Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Eylül 2014 Salı

BİR TATİLİN ARDINDAN... 3. GÜN BODRUM (14.08.2014)

BODRUM... BODRUM...
Feribotta Yaşar’ın grubu Öner, Buğra, Barış, Mehmet, Okay, Ender ve Oğuz ile kahkahalı, muhabbetli, kahveli filan, suratımıza çarpmakla kalmayıp resmen dayak atan rüzgarın sersemlettiği iki saat on beş dakikalık feribot yolculuğunun akabinde Bodrum’a vardık.
Akşama görüşmek üzere vedalaşarak yollarımıza gittik. Benim günü değerlendirmeden önce yapacak iki önemli işim vardı, biri kalma sorununu halletmek (zira Datça gibi şezlongta kalınacak bir durum yoktu) ikincisi ertesi gün için Altınoluk bileti almak, (Datça deneyiminin öğrettiği üzere, işimi garantiye almak zorundaydım). Sırtımda on kilo çantayla ve önceki geldiğimde kaldığım pansiyonların yerini bulamadığım için aynı yolları bir aşağı bir yukarı tekrar tekrar yürürken buharlaşıcaktım nerdeyse. Neyse otogara ulaştım, Altınoluk sadece
Yaşar'ın her biri birbirinden yağız ekibi...
iki firmada ve bana uyan sadece iki saatte vardı, biri on buçuk biri on iki buçuk. Bu ayrıntıları neden anlattığımı ileride anlayacaksınız. Benim üzerinize afiyet üç günlük Yaşar-Leman Sam turnesinin akabinde Altınoluk’ta alınmış bir Anadolu Ateşi biletim vardı ve iyimser tahminim on buçukta binersem –yazıhanenin de söylediği üzere- yedi saat sonra Altınoluk’ta olacaktım, böylece hem dinlenmeye hem de belki denize girmeye vaktim olacaktı. Nerdeee… Başıma gelecekleri bilmediğim için on buçuk biletini aldım ve içim rahat pansiyon aramaya koyuldum. Nice arayıştan sonra, ucuz tek kişilik bir oda buldum, tuvaleti banyosu dışardaydı ve özellikle tuvalet girilecek gibi değildi ama olsun, maksat birkaç saat kalmaktı. Pansiyona yerleştim ve üzerine afiyet günlerin yorgunluğu, bir iki saat uyuyakalmışım.

Uyandım ve Bodrum’da her zaman gidip denize girdiğim Moonlight kafeye doğru yola çıktım. Orayı birkaç sene önce keşfetmiştim. Barlar sokağında, böyle denizin kenarında
masalar var, biranızdan bir yudum alıp hoop kendinizi denize atabiliyorsunuz, seviyorum orayı, gidip orada birkaç saat deniz-bira-patates keyfi yaptım yeniden üzerinize afiyet. Sonra konserden önce adet yerini bulsun diye çarşısına gidip sahaf aradım. Bir keresinde böyle aranırken bir fuara denk gelmiştim ve dibim düşmüştü, her tarafta CDler vardı, ben de Buz Devri’ndeki sincabın o fındığa erişmesi gibi CDler arasında kaybolmuştum, lakin o zaman çok param yoktu ve birçoğunu alamadan bırakmıştım. Bu defa öyle olmadı, çünkü bu sefer de fuarı bulamadım. Bu sefer de param vardı, fuar yoktu! Hay bin kunduz, deyip pansiyona döndüm, akşam için hazırlanmaya. Bu arada çarşıda dolanırken bir yerde gördüğüm, daha sonra alırım deyip almadığım şortun bulunduğu mağazanın, pansiyona geri dönerken de acaba nerdeydi diye düşünürken birden sokağına çıkıp denk gelmem evrenin bana bir başka hediyesi oldu. Gerçi benim bedenimden çok fazla yoktu ama şortu aldım, usta –ve çakal- satıcı tarafından önerilen bir şortu daha aldım.

İşte ben böyle bir hal içindeydim :)
Neyse duş muş, kıyafet seçimi derken (bu arada konserlere giderkenki kıyafetlerimi özenle seçtiğimi belirteyim, üç konserde üç farklı kıyafet giydim ama hepsinin ortak paydası tişörtlerin müzikle bağlantılı olmasıydı, fotolarda dikkat edersiniz belki), Antalya’dan Bodrum’a konsere gelen arkadaşım Tuğba’nın mesajını gördüm. Denk geldi tam çıkmaya hazırlanırken. Yarım saat sonra kale kapısında buluştuk, fotolarımızı çekindik, muhabbetimizi ettik ve konseri beklemeye başladık. (Bu yazı da çok yakında burada olacak).

Sizlere şöyle diyeyim sayın okuyucu, konserin sonrası en az konser kadar efsane oldu benim için. Zira konser çıkışı Yaşar dışında tüm ekip Bodrum’un efsane mekanlarından Mavi’de Bora Uzer’i dinlemeye gitti ve bendenizi de davet ettiler sağ olsunlar. Cümbür cemaat gittik Bodrum sokaklarında güle oynaya. Düşünün ortamı sayın seyirciler, bir yanımda Sibel Tüzün, bir yanımda Leman Sam, bir yanımda Kaan Öztürk, bir yanımda Mehmet Çelik, Leman Sam orkestrası, Yaşar orkestrası tam takım… Benim için rüyanın gerçek olmasıydı bu. Dörde kadar filan kaldık, bana kalsa daha da kalırdım ama ertesi gün zombi gibi olmamak için mecburen ordan ayrıldım, başka bir yerde gecenin cilası son bir bira daha içip pansiyona döndüm, yatağa yattığım anda, böyle bir gece yaşattığı için Allah’a şükrediyordum.


Hiç yorum yok: