalabalığı oldu. Gene rock’tan pop’a, rap’ten rock’n’roll’a chill’den senfonik
tınılara her türden müzik ve müziğin efsanelerinin yıllar sonra ilk kez sahne
aldığı bir şölen oldu. Müzik sanatçılarının yanı sıra, çok sevdiğimiz oyuncular
Sevinç Erbulak ve Özge Borak’ın da sürpriz performanslarla renklendirdiği gece
beş saat boyunca bizi saatleri anlamadan yeni müzik diyarlarına götürdü. Kendi
adıma Nuri Harun Ateş gibi bir güzelliği keşfettiğim bir gece oldu.
Yeni gruplara tek eleştirimi de burada belirteyim, siz
kendinizi ve müziğinizi tanıtmak için ordasınız, ama sahneye çıktığınızda,
hemen çalayım gideyim gibi bir havanız oluyor, ne adlarınızı öğrenebiliyoruz,
ne şarkılarınızın adlarını. Bu sizin için geniş kitlelere kendinizi çok iyi bir
tanıtma fırsatı ama birkaç grup hariç kimse kendinden bahsedip bize tanıma
imkanı vermiyor. Şimdi ayrıntılara ve izlenimlere geçeyim…
Gecenin ilk konuğu Kuytu
grubu idi. Yeniden Doğsam ve Ada şarkıları ile performans gösteren Kuytu’nun
müziği çok dinamik. Kurban-Duman karışımı bir tarzları olmakla birlikte, özgün
bir yorum ve şarkı armonisi var. Solistin sesi de dinletiyor. Bu tür
performanslarda hep bir yerden sonra dağılırım, sıkılırım normalde ve bir süre
sonra kulaklarım yorulur, ama bu grupta sonuna kadar ilgiyle dinledim. İlk grup
olmalarının dezavantajını yaşadılar biraz, insanlar yeni yeni geliyordu ve
ortam yeni yeni kalabalıklaşıyordu. Kuytu’nun müziğini çok sevdim, siz de KUYTU Facebook Şarkısı adresinden bilgi alabilirsiniz.
Gecenin ikinci ismi, müzik dünyası dışındandı ve bu gecenin
sürprizlerindendi. Penguen yazarı ve stand up sanatçısı Alpay Erdem sayesinde müziğe kısa bir ara verip anlattığı
anekdotlarla hoş bir ortam yaşadık. Geceyi ısıtan ve ortamı kaynatan
anekdotlarla Erdem hepimizin yüzüne tebessümler kondurdu. Ayazma (yazarların
futbol oluşumu imiş), Hayko Cepkin, Alman dostluk maçı gibi başlıklarda komik
anlardan bahseden Erdem, futbol ağırlıklı bir stand up şovu sundu. Tek
eleştirim sahnede Alpay Erdem konuşurken seyircilerin bir türlü konuşmayı
kesmeyip ortama bir uğultunun hakim olmasıydı. Seyircilerin saygısızlığı
gecenin tatsız yanıydı. Alpay Erdem çok sempatik ve sevimliydi. Salondaki
gürültüye rağmen hiç fire vermeden anlattığı anekdotlarla çok güldürdü beni. Bilhassa
Alman Dostluk Maçında yedikleri 7-1 gol olayı şova damgasını vurdu.
Erdem’in arkasından gevşemiş bünyeler bir efsane ile kendine
geldi. Whisky grubu yıllar sonra ilk
kez Açık Sahne’de sahne alarak rock’n’roll türünü sevenlere nostalji yaşatırken
dinamizminden hiçbir şey kaybetmediğini gösterdi. Aslında müziklerine çok hakim olmadığım ve ilk
kez dinlediğim (bununla birlikte tabi ki müzikteki önemlerini bildiğim) grup Yak
Bizi ve Babaanne şarkılarıyla ve yaptıkları gitar sololarıyla dinleyenleri 80lerden
2000lere giden bir köprüden geçirdiler. O dönemlere yetişememiş benim gibi
müzisyenler için üç boyutlu bir zaman tünelinden geçmek gibiydi o kemancı
zamanlarını yaşamak. Whisky grubu, Açık Sahne’nin kendi kendine alamet-i
farikalarından biri olan Efsane Gruplar kategorisindeki yerini aldı. Daha önce
Mavi Sakal, Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi gibi önemli grupların yer aldığı
kategorinin bu Açık Sahne’deki temsilcisi oldular.
Arkalarından 90ları kasıp kavurmuş gruplardan Kargo sahneye çıktı. Şahsen benim için
Kargo Koray’dan sonra dinleyemediğim bir grup olmuştu, sonraki solist Ozan’la
bir single ve bir cover albüm yapmışlar ve sonra haber alınamamıştı, meğer
solist gene değişmiş. Bu yeni Kargo’nun müziği bana çok uzak geldi. Soundlar
sertleşmiş, solistin tavrının Koray ya da Ozan’la uzaktan yakından alakası yok,
ısınamadım. Pek keyifli değildi yani bu yeni Kargo benim için. Yeni
çıkaracakları albümden şarkılar söylediler, hiçbiri beni çarpmadı, 3. bir derece
dinlenebilir ama adlarını bile öğrenemedim. ben Şairin Elinde, Kalamış Parkı,
Yüzleşme gibi zengin armonik yapıları olan şarkılar bekliyordum. Zaman değişir,
insanlar değişir, müzik değişir, sound değişir elbette ama Kargo benim için bu
değildi. Fazla underground benim için. Bunu da sitem defterine geçireyim.
Kargo’nun ardından sahneyi Gece Yolcuları aldı. Gece Yolcuları yıllardır müzik piyasası içinde
eli yüzü düzgün işler yapan, hayli hatrı sayılır bir kitleye sahip gruplardan,
gene de daha da büyüyecekken oldukları yerde sayıyorlar gibi geliyor bana. Ne
uzuyor ne kısalıyor gibiler. Gecede Çok Aşığın var Diyorlar cover’ı son
zamanlarda çıkardıkları en iyi şarkı Meyhaneler Sen ile sahne aldılar.
Seyirciler ile iletişimleri çok iyi ve kitlesi de tutkulu bir kitle. Meyhaneler
Sen’i bütün bir salona söyletebildiler ve çok keyifliler. Böyle grupları
albümden dinlemek yerinde canlı performanslarını izlemeyi daha çok sevdiğime
karar verdim. Albümden alamadığım hazzı sahne performanslarından alıyorum çoğu
zaman.
Gece Yolcuları sahneden inerken yerlerini Redd’e bıraktılar. Daha önceki Açık
Sahnelerden birinde daha sahne alan Redd de albümden çok canlı performansta
izlediğimde daha keyif aldığım bir grup. İki şarkı söylediler, bilhassa benim
de favorim olan Falan Filan ile coşturdular. Doğan Duru’nun çok cool bir duruşu
ve şahane tınlayan bir sesi var ve bunu sahnede daha iyi yansıtıyor.
Gecenin bir sonraki yeni grubu Neyse oldu. Aslında birkaç yıllık bir geçmişle çok yeni bir grup
sayılmasa da, diğer gruplar arasında yenilerden biriydi. Neyse grubu geçen Açık
Sahne’de yer alacaktı ancak bu Açık Sahne’ye nasip oldu. Performansları pek
beni çarpmadı doğrusu. Solisti çok sempatikti, ama ses tonu ve şarkı
söyleyişiyle bizi avcunun içine alamadı. Bana sadece bağırıyor gibi geldi.
Radyoda duysam ayırt edebileceğim bir ses rengi yoktu. Ben öyle karakteristik
sesleri olan solistleri dinlemeyi seviyorum. Mesela geçen Açık Sahnede The Away
Days, bunda Kuytu böyle bir keşif olmuştu benim için. Neyse’nin şarkıları iyi
olsa da solistin sesi zayıf. Moda sokamadı. Ama internette haklarında biraz
araştırma yaptım ve aslında nitelik itibariyle çok övgü alan bir grup olduğunu
okudum. Ben de bir kez daha dinlemeden net bir şey söylememeye karar verdim.
Albümlerini dinlemek lazım.
Arkasından daha önce duymadığım isimlerden Derin Sarıyer, müzik ortağı Oğuz
Kaplangı ile birlikte gitar akustik bir performans sergiledi. Esasen iş adamı
olduğunu ve müziği hobi olarak yaptığını öğrendiğim Derin Sarıyer, yorulan
kulaklarımıza güzel bir akustik mola oldu. Çok özel bir ses rengi olmamakla
birlikte, şarkıları kendini dinletiyor. Şarkı sözleri de derinlikli, ilk olarak
2015 yılında çıkardığı Yazılamayanlar Aklımda teklisini seslendirdi Sarıyer.
Bülent Ortaçgil akustiği vardı performasta. Keyifliydi. Bir de Törensiz Gömülen
Hayaller diye bir şarkısını seslendirdi. Oğuz Kaplangı zaten yılların müzik
üstadı, daha önce geçen Açık Sahne’ye Ters Takla grubuyla konuk olmuştu.
Derin Sarıyer’den sonra sahneye bence gecenin ENNNNNNNNN
muhteşem, en ağzımı açık bırakan, en bitmesin dediğim Murat İlkan performans
grubu çıktı. Eski Pentagram üyesi Murat İlkan, yanında Şebnem Ferah band’in
kendi hayran kitlesi olan gitaristi Metin-Metoboy-Türkcan, kemanda Melisa
Uzunarslan ve bas gitarda Alper İlkan ilk olarak 1993 yılında birlikte
kurdukları Akustik projeyi Açık Sahne’de hayata geçirdiler, Metallica’dan
girdiler, Pentagram’dan çıktılar, Murat İlkan şarkılarını es geçmediler ve
senfonik düzenlemelerle ve performanslarla şu an düşününce bile tüylerimi diken
diken eden enfes bir performans gösterdiler. Senfonik rock son zamanlarda çok
ilgimi çeken bir tür. Şebnem ferah bunu 2007 yılında bir konserle örneklemişti.
O zamandan beri işte tam sevdiğim bir müzik türü buldum dediğim bir tür oldu. Zaten
keman/yaylı geçişleri olan akustik gitar performansları kalp bendir :). Ortamı
resmen büyülü bir atmosfere çevirdi dörtlü. Murat İlkan’ın vokali,
sürükleyicilik, akıcılık, dinlenirlik her şey on numaraydı. Konserlerine tam
gaz devam ediyorlar, mutlaka biletix’ten veya facebook sayfalarından öğrenip
gidin derim.
Bu müzik şöleninin arkasından yeni isimlerden Selin Sümbültepe isimli çıtıpıtı bir
solist çıktı. 2015 yılında Renk Vermez Sana ve Çocukluğuma teklilerini çıkaran
Sümbültepe, duru sesi ve caz tonlarında müzik tarzıyla gecenin renklerinden
oldu. Dinlendirici vir ses tonu vardı, ama sürükleyici bulmadım, ateşleyici bir
şey yoktu, halbuki ne kadar da tatlı duruyor sahnede. Sesi pürüzsüz ve caz
tınıları severleri memnun edecek bir solist. Zaten sık sık konserleri oluyormuş
ve şimdiden sosyal ağlarda hatrı sayılır bir popülerliği yakalamış durumda. Daha
sonra sahneye davet ettiği Aslı Demirer’le
birlikte sahne canlandı biraz. Aslı Demirer önce Güneşin Kızları dizisinde
dinlediğimiz Binsem Gitsem ile moda soktu, daha bu sene çıkardığı teklisi Saat 12’yi
seslendirdi. Polifonik olarak grupça seslendirdikleri şarkıyı sevdim. Daha
sonra Gökhan Türkmen’le düet yaptığı
Korkak ile giderayak iyi ce toparlandılar, tam alıştılar ve bizi de müziklerine
alıştırdılar derken sahneden inmek zorunda kaldılar. Bir iki şarkı daha
söyleselerdi daha da açılacaklardı. Gökhan Türkmen Aslı Demirer ile düetinin
ardından 2015 yılında çıkardığı Yoluna Taş Koydum teklisini seslendirdi v gayet
güzel bir reaksiyon aldı. Bu şarkıyı Kemal Doğulu söylüyor sanıyodum, meğer
Gökhan Türkmenmiş, bunu da öğrenmiş oldum.
Arkasından gene rock sularına daldık ve rock müziğin en üst
düzey isimlerinden Ogün Sanlısoy
ortamı coşturmaya geldi. Çal’la başladı, Avunmak Zor’a girdi, oradan Anma
Arkadaş diyerek hep birlikte eski sevgiliye çemkirdik. Adrenalinli bir adam
Ogün Sanlısoy ve sahnede seyirciye samimiyetini geçiren insanlardan, birkaç
kere izledim Ogün Sanlısoy’u, o klasik seyirci şarkıcı duvarı olmaz Ogün’de,
arkadaşlar der, yer yer konuşur, hatta şimdi ne çalalım diye seyirciyi de
sahneye dahil eder. Bu yüzden haklı bir sıkı hayran kitlesi vardır. Sahnesi de
iyi. Gürültülü müzikte de, akustik de dinletir kendini. Etkileşimi iyidir. Açık
Sahne de bir istisna olmadı bu anlamda. Benim de aralarında bulunduğum seyircilerin
bağıra çağıra eşlik etmesi boşuna değil.
Gece tür değiştirdi ve rap müzik şarkıcısı Sansar Salvo sahneye çıktığında
salondaki rap dinleyicileri de kendilerini göstermeye başladı. Rap müzik benim
tarzım değil hiç ama güzel bir rap performansı izlemek her zaman keyiflidir. Bu
anlamda en beğendiğim isim Ceza, ki geçen Açık Sahne’nin yıldızı olmuştu
performansıyla. Sansar Salvo bu anlamda pek hitap etmedi bana. Şarkılarında
neden bahsettiğini anlayamıyorum. Gene de benim ağzını takip edemediğim
şarkıları tek bir sektirme olmadan söyleyen sıkı takipçilerini memnun eden bir
performans gösterdi.
Arkasından rock’ın çılgın kadınlarından, benim de bütün gece
izlemeyi beklediği Pamela, çılgın
lakabını veren bir performansla Muhabbet Bağı’na girdi, önce ağır tonlarda
yavaş yavaş söylediği şarkının ikinci yarısından itibaren bizi baş döndürücü
bir performansla fırtınaya tuttu. Kah kendini yerlerden yerlere attı, kah
seyircilerle muhabbet etti, kah seksi performanslarla hepimize vaaauuv dedirtti
ve Muhabbet Bağı ile birlikte söylediği İstanbul ve Ayrılamayız Biz ile gecenin
en coşan ve coşturan şarkıcısı oldu.
Gece sona yaklaşırken, benim bütün gece çıkmasını
beklediğim, sesini şarkılarını çok sevdiğim Çiğdem Erken sürprizler yaşatan performanslarıyla sahneye geldi.
Gece artık bitmeye yakın olduğu için ve insanlar teker teker gitmeye yol
almışken, daha rahattık ve Çiğdem Erken ikisi solo ikisi sürpriz isimlerle
olmak üzere 4 şarkı seslendirdi. Önce çakmak takıntısından bahsedip Çakmak
şarkısını seslendirdi, sonra gecenin ilk sürprizi olarak oyuncu Sevinç Erbulak’ı sahneye çağırdı ve
Erbulak tüm sıcaklığı, tatlılığı ve sevimliliğiyle Çiğdem Erken’e Çakmak gibi
şarkısında eşlik etti. Artık biz bize kalmış gibiydik, Sevinç Erbulak’ın
ardından bir diğer sevdiğim oyuncu Özge Borak sahneye çıktı. Onu sahnede görmek
çok mutlu etti. Ajda klasiği Düşünme Hiç şarkısında çok güzel bir performans
gösterdi. O gece buna tanık olmak çok güzeldi. Derken konseri beraber izlediğimiz
ve muhabbet ettiğim kişinin Özge Fışkın olduğunu anlamamla sevincim arttı. Özge
Fışkın da çok iyi seslerden ama günümüz müzik piyasası içinde yeterince kıymet
verilmediğini düşündüğüm değerli bir ses. Çiğdem Erken de fark etti Özge Fışkın’ı
seyircilerin arasında ve onunla sürpriz bir Dünyayı Durduran Şarkı düeti yaptı.
Sonra Sevinç, Özge B ve Özge F beraber şarkı söyledi.
Gecenin son performansı geldiğinde ben de kapıya
yönelmiştim, Tolga Abi’nin “Olm, nereye Nuri Harun Ateş’i de izle’ demesiyle
geri döndüm ve ne kadar isabetli olduğunu Nuri
Harun Ateş’i izleyince anladım. Bütün gecenin en güzel noktası ve gecenin
en güzel keşfi Nuri Harun Ateş oldu. Kontrtenor olan Nuri Harun Ateş, operamsı
etnik şarkılarıyla geceyi büyüledi resmen. Benim için gecenin en iyi
performansçısı ve yıldızı oldu. Cem Adrian’ın dinlenebilir olanı, artısı sıcak
ve samimi olması. Bizi kostümü, şarkıları, havası, mütevaziliğiyle ağzımı
hayranlıkla açık bırakarak iki şarkı söyledi. Keşke sona kalmasaymış, salonda
çok fazla insan kalmamıştı o çıktığında. Ama benim için böyle bir performansa
tanık olmak gerçekten mutluluk verici bir keşif oldu. Tolga abi iyi ki izlememi
söylemiş.
21.30’da başlayan gece, böylece saat 03.00 gibi sona erdi.
Müziğin her türünden en iyi örnekleri ve sanatçıları dinlediğimiz festivalde sürpriz
izleyicileri de vardı. Şebnem Ferah, Aylin Aslım ve Murat İlkan bir masaya
oturmuşlar programı izliyor, muhabbet ediyorlardı. Onları izlerken gözümün
önüne gene yaşayamadığım Kemancı dönemleri geldi, zira o masadakiler benim için
Zeytin, Volvox ve Pentagram masasıydı. Velakin bunu onlara söylediğimde keyifle
güldüler. Keyifli o dostları birlikte görmek.
Bu festival seneye de tam gaz devam edecek, ben de orada
olup sizlere izlenimlerimi anlatacağım. Dilerim bir nebze olsun orda
hissettirebilmişimdir. Yılın son yazısı böyle biterken, hepinize müzikli,
sağlıklı, mutlu yıllar dilerim, yeni yıl size gönlünüzden geçenleri getiren bir
yıl olsun… Mutlu yıllar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder