Yaz mevsimin nihayet Ekim
ortasında dönüp, yerini sonbahara bıraktığı bugünlerde, bir süredir bekletmekte
olduğum yazımı artık yayınlamanın vaktidir deyip, size güzel bir sonbahar
gününde, sonbaharda dinlenebilecek şarkılardan bir liste yaptım sevgili
postdaş. Bu şarkılar benim her sonbaharda başucu şarkılarım oldular ve kimi
zaman yanında bir fincan kahve kimi zaman bir kadeh şarapla eşlik ettiler
yalnızlığımda ya da dost sohbetlerinde… Tavsiyem bu yazıdaki şarkıları
dinlerken bir fincan kahve almanız.
1) Listemin
ilk sırasında, ilk kez duyduğum 1990 yılından beri vurgunu olduğum canım Zerrin Özer’in içime işleyen sesi ile HER SONBAHAR var. 1980 yılında
çıkardığı hit fabrikası "Sevgiler" albümünün (ki Zerrin hiti “O Yaz”da bu
albümdedir) en sağlam şarkılarından olan Her Sonbahar bir Bora Ayanoğlu başyapıtı. Bu şarkıyı ilk kez dinlediğim programda (“Zerrin Özer ile Grafik”),
Zerrin Özer programda bu şarkının o sıralarda eniştesinin vefatına denk
geldiğini ve bu yüzden stüdyoda sözleri okurken bir hayli duygulanarak ve
ağlayarak okuduğunu anlatmıştı. Zerrin bu şarkının A ve B kısmını o kadar naif
ve kırılgan bir sesle söyler ki her seferinde, üzerinden yıllar geçmiş olmasına ve şarkıyı binlerce kere dinlemiş olmama rağmen hala boğazımı düğümler bu şarkı. Nakaratta ise gümbür gümbür sesiyle
yıkar geçer. Bora Ayanoğlu'nu ise anmadan geçmemeli. O büyük ustanın kalemi mükemmel bir sesle ancak böyle mükemmel bir kombinasyonla buluşabilirdi. İYİ Kİ ZERRİN VAR dedirtir. Bu şarkı, bu hayattan göçüp gitmiş
sevdiklerimize de bir veda, bir avunmadır. Canım Zerrin’imin sesine ruhuna
sağlık. Allah’ım uzun, sağlıklı ömürler versin…
Hayatımdaki o son yaprak da düşerken yere,
İnan yaşıyorum hala gözlerinin renginde,
Bir ayrılık rüzgarı eserken kalbime,
Biliyorum bir vedadır bana şu yağan yağmur
Sussun saçıma esen delice rüzgar sussun,
Düşmesin sararan şu yapraklar bir bir
Sarıl boynuma inerken sensiz geceler,
Öpecek dudağımdan yine yalnızlık benim
Havada yağmur, gözlerde yaşlar
Olmasa, esmese rüzgar
Düşecek senden, düşecek benden
Her sonbahar bir yaprak
Uyutacak göğsünde beni sensiz geceler,
Kulağımda bir ninni ismini heceler,
Gülüp ağladığımızo sabahlar olmayacak
Bir anı kalacak ayrılık şimdi
Havada yağmur, gözlerde yaşlar…
2) YAŞAR – YAPRAĞIN KADERİ: Hep derim ki, sonbahar sanatçısı dendiğinde akla
gelen ilk sanatçı Yaşar. Her ne kadar yaz mevsimini dilinden düşürmese de, ben
hep Yaşar’ı sonbahar sanatçısı olarak adlandırırım. Belki şarkılarında
anlattığı duyguları sonbahara yakıştırdığımdan, belki de sonbaharda çıkan
albümlerinin en gerçek Yaşar albümleri olmasından kaynaklı, bilmiyorum ama
Yaşar benim için sonbahar mevsimini ifade eder. Güzel bir hüzün ve melankoli
hissettirir, sonbaharda Yaşar dinlemek, bu nedenle listemde benim için çok özel
olan bu şarkının olması gerekiyordu. Bu şarkı, Yaşar’ın 2001 yılında çıkardığı
Masal albümünün üçüncü şarkısı. Albümde 10. yıl marşımdır yazar. Çok sahicidir,
vurucudur, biten bir aşkın ardından kalan tarafın artık bitişi kabullenişi ve
isyanı vardır şarkıda. Bu şarkıya klip çekilmemesini çok anlamlı buluyorum,
zira bu şarkıyı dinlerken ben kafamda binlerce klip çekiyorum, gerçek bir klibi
asla aratmayacak ya da o büyüyü gerçek klipte bulamayacağımı düşündüğüm. Bu
şarkıyı benim için çok özel yapan unsurlardan biriyse, geçen mayıs ayında
kaybettiğim manevi kardeşim Osman Büger’in şarkısı olması. Bu şarkı bizim
çevremizde Bu şarkıyı bu kadar sene ayrılık şarkısı olarak dinledikten
sonra,Osman’ın vefatıyla bu şarkı Osman’la ayrıldığımız ve kavuştuğumuz şarkı
oldu bizim için.
Ağlayan gözlerinden ben mi damlıyorum
Süzülüp akan yoksa ben miyim
Belki çok sonbaharlı bir özlem bu
Yaprağın kaderi düşmekmiş
Gözbebeklerinden martılar uçuyor
İçinde beyaz bir hüzün uluyor
Vazgeçmek elimde değil gerisi boş
Yaprağın kaderi düşmekmiş
Bir damla gözyaşın
Karışsa sularıma
Beyaz eder
Her zaman böyle bitimsiz ol
Kimi zamanda öyle hüzünlü
Hoşçakal diyor gözler ahh
Yaprağım düştün mü
3) DENİZ SEKİ – BU ŞEHRE SONBAHAR GELDİ: 2005 yılındaki enfes Aşk Denizi albümünün en sıkı
slovlarından ve mevsime en uygun şarkı denildiğinde akla ilk gelen şarkılardan.
Bu şarkı Deniz Seki’nin yormayan, sade, naif yorumuyla birleşince komple bir
yalnızlık ve melankoli havası veriyor ya, o duyguyu seviyorum Deniz Seki’nin
çoğu şarkısında duyduğum gibi. Deniz Seki yaşadıklarını ve gözlemlediklerini
şarkılarda en iyi ifade eden kişilerin başında geliyor, bu şarkıda Deniz’in bu
şarkıları hangi duygularla yazdığının empatisini kurabiliyorum. Sanırım bu
yüzden seviyorum Deniz Seki şarkılarını, empati kurabiliyorum sözlere bakınca,
ve bunu yapınca da kendim hissetmiş gibi oluyorum, daha çok etkiliyor. Neyse
fazla laf kalabalığı yapmadan bırakalım kendimizi Deniz Seki’nin kulak okşayıcı
sesine…
Galiba içim buruk
Hüzün dolu saatler
Ben biraz donuk
Tarif de edemiyorum aşkı size
Bu bana tanrıdan bir ceza
Sorma sorma
Elimde değil ki
Çare yok aşkta
Bu şehre sonbahar geldi
Ben ve yapraklar
Konuşmasam bile beni anlar
Bütün ağaçlar
Süzüldü içimde
Saklı kalan yıllar
Bir tek ama bir tek
Sen oradasın
4) SEZEN AKSU – SONBAHAR: Bu kadar slovdan sonra, biraz hareketlenmenin
vaktidir sayın postdaş, zira zaten ağlanacak çok şey varken, bari burada biraz
soluklanalım değil mi? 1986 çıkışlı GİT albümünün orta tempo ile hareketli
arası bu şarkısının sözleri Aysel Gürel’e Müzik ve Düzenlemesi Onno Tunç’a ait.
Bu şarkıda, artık büyümekte ve gerçekte olan biteni ve o olan bitenin hiç de
toz pembe olmadığının farkına varmaya başlayan bir kişinin hissettikleri
vardır. Şarkıdaki kişi hayallere dalıp çocukluğuna uzanmakta, o zamanın saflık
ve temizliğinin “en sonbahar” olduğunu dile getirerek bun fark etmenin
üzüntüsünü taşır şarkıda. Zira eskiden “bir varmış bir yokmuş diye başlardı
bütün masallar” oysa şimdi “o masum ve daha bozulmamış rüyalar” yoktur. “O
çiçekten yılları en sonbahardır” Şarkı bir daha tekrara girmeden, başlar ve
biter, hala başucu şarkılarımdandır, adeta bir öykü kitabı okudukça okuyasım
gelir benim de…
Alır gider beni sarı rüzgarlarıyla sonbahar
Gelir anılardan bir davet, çocukluğum canlanır
Bir varmış bir yokmuş diye başlardı bütün masallar
Hani nerde o masum ve daha bozulmamış rüyalar
Sedef sedef olur açardı nilüferler
Ve kanatları tülden fildişi kelebekler
Bir martı misali tek başıma uçardım
Hani nerde üstünde uçtuğum mor denizler
Sevgiden saygıdan bir altın kafes ördüm
İnançlarım kilit kilit oldu üstüme
Aşıp bedenimi bendeki beni gördüm
Hani nerde uğrunda azaldığım değerler
Ellerim soğuk şimdi, üşüyor dudaklarım
Göğsüme düştü başım, o çiçekten yıllarım
En sonbaharmış...
5) CANDAN ERÇETİN – ONLAR YANLIŞ BİLİYOR: Candan Erçetin’in 1997 tarihli 2. albümü Çapkın’da
yer alan şarkının sözleri Sinan kod adlı söz yazarına, müziği Candan Erçetin’e
ait. Bu şarkıda bir ayrılık sonrası şarkıdaki karakterin kendine eleştirisi
var. Bu kişi belki destek olmak için belki de ayrılığa karşı tarafın neden
olduğunu düşündükleri için şarkıdaki kişiyi avutmaya çalışıyorlar, ancak
şarkıdaki kişi ne yaptığının farkında –bunu şarkıda açıkça belirtmiyor- ve
bunun suçluluğunu yaşıyor. Candan Erçetin’in şarkılarını güzel yorumunu ise
yorucu bulurum. Sesi çok güzel ve kusursuzdur, ama dinlerken yorar insanı, en
azından beni. Ama bu şarkı Candan’ın çok bağırmadığında daha güzel söylediğini
kanıtlar. Bu şarkının klibindeki işaret dili ayrı bir anlamlıdır. Daha önce
kimsenin aklına gelmemiş, kliplerde işitme engelliler için böyle bir hoşluk
yapılması. Çok etkilemişti beni, hatta zaman zaman bu şarkı bir yerde
çaldığında o kısımda o işaret dilini yapmaya çalışırım.
Puslu soğuk hava
Dökülen yapraklar
En sevdiğim mevsimdi
Sarı sonbahar, artık değil
Kalbimde hüzün
Aynada üzgün yüzüm
Beni tanıyanlar
Buna birisi sebep diyor, susuyorum
Yaptığım bir çok şeyin
Hiçbir amacı yok
Fotoğraflar çekmecede
Anılarım direniyor
Arkadaşlar nefretle
Buna o sebep diyor
Bir ben gerçeği biliyorum
Ve gizlice ağlıyorum
Onlar yanlış biliyor
Kimsenin suçu değil bu
Onun suçu değil bu
Kader oyunu değil bu
Bu benim suçum
6) TEOMAN – İSTANBUL’DA SONBAHAR: Teoman’ın nevi şahsına münhasır şarkılarından biri. Diskografisindeki
en sade ve sadece yorumunu dinleyebildiğimiz şarkılarından biri. Teoman genelde
isyankar ve bağırmayı seven bir şarkıcı iken, bu şarkıyı olgunluk çağına girmiş
bir yorumla söyler. Şarkının böyle usul usul söylenmesi çok etkiler beni.
İstanbul ve yalnızlığı anlatır bir adamın gözünden. 2001 çıkışlı Gönülçelen
albümünde yer alan şarkı, direkt Sonbahar şarkısıdır. Teoman şarkılarının başka
şarkıcılarca seslendirildiği 2007 çıkışlı “Söz-Müzik Teoman” albümünde Nil
Karaibrahimgil de şarkıya enfes bir yorum katmıştı.
Mevsim rüzgarları ne zaman eserse
O zaman hatırlarım
Çocukluk rüyalarım
Şeytan uçurtmalarım
Öper beni annem yanaklarımdan
Güzel bir rüyada
Sanki sevdiklerim hayattalarken hala
Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız Kulesi ve Adalar
Ah burda olsan çok güzel hala
İstanbul'da sonbahar
Her zaman kolay değil
Sevmeden sevişmek
Tanımak bir vücudu yavaşça öğrenmek
Alışmak ve kaybetmek
İstanbul bugün yorgun
Üzgün ve yaşlanmış
Biraz kilo almış
Ağlamış yine, rimelleri akıyor
Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız kulesi ve adalar
Ah burda olsan çok güzel hala
İstanbul'da sonbahar
7) BURAK KUT – SONBAHAR: Burak Kut’un başarısız albüm denemelerinden sonra
tabiri caizse fırtına gibi dönüş yaptığı enfes şarkı. Hatta dizi müziği olarak
da kullanılmış ve iki farklı klip çekilmişti. 2007 tarihli Komple albümünde yer
alan şarkı, 90’lardaki Burak’ı hatırlatması bakımından önemliydi. Hatırlattı
da, ama gerisi gene gelmedi. Bunda değişen müzik şartları ve dinleyici
kitlesinin yanı sıra Burak Kut’u gerek yanlış şarkı seçimleri gerekse geri
planda kalmış olması tercih etmesi söz konusu olabilir. Neyse Burak Kut iyi
sestir ancak bu işte kalıcı olmak için iyi sesin yanında azıcık hırs, iyi şarkı
seçebilme kapasitesi ve kendini iyi sunabilme/pazarlayabilme becerisi yatar. Burak
Kut bu saatten sonra ancak kendi düzeninde bir denge tutturur, zira 90’lardaki
popülaritesini yakalaması çok zor. Bu şarkı klasik bir ayrılık şarkısı,
sonbahar mevsimini biten bir aşkla ilişkilendiriyor. Üyük ilişkiler yaşarız,
hiç bitmeyecek sanırız, ama hayatın ailesi içinde ayrılık hep pusuda bekler.
Bir aşk hikayesi temelinde hayata dair göndermeler ve bir kabulleniş var.
Sonbaharı bu belki de aşkın
Alışmak çok zor, ah bu yalnızlık
Yalana döndü, kurtulamadık
Farkında olmadan sana alıştım
Sen başka yerde ben başka yerde
Soluyoruz vay aman
Başka dünyada başka rüyada
Yaşıyoruz o zaman
Hayatın kendisi bu
Her şey varmış içinde
Yollar ayrılıyormuş
Deli gibi sevsen bile...
8) KAYAHAN – VE SENİN SEVGİN: Kayahan’ın önce 1981 yılında plağa okuduğu daha sonra
İskender-the Muhteşem-Paydaş’ın yeni düzenlemesi ile 1992 çıkışlı şahane albümü
Odalarda Işıksızım’da seslendirdiği, pek gündeme gelmemiş bu şarkısı, giden
sevgiliyi bekleyen bir kişinin umutlu bekleyişini anlatıyor. Mevsim dönüp
güneşli günler giderken, şarkıdaki kişinin de güneşi batıyor içinde ve içsel
bir sonbahara giriyor. Güneşin ışıkları ısıtmıyor artık, dışarıda sonbahar,
gönlünde sonbahar, göçüyor kuşlar, göçüyor kuşlar… Kayahan’ın en samimi, en
sahici şarkılarındandır. Belki o zaman gerçekten hissettiği şeyleri yazdığı
için. Özellikle 2000’li yıllardaki sıfır samimiyet Kayahan şarkılarını görünce,
bu şarkıları yazan Kayahan başka bir evrenden gelen Kayahan mıydı diye
düşünmeden edemiyorum. Bu şarkıyı yazan kişi ile atıyorum Gönül Sayfam gibi bayığın
bayığı bir şarkıyı yazan aynı kişi olamaz… Velakin Kayahan 2000’li
yıllarda ilk güler yüzlü, sevimli,
babacan şarkıcı imajını yerle bir tabiri caizse, ama bu yeni samimiyetsiz ve ne
oldum delisi adamı kimse sevmedi. Ben gene 90’lardaki Kayahanlardayım ve
sonbahar geldiğinde bu şarkı benim başucu şarkılarım arasındadır. Çok etkiler
beni….
Bir geçen yazın sonrası
Sonbahar sancısı
Nartanem
İçimde bitmeyen aşkların
Yarım kalan şarkısı
Nartanem
Güneşin ışıkları ısıtmıyor artık
Geceler hergün daha uzuyor
Nartanem
Dışarda sonbahar
Gönlümde sonbahar
Göçüyor kuşlar
Yanar ateşler dağlarda
Nartanem
Ve senin sevgin gönlümde
La la la..
Bir geçen yazın sonrası
Sonbahar sancısı
Nartanem
Dışarda sararan yaprakları
Kovalıyor rüzgarlar
Nartanem
Ne zaman ne zaman
Geleceksin sen
Ne zaman kavuşmak sana
Nartanem
Dışarda sonbahar gönlümde sonbahar
Ne zaman ne zaman
Ne zaman ne zaman
Yanar ateşler dağlarda
Nartanem
Ve senin sevgin gönlümde
Yanar ateşler
Ve senin sevgin gönlümde
La la la....
9) ZEYNEP ALASYA – SONBAHAR: 2008 yılındaki en ses getiren ancak ömrü fazla uzun
olamamış dizilerden Bahar Dalları’nın müziği olan bu şarkının sözleri Gökhan
Zincir’e, müziği: Alp Yenier’e ait. Zeynep Alasya benim için özel seslerdendir.
Okan Bayülgen’in programında ilk kez Suskun parçasını dinlemiş ve 2000’li
yıllarda nihayet dinleyebileceğim sesi bulduğum için sevinmiştim. Bu şarkıyı
aslında keşfetmem geç oldu, zira bahsi geçen diziyi izlemedim, pek fazla da
etrafta duymadım açıkçası. Sonra Zeynep Alasya ile tanışınca, “ne yapmış ne
etmiş” çalışmalarım sonucu keşfettim (eh iyi müzik her zaman keşfedilir lafım
doğrulanmış oldu sayın postdaş, zira iyi müzik –o anda parlamasa bile sırasını
bekler ve bir anda kulaklarımıza dolarak gündeme gelir, 90’lı yılların
şarkılarının 2000’lerde değer kazanması bunu gösteriyor) Neyse parantezi
kapatıp Zeynep Alasya’ya odaklanalım. Sanatçı bir babanın kızı olarak sanatın
bir dalında başarı kazanması şaşırtıcı değil, bunun üzerine bir de güzel ses ve
muhteşem bir vokal tarzı, Zeynep Alasya’yı benim için çöldeki vaha yapıyor. Seviyorum
Zeynep Alasya’nın usul usul söyleyişini, kulağıma okşayıcı gelen ses rengini ve
albüm/şarkı bittikten sonra yorulmak yerine dinlenmiş hissetmeyi. (Belki de
yaşlandım sevgili postdaş, dandandan müziklere artık bi yere kadar
katlanıyorum.) Bu yüzden Zeynep Alasya bu liste dahil benim her listemde olacak…
sonbahardayım, kalanımla yıkıntılar arasındayım
gidiyorum yüreğimden uzağa, her adımda yalnızlığım
inceliğim yok senden sonra azım
yürürüm umudum yol olur gölgeme
yürürüm bir bağ sevda ekip düşüme
yürürüm yarınım yol olur geceme
yürürüm salkım salkım hasret bir damla sitem cebimde
yağmur kokan gözlerimde baharı saklar
sabah buğusu ellerimi güneşe sürer, yürürüm
sonbahardayım, kalanımla yıkıntılar arasındayım
gidiyorum yüreğimden uzağa, her adımda yalnızlığım
inceliğim yok, ardında ıssızım
yürürüm bugünüm yol olur dünüme
yürürüm bir tutam hüzün sinip yüzüme
yürürüm nefesim yol olur düşüme
yürürüm salkım salkım hasret bir damla sitem cebimde
kış yorgunu ıslığımla denizi öper
yetmez kadere canım kendimden kaçar, yürürüm
10) YILDIRIM GÜRSES – SONBAHAR RÜZGARLARI: Bu şarkıyı tabiri caizse didiklemeyen kalmadı, Ajda’sından
Teoman’ına, Gönül Yazar’ına bir dolu insan söyledi, filmlerde söylendi,
söylemeyen/sevmeyen dövüldü (mecaz olarak tabi ki). Artık suyunun suyunun suyu
çıkarılana kadar söylendi. Ama nedense bu şarkı benim için güncelliğini korur,
özellikle sahibi olan Yıldırım Gürses’ten. Yıldırım Gürses, samimi duyguları,
çok etkili bir vokal tonuyla aktarır. Bu yüzden onun duygu aktarma ve
samimiyetine erişemeyen kişilerde sakil durur şarkıları. Ayrıca zordur bu
şarkıları söylemek, çünkü çok tizlere çıkar şarkılar. Bu listede sahibinin
sesinden yer alması bu yüzden. Söylenmiş olmak için söylenmemeli bu şarkılar. Her
sonbahar gelişinde, sarı sarı yapraklarla, kuru dallar arasında sen gelirsin
aklıma diyen bir insan sevilmez de ne yapılır?
Düşen bir yaprak görürsen
Beni hatırla demiştin
Biliyorsun seni ben
Sonbaharda sevmiştim
Her sonbahar gelişinde
Sarı sarı yapraklarla
Kuru dallar arasında
Sen gelirsin aklıma
Rüzgarla düşen yapraklar
Daima senin hayalin
Yine bir sonbaharda
Geleceksin sen bana
Her sonbahar gelişinde
Sarı sarı yapraklarla
Kuru dallar arasında
Sen gelirsin aklıma
Bu yazının sonbahar kısmına
son verirken, ikinci kısmı olan YAĞMURLU ŞARKILARDA görüşmek üzere, sakın
bizden ayrılmayın efenim… :)
YAŞAR bir röportajında demişti ki, “şarkı yaptığım
kadınların hepsi şarkıların kendilerine yapıldığını sanıyorlar ama orda aslında
ben varım ve bu şarkıların küçük bir kısmı kadınları anlatırken aslında büyük
kısmı beni anlatıyor.” Bunu klipleri izleyip aklımda şimşekler çaktığında daha
iyi anladım. Gerçekten de YAŞAR orda kendini sonuna kadar açıyor, tabi
anlayana…
NOT: Bu düşünceler çeşitli zamanlarda aklıma doluşup
kalemimden dökülmüşlerdi. Dolayısıyla hiçbir müdahale veya düzenleme yapmadan
aklıma gelen notlar şeklinde yazdım. Belki siz bambaşka şeyler gördünüz veya
göreceksiniz kliplerde ama ben bunları görüp sizlerle paylaşmak istedim. Aşağıdaki
yorumlar tamamen benim kendi yorumlamam, klipleri izlediğimde bende çağrıştırdıkları
ve bunlar Özbekhan’la muhabbetlerimiz sırasında spontane olarak ortaya çıktı.
HATIRLA ve KAYIKÇI klibi hakkındaki yorumum ise uyurken aklıma geldi. Burada
öznelere dokunmadım ve sanki dışardan bir kişi bakmanızı istedim. Sanki
muhabbet etmişiz gibi. Bu yüzden düzenli cümleler halinde değil, kısa notlar
halinde, aklıma geldiği kadarını yazdım. Tek müdahalem yazım kontrolü yapmak
oldu. Marifet iltifata tabidir, der ya Yaşar, üzerinde düşündürecek şarkıları
için Yaşar’a ve Yaşar’dan öte ona bu şarkıları yazdıran duygulara çok teşekkür
ederim.
DİVANE
Bu klip YAŞAR’ı anlamak için o kadar çok ipucu
veriyor ki, YAŞAR’ın klip senaryosunu kendisinin yazdığını bile düşündürdü
bana… Divane klibi zaten anlamlıydı, daha bir anlamlı geldi bana
O kadar çok şey var ki o klipte
mesela
YAŞAR sevgiliye mektuplar yazıyor
ama o sevgili çoktan o evi terk etmiş
O terkedilmiş ev
Sevgilinin kalbi
ve YAŞAR bir gelip bakıyor ki ev bomboş, terkedilmiş,
Yani artık o kızın kalbinde değil…
ve dikkat edersen
YAŞAR arkadaşlarıyla
bir viranede gitarını çalıp feryat ediyor,
şarkının en haykırdığı yerlerini (ay aman, yar sana söylemeliyim, içimde
tutamam yar)
o viranede söylüyor
o virane de YAŞAR'ın iç dünyasını temsil ediyor
olabilir, kopan fırtınalar var o viranede
bak şuraya yazıyorum
YAŞAR kesin bu senaryoyu okuduğunda
“tam aklımdaki gibi tam hissettiğim şeyler” demiştir
kesin
hatta senaryoya katkısı bile olmuştur
ayrıca
orda bir kız geliyor
böyle beyaz
elbiseler içinde
bir hayal
yani bulmayı umduğu şey
ama karşısında bomboş terkedilmiş bir ev, hayal
kırıklığı
üstelik şöyle bir şey de var
belki bu geri dönüş,
YAŞAR geri dönüyor ya
klipte
belki de bu ayrılıkta kendi payı olduğunu düşünmesi
de olabilir
belki söylemeliyim içimde tutamam dediği şey
bir itiraf
çünkü koçlar
kolay kabullenmez hatalarını
bu şarkı ve klip hakikaten YAŞAR'ın hayatına dair acayip
büyük ipuçları veriyor ama anlayana yani.
bana divane diyorlar yok artık uslandım
yar
e daha açık nasıl ifade edilebilir ki
divane=deli ve bir şeye düşkün anlamlarında (TDK)
bir şeye düşkün
yani mantıklı davranmamış zamanında ve kaçırmış
elinden divane divane gezerken, belki de ilişkinin verdiği rehavetle
vurdumduymaz davranarak, hatta ilişkide yanlışlar(!) yaparak…
ama uslandım diyerek kendini affettirme çabası da
var, nafile…
Divanede evlerden bahsettim ya o ev kızın kalbi filan
diye
YAŞAR'ın bundan 11 sene sonra vardığı nokta “Selvi”
şarkısında:
“Hüzünleniyorum
hala o evin önünden gelip geçerken”
Bu arada evin büyüklüğü dikkatimi çekti, bu evin bu
kadar büyük adeta saray gibi büyük olması da sevginin büyüklüğünü anlatıyor
olabilir,
Burada da YAŞAR’ın burcunun tüm özelliklerini
taşıdığına dair açık şeyler var.
Bir kere
Koç burcu yapısı gereği duygularını çok coşkulu yaşar
ve ilişkiye kendinden çok şey katar.
Koç burcunun özelliği sevgiliyi idealize etmesidir, o
kadar güzel bir şekilde yaşar ki aşkını kafasında, bu aşka ulaşmak için çok
uğraşır, ihtiraslıdır bu konuda ve kafasında idealize ettiği aşkı karşısında
bulamayınca hayal kırıklığına uğrar veya ulaşınca hevesi geçebilir. (Başka bir
şarkısında atıfla: Eh işte imkansız bir
aşkı isteriz, bize Akdenizli derler: aslında imkansız aşkı istemesi belki
de bununla ilgilidir :) )
Yukarıda anlatılanların kliple bağlantısı: Evin
büyüklüğü. YAŞAR’ın aşkı o kadar büyük ki, bu da klipte adeta saray
büyüklüğünde bir evle temsil ediliyor.
Klipte bir hata dikkatimi çekmişti, şimdi YAŞAR bir
dolu mektup atmış sevgiliye
ve mektupların hepsi geri gelmiş
ama
şöyle bir şey var
gönderen kısmında sadece YAŞAR yazıyor ne soyadı ne
adres var
nasıl geri gelmiş bu mektuplar
ama bunu da şöyle düşünebiliriz
bu mektuplar kendine yazılmış esasında
yani
kız gitmiş ama içinde yaşattığı kızın adresi gene
kendisidir insanın
karşılıkları olmayacak
kendi duygularına, içine yazılmış mektuplar
o yüzden adres yazmaya gerek görmemiş
nasılsa o mektuplar gene kendine dönecek diye
ama mektupları yazdığı kişi kendisi esasında…
VE KLİP İŞTE BURADA:
KUŞLAR
Gerçi bu klip stüdyo görüntüleri ama
bunda da
baya bir şey var
mesela
şu çocuk oyunu
var ya
bir taraf kuşlar malum
ama diğer nesne güneş
dikkat ettin mi
kuşlar normalde güneşe doğru giderler
yani o iki nesnenin seçilmesi
tesadüfi değil
kız tarafı kuşu temsil ediyor
YAŞAR da güneşi
YAŞAR oyunda kuşa karşı güneşi galip getirmeye çalışıyor,
kuşu kendine çekmeye çalışıyor belki de
kız güneşe doğru uçuyor gibi duruyor
ama
kuşlar galip geliyor
yani kız gidiyor,
güneşe gelmiyor
ondan sonra
“sakın sen kuşlara uyma” çabası
o sırada fonda da gene kızın (muhtemelen şarkının
yazıldığı sevgilinin) sureti
beyaz kanatlı her an uçmaya hazır bir kuş var
ve onu orda tutmaya çalışıyor
ama bu şarkı divaneye göre daha umutlu
yani bir ihtimal gönlünü çelme ihtimali var, daha
yelkenler suya inmiş sanki
kuşlarla özdeşleştiriyor ve kuşlar gitsin sen kal diyor,
bak gönlünü mabedim yaptım diyor
bak ayrılığa gerekçe kalmadı diyor
ellerime kelepçe vurdun
yani bak işte dizlerine geldim (öncekiyle bağlarsak:
bana divane diyorlar, yok artık uslandım yar)
kuşlar da başka bir şey daha var
kız YAŞAR'ın bütün çabasına karşın ilk başta umut
verir gibi olsa da, gidiyor
hangi satırda bil bakalım
sen hala kuşlara hayran
kızın tercihi belli
sen kuşları sevdin, sen de gider miydin, sen hala
kuşlara hayran
kız kuşları tercih ediyor yani güneşi değil
ayyy çok üzüldüüüm
üzüldüm dediğim kızın gitmesi, gitmemeliydi bu kadar
sonuna yaklaşmışken
ama derinine indiğinde YAŞAR'a bir şekilde ulaşmış oluyorsun
YAŞAR'ı daha iyi anlamanı yolu şarkı sözlerini
anlamaktan geçiyor
çünkü YAŞAR o kadar ipucu veriyor ki
paylaşmak istediğini
dıştan baktığında
belki bu kadar anlam yüklemezsin
ancak ben kendimden de çok şey buluyorum şarkıları,
beni düşünmeye sevk ediyor
KLİP BURADA:
SEBEPSİZ FIRTINA
Bir
kamarada geçiyor klip. Ana obje şişe içindeki gemi. Bu gemi YAŞAR'ın klip
boyunca içinde olduğu kamaranın bir sembolü olabilir. Ve şişe de sevgiliyi
temsil ediyor. Gemi şişenin içinde.
ve bu noktada, klibin bir yerinde
"Esirinim" yazıyor. Yani YAŞAR gemi ve şişenin içinde tutsak kalmış.
Bu da bir aşkın esiri olduğunu temsil ediyor. Bu aşkta tutsak kalmış.
Umutlarının tükendiği noktada ise, şişeyi kırıyor… (Umutlar aşkın teknesi ya, umutlarım tükendi ay ay ay)...
Şişeyi
kırıyor ama gemi yatık. Onu şişe içinde dik tutan şey aşkı ve umuduydu, ama
artık o umudu da yok. Ve şişe kırılıyor.
Alternatif
final:
Kamaranın
içinden dışına doğru uzaklaşan bir çekim ve ilk baştaki şişe içindeki gemi
görüntüsü şeklinde bitirilebilirdi. Bunun mesajı farklı olurdu o zaman.
YAŞAR'ın esirliğinin devam ettiğini ifade edebilirdi.
Ancak
hem şişenin kırılması, hem de YAŞAR'ın uçarak kamaradan kurtulması, artık aşkta
bir umut kalmadığını ve her şeyin bittiğini sonunda onun da anladığını
gösteriyor gibi. Öte yandan…
YAŞAR
o kamaradan bilinmezliğe uçuyor. Aşkın etkisinden kurtuluyor biraz ama divane
oluyor yani Kerem ile Aslı gibi. Bilinmezliğe uçuyor ya çok ilginç.
Ve
geminin yan yatıp öyle kalması… Bu aşkın etkisinden kurtulacak ama boynu bükük
kalacak gibi. Bu da Divane’deki YAŞAR’la uyuşuyor. Üstelik başka bir nokta daha
var. YAŞAR'a bir röportajda sordular, sevdiğiniz kişi için ne yaptınız diye.
YAŞAR da iki tane albüm yaptım dedi. Sebepsiz Fırtına bu albümün son klibi,
yani ikinci albümün. Yani ikinci albümün sonunda YAŞAR da uçuyor artık bu
aşktan. Sonrasında yeni limanlar…
VİDEO KLİBİ BURADA:
...HATIRLA...
(NOT: Bu kısım klipten çok şarkının kendisinin bende çağrıştırdıkları ile ilgili, zira klip pek fazla tuttuğum bir klip değil malesef)
Bu şarkı bir kişiye yazılmış gibi görünmekle birlikte
esasında, kişinin kendiyle diyaloga girmesi, pişmanlıkları, yaşadıkları, yediği
darbelerden sonra kendine dönmesi, içine yolculuk yapması sürecini anlatıyor
bence. Bir yerde kişinin kendiyle konuşması bence. “Aklım senden başka her
şeyde, sense takmaz hallerde”. Bir inkar var sanki, içindeki seslerden biri hayır
diyor ben sadece kendimi düşünmüyorum, ben sadece kendim için yaşamıyorum, ama
içindeki diğer ses diyor ki, sen öyle san, bunları söylerken bile kendini düşünüyorsun,
dünyanın merkezi olduğunu düşünüyorsun, “Bırak dağınık kalsın saçların, salsın
seni rüzgarlara, onlar getirsin seni bana” Biraz akışına bıraksana olayları,
sonra gene başladığın yere yani bana yani kendine döneceksin nasıl olsa, önce
biraz kapıl rüzgara ve kendine gel artık diyor. (Bu temayı Yaşar’ın
“Tarak değdi
saçıma,
Hani ben serseriydim”
dizelerine bağladım,
O satırlarda hoyratça harcanmış zamanların artık
geride kalmış olması ve o deli dolu serserilik zamanlarının yaşla birlikte
kaybolup gitmesi anlamlarını çıkarmıştım ilk okuduğumda. O yüzden o iki satır
benim için çok anlamlıdır)
Ama bunu
yapmasındaki amaç yani kendine bu kadar kapanmasının nedeni kendini koruma
içgüdüsü mü, kırılmamak için mi? Darbe yememek için mi?
Sonra birden pişmanlık, başında kavak yellerinin
estiği ve daha hayatı yeni tanımaya başladığı günler uzakta, daha bu kadar
kendini hayata kapamadığı, bu kadar hayata karşı gard almadığı günler o kadar
uzak ki, o günleri özlüyor, bir nevi günah çıkarıyor. Derken bir bakmış yıllar
geçmiş, o eski tasasız hayatı gitmiş, bitmiş, bir daha dönemeyecek artık o
rahat günlere, ve o zamanı yeni rüzgarlara alışmak yerine kendine dönük
yaşadığı için pişman oluyor, “Hatırla o eski günlerimizi, kafanı vur duvarlara
taşlara, aklın gelse de başına, dönemem asla sana”.
Sonra fark ediyor ki hep kendine yaşamış, hep ben
merkezli yaşamış, hep kendine yaşarken çevresini umursamamış, hatalarını fark
ediyor birer birer. Hayatını bir gözden geçiriyor ve görüyor ki “açtım senden
başka bir şey yok. Ne kitapta ne defterde” Ne yaptıysa hep önce can sonra canan
için olmuş adeta ve kendine diyor ki “artık yeni rüzgarlara alışman lazım
usta”, “saçların gene dağınık kalsın ama” yani tamam sen sen olarak kal ama
yeni rüzgarlara da alış, biraz da etrafına bak be olm”, “ağla gözlerinde yaş
kaldıysa hala” yani o kadar taşlamışın ki bu süre boyunca dayanıcam pes
etmiycem hayat beni yenemiycek diye diye, o kadar sıkmışın ki kendini ağlamanın
rahatlatıcılığını unutmuşun bir yerde, bir ağlasan rahatlıycaksın ama şu
gururun yok mu, hep seni engelliyor, kabullenmeme var. Ama ne yapsa boş, gene
kendine yeniliyor, dönemiyor asla geriye…
istiyor aslında dışarı çıkmak ama kendi kendine öyle
bir savunma mekanizması geliştirmiş ki, kolay kolay açılamıyor yeni
rüzgarlara... yıllar sonra bunu fark ettiğinde de çok geç oluyor haliyle...
Nedir bu kadar hayata karşı bu gardını alma durumu
bilmiyorum ama benim şarkı sözlerinde bulduğum alt metinler bunlardı.
VİDEO KLİBİ BURADA:
…KAYIKÇI… (KLİP HAKKINDA KISA BİR
DÜŞÜNCE)
Bence en etkili yeri finali, hatta sırf finali için
izlenir. orda kendi geleceğini görüyor, bir aşkın peşinde yalnız yaşlanmış bir
Kayıkta ve bunun şokuyla bir gerçeğe dönme ve kendine gelme, durumunu anlama
var. bu saatten sonra da geriye dönüş imkanı da kalmıyor. şimdi bu gönül
kıyılara varmak ister mi yar? bence bunu çok çok iyi anlatmış ve hele son
Kayığa yığılıp başını ellerinin arasına alıp ağladığı sahne beni acayip
etkiledi. Şarkının duygusunu çok iyi vermiş o bakış, duruş...
VİDEO KLİBİ:
ŞARKI HALİNDE KAL
Yalın, çıplak duvarlar arasında eski zaman
şövalyeleri kılığında bir adam haykırıyor sevdiğine “git, benden uzak bir yere
git, şarkı halinde kal” diye, o adam ki sevdiğini “yanında olmadı mı daha bir
seviyor” Aşkı yaşamaktan çok, özlemeye aşık. Ucu bucağı görünmeyen bir
koridorun, “çıkamadığı, ama sevdiğini kaç kere çıkarmak istediği duvarların”
ortasında, kavuşamayacağı sevdiğine bir ağıt yakıyor. Sevdiğine kavuşmasını
engelleyen duvarları (korkuları) var, duvarlar arasından uzuuun bir yol uzanıp
gidiyor. O çıplak, çatlak duvarlı koridorun, bir tarafında kapısı penceresi
yok.
Bir taraftaki duvarda ise kapı-pencere görülüyor. Bunu
da şöyle yorumladım. o pencereler kapılar kırık dökük ve karanlığa bakıyor.
Tıpkı Divane klibindeki terkedilmiş ev gibi. Ya da Selvi'de önünden gelip
geçerken hüzünlendiği ev gibi. O senin iç dünyan, ki bu da klibin duygusuna çok
uyuyor. Git diyorsun benim odalarım karanlık, çizilmemiş duvarlarıma kapılar
dar yapılar dar, aşk geniş ovalar arar... sen hep öyle yalnız hayal olarak,
şarkı olarak, çünkü gerçeğinin beni gene bu pencereler gibi paramparça
etmesinden korkuyorum...
Ne o dışarı çıkabiliyor, ne de dışarıdan kimse içeri
girebiliyor. Sevilen uzaktan seviliyor. Duvarların boyasız olması içten sade
yalın oluşu anlatıyor, İşte ben buradayım ama çok istesem de ne ben bu
koridordan çıkabilirim ne de sen girebilirsin, orda kal, demek için ve duvarlar
arasındaki mesafe çok dar. Korkuları, belki kendine güvensizliği elini kolunu
bağlıyor. Savaş sonrası hayatta kalan tek şövalye gibi. Ama bu savaş
kendisiyle. Belki de yoğun bir platonik duygunun pençesinde çıkmak istediği
duvarların içinde kalmış. Sevdiğine ulaşabileceği tek araç ise gitarı ve
şarkıları. Kavuşmak ancak Sevdiği şarkı halinde kalırsa mümkün olabilecek,
çünkü Şarkının uyandırdıkları, yarattığı duygusudur o duvarları aşıp yüreğe
dolan ve sevdiğini kendi benliğinde hissetmesini sağlayan… Şarkılarıyla
sevdiğine kavuştuğunu hissediyor ve bu duygu ona yetiyor. Bu acıyı yaşamaktan
gizli bir zevk alıyor bile denilebilir. Not: Bu klip Şarkıların Var'a da çok
uyarmış.
KÖR BIÇAK
Klip Divane klibine atıfla başlıyor, o klipte adam
yeri göğü delip gelmiş ve karşısında terkedilmiş bir ev (kalp) bulmuştu,
yazdığı mektupları saçmıştı. divane klibinde bahsedilen sevgiliyi görüyoruz bu
sefer de. O klibin geçtiği eve geri dönüyor ve adamın yere saçtığı mektupları
buluyor, ama bu sefer de adam yok ve klip bir arayış içinde başlayıp bitiyor.
Yağmurun altında, çıplak cenin pozisyonunda duran bir
kız, saf ve beyazlığı kaybolmamış bir aşkın temsilcisi, adamın gözündeki bir
hayal. Adam bu aşkı yaşatıyor içinde, Bir gün aktı gözyaşlarım, o yağmurlar bir
gün akıp da durmayan gözyaşları ve o aşk için yağıyor o yağmurlar. Ve bu aşkla
sırılsıklam olmuş bir adam, hüzünlü bakıyor, o ağlıyor gözyaşları sevdiğinin
üzerine yağıyor.
Bir gün artı bir gün daha,
Bir günahtı her gün daha
Bir gün aktı gözyaşlarım, durmadı,
durmadı
Yapraksız ve renkleri kırmızıya dönen ağaçların
ortasında, sevdiği gidince yapraksız kalmış bir ağaca dönmüş, bu durumu zor da
olsa kabullendiğini 5 sene sonra 2001’de yaprağın kaderi düşmekmiş olarak
kabulleniyor. Kurtarılmaya çok uğraşılmış ancak başarılamamış bir ilişkide
iplerin kopma noktası, Yaprağın Kaderi ile tamamlanıyor. Geçmişe özlem, bir
ormanda yürüyüş, bu şarkıdaki aşkın teması yağmur ve orman (ağaçlar) olmalı.
Sevgileri bir selvi kadar uzun, geçmişte. Şimdi adam isyan ediyor, yapraksız
ağaçların ortasında.
Yağmurların ortasında dönen sevgili, trende yolun
ters tarafındaki güzergahta, kaçıyor ama gözleri yolda, yani aslında peşinden
gelinmesini istiyor, yağmur altındaki kızın gövdesinde adam beliriyor, yani bu
çaresiz bir ayrılık belki de, yani ileriye dönük olarak geriye bakarak
uzaklaşıyor. Yıllar içinde
Bu arada bir fraksiyonda kadın da adam da kalabalık
yollarda insanların arasında yürüyorlar, belki kendilerini başkaları ile
avutmak için, başka insanlar tanıyorlar, başka yerler görüyorlar ama hep
gözlerinde bir arayış, ve sanki yolların yeniden kesişeceğine dair bir umut.
Saplı durur rengi gözlerinin,
Sana kayar sana kaçar yine deli aklım
benim.
Beni yine seninle (teninle) bileseler derken, kadının
vücudunda bir yansıma olarak görülmesi hoş bir ayrıntı olmuş.
İkisi de sanki birbirlerini arıyormuş gibi
nesnelerde,. Kadın adamı büyük şehirlerde arıyor, adam kadını ormanlarda,
doğada, ve doğa-şehir bütünleşmesi iki farklı kutbun birleşimi gibi görünüyor.
(NOT: O klip çekilirken yanından geçip giden insanları çok
kıskandım onlar belki farkında bile değillerdi o zamandan, yanlarından geçen
adamın bizler için ne kadar önemli olduğunu.)
Ve o son bakış ve klibin bütün anlamını veren o satır
Seni hala öyle çok seviyorum ki
Aşkım senden, senden öte aşktan özür
dilerim
Saf maddeden yapılmışsa bir gün geri
gelecektir, derdin ya sen
Dönersen bırakmam,
Dönersem bırakma
Ve o sevgili, bu sözün doğruluğunu kanıtlarcasına
geri geliyor ve bu aşkın saf maddeden yapıldığını anlıyoruz velakin klip bu
sevgilileri birleşmiş olarak göstermese, ucu açık bitse de içimize umut
doğuruyor, kızın geri gelmesinden onun adamı bırakmayacağını, adamın dönersen
bırakmam deyişinden kadını bırakmayacağını anlıyoruz.
Gördüğüm bir yorum bu şarkıyı anlatmak için aklıma
gelip dilime gelmeyen her şeyi ifade ediyor: o kadar aşk yaşarsın yorulursun
yaralanırsın sonra durulursun ilk başa dönmek istersin yapamasan da işte o anda
tek tesellin Yaşar’ın bu şarkısı olur!
VİDEO KLİP BURADA:
MASAL ALBÜMÜNDE YER ALAN, DEM ALBÜMÜNÜN
KAPAĞI OLAN YAŞAR TABLOSU’NA DAİR BİRKAÇ NOT:
Tablo sarı rengin hakim olduğu bir resim sunuyor. Sarı
renk tamamen geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin ifadesidir. Sarı canlılık ve
neşenin rengi olduğu kadar, hüznün ve sonbaharın da rengidir. Aynı zamanda
geçiciliği de ifade eder. Nostalji ve eskimişlik de ifade eder. Sözgelimi
sararmış fotoğraflar veya yapraklar insanda nostalji ve hüzün yaratmaz mı?
Geçip giden bir zamanın izleridir o sarı renk. Bir daha gelmeyecek olan bir
anın temsilidir ve az sonra kaybolacaktır. Hayat gibi…
Tabloda hakim olan bir diğer tema kuşlardır. Kuşlar
ayrılığı, haber taşımayı, uçup gitmeyi akla getirir. Tabloda kuşlar –Yaşar’ın
şarkısına da atıfta bulunurcasına- sarı bir gökyüzünde uçuşmakta ve can
havliyle sarı sonbaharda kanat çırpmaktadır.
Bu sarı ortamın ortasında, Yaşar, sol göğsü –yani
kalp tarafı- açılmış bir halde yüzünde hafif acı hafif umutla bakmaktadır; bu
bakışta kalbini ortaya koymuş bir adamın adeta kuşlar yoluyla sevgiliye çağrısı
vardır. Kuşlar gitmekte ve sevgiliye haber götürmekte gibidir. Adamın başı öne
eğik, çene göğse yakın duruşu, uysal bir duruştur. Kabullenici duyguları
anlatır*. Bu da tabloda bakışlarda gördüğüm,
umutla beklediğini çağrıştıran bakışı doğrular gibidir. Adam sevdiği olmadan
zifiri bir yalnızlığın ortasında çaresiz kalmıştır. Öte yandan başı hafif sola
eğilmiş haldedir. Bunun beden dilindeki anlamı kendini gösterme isteğidir**. Yani
adam, “bak işte kalbimi açtım sana, işte buradayım” mesajı vermektedir bu
duruşla
Yaşar zihnini kaplayan düşünce ve duygular arasında
beklemektedir. O duygularda isyan, özlem, kendiyle savaş, umut ve umutsuzluk,
saflık (yüzü genel tablodaki hakim sarı tonuna göre biraz daha beyazdır), anılar
ortasında beklemektedir. Bununla beraber bir karanlığın da ortasındadır
aslında. Zira tablonun baskın sarı renginin ortasında yarı yarıya bir halde
görünen Yaşar’ın yakın arka çevresi siyahtır. Karanlık ve bilinmeyendir içinden
çıktığı, çaresizlikten çareye çıkıştır bir anlamda. Bir umutsuzluk dalgası onu
içine hapsetmek üzere bekler gibidir. Zira kafasının üzerinde yükselmiş başlık
gibi bir dalga onu yutmak için bekler.
Sol tarafta hayali bir kadın silueti görülür.
Etekleri uçuşan bir yarı kuş-kadın. Kanat açmış gibi kollarını açar ve elbisesi
uçuşur. Bu sahnenin hemen altında, kadından kalan bir anıyı çağrıştıran kırmızı
bir şerit, adamın hayallerine takılmıştır. Sanki adamın bir dilek ağacına çaput
bağlaması gibi, kadından bir parça adamın hayal dallarına bağlanmış/takılmış
gibi orda kalmış, uçuşmaktadır.
En alttaki büyük kuş bu manzarayı, yukarıda elbisesi
uçuşarak uzaklaşan kadına taşır kanatlarında. Adam kuşların baharla gelmesiyle
canlanırken, sonbaharda gitmeleriyle hüzünlenir. Bu duygu tablonun genel rengi
olan sarının, ilk paragrafta belirtilen özellikleriyle uyumludur.
Bu tablo umudun ve umutsuzluğun tablosudur. Sonbaharda
uçup giden kuşların –terk etmeyi anlatan- umutsuzluğunu, ilkbaharda gelmesi
beklenen haberin (ve sevgilinin) gelmesi umuduyla harmanlayan bir tablo…
Tabi ki bunlar benim gördüğüm öznel çıkarımlarım ve alt metin okumalarım. Belki siz benim bu gördüğüm şeylerin hiçbirini görmeyeceksiniz, ya da "Amma da yaptın ha" diyeceksiniz. Olsun, her bakış yeni bir görmedir. Klibi ona bakan gözler anlamlandırır. Ben sadece bu sonsuz imgelem dünyasında benim aklımdan geçenleri sizlerle paylaşmak istedim. Yaşarlı Günler dilerim...