İyisiyle kötüsüyle bir Eurovizyonu daha geride
bırakırken sayın postdaş, hem aylar süren heyecanların sona ermesinin
burukluğunu, hem de sonuçların beklediğim ve öngördüğüm gibi çıkmasının
sevincini yaşıyorum. Her şey umduğum gibi oldu. Şimdi işin yoksa bir sene daha bekle. Bu yazıda Eurovizyon
sonuçlarının kısaca değerlendirmesini yapıcam. Benim tahminlerim yedi düvele
ilan ettiğim üzere şöyleydi:
1) İSVEÇ
2) RUSYA
3) MAKEDONYA
4) TÜRKİYE
5) ARNAVUTLUK
6) MOLDOVA
7) YUNANİSTAN
8) İTALYA
9) İZLANDA
10) SIRBİSTAN
Bunlar da yarışmanın
sonuçları:
1) İSVEÇ - 372
2) RUSYA - 259
3) SIRBİSTAN - 214
4) AZERBAYCAN - 150
5) ARNAVUTLUK - 146
6) ESTONYA - 120
7) TÜRKİYE - 112
8) ALMANYA - 110
9) İTALYA - 101
10) İSPANYA - 97
Seyın ve sevgili postdaşım,
ben demiştim demeyi seviyorum, ve beni yanıltmadıkları için İsveç’e oy veren
tüm elleri öpüyorum (temiz ve yıkanmış olduklarını düşünerek). Zira daha ilk
dinlediğimde vurulduğum ve önceki yazıda “işte bu birinci” dediğim İsveç ipi
göğüsledi. Gerçi yüksek bir rekor ama hala Norveç’in Fairytale ile ulaştığı puana ulaşılamadığını da not düşeyim.
Bu şarkı, nasıl diyeyim, çok
çarpıcıydı, şarkıcı çok karizmatikti, ses rengi çok iyiydi, kareografisi sade
ve dikkat çekiciydi. Hatun bir sabahlıkla ve zenci bir dansçıyla işi götürdü.
Kısaca birinci olmazsa herkesin “aaaa nası ya” diyeceği türde bir şarkıydı.
Hani bet oynasanız bi şey kazandırmazdı. Öyle bir garantiydi birinciliği ve
birinci olmasına gerçek anlamda çok sevindim.
2. sıradaki Rus ninelerin
dereceye girmesi ise şaşırtıcı değil. Zira Eurovizyon Eurovizyon olalı böyle
bir cesaret, böyle bir orijinallik, böyle bir yaratıcılık görmedi. Tamam
yaratıcılık filan bi yere kadar diyebilirsiniz, ama bu ninelerin enerjileri,
şarkıları, dansları, koreografileri de inanılmazdı. Diyebiliriz ki, bu Rus
nineler, çıplak Eurovizyon kızlarına Eurovizyon dersi verdi!!! İnanılmaz sevdim
ve canıma sarasım geldi her birini. Ayy matruşka gibiydiler, şarkı da çok
sağlam olunca, derece kaçınılmazdı ve öngördüğüm gibi ikinci sırada bitirdiler
yarışmayı.
Bir de onları izlerken, bu ninelerin yaşamları boyunca yaşadıkları bütün önemli olayları düşündüm. Bu nineler, birinci dünya savaşı’nı da ikinci dünya savaşı’nı da komünizmi de, komünizmin yıkılışını da, soğuk savaşı da, sıcak savaşı da gördüler, kimbilir daha başka neler yaşadılar ve bu yaşlarında yaşadıkları bunca anıya bir de eurovizyon eklediler, üstelik derece ile… Ne dolu hayatlar yaşadılar kimbilir, bu açıdan da onlar için sevindim, mutlu oldum. Son gürlüğü derler ya, Allah hepsine uzun ömürler versin… Hepimize böyle yaşlanmak nasip etsin. Cesaret isteyen bir iş çünkü bu yaşta böyle bir yarışmaya girmek… Helal olsun hepsine…
3. Sıradaki Sırbistan el
mecbur girecekti ilk ona. Zira Zeljko Maksimovic Eurovizyonun sevdiği bir isim,
zamanında sunuculuk da yapmış ve genelde özgün şarkıların yaratıcısı. Bu şarkı,
2004 yılındaki Lane Moje’nin yanına yaklaşamıyor olsa ve fena halde Secret
Garden’in Nocturne şarkısını andırıyor olsa da, dikkat çekici olduğu kesin.
Yaylı kullanımı ile etnik enstrümanların başarılı kombinasyonu Zeljko’nun Allah
için güzel yorumu ile birleşti. Birinci olmasına yetmediyse de, ilk üçte
kendine yer bulmasını bildi. Benim tahminim Onuncu olur yönündeydi, bu açıdan
sıralaması dışında bunu da öngördüğüm bir sonuç olarak değerlendiriyorum.
4. sıradaki Azerbaycan, beni
şaşırtan bir derece oldu. Zira geçen seneki Running Scared gibi bir şarkıdan
sonra bu sene bayığın bayığı bir şarkıyla katılmalarına şans tanımamıştım. Adın
genç güzel sıradan bir şarkıcı ve sıradan bir şarkı ile katılmıştı çünkü.
Örneklerine bin kere rastladığımız bir performans şarkısıydı. Riske
girilmemişti ve tuttu da bu klişe şarkı. 4. oldu.
5. sıradaki Arnavutluk bu
listede beni heyecanlandıran isimlerden. Zira bu şarkı beni o kadar etkilemişti ki, ilk 10’a girmese
Eurovizyon izlemezdim bi daha, öyle diyim. Kadının yorumu hala kulaklarımda,
nasıl bir söyleyiş o, tek kelimesini anlamadığım bir şarkı tüylerimi diken
diken etti. Ve beni mutlu eden şey şarkının kıymeti bilindi ve sonlarda yer
almadı. Şarkı bakıldığında çok farklı bir şarkıydı, Eurovizyonda daha önce
benzeri görülmemiş bir yapısı ve çatısı vardı. Kadının çığlıkları –her ne kadar
çok bağıran sanatçıları dinleyemesem de- çok içime işleyen, etkileyen bir
performanstı. Zaten benim için de önemli olan o hissi bana geçirebilmesi. Neyse
ki hak ettiği değeri buldu.
6. Şarkı, nasıl ki ilk
şarkıya deliler gibi vurulduysam, bundan da öyle nefret ettiğim bayığın bayığı
bir şarkıydı. Adam KUUUUULLAAAA diye ünledikçe, KUULA’ğından tutup salondan
atasım geldi. Bir de Bülent Özveren güzel şarkydı filan demez mi? Yahu şarkıda
Kuula’dan başka kelime veya herhangi bir kelime öbeği yoktu ki? Adamın
albenisinin olmaması bir yana, ballad olarak da çok sıradan çok vasattı. Hiçbir
aurası yoktu. Çok açık söyliyim, Moldova veya Makedonya giremezken ilk ona
bunun girmesi beni şaşırttı. Neyse çok konuşmıyım, İlk onda olacağını tahmin
etmediğim bir şarkıydı.
7. Şarkı… Daha yarışma günü
öğlen saatlerinde, bir arkadaşım beni arayıp, sen bilirsin ne olur bizim derece
dedi. Olm güçlü adaylar var, İsveç kesin birinci, Ruslar dereceye girer, biz ya
4 ya 7 olucaz dedim. Ve nasıl bir öngörmekse bu, 7. bitirdik yarışmayı. İçime
doğmuş demek ki, ya da ben de gerçekten iyi kulak var. Bizim şarkımız eğlenceli
bir şarkı, şov şarkısı ve kusura bakmayın ama İsveç ve Makedonya şarkılarının
yanında çocuk şarkısı gibi kaldı, vasat kaldı. Daha güçlü adaylar vardı ve
bence biz bu kadar aday içinde alabileceğimiz en iyi sonucu aldık. Net! Zaten
can bonomo konusunda bakışım daha yarışma öncesinden belliydi. Önceki yazıma
bir bakmanızı tavsiye ederim. Sadece can’t bonomo diyorum… Bunu söylediğim
için, bir tivitte bana “türkün türkten başka düşmanı yok” diye mesaj geldi
inanabiliyor musunuz?
8. sıradaki Almanya,
girişini öngörmediğim bir sonuç oldu. Hele güzeller güzeli Lena’dan sonra bu
albenisiz çocuğun tamamen anti-eurovizyon bir şarkıyla ilk ona kalması,
yazıktır günahtır moldova’ya ve makedonya’ya dedirtti. Bu şarkı da yarışmaya
kurban edilmiş, single olarak çıkmalıydı....Şarkı olarak iyi, eurovizyon şarkısı olarak kötü seçimdi. Oğlan
sevimliydi sadece. Bu değerlendirmelere göre ilk onda olmaları sürpriz oldu
benim için.
9. sıradaki İtalya
favorilerimdendi. Nina Zilli zaten çok meşhur bir İtalyan sanatçı iken, bir de
bu şarkı tam Eurovizyonluk bir şarkıydı. Lakin neden İtalyancası çok daha güçlü
ve etkiliyken İngilizcesi ile katıldılar anlamak mümkün değil!! İtalyanın italyanca
katılması gerekiyordu. Bu şarkı İtalyanca da güzel tınlayan bir melodiye sahip.
Yazık ettiler. Daha yüksek sıralarda olabilirlerdi. Nina Zilli’nin Amy
Winehousevari imajı ve tarzı da dikkatimden kaçmadı. Gene de ilk 10’da
olacağını tahmin ettiğim şarkılardandı. İtalyancasını dinlemeyi tercih ederim o
ayrı.
10. Sırada gene ünlü bir
sanatçı olan İspanya temsilcisi Pastora Soler var. Bu da benim hani sonlarda
olmaz ama ilk on’a da kalmaz dediğim bir performans balladı idi. Şarkıda ne
söylediğini, derdinin ne olduğunu anlamadım ama çok asık suratla söyledi sanki
orada bulunmak istemiyormuş gibi. Ses güzeldi ama bir balladı ve ben
Eurovizyonda böyle balladlar görmekten çok sıkıldım. Evet şarkı güçlüydü ama
ilk onda olabilecek bir şarkı değildi. Bu arada İspanya hükümetinin yarışmada
birinci olmamalarını istediğine, zira kriz olduğu için ülkede bunu
kaldıramayacaklarına dair haberler duydum. Ne derece doğrudur bilemem. Ama
burada da belirtmek istedim.
DERECELERİNE ŞAŞIRDIĞIM
ÜLKELER:
MAKEDONYA favorilerimden
biriydi. Şarkının çok ters köşe bir şarkı olması, sanatçının yorumunun tüylerimi
diken diken etmesinin yanı sıra, bu şarkı heyecan treni gibiydi, tırmanıyor
sonra birden düşürüyordu insanı. O hoş gerilimi yaşamayı sevdim. Kadının
şarkının yavaş yerlerinde Nükhet Duru’yu hızlı yerlerinde Meltem Taşkıran’ı
andıran vokali, tam sevdiğim kadın seslerine örnekti. Şarkı da sağlam vurucu
bir şarkıydı. Aslına iddialıydı da, ama öngöremediğim şekilde 12. oldular.
Neyse, buna da şükür. Benim hala favorilerimdendir. Performansı da çok iyiydi
yarışmada.
MOLDOVA da bir başka
favorimdi. Her ne kadar oğlanın sesi şarkıya göre biraz zayıf kalsa da,
şarkının dokusu, koreografi, melodi filan çok eğlenceliydi, oğlan da
sevimliydi. Şarkı da kıpraştırıcı, iyi şarkıydı. Eurovizyonun seveceği tarzda
bir şarkıydı. 11. olmaları yazık oldu. Ama neyse ki sonlarda yer almadılar…
NORVEÇ’in bu kadar iddialı
iken EN SONUNCU olması kaç puan? Adam ve şarkı çok gaydi... kesin yüksek puan
alıcak diyordum, ki şarkıyı hiç sevmedim esasında. Ruh yoktu, kötü bir
şarkıydı. Ama bence en büyük faktör, sahnede SAKİS ROUVAS’cılık yapmaya kalkan
şarkıcının sevimsizliği idi. O pozlar, o bakışlar, olm bak git!! Dedirtti bana.
İlk onda olmasını tabi ki beklemiyordum ama ensonuncu da olmaz diyordum, Neyse
iyi oldu gene de, zira bu olmasa, benim için çok anlamlı başka bir isim sonuncu
olacaktı.
O kişi de İngiltere adına
katılan Engelbert Humperdinck! Bu büyük ses, bayıldığım yorumcu, alelade bir
ballad ile katıldı yarışmaya ve 12 puanla sondan birinci olabildi ancak! Love
Can Set You Free, şarkı olarak iyi, ama Eurovizyon kitlesinin nefret ettiği
türde bir şarkıydı. Bu şarkıyı Malta’nın şişmanı bu yarışmada söylese veya
Engelbert Humperdinck buu tekli olarak piyasaya sürse gene yadırganmazdı, ama o
kadar güçlü adayın arasında, Engelbert’ünkü yarışma şarkısından çok, konuk
sanatçı şarkısı gibi algılandı. Yüzü suyu hürmetine oy verdi insanlar bence. Gene
de bu kadar aşağılarda olmayı hak etmiyordu!!
Yunanistan, çakma Helena
Paparizou ile katıldığı yarışmada ancak 16. olabildi. Şarkı, koreografi, kız,
hepsi birebir 2005 birincisinin imitasyonuydu ve her imitasyon gibi sadece
aslını yaşatmakla kaldı. Şansı yoktu… Ben demiştim demeyi seviyorum!!!
Romanya, Ukrayna, Kıbrıs
olmaları gereken yerdeler. Her ne kadar Kıbrıs’ı hareketli şarkısından dolayı
daha yukarılarda olur diye ö gördüysem de, olmaması beni şaşırtmadı. İzlanda'nın o güzel düetine, o şov ve o güzel ses uyumuna 20.liği kesinlikle yakıştıramadım. En çok şaşırtan sonuç bu oldu diyebilirim.
Türkiye’ye oy veren ülkeler
ise şöyle:
ARNAVUTLUK – 10
ROMANYA – 3
AVUSTURYA – 3
BELÇİKA – 7
AZERBAYCAN – 12
MALTA – 8
SAN MARİNO – 5
FRANSA – 5
İNGİLTERE – 1
BOSNA HERSEK – 4
BULGARİSTAN – 7
İSVİÇRE – 3
MAKEDONYA – 8
HOLLANDA – 8
İSVEÇ – 6
LİTVANYA – 1
DANİMARKA – 2
GÜRCİSTAN – 7
ALMANYA – 8
MACARİSTAN – 3
İSRAİL – 1
Genel olarak
değerlendirdiğimde ise albümü çıksa alacağım bir eurovizyon yarışması oldu.
2004 yılından beri şarkıların çoğunu sevdiğim ilk eurovizyon bu oldu, zira öncekiler
çok tatsızdı... Bu yarışma içinde bir dolu politik yarışma filan gibi msajlar
geldi gene ama bu yarışma, gerçekten iyi müziğin kazandığı adil bir yarışma
oldu. Ayrıca, aklın yolu bir yani, İsveç’in birinci olacağını tahmin etmek için
müzikten de anlamak gerekmiyor, o şarkı zaten ben buradayım diyordu o kadar şarkı
arasından…
İyisiyle kötüsüyle bir Eurovizyonu daha bitirdik. Şahsım adına, yaptığım tercihlerin doğruluğu ve öngördüğüm sonuçların alımasından dolayı hem sevinçli hem de gururluyum. Gelecek sene İsveç-Stokholm’de görüşmek üzere…
Sayın ve sevgili postdaşım,
Türkiye son yıllarda enfes konserlere ev sahipliği yapan ülkeler arasına girdi.
Bu durum benim gibi her müzikseveri de heyecanlandıran bir durum tabi ki.
Türkiye artık büyük isimler için de cazip bir konser ülkesi olarak tercih
ediliyor. Kimler gelip geçmedi ki bu topraklardan? U2, Bon Jovi, Metallica,
Manic Street Preachers, Kylie Minogue, Pink, Alanis Morissette, Cranberries,
Macy Gray, Monica Molina, Mariza... Değişik türlerde pek çok isme ev sahipliği
yapan Türkiye, 2012'de en büyük konser ve festival ülkelerinden biri olmaya aday görünüyor. En baba isimlerin konserler serisi giderek büyüyor. Bu
yaz ve sonbaharda kimler gelip sahnelerimizde arz-ü endam edecek bir bakalım...
Şahsen ben Madonna'ya biletimi alıp yazımı yazmıştım bile. Lenny Kravitz ve
Red Hot Chili Peppers ve Zaz da beni heyecanlandıran, gitmek istediğim isimler.
Hürriyet Gazetesi çok güzel derlemiş, ben de sizlere aktarıyorum, Mutlaka siz
de sizin için ilgi çekici bir konser bulacaksınız. Tatil planınız yoksa, yazın İstanbul başka türlü
çekilmez zaten :) :)
26 Mayıs Cumartesi / Babylon Soundgarden Festivali /
Parkorman
Babylon’un yepyeni festivali
Soundgarden bu sene ilk kez 26 Mayıs Cumartesi günü İstanbul’da Parkorman’da
düzenleniyor ve kapılarını Kapılarını 14.00’te açıyor.
Babylon Soundgarden
Festivali’nde Happy Sounds sahnesinde The Parov Stelar Band, Oi Va Voi, Caravan
Palace, Büyük Ev Ablukada ve 123 gibi gruplar performans gösterecek. Ana
sahnenin yanı sıra alternatif sahne Orman Sahnesi’nde ise program 14.00’te
başlayacak. Oldies But Goldies, Club Bangkok, Alnıtemiz Stand Up Gösterisi, Hayvansaray,
Bant Mag sunar Grup Ses Beats ve Çerikunda gibi DJ ve sanatçılar Orman
Sahnesi’nde sahne alacak. Ayrıca Swing Istanbul’un gösterileri de alana renk
katacak. Birçok farklı aktivite, bit pazarı, plak dükkanı, Bant Pazarı gibi
renkli dolu bir programla festival sezonu Parkorman’da Babylon Soundgarden ile
açılacak. Parkorman’ın yeşillikleri ve sıcak atmosferiyle özlediğimiz festival
tadını Babylon kalitesiyle İstanbullulara sunmaya hazırlanıyor.
1 Haziran Cuma / Imany / Küçükçiftlik Park
“You will Never Know”
parçasıyla radyo listelerinin en üst sırasında yer alan ve sosyal medyada en
çok konuşulan isimlerin başında gelen Imany ülkemizdeki hayranlarıyla buluşmak
için ilk kez Türkiye’ye geliyor.
4 Haziran Pazartesi / Macy Gray / Kuruçeşme Arena
Son 10 yılın en başarılı
neo-soul, r&b ve pop vokallerinden, Grammy ödüllü Macy Gray saat 21:15'de
bir kez daha İstanbul'da sahne alacak.
7 Haziran Perşembe / Madonna / Türk Telekom Arena
Madonna çok büyük bir parti
veriyor ve bu partiye herkes davetli. Madonna, 2012 Dünya Turnesi, 29 Mayıs
2012 tarihinde, Tel Aviv, Israil’de başlıyor. Konserler daha sonra, Madonna’nın
20 yıldır konser vermediği Güney Amerika ve Avustralya’da devam edecek. Londra,
Paris, Berlin dahil 26 Avrupa şehrinde gerçekleşecek Avrupa konserlerinin ilk
ayağı 7 Haziran 2012’de İstanbul’da.
Fransa’nın en ünlü
sanatçılarından Dany Brillant izleyicilerine tadına doyulmaz anlar yaşatmaya
hazırlanıyor.
16 Haziran Cumartesi / Skin From Skunk Anansie / Otto
Santral
Enerji, müzik ve Skin’le
dopdolu bir gece... 16 Haziran Cumartesi gecesi Santral İstanbul dahilinde
hizmet veren ve bugüne kadar birçok yerli ve yabancı performansa ev sahipliği
yapmış olan Otto Santral’de.
19 Haziran Salı / Hi-Voltage / KüçükÇiftlik Park
(Megadeth, Trivium, Kurban, Comma)
Metal ilahları, “Hi-Voltage”
çerçevesinde devlerin sahnesi KüçükÇiftlik Park’ta.
Antimilitarist ve
özgürlükçü, extreme metal ilahı Megadeth, yeni dönem Amerikan Heavy Metal
akımının lideri olarak nitelendirilen ve Türkiye’ye ilk kez gelecek olan
Trivium, ülkenin en iyi rock gruplarından Kurban, Türk Progressive Metal grubu
Comma ve Gitarizma hayranları ile ses getiren ve çok konuşulan etkinliklerin
vazgeçilmez mekanı KüçükÇiftlik Park sahnesinde buluşacak. Megadeth, insanı
zombileştiren dünya sistemine karşı duruşunu müziğiyle bir kez de dünya
sahneleri arasında yerini alan KüçükÇiftlik Park’ta gösterecek. Dave
Mustaine’in 1983 yılında Metallica’dan ayrılarak kurduğu ve başarıya
ulaştırdığı Megadeth’in performansı heyecanla bekleniyor. Dünyaca ünlü grup;
tüm zamanların en iyi heavy metal albümlerinden biri olarak sayılan Rust In
Peace, Countdown To Extinction ve Youthanasia’da yer alan şarkılarının yanı
sıra yeni albümlerinden de parçalar seslendirerek müzikseveri büyüleyecek.
23 Haziran Cuamrtesi / Charlotte Gainsbourg /
KüçükÇiftlik Park
Ünlü İngiliz aktris ve
müzisyen Jane Birkin ile Fransız müzisyen Serge Gainsbourg’un kızı Charlotte
Gainsbourg Türkiye’de ilk kez KüçükÇiftlik Park’ta sahne alıyor.
23 Haziran Cumartesi / Electronica Festival İstanbul
2012 / Parkorman
FG 93.7 tarafından
düzenlenen, Türkiye’nin ilk uluslararası elektronik müzik festivali, Burn
Electronica Festival Istanbul 2012, 23 Haziran’da dans ve elektronik müzik
sevenleri Parkorman’da bir araya getirecek. Bu sene ‘A new era’ sloganıyla
gerçekleşecek festivalde Indie, Dance ve Disco ağırlıklı bir line up’la
takipçilerini yeni bir boyuta taşıyacak. Electronica Festival Istanbul bu yıl 3
farklı sahnede 30 DJ ve müzik grubuna ev sahipliği yapacak.
Yeni çağın elektronik müzik
fenomenlerinden Markus Schulz tüm dünyada 100’den fazla radyoda yayınlanan
Global DJ Broadcast Radio Show’uyla elektronik müzik dünyasına katkıda
bulunuyor. Şu ana kadar Depeche Mode, Madonna, Everything But The Girl, Jewel,
Oceanlab,
Gabriel & Dresden, Télépopmusik, Fat Boy Slim, Miro, Book Of
Love, Blue Amazon ve PQM gibi isimlerle çalışma şansı yakalamış olan Markus
Schulz; Intuition ve Stand remixleriyle Billboard Club listesinde 1 numara
oldu. Amerika’nın en çok talep alan uluslararası DJ’i olma ünvanını elinde
bulunduran Markus Schulz, performansında yeni albümü Los Angelas 2012
birbirinden sıkı parçalara yer verecek. Festivalin diğer head liner’ı Crookers,
house, electro ve rap türlerini bir araya getirerek house müzikte yeni tarz
oluşturdu. Fidget House tarzı müziğin yaratıcıları olarak gösterilen Crookers
2008 yılında Ingiltere listelerine Lady Gaga’yı geçerek 2. sıradan girmeleri
onlara global anlamda bir başarı kazandırdı. Crookers Arman Van Halden,
Chemical Brothers, Black Eyed Peas, Beyonce, U2 gibi dünyaca ünlü isimlere
yaptıkları remix’lerle de festivallerin en fazla aranan isimlerinden biri oldu.
"Dans müziğinde yeni bir çağ başlatan “Blind” parçalarıyla ilk çıkışlarını
yapıp müzik endüstrisini bir daha asla eski haline dönemeyecek şekilde sarsan
HERCULES & LOVE AFFAIR live, görkemli bir canlı performansla New York’un
yeni disco ve house akımını Burn ELECTRONICA FESTIVAL ISTANBUL 2012 ana
sahnesinde yaşatacak. “Indie/Electronica tarzınına kattıkları post-punk
yaklaşımla dans müziğinde son yılların en önemli grupları arasına giren WHO
MADE WHO live, merakla beklenen yeni albümlerinden parçaları da çalacakları
muhteşem canlı performansıyla ana sahnede olacaklar.
25 Haziran Pazartesi / Nouvelle Vague / KüçükÇiftlik
Park
Eşsiz bir sahne şove izlemek
isteyenler için kaçırılmayacak bir fırsat! Pozitif Günler kapsamında ilk
gerçekleşecek konserde, 25 Haziran Pazartesi gecesi Fransız grup Nouvelle
Vague, özel kabare şovu “Dawn of Innocence” – Masumiyetin Doğuşu- ve öncesinde
Gotye’nin “Somebody That I Used to Know” parçasına yaptıkları eşi benzeri
olmayan coverla Youtube’da 100 milyonun üzerinde hit almayı başaran Kanadalı
grup “Walk Off the Earth” müzikseverlerle buluşacak.
26 Haziran Salı / Jessie J / Küçükçiftlik Park
Asıl adı Jessica Ellen
Cornish olan İngilizlerin en genç pop idolü haline gelen Jessie J, Pozitif
Günler kapsamında 26 Haziran Salı akşamı Küçükçiftlik Park’ta unutulmaz bir
konser verecek.
26 Haziran / Tom Jones / Kuruçeşme Arena
Müzik dünyasının kadife
sesli efsanesi Boğaz kıyısında! 1965'ten bu yana 100 milyonu aşkın albüm satışı
ile müzik tarihinde yerini alan Galler asıllı Tom Jones'un gerçek adı Sir
Thomas John Woodward'dır. Pop, Caz, Blues, Soul ve Rock eserleri seslendirdiği
konserlerindeki performansları ile dinleyicisini her zaman büyüleyen Tom
Jones'un hitleri arasında, She's a Lady, Delilah, Chills and Fever, Sex Bomb,
Thunderball, Love me Tonight, It's Unusual, I Never Fall In Love Again, What's
New Pussycat sayılabilir. Tom Jones, 26 Haziran Salı akşamı Turkcell Kuruçeşme
Arena sahnesinde hayranlarına unutulmaz bir konser yaşatacak.
27 - 29 - 30 Haziran / Zaz
“Je Veux” parçasıyla uzun
süre müzik listelerinde ilk sırada kalmayı başaran Fransız şarkıcı Zaz, Efes
Pilsen’in katkılarıyla yeniden Türkiye’ye geliyor. Fransa’nın son dönemdeki en
popüler müzisyenlerinden olan Zaz, Türkiye turunda Pozitif Live tarafından
düzenlenen turne kapsamında Zaz 27 Haziran’da Pozitif Günler kapsamında
İstanbul Küçükçiftlik Parkı’nda, 29 Haziran’da Çeşme Babylon Aya Yorgi’de ve 30
Haziran’da Ankara ODTÜ Vişnelik Tesisleri’nde hayranlarıyla buluşacak.
28 Haziran Perşembe / Two Door Cinema Club ve
Metronomy / Küçükçiftlik Park
Pozitif tarafından, bu sene
ilk kez düzenlenen “Pozitif Günler” etkinliğinin ilk konserleri ise belli oldu.
İngiltere’nin son dönemde en öne çıkan hip grupları Two Door Cinema Club ve
Metronomy Garanti Bankası sponsorluğunda 28 Haziran Perşembe akşamı Maçka
Küçükçiftlik Park’ta tüm müzik severleri bekliyor olacak.
30 Haziran Cumartesi / Mono Festival / Solar Beach
Pozitif Live, bu sene
yepyeni bir festivali müzikseverler ile buluşturmaya hazırlıyor. 30 Haziran
Cumartesi günü Solar Beach’te gerçekleşecek olan Mono Festival’de müzik
dünyasının yenilikçi ve farklı tarzlarıyla dikkat çeken yerli ve yabancı
isimleri, gündüz saatlerinden itibaren sahne alacak.
30 Haziran Cumartesi günü
kapılarını sabah 10:00’da açacak olan Mono Festival’de 4 farklı sahne yer
alıyor. Ana sahne ve Burn Electronica & Dubstep sahnesinde izleyeceğimiz
dünyaca tanınmış isimler arasında, Punk’ı çingene ateşi ve Brecht etkili
kabareler ile buluşturan etkileyici topluluk Gogol Bordello, izleyicilerini
ilgi çekici kostümler eşliğinde New York’un gizemli arka sokaklarına,
göçmenlerin dünyasına götürecek. Kanadalı New Wave ve Indie rock grubu Metric
ise alternatif duruşları ve güçlü sahne performanslarıyla göz dolduracak. Son
dönemlerin sıkıcı, monoton ruhundan kurtulmak isteyenlerin
aradığı,hayranlarının tüm duyularının uyanmasını sağlayan derin ve vurucu new
wave soundlu grup The Horrors ve alegorik tarzıyla seyirciyi büyüleyici,
masalsı bir yolculuğa çıkarmayı başaran Danirmarkalı yeni yetenek Oh Land Mono
festival’de müzikseverleri bambaşka bir dünyaya taşıyacak. Yerli gruplardan ana
sahnede müzikseverleri bekleyen isimse The Ringo Jets olacak.
30 Haziran Cumartesi / Pitbull / Küçükçiftik Park
Dans Müziğinin Fenomeni
Milyonların Sevgilisi Mr. Worldwide - Pitbull Olmeca Golden Nights kapsamında
Türkiye’de.
Dünyanın birçok ünlü grubunu
Rock müzikseverleri ile buluşturacak “Tuborg GoldFest”le İstanbul müziğe
doyacak. Temmuz ayında İstanbul Parkorman’da gerçekleşecek festivalde, dünyaca
ünlü grup ve sanatçılar sahne alacak.
Festivalde, Guns’N’Roses,
Evanescence, Apocalyptica, Within Temptation, Godsmack, In Flames, Lacuna Coil,
Heaven Shall Burn, Ugly Kid Joe, Disciples of Dio, Skindred, Sweet Savage gibi
dünyaca ünlü isimlerin yanı sıra Şebnem Ferah, Pentagram, Redd, Aylin Aslım,
Malt, Foma, Erdem Yener, Planeur, Gürcan Ersoy, Ayşe Saran, Gren, Nefes gibi
isimler de sahne alacak. 3 tam gün sürecek festival, İstanbul’un merkezinde
müzikle dolu bir yaz geçirmek isteyenleri ağırlayacak.
5 Temmuz Perşembe / Marcus Miller & Friends /
Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi
Festival izleyicisi
tarafından yakından takip edilen dünyaca ünlü müzisyen Marcus Miller, İKSV’nin
kuruluşunun 40. yılında özel bir projeye imza atıyor. İstanbul Caz
Festivali’nin değerli Türk müzisyenlerini dünya yıldızları ile buluşturduğu bu
konser, festivalin bundan sonra da devam edeceği prömiyerler serisinin ilkini
oluşturuyor. Marcus Miller’a bu konserde Türkiye’den Hüsnü Şenlendirici
(klarnet), Burhan Öcal (vurmalı çalgılar), Okay Temiz (vurmalı çalgılar), İmer
Demirer (trompet) ve Bilal Karaman (gitar) eşlik edecek. Ekibin diğer
müzisyenleri ise davulda Louis Cato, tuşlu çalgılarda Federico Gonzalez Peña ve
saksafonda Alex Han olacak.
9 Temmuz Pazartesi / Antony and the Johnsons /
Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi
Büyüleyici, hüzünlü ve
kırılgan… Günümüzün en önemli seslerinden, çok yönlü sanatçı Antony Hegarty,
çok özel bir proje için İstanbul’a geliyor. 2007 yılında yine İstanbul Caz
Festivali’nin konuğu olarak tarihi Şan Tiyatrosu’nda hafızalardan silinmeyen
bir konser veren Antony and The Johnsons, dinleyicileriyle bu sefer 39 kişilik
Filarmonia İstanbul Orkestrası ile birlikte Açık Hava’da buluşacak.
10 Temmuz Salı / Chris De Burgh / Küçükçiftlik Park
Bu yaz, ılık bir Temmuz
gecesinde İstanbul’a söylenecek aşk şarkıları İngiltere’nin en özel seslerinden
olan Chris de Burgh imzasını taşıyacak. 70’lerden günümüze hiç eskimeyen,
birbirinden kıymetli şarkılarla mücevher gibi bir gece yaşayacak İstanbul.
Romantizmin en yalın, en kalbe kazınan şarkıları Chris de Burgh’ün kadife sesi
ve benzersiz sahne şovuyla hafızalara işlenecek. Chris de Burgh ‘The Lady in
Red’, ‘Don’t Pay the Ferryman’, ‘A Spaceman Came Travelling’ gibi klasiklerini,
diskografisinin en romantik şarkılarıyla beraber İstanbullu hayranlarına icra
edecek.
12 Temmuz Cuma / Erykah Badu / Harbiye Cemil Topuzlu
Açık Hava Sahnesi
“Neo-Soul’un kraliçesi”,
dört Grammy sahibi Erykah Badu adını müzik tarihine yazdıran şarkılarını
festival kapsamında Açık Hava Sahnesi’nde seslendirecek. Besteci ve aktivist
kimliğiyle de adından söz ettiren Badu, etkileyici sahne performansı, soul, pop
ve hip& hop’ı harmanlayan eklektik müzik tarzı, derin, renkli ve özgün
sesiyle İstanbullu hayranlarının karşısında olacak.
14 - 15 Temmuz Pazar / Efes Pilsen One Love Festival
/ Santralistanbul
Efes Pilsen tarafından 14-15
Temmuz tarihlerinde santralistanbul’da düzenlenecek olan Efes Pilsen One Love
Festival, bu yıl da yaza damgasını vurmaya hazırlanıyor.
Bugüne kadar dünyaca ünlü
grup ve sanatçıları müzikseverlerle buluşturan festivalin bu yılki ilk
sürprizleri arasında Brit-Pop’un efsane gruplarından Pulp, neo-soul ve dans
müzik etkileşimli pop'un yeni kraliçesi Kimbra ve soul, reggae, funk ve hip hop
tarzlarının harmanından olusan eşsiz bir sounda sahip, son dönemlerin en
çarpıcı kadın vokallerinden Selah Sue festival coşkusunu zirveye çıkaracak.
16 Temmuz Pazartesi / Esperanza Spaldıng Ve Lyambıko
/ Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi
Açıkhava’da mükemmel bir caz
gecesi! Açılışını caz standartları ve özgün besteleri, ipeksi vokaliyle
seslendiren Lyambiko’nun yapacağı konserin ikinci yarısında kontrbasın genç
dahisi, vokalist ve besteci Esperanza Spalding’i güçlü orkestrasıyla birlikte
izleyeceğiz. Echo Jazz 2011’de yılın en iyi kadın şarkıcısı seçilen
Lyambiko’dan ve 2011’de “En İyi Yeni Sanatçı” Grammy ödülünü alan Spalding’i
aynı akşam üst üste izlemek, kaçırılmaması gereken bir tecrübe.
17 Temmuz Salı / Jill Scott / Kuruçeşme Arena
Grammy ödüllü, yeni nesil
divalardan biri olmanın ötesinde, gerçek anlamda çok yönlü bir sanatçı olan
Jill Scott, 17 Temmuz Salı akşamı, BKM ve HIP işbirliği ile Turkcell Kuruçeşme
Arena’da ilk defa İstanbul’lu müzikseverler ile buluşacak... Soul, r&b,
caz, hip hop gibi müzik janrlarının önemli isimlerinin ağırlanacağı “Summer of
Soul” geceleri kapsamında 4 Haziran’da Macy Gray’in sahne alacağı, Turkcell
Kuruçeşme Arena’nın bir diğer konuğu Jill Scott olacak.
17 Temmuz Salı / Sharon Jones & The Dap Kings /
Santralistanbul
Soul ve funk’ın efsanevi
ismi, James Brown’ın en önemli mirasçısı, Mark Ronson ve Amy Winehouse gibi sanatçıların
öncüsü Sharon Jones, birlikte muhteşem sahne performanslarını gerçekleştirdiği
grubu The Dap - Kings ile bu sefer de İstanbul’u hareketlendirmeye
hazırlanıyor. Bugüne kadar dünyanın birçok festivalinde sayısız konser veren
ekip, “soul” kardeşleri Prince’in birçok konserinde de sahneye enerji kattı.
Sharon Jones & The Dap Kings, İstanbul Caz Festivali’nde coşkulu ve dans
dolu bir gecede müzikseverlerle buluşacak.
19 Temmuz Perşembe / Morrissey / Harbiye Açıkhava
Sahnesi
19. İstanbul Caz Festivali,
kapsamında İstanbullu hayranlarının dört gözle beklediği efsanevi müzisyen
Morrissey olacak. İngiliz alternatif rock müziğinin efsane ismi Morrissey,
İstanbul Caz Festivali’nin konuğu olarak, 19 Temmuz Perşembe akşamı Cemil
Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde etkileyici sesi, unutulmaz şarkıları ve güçlü
sahne performansıyla İstanbullu hayranlarının karşısına çıkacak.
25 Ağustos Cumartesi / Feist / Santralistanbul
Kanadalı besteci, söz yazarı
ve şarkıcı Feist, duru ve ipeksi sesiyle müzikseverlerin kalbini fethetmek için
ilk kez İstanbul’a geliyor! Dört Grammy adaylığı, 6 Juno ödülü bulunan ve The
Reminder adlı albümüyle Shortlist Music Prize’ı kazanan Feist, son olarak 2011
yılında Metals albümünü yayımladı. İstanbul’da uzun zamandır beklenen
ozan-şarkıcı, “1234,” “Inside Out,” “Mushaboom,” “I Feel It All,” “The Limit to
Your Love” ve “My Moon My Man” gibi dünyanın dört bir yanındaki radyolarda
çalınan ve hayranlarının diline dolanan şarkılarının yanı sıra Kings of
Convenience, Beck ve Wilco gibi önemli sanatçı ve topluluklarla ortak
çalışmalarıyla da tanınıyor. Aynı zamanda Broken Social Scene adlı art-rock
kolektifinin de bir üyesi olan sanatçı, Kanada’dan çıkan en yetenekli
müzisyenlerden biri olarak kabul ediliyor.
8 Eylül Cumartesi / Red Hot Chili Peppers /
Santralistanbul
Ve bekleyiş sona eriyor! 8
Eylül Cumartesi akşamı Santralistanbul’da müzikseverleri unutulmaz bir
performans bekliyor. 1983 yılından beri Californication, Otherside, Scar
Tissue, Under the Bridge gibi dünyada yankı uyandıran hitlerin sahibi olan Red
Hot Chili Peppers’ın unutulmayacak İstanbul performansını kaçırmayın!
14 Eylül Cuma / Stevie Wonder / Küçükçiftlik Park
İstanbul Kültür Sanat
Vakfı’nın, 40. yaşında İstanbul’da ağırlayacağı isimlere bir dev daha
ekleniyor. Stevie Wonder konseri, 14 Eylül Cuma günü Santralistanbul’da
gerçekleştirilecek.
19 Eylül Çarşamba / Dead Can Dance / Harbiye Açıkhava
Sahnesi
1980 ve 90’ların en özgün
topluluklarından Dead Can Dance, yaklaşık 15 yıllık bir aradan sonra yeniden
İstanbul’da 1981’de Lisa Gerrard ve Brendan Perry tarafından kurulan topluluk,
çağdaş müzik formlarını Avrupa folk müziği, Ortadoğu ve Afrika tınılarıyla
birleştirerek eşi benzeri olmayan, biricik bir ses örgüsü inşa etti ve dünya
çapında geniş bir dinleyici kitlesi kazandı. Günümüz müzik sahnesinde, hüznü en
zarif biçimde ifade eden vokalistlerden biri olan Lisa Gerrard hiç kuşkusuz
Dead Can Dance'in bu başarısında önemli bir paya sahip.
21 Eylül Cumartesi / Beirut / Kuruçeşme Arena
Son yılların en heyecan
verici ve eklektik gruplarından Beirut, 21 Eylül Cuma akşamı, BKM ve HIP
işbirliği ile Turkcell Kuruçeşme Arena’da. Bu yaz farklı müzik tarzlarından,
önemli konukları ağırlayacak olan Turkcell Kuruçeşme Arena’nın, alternatif
müzik alanındaki en renkli konuğu, Beirut olacak. Büyük bir Balkan orkestrası
gibi tınlayan ve herhangi bir müzik türüne koymakta zorlanacağınız grup, son
derece zengin enstrüman çeşitliliğiyle neşeli marşlardan, melankolik baladlara
geniş bir yelpazede gezinecek.
26 – 27 – 28 / Eylül Kings of Convenience / Babylon
Garanti Caz Yeşili Nordik
Müzik Festivali kapsamında 12-13 Nisan tarihlerinde Babylon’da düzenlenmesi
planlanan fakat gruptan Eirik Glambek Boe’nun ani gelişen sağlık sorunu
sebebiyle ertelenen Kings of Convenience konserinin yeni tarihleri belli oldu.
04 Ekim Perşembe / Lenny Kravitz / Kuruçeşme Arena
4 yıl önce Kuruçeşme
Arena'da seyircinin arasına karışmakla kalmayıp, seyircinin elleri üzerinde
adeta sörf yapan Kravitz yeniden muhteşem bir gece için İstanbullu
müzikseverler ile buluşuyor!
Sözün
özü sevgili postdaş, gene müzik dolu bir yaz bizleri bekliyor. O zaman şarkı
söylemek lazım avaz avaaaazzzz :)
Eurovizyona
sayılı günler kala, bir blog müzik üzerine olur da o blogda örovizyon yazısı
nasıl olmaz? Olmazsa boynu bükük kalmaz mı o blogun? Deyip bu yazıyı yurovizyon
2012’ye ithaf ediyorum. Hayırlı uğurlu olsun sevgili postdaş. Hiçbir naneden
geri kalmayan bendeniz, bu yazıda önce eurovizyona kısaca değinicem, sonra da
adayları değerlendiricem.
Efenim
biliyosunuz malumunuz eurovizyon yarışması –özellikle Türkiye için- hayat memat
meselesidir. 1997 yılına kadar yıllarca sonlarda başı çekip suçu hep diğer
ülkelere atan bi milletiz vesselam. 5 alsa kendi başarısı, 1 alsa ‘öğretmen
bana taktı’cı bir neslin evlatlarıyız sonuçta. Her neyse, Eurovizyona dair her
başarısız olduğumuzda (hatta başarılı olduğumuzda da) hep aynı klişe tartışma
döner durur etrafta. Efenim bu müzik değil, siyasi yarışmaymış, müzik önemli
değilmiş, komşu komşuya oy veriyormuş… Hah işte bu noktada, demek zorundayım ki
sayın postdaş… Evet bu yarışma tam da öyle … Ama eğlenceli ve heyecan verici
olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Her sene acaba kimler çıkıcak, ne söyliycek
diye beklemiyor muyuz?
Efenim
özetle durum şu: 2. Dünya Savaşı sona erdiğinde başlayan soğuk savaşı sona
erdirmek üzere, İtalya – Fransa – Almanya – İngiltere’nin bir müzik yarışması
tertip edip aradaki buzları birbirlerine oy vererek eritme istekleri sonucu
ortaya çıkmış. (Böylece bu ülkeler kemik ülkeler olarak elemeye, yarı finale
final gerek kalmadan her sene katılabiliyor.) Doğrudan gidip de barış yapmak
yerine bu dileği ‘işte sana 12 puan veriyorum’ diyerek bildirmek üzere bir
mesaj niteliğinde. Düşününce mantıklı. Tabi bu benim bildiğim hikaye. Yazar
duyduğunu aktarmaktan sorumlu tutulmasın lütfen sayın postdaş.
Ayrıca ‘kimse
sallamıyo eurovizyonu bizden başka’ diyenlere diğer ülkelerin hazırladıkları
dev prodüksiyonları örnek gösteririm. Birkaç sene önce Eurovizyon sahnesinde
arz-ü endam eden Patricia Kaas’ı örnek gösteririm. Bu sene İngiltere adına
yarışacak olan Engelbert Humperdinck’i ve Fransa adına yarışacak olan Anggun’u
örnek gösteririm. Yani hayır sayın postdaş… Eurovizyon bir tek bizim için
değil, katılan tüm ülkeler için önemli bir prodüksiyon ve sizi bilmem ama ben
seviyorum eurovizyon heyecanını.
Bizim diğer
ülkelerden farkımız, eurovizyona olduğundan fazla bir misyon yüklemek belki de.
Yaklaşım farkı. Onlar eurovizyonu eğlence amaçlı yapıyor, başarısızlık
gerçekten umurlarında olmuyor. Biz de ise hayat sona eriyor her seferinde.
Gerçi son birkaç yıldır sonuçlar yüzümüzü güldürüyor ama gene her sene
eurovizyona adeta savaşa girer gibi hazırlanıyoruz ve eurovizyonun ülkemizin şerefi,
itibarı, hede hödösü için çok hayati olduğuna dair inancımız var… Halbuki biraz
gevşetsek şu boyun bağlarımızı, diğer ülkelerin el birliğiyle bizi eurovizyonda
mağlup etmek için özel olarak çalıştığına, bunun bizi dünyada saf dışı
çalışmalarından biri olduğuna inancımızı bıraksak, güle oynaya girsek ve bu
etkinliği geleneksel bir müzik etkinliği formatına sokmayı başarabilsek, rahat
olsak, başarısızlığımızın başka ülkelerin bizi sevmedikleri için komplo
kurmaları sonucu değil, belki de gerçekten daha iyi olamadığımız için olduğunu
idrak etsek belki de başarı kendiliğinden gelicek. Tabi ki bunlarla sınırlı
değil başarı faktörü. Ama TRT’nin ne idüğü belirsiz seçim kriterleri ve kapalı
kapılar ardında oldu bittiye getirilen temsilci seçimleri bu yarışmayı milletin
değil TRT’nin yarışması haline sokuyor, bu da çok can sıkıcı. Bizler millet
olarak Türkiye’yi temsil eden bu yarışmanın neresindeyiz, diye soruyorum her
seferinde. Öyle kimse bize bir şey sormuyor artık kimi gönderelim eurovizyona
diye.
Halbuki
eskiden ne güzeldi. Eurovizyona bir festivale gider gibi hazırlanırdık, hayat
dururdu. Esas finallerden önce Türkiye yarı finalleri yapılır ve şahane bir
müzik şöleni eşliğinde ailecek ekran karşısında hem eğlenir hem de bizi
yarışmada kimin temsil edeceğine dair bir fikrimiz olurdu. Kimler katılmadı ki
bu yarı finallere… 1990 yılının Türkiye Yarı Final adayları mesela: Sonat
Bağcan, İzel, Sertab Erener, Sibel Tüzün, Özlem Yüksek ve Kurtalan Ekspres,
İlhan İrem-Seden Gürel, Kayahan-Demet Sağıroğlu, İzel, Oya&Bora, Asya,
Çelik, Fatih Erkoç, Sevingül Bahadır… Konuk sanatçı olarak da o zamanların
fırtına dansı Lambada’nın grubu Kaoma canlı bir konser ve performans
yapmışlardı. Zaman zaman izler ve neden artık böyle olmadığına içlenirim. Bugün
müzik dünyasının pek çok önemli ismini görmek mümkün ve bazen de sürprizlerle
karşılaşıyorum. Mesela Mantar Şapka imajını, 1992 yılında ilk solo bu imajla
çıkaran Seden Gürel’den önce 1990 Türkiye Eurovizyon finallerinde İzel’in
yapmış olduğunu görmek gibi. O yarı finallerden Kayahan-Demet Sağıroğlu
çıkmıştı çok sevdiğim Gözlerinin Hapsindeyim şarkısıyla.
Türkiye’nin
eurovizyon sahnesine çıkışı 1975 yılına rastlıyor. O zamanlarda belki siyasi
gerekçelerle belki değil, ama Türkiye sürekli sıfır çeken ülkeler arasına giriyor,
her sene hevesleniyor ama hep hüsrana uğruyor bir türlü şeytanın bacağını
kıramıyorduk. Gerçi örovizyon tarihinde beş para etmez şarkılara rastlansa da,
Semiha Yankı - Seninle Bir Dakika, Cici Kızlar – Delisin, Türkiye’nin petrol
ihtiyacının Ajda sesiyle dillendirildiği Petrol gibi hitler çıkmamış değil.
Türkiye’ye ilk 3 başarısını, hem de TÜRKÇE bir parçayla getiren Şebnem Paker’i
de bu yazıda anmamak olmaz… 1997 yılında Türkiye’ye 3.lük getirerek ilk defa
ilk üçe adımızı yazdıran “Dinle” benim bugüne kadar gelmiş Eurovizyon şarkıları
içinde en sağlam bulduğum, gerek yorum, gerek düzenleme, gerek müziğiyle her
zaman en tepe noktam Eurovizyon şarkımızdır ve Naim Dilmener’in yazdığı gibi,
bu başarı, Sertab’ın başarısından daha büyüktür bence. Ancak, o saçma Gülseren
bile her eurovizyon programında anılırken, Şebnem’in adının geçmemesi beni hem
bir eurovizyon izleyicisi hem de bir müzik dinleyicisi olarak fazlasıyla gıcık
etmekte, isyan ettirmektedir. Şebnem bu yazıyı okumasan da bil, sen hep bir numaramsın…
2000’li
yıllardan aklımda kalan en beğendiğim sene, 2004 yılının eurovizyonu olmuştu.
Bu sene gene aday olan Željko Joksimović – Lane Moje, Ruslana – Wild Dance,
Sakis Rouvas – Shake It, Athena – For Real ve aklımda kalan Rusya adına katılan
Julia Savicheva - Believe Me gibi çok fazla güzel şarkı çıkmıştı o yarışmada
hala dinlediğim.
Deyip
adayları yavaş yavaş tanıtayım, hem de ahkamlarımı keseyim :) :
YARI FİNAL 1
1) Karadağ - Rambo Amadeus - "Euro
Neuro"
Karadağ
adına katılan bu şarkıcıyı ve şarkımsı şeyi, heralde nazar boncuğu olsun diye
koymuşlar. Hayatımda bu kadar çirkin bir şarkı daha duymadım desem?… Hiçbir
manası ve hiçbir cazibesi yok. Belki anlamadığım bir tarzı vardır ama alakasız
enstrüman girişleri, ağzının içinde mırıl mırıl konuşan sevimsiz bir adam,
arkadan sanki başka bir müziğe aitmiş gibi duran dıptıslar… ay bu şarkı da,
şarkıcı da tam gaflet olmuş… eurovizyon sever böyle sivri şarkıları ama diyecek
bi şey yok. Çünkü şarkı yok ortada!! Dinlediğim ilk şarkı, içimi kanırttı,
ruhumu daralttı… tez bitsin!!!
Güçlü,
çarpıcı bir giriş, rock tınıları ile tam sevdiğim yaylı geçişlerine sahip,
vokal uyumu çok iyi, melodik yapısı ve ritmi ile şarkı olarak güçlü, gerçekten
sevdim. Eurovizyon kriterlerinin daha sahneye yönelik, şov tarzı şeyleri
sevdiğin bilmesem, bu şarkının ilk üçe girer derdim ama sanırım sadece benim
ilk üçümde kalacak. Yıldızlı on…
3) Yunanistan - Eleftheria Eleftheriou -
"Aphrodisiac"
İlk
izlenimim, güzeller güzeli 2005 birincisi Helena Paparizou’dan fazlaca
etkilenmiş bir şarkı ve şarkıcı oldu. Evet hareketli, tam eurovizyonluk şarkı,
koreografi, güzel kız, güzel şarkı üçlemesine sahip ama bir şekilde Helena
Paparizou’nun ışığı yok işte. Daha çok o başarılı damarın izinden giden şarkı.
Melodisi akılda kalıcı. Muhtemelen Yunan radyoları gibi bizde de bol bol
çalıcak. Yunanistan bir şekilde kendini göstermeyi başaracak zaten ama
birincilik için şans tanımıyorum. Asla Paparizou kadar ilgi çekici değil.
4) Letonya - Anmary - "Beautiful
Song"
Olmasa da
olur bir şarkı daha, koreografi ve şov
ağırlıklı bu şarkımsı şeyde, şarkıcı yazdığı şarkının hit olduğundan,
radyolarda, tv programlarında çalındığından dem vuruyor. Ama gerçek şu ki,
kızın güzelliği bile kurtaramıyor şarkıyı. Standart şarkı yapısında yazılmış bu
şarkıya biraz ruh katmayı unutmuş yazan. Sözleri de aman aman sayılmaz. Biraz
daha yükseltilse şarkı belki sonuncu olmaz. Ay bu arada kızın bacakları ne
kadar kalın öyle…
ü5) Arnavutluk - Rona Nishliu - "Suus"
Ne diyeceğimi
bilemedim. Çok ilginç, hatunun ses rengi, oktav, sesi kullanışı filan çok fazla
iyi. Zaman zaman çok fazla bağırıyor, yer yer yoruyor ama garip bir şekilde
çarpıcı ve akıcı bir şarkı. Her zaman koyup da dinleyebileceğiniz bir şarkı
değil ama biraz Björk’ün Arnavutluk şubesi gibi. Dilini anlamasam da, duygusunu
anlayabildim. Şarkının ilginç de bir yapısı var. Standart bir şarkı çatısı yok.
Birinci olmaz ama iyi bir derece alacağını düşünüyorum.
6) Romanya - Mandinga - "Zaleilah"
Kıpır kıpır
üç dilli bir şarkı, Romence, İspanyolca arada Arapça sözler serpilmiş. Ama
eurovizyon tarzı bir şarkı değil. Süresi de fazlaca uzun. Ece kulüplerinde
remiksleri çalabilir ama eurovizyonda şans tanımıyorum. Zira sıradan bir pop
şarkısı olarak heyecan verici bir yenilik getirmiyor. Bol bol aaaa’lama,
uuuu’lama, eee’leme dolu. Aslında sevimli gibi duran ama nedense sıkıldığım bir
şarkı oldu.
7) İsviçre - Sinplus - "Unbreakable"
Çok itici
bir ses rengi. İlk dikkatimi çeken. Şarkının tüm gücünü alıp götürüyor. Şarkıcı
kurbanı şarkılardan. Ayy hiç içine giremedim resmen şarkının. Adamın gevrek
gevrek sesi şarkıyı dinlememi engelliyor. Aslında hareketli, melodik yapısı da
güzel ama ııh, şansı yok… bir de çok eurovizyon tarzı bir şarkı değil. Keşke
Linkin Park söylese bu şarkıyı… Başka bir ses aradı kulaklarım, bu şarkıcı ile
asla…
8) Belçika - Iris - "Would You?"
Klasik bir
eurovizyon şarkısı aslında, hiçbir yeniliği yok, standart müzik formları ile
yapılmış bir çatı. Şaşırtıcı değil, performans şarkısı. Şarkıcı da standart.
Söyleyen de hafif ses oyunları dışında beklenen, klasik şarkıcı formu. riske
girmemiş Belçika bu sene. aslında ne yorum yapacağımı bilemedim. Favorim değil.
ü9) Finlandiya - Pernilla Karlsson - "När
jag blundar"
Bir diğer
klasik şarkı. Çok fazla iniş çıkışı yok, düz bir şarkı, heyecanı yok. Çatısı,
yapısı standart ama kulağa hoş geliyor, dilini anlamasam da, akıcı gidiyor.
Kulağım bir sonraki melodiyi arıyor. Ama birinci gelmesi için gereken ışık ve
aura yok. Şarkı başlıyor ve bitiyor hani tekrar tekrar dinlemezsiniz bu
şarkıyı, sonrakine geçersiniz ama çıkarsa da dinlersiniz. Değişikliği yok,
sonuncu olmaz ama. Birkaç dinlemeden sonra sevdim şarkıyı.
ü10) İsrail - Izabo - "Time"
Oha çok
güzel şarkı lannnn… ay çok sevdim, bizim şarkılara benzer hafiften arabesk melodi
geçişleri var, sağlam ve güçlü bir melodisi, iyi bir konsepti, koreografisi,
melodik yapısı var, hem standart hem de sıra dışı… Kesinlikle çok güçlü bir
aday… favorilerimden… ben bu şarkıyı sık sık sony walkmanimde dinlerim…
11) San Marino - Valentina Monetta - "The
Social Network Song"
Eurovizyon
şarkısından çok sosyal ağ reklamı gibi olmuş, araya bol bol “uuuhh” “oohhh” lar
serpiştirilmiş. Konusunun sosyal ağ olması bakımından ilgi çekebilir, başka da
bir numarası yok. Sırtlarını koreografiye dayamak zorundalar. Ama çok fazla
mesaj kaygılı yahu. Sosyal ağların ne menem şeyler olduğundan de vuruyor. Hiç
şansı yok ne yazık ki. Şarkı olarak hiçbir elle tutulur yanı yok.
ü 12) Kıbrıs - Ivi Adamou - "La La Love"
Eurovizyon
konseptine çok uygun bir şarkı. Şarkı yapısı tam eurovizyonluk. Girişi çıkışı
belli, hareketlendiriyor. Güçlü bir aday olabilir. Yüksek bir şarkı, temposu
yerinde, eurovizyon sahnesinde rahatlıkla hayal edebildim. Her eurovizyon
şarkısı gibi “ooouu”lar “uuu”larla dolu bir şarkı. Güzel bir koreografi ile
daha da uçurulabilir. Beğendim ama favorilerimden değil. Hala İsrail favorim.
13) Danimarka - Soluna Samay - "Should've
Known Better"
Standart
bir pop şarkısı, eurovizyon sahnesinde de güzel durabilir ama birincilik kumaşı
kesinlikle yok. Böyle binlerce şarkı geçti örovizyon sahnesinden. Bunda da
“şalalala”lar var. Kızın fena detone olmasını saymıyorum bile…heyecan yok
şarkıda…
ü 14) Rusya - Buranovskiye Babushki - "Party for Everybody"
İşte size
yenilik, heyecan, ilginçlik… kimsenin aklına gelmez, neneler grubu babushki
hiçbir şey kazanamasa bile (ki inşallah inşallah kazanırlar bir derece) bu
seneki yarışmaya mükemmel bir renk katıcaklar, kesinlikle çok konuşulacaklar…
Şarkıları, kıyafetleri, hareketleri, eğlenmeleri, mimikleri… BAYILDIM, hatta
BAAA-YILLLL-DIMMMMMM… içimi kıpır kıpır ettiler… hadi neneler, ezip geçin genç
geçinenleri…. Kesinlikle en güçlü adaylardan, kesinlikle sıra dışı…
Favorilerimden… Helal olsun… Ay matruşka gibiler….
ü 15) Macaristan - Compact Disco - "Sound of Our Hearts"
Güzel şarkı
ama eurovizyonluk değil. Güçlü bir şarkı, yorum da iyi, ses rengini sevdim
söyleyenin. Bildiğin tekli olarak piyasaya çıkabilecek bir kalitede, eurovizyonda
harcanması yazık olmuş.
16) Avusturya - Trackshittaz - "Woki mit deim
Popo"
Hiç
sevmediğim bir tarzın, son derece itici bir şarkıcıyla seslendirilmesi
mevzubahis. Rahatsız edici. Şarkı yok ortada, müzik yok… çok fazla kötü… Neyse
çok konuşmadan diğer şarkıya geçip, bunu eurovizyon çöplüğünün derinliklerine
gömelim… Şaka mı bu şarkımsı şey? Acaba dedim popo kelimesi başka bir anlama mı
geliyor diye düşündüm ama bildiğin POPOlardan bahsediyor yahu şarkı…. Şaka
olmalı… Rezaletttt….
ü 17) Moldova - Pasha Parfeny - "Lăutar"
Çok
eğlenceliii, çok sevdim. güzel bir melodisi var, şarkıcının sesi biraz zayıf
kalıyor ama sevimlilikleri, koreografisi, konsepti, temposu, şarkının yapısı
ile tam bir sahne şarkısı. Beğendim. Değişik enstrüman kullanımları da çok hoş
olmuş. Size bi şey diyim mi, Moldova şeytanın bacağını bu şarkıyla kırdı kırdı,
yoksa daha çok bekler. Çiçek gibi şarkı, kakafonik bileşimler çok hoş tınlıyor,
adamın sesi zayıf kalıyor dedim ama ses rengi güzel. Eurovizyon sahnesini
şenlendirebilir, renklendirebilir. İlk 10’a girsin isterim.
18) İrlanda - Jedward - "Waterline"
Geçen sene
“LIPSTICK” gibi süper eğlenceli bir şarkıdan sonra çıkartabildikleri şey bu mu?
Rezalet… Çok sıradan, çok vasat, çok kötü… İki kere dinleyemedim bile… Geçelim
bir an önce….
YARI FİNAL 2
ü 1) Sırbistan - Željko Joksimović - "Nije ljubav stvar" (Love is
not an object)
2004
yılında şapşahane şarkı Lane Moje ile Eurovizyon sahnesini şenlendiren Željko
Joksimović 8 sene sonra bir kez daha eurovizyon sahnesine çıkıyor. Sertab’ın
birinci olduğu 2004 yılındaki yarışmada 2. olduysa da, o yarışmanın en çok
akılda kalan şarklarından birine imza atmıştı. Adam da ses var, müzik var,
şansı var. Her ne kadar 8 sene önce eurovizyonda “Sırpların intikamını almaya
geliyoruz” gibi bir gafa imza attıysa da, Željko Joksimović’in müziği gerçekten
farkını belli ediyor. Bu seneki şarkıya gelirsek. Bir Lane Moje değil ama, bir
tarzı var o kesin. Yaylı kullanımı gene baş köşeye kurulmuş durumda. Melodik
yapısı Lane Moje kadar güçlü değil. Etnik unsurlar ve enstrüman kullanımı
şarkıyı gerçekten çok güçlü kılıyor ve şarkının patlama noktasında insanın
çığlık atası geliyor. Sahne duruşu da çok iyi… gene de bir Lane Moje değil… O
şarkı daha girişinde sarıyordu. Bu ilk bakışta çarpmıyor…. Anladınız galba.
Favorim değil, beğendim sadece. Lane Moje’nin yüzü suyu hürmetine :)
ü 2) Makedonya - Kaliopi - "Crno i belo"
Eurovizyonda
böyle şarkılar tutmaaaaazzzz, Offff, slov bir şarkı daha… derkennn, şahane bir
manevra ile şarkı kıvama geldi…. Uçtu resmen… Şahaneeee…Tüylerim diken diken
oldu…. Örovizyon sahnesi yıkılacak… Çok ama çok güçlü. Şansı çok yüksek.
Makedonya nihayet şeytanın bacağını kırıcak galba. Gerçi Makedonya’yı birinci
yapmazlar… hem hatunun sesini çok sevdim, hem de şarkının formunu çok sevdim,
çok ters köşeye yatırdı…
3) Hollanda - Joan Franka - “You and Me"
Hollanda’da
beş ay yaşadığım süre içinde müzik adına gözlemlediklerim ve şu ana kadar
eurovizyonlarda gösterdikleri performansları bana Hollanda’nın müziğinden fazla
bi şey beklemememi yeterince dikte etti zaten. Zira adamlar o kadar mutlu ki
her şarkıları lay lay lom (en azından ben buna bağlıyorum :) Adamların mutsuz
şarkısı yok!!! Aslında adamlarda müzik de pek var denilemez!!!), diğer
dinledikleri de spice girls filan. Dolayısıyla bu satırları daha şarkıyı
dinlemeden ve tam bir önyargıyla yazıorum.
Ve evet,
Hollanda 90’lardan hala çıkamamış ve gene LAY LAY LAY filan bir şarkı ile
katılıyor. Sevimlilik bi yere kadar canım, burada müzik konuşuyoruzzz… kız çok
fazla mutlu… çok fazla!!! Gene de Hollanda’dan çıkan nadir dinlenebilir bir
şarkı olmuş… tam bir eurovizyon şarkısı. şansı yok… hem evladım o ne kafandaki
Kızılderili şapkası? İmaj yapayım derken alakaya çay demle olmuş…
4) Malta - Kurt Calleja - "This Is the
Night"
Bu sene
Eurovizyonda Malta’nın kadrolu şişman şarkıcısını görememek beni şaşırttığı
kadar üzdü de. O şişman kadın eurovizyonda yangın çıksa ilk
kurtarılacaklardandı. Bu sene farklı bir yola gidip bir erkek şarkıcı
yollamışlar, ayy o şişman kadın hasta
filan mı acaba? Eurovizyonun gediklisiydi, her neyse konumuza gelelim.
Aaa Malta
silkinip kendine gelmiş sanki, bu defa hareketli bir şarkıyla şansını deniyor.
Lakin yıllardır o bayık kadının bayık
şarkılarıyla kulaklarımıza işkence çektirdikten sonra bu defa bunu hareketli
bir şarkı söylemeye çalışan kötü sesli bir şarkıcı ile yapıyor ama neyse ki bu
sefer adamın sesi cıstaklar arasında kayboluyor. Çok sıradan şarkı ve bol bol
“eeeehh eeeeehhh” ler serpiştirilmiş. Ay çok rahatsız edici be… sadece
dandundandun gibi sesler duyuyorum. Malta bir türlü ortasını bulamadı. Ya
slovun en dibine iniyor ya da tempolunun en abartılısına… hiç şansı yok… hiçbir
özelliği ve ruhu olmayan bir şarkı…
5) Belarus - Litesound - "We Are the
Heroes"
Hareketli
falan tamam da, beni çarpmadı, böyle sıradan şarkılar olmasa, yanlarında işaret
koyduğum favorilerim seçilemezdi değil mi? Bu adamlar sadece bağırıyor. Hiçbir
özelliği olmayan bir şarkı. Temposu insanı gaza bile getirmiyor. Ama
eurovizyonda böyle şarkılar seviliyor dolayısıyla bence kazanmaması gerekir ama
dereceye girerse şaşırmam. Şansı yok bence. Haa şarkıcının sesini güzel “sanan”
bir insan evladı olduğunu da ekliyim. Orda da sınıfta kaldın be ustam… bu kadar
tempolu bir şarkı ancak bu kadar ruhsuz olurdu…
ü6) Portekiz - Filipa Sousa - "Vida
minha"
Portekiz
müziklerine bayılıyorum, fadoları 7/24 dinleyebilirim, bu şarkı da öyle. Güze
olmasına güzel, tam benim tarzım bir şarkı, ama eurovizyon için? Iıh… hiç
olmaz. Birinci olma kriterlerinden hiçbir yok. Ne gaza getiriyor, ne
kıpraştırıyor, ne görseli var… sadece güzel şarkı… evet ama yetmez! :) Portekiz
müziği yarışma müziği olamıyor, Portekiz müziğinin ayrı bir havası var….
Yarışmalarla heba edilmemeli…
7) Ukrayna - Gaitana - "Be My Guest"
İlk
dinlediğimde “vvaaaooovv” dedim. Şarkı ritmi ile hakikaten tam eurovizyon
şarkısı. Güçlü adaylardan olabilir. Ama neden bi şey eksik, beni sarmadı.
Reklam müziğine benziyor. Belki de çok klasik şarkı formunda olduğundandır.
Heyecan verici değil. Güzel, kusursuz ses, şarkı, ritim, hepsi yerinde uçurması
gerekiyor değil mi? Hiçbi tarafım kıpraşmadı. Dereceye girerse şaşırmam,çünkü
girmesi için her türlü klişe mevcut ama girmeyeceğini düşünüyorum.
8) Bulgaristan - Sofi Marinova - "Love
Unlimited"
Aaa kadın
eurovizyona değil gece kulübüne konsere gelmiş sanki. Bu şarkı hiç eurovizyon
stili değil! Melodisi fena değil gerçi, ama sadece cıstaklar arasında nefes
almadan şarkı söyleyen bir kadın duyuyorum. Gece kulüplerinde güzel gider bu
tür. örovizyonda değil. Sıradan. Heyecan verici değil. Başlı başına bir
şarkıdan çok, bir şarkının remiks gibi duruyor. Sahne için değil! Bir de insan
böyle bir şarkının performansında ciddi koreografi, sahnede atraksiyon
bekliyor…
9) Slovenya - Eva Boto - "Verjamem"
Ay bu soğuk
ülkeler adam olmıycak, gene bayığın bayığı bir slov ile katılmışlar. Bol bol
“aaaa”lıyorlar… performans şarkısı, normalde CD çalara takıp dinlemem.
İzledikten sonra unutucam büyük ihtimalle. Elli bin böyle şarkıya bir katkı
daha… bağırıp çağıran güzel kızlar… başka bir numarası yok…
ü 10) Hırvatistan - Nina Badrić - "Nebo"
Aslında bu
şarkıyı ilk dinlediğimde başka şeyler yazmıştım*. Zira şarkı öyle başlayınca
bir eurovizyon faciası da dedim. Ama öyle değilmiş şarkıyı ikinci dinleyişte
sevdim. Keşke o hareketli kısım biraz daha uzun olsaydı. Ama temposu filan çok
değişik, hoş yani. Hızlı ritme geçiş başarılı. Nakaratı, melodisi
mırıldanılabilir. Şarkıcının yorumu da güçlü. Birinci olmaz ama ilk 10’a girer.
(*Eurovizyona
yıllardır katılıp sonuncu olmaktan kurtulamayan şarkılara bir örnek daha. Yok
yok yok olmuyor olmuyor, Çok sıradan, aslında hiçbir özelliği yok. Slovu duygulandırmıyor bile. İki dakka böyle
gittikten sonra şarkının son 35 saniyesinde hızlanıyor aniden. Şarkının
dinlenebilir tek kısmı da o 35 saniyelik kısmı. 10 ile 15 arası bir yerde
kalır.)
ü 11) İsveç - Loreen - "Euphoria"
WOWWWWWW…
işte birinci… bu nasıl tempo, bu nasıl gaza getirmek??? Şahane… kesinlikle en
güçlülerden biri. Hem pazar şarkısı olmaya uygun hem de yarışma şarkısı olmaya…
kesinlikle çok başarılı…
ü 12) Gürcistan - Anri Jokhadze - "I'm a Joker"
Hareketli,
kıpır kıpır, güzel bir köprü ve nakarat geçişi var. Sevdim şarkıyı. Şarkı
labirentte dolaşmak gibi, tondan tona notadan notaya atlatıyor. heyecanlı, ağı
hoş, birinci olur mu bilinmez ama yukarılarda olacağını düşünüyorum. Üstelik havası yüksek bir şarkı.
Garip, çarpıcı bir havası var. Radyoda çıksa kanalı değiştirmem.
13) Türkiye - Can Bonomo - "Love Me
Back"
Sevgili
postdaş, bikaç hafta önce Can Bonomo ile ilgili bir tivit atıp (8 Nisan jpg)
Can Bonomo’nun şarkısını beğenmekle birlikte ben desteklemiyorum kendimce
nedenlerle demiştim. Evet, bu şarkı bu yarışma için gereken bütün niteliklere
sahip, sevimli bir şarkıcı, akılda kalıcı melodilere sahip bir şarkı, konsept,
eğlence, görsellik, seyirciyi avcunun içine alacak bir tempo ve aura vs. Ama desteklemememin en temel nedeni, Can
Bonomo’nun seçilme biçimi. Yukarıda hasretle bahsettiğim Türkiye yarı
finallerinden başlayarak bugüne geldiğimiz nokta eurovizyon temsilcimiz olarak
tamamen kapalı kapılar ardında, seçime dair hiçbir bilgi verilmeden hooop diye
karşımıza çıkarılan bir eurovizyon adayını kabul edemiyorum. Kime göre, neye
seçiliyor bu aday? Bu milletin yarışmasıysa ve millet kendisini temsil edecek
sanatçıyı bilme hakkından yoksun bırakılıyorsa, bu milletin değil ancak TRT’nin
yarışması olmaz mı sayın postdaş?. Ben bu durumu kınıyorum işte, bu seçim,
TRT’nin keyfekeder ‘hah bu olsun’ tarzı seçimi, BENİM SEÇİMİM DEĞİL!
Derken
başka kulisler dönmeye başladı. Can Bonomo’nun Yahudi kökenli olduğu için
İsrail’in gözüne girmek için seçildiği dedikodusu yayıldı. Derken Can
Bonomo’dan “Yıllardır burada yaşıyorum Türk sayılırım” gibi bir açıklama(!)
geldi. Hande Şarman’ın 3 Nisan’da Habertürk’te yazdığı “Can Bonomo’nun
Anımsattıkları” başlıklı yazısında ifade ettiği gibi:
“… Eurovizyon için seçilme nedeninin
uluslar arası ilişkiler açısından ‘hayırlı’ olacağının düşünüldüğünün
açıklanması işin bütün rengini değiştirdi. O andan itibaren de herkesin tadı
kaçtı. Can’ın eli ayağına dolaştı,” Türk sayılırım” filan dedi…”
Bu konular
beni ilgilenmiyor sayın postdaş. İnsan istediği milletten olup Türkiye’yi
temsil etmek isteyebilir. Benim isyanım, TRT’nin bu yarışma müzik değil politik
yarışma iddialarını doğularcasına, müzikten uzak kriterleri gözeterek,
şeffaflıktan uzak, temsil ettiği milletin düşüncesini bile sormadan ve
aralarında asla müzik olmayan, türlü nedenlerle –çoğunlukla da yaranma amaçlı-
yaptığı seçime! Can Bonomo adı birdenbire gündeme oturtuldu! TRT böyle saçma
sapan şekilde, gizli kapaklı ve yangından mal kaçırır gibi eurovizyon temsilcisi
seçtikçe, bu yarışma daha çok şaibeler deryası olarak konuşulur…
İşte bu
nedenlerle şarkıyı beğensem de Can Bonomo benim eurovizyon temsilcim değil! Hem
şarkı da fena halde “Üsküdar’a Gider iken”i andırıyor!
14) Estonya - Ott Lepland - "Kuula"
Eurovizyonun
alamet-i farikası olan ve şimdiye kadar binlerce örneği eurovizyon sahnesinden
geçen bir slov daha. Hiçbir farklılığı yok, dinlenebilirliği yok, öyle sıradan
ki bittiğini bile fark etmedim. Neyse böyle şarkılar olmasa kim sonlarda
kalacak? Alır üç beş puan.
ü 15) Slovakya - Max Jason Mai - "Don't Close Your Eyes"
Vaoov,
Eurovizyonda rock tınıları, bunu izlemek güzel olacak. Şarkı fena değil, havası
yüksek. Evet insanın içinde hareketlenme yaratıyor. Şarkı yapısı da güzel,
yorum güzel. Tekli olarak çıkan son zamanlardaki pek çok şarkıdan daha iyi.
Benim de beğendiklerim arasına girdi bile. Eurovizyon sahnesi açısındansa, daha
önce şu anda hatırlamadığım Finlandiyalı yaratık grubunu bile kaldırdıysa o
sahne, bunu bağrına basacaktır. Güzel şarkı. Tabi bu şarkıyı bir de sahnede
atraksiyonlu izlemek lazım.
16) Norveç - Tooji - "Stay"
Yüksek
tempolu, ancak beni gaza getirmekten uzak bir şarkı.galiba ben böyle cıstaklı
şarkılar için yaşlandım mı nedir? beni gaza getirmeyen şarkıyı sevemiyorum.
Aslında bu şarkı tam eruvizyonluk! Şarkı yer yer ses oyunları ile ilgi çekiyor,
ama standart formlar kullanılarak riskten kaçınılmış. Bir şarkıda olması gereken
her şey nasıl kullanılması gerekiyorsa kullanılmış. Normalde bu iyi bi şey,
yani denenmiş formüllerden gitmek başarısızlık oranını azaltır ama bu yarışma gibi
57 senedir devam eden yarışmada bu tarz tutuyor diye her sene A yüzünü B yüzüne
B yüzünü A yüzüne getirip aynı şarkıları dinletirseniz yemezler canım. Bu şarkı
evet tempolu ama klasik ve yüzlerce kere denenmiş bir tarz olmaktan öteye
gidemiyor. Eurovizyon camiası sevecektir ama.
17) Bosna Hersek - MayaSar - "Korake ti
znam"
Ses güzel,
şarkı güzel, ama eurovizyonda böyle şarkılar tutmaz, tutulmaz. Çok yavaş ve
yarışma için sıradan. Yolu açık olsun.
18) Litvanya - Donny Montell - "Love Is
Blind"
Klasik
şarkı formu, risk yok, gereken yapılmış, çatı, melodi eurovizyon formatına göre
kurulmuş, ama bu şarkı bana fena halde şu an hatırlamadığım başka bir şarkıyı
hatırlattı. Her kalsik eurovizyon şarkısı gibi dereceye giremeyecek, adamın
sevimliliği ve sahnede yaptığı parendeler filan ancak güzel bir görsel şov
olarak kalacak. Böyle şarkılar çok geldi geçti.
FİNALİSTLER
ü 1) Birleşik Krallık - Engelbert Humperdinck - "Love Will Set You
Free"
Engelbert
Humperdinck çoklarının bu yarışma ile tanıyacağı, benim on sene kadar önce
keşfettiğim aslında 70’li yılların çok önemli seslerinden biri. Frank
Sinatra’nın en tepede olduğu zamanlarda çıkmış ve pek çokları tarafından şarkı
söyleyiş biçimi Sinatra’ya benzediği için eleştirilmiş, ancak çok başarılı
albümlere imza atmış bir müzisyen. “A Man Without Love” ve “A Place in the Sun”
gibi şapşahane iki şarkısıyla tesadüfen keşfettiğim Engelbert Humperdinck’i bu
yarışmada görmek beni şaşırttı ve sevindirdi. Çünkü bu adamın şarkılarını çok
severim. Hakkında birçok araştırma yaptığım yılları düşününce 2012 halinde
karşıma çıktığı hali beni duygudan duyguya soktu. Engelbert Humperdinck’in
şarkılarında sözler tane tane anlaşılır. Yalın, abartısız bir söyleyişi vardır.
Büyük
sanatçıların bu yarışmada boy göstermesi hem iyi hem kötü aslında. Çünkü bi
yandan bilgisayar desteksiz ve akustik olarak söyleyebilmeleri ile pek çok
pleybek popçusuna taş çıkartırken, öte yandan zaman onların zamanı olmadığı
için hak ettikleri ilgiyi göremeyebilirler. Bu a hoş değil tabi. Velakin bundan
bikaç sene önce de Fransız Diva Patricia Kaas katılmış ve saçma sapan bir
derece almıştı. Şarkıya gelirsek, Engelbert Humperdinck’in dereceye girmesi zor
görünüyor. Çünkü şarkı hem aşkın hayatta bir kere bulunması ile ilgili olduğu
(bu konu nedense ahkam kesmek gibi gelir), hem de sadece bir piyano bi gitar
eşliğinde son derece yalın ve abartılı yollara girmeden başlayıp bittiği için,
modern zamanın eurovizyon izleyicisine hiç mi hiç hitap etmiyor. Eurovizyon
denen nane, görselliğe, şova, bolca atraksiyona, cıstaklara, teatral
mizansenlere prim verdiği için, Humperdinck’in güzelim şarkısı bir yarışma
şarkısı değil anca bir dinleti gibi kalıyor. Bu şarkının onca güçlü zamane
şarkısının arasından sıyrılması müzik adına mucize olur!!!
Bence belli
yaşa gelmiş sanatçılar eurovizyon topuna girmemeli! Engelbert Humperdinck’e bu
yarışma hiçbir şey getirmez, ama götürebilir!! Ben onun yerinde olsam kabul
etmezdim. Zira açık seçik belli birinci olamayacağı. Bari karizması korunurdu. İlla
katılacaktıysa, onur konuğu olarak gelip performans gösterseydi filan, çünkü
zamanın cıstakları içinde Humperdinck’in şarkısı overoverover kaliteli kalıyor.
Gene de çok sevdiğim Humperdinck’i canlı dinlemek çok güzel olacak.
2) Fransa - Anggun - "Echo (You and
I)"
Efenim aday
tanıtımından önce yukarıdaki yazıda dikkat ettiniz mi bilmiyorum, hani şu
eurovizyona bizim kadar kimse önem vermiyor iddiası vardı, hah işte onu çürüten
ikinci örnek!! Engelbert Humperdinck’ten sonra bir diğer dünyaca ünlü müzisyen
Anggun eurovizyon sahnesini şenlendirecek. Bu sene Fransa adına katılacak olan,
Endonezya kökenli sanatçı Anggun 1986 yılından beri müzik piyasasında ve birçok
ödülün sahibi bir sanatçı, onu en çok “Snow on the Sahara” ve 2005 yılında
çıkardığı “Saviour”.ile hatırlayabilirsiniz. Böyle büyük isimler kalkıp da
katılıyorsa bu yarışmaya, “bu yarışmaya sırf biz önem veriyoruz, kimsenin
umrunda değil” lafı safsata olup kalıyor sadece.
Şarkıya
gelirsek, şarkı bilindik pop tınıları içeriyor, bu açıdan şansı Humperdinck’ten
daha fazla, çift dilli olması avantaj olabilir. Şarkı İngilizce ve Fransızca.
A,B, Köprü, Nakarat klasik şarkı formunda ve şarkı hiçbir sürpriz olmadan
bitiyor. Temposu orta ile hızlı arasında, ve ıslık efektiyle şarkı
hareketlendirilmiş. Eurovizyon sahnesinin bu şarkıyı seveceğini düşünüyorum.
Hele de iyi bir koreografi ile. Ama dereceye girer mi? Bilmem, daha güçlü
adaylar var sanki.
ü 3) İtalya - Nina Zilli - "L'amore è femmina (Out of Love)"
Güzel bir
armoni. Çift dilli bir şarkı gene. Temposu ve havası yüksek. Sahnede güzel bir
kareografi ile desteklenirse, gaza getirici olur ve dereceye de girebilir. Bir
kez daha dinlenmek istiyor. İtalya’da eurovizyonda yıllar süren talihsizliğini
bu şarkıyla yenebilir. Dinledikçe sarıyor.
4) Azerbaycan (ev sahibi) - Sabina Babayeva -
"When the Music Dies"
Hiç şansı
yok. Nefret ettim şarkıdan, çünkü çok fazla bu tür şarkı olmasının yanı sıra,
Azerbaycan’ın kendi müziğinde kullanabileceği bu kadar rengi varken müziğini
batının müziğiyle batıya satmaya çalışması çok iğreti durmuş!!! Kimi kandırıyor,
kime yedirecek bu stratejiyi? Bu müzik zaten Avrupa’da bol bol var, neyine oy
verecek senin insanlar? Yeni ve onlarda olmayan ne sundun sen şimdi bu
şarkıyla? Bu şarkıya kesinlikle Azerbaycan demem, diyemem. Ne kadar uzak
Azerbaycan tarzına ve tavrına bu şarkı! Ne kadar sıradan, vasat, hatta vasat
altı! Sinir oldum gece gece!!!
5) İspanya - Pastora Soler - "Quédate
conmigo"
Slov bir
performans şarkısı. Eurovizyonda hiç şansı olmayan şarkılardan. Bol bol bağırma
ve gırtlak gösterisi… Ama İspanya’nın da bu kadar sene içinde çıkartabildiği en
iyi şarkı. O kadar diyim yani. Vakit kaybı.
6) Almanya - Roman Lob - "Standing
Still"
Almanya iki
senedir ekmeğini yediği Lena’yı yedek kulübesine alıp yerine bu sene de
hezimetten kurtulamayacağı gün gibi aşikar bir sıkıcıyı göndermiş. Şarkı
hakkaten tek kelimeyle sıkıcı. Armonileri, akışı, hareketlenmesi, yavaşlaması
yeni hiçbir şey sunmuyor. Sen de bi şeyi beğenmiyosun, diyceksiniz ama ben
böyle bir organizasyona katılacak olsaydım, herkesin geçtiği yoldan geçmek
istemezdim, hep yapılmışı baştan yapmak, tekerleğibaştan icat etmek, bazı
ülkelere yaranmak için onların müziğini kaklı onlara sunmak ne kadar başarı
getirir?
Bu
şarkıları değerlendirirken de, kendimin orda görmek istediklerime göre
değerlendirdim. Temcit pilavı gibi aynı şarkıları farklı (bazen de aynı)
seslerden dinlemek ben de eurovizyon keyfi bırakmıyor. Yapan nasıl yapıyor? Her
ülkenin kendi rengi var, kullanılmak için sandıkların açılmasını bekliyor. O kendi
sandıklarınızı göz ardı edip gidip elalemin kutusunu açarsanız, kendinizden
uzaklaşırsınız ama onlara da yakınlaşmış olmazsınız!
Bunları
aklımızda tutup kendi değerlerimizle bir şeyler yapmaya çalışmak, başkalarına
öykünmeden kendi değerlerimizle/müziğimizle ve BAŞKA ÜLKELER NE DÜŞÜNÜR DİYE DÜŞÜNMEDEN,
KENDİMİZ İÇİN böyle bi yarışmaya girmek bizi hem daha rahatlatır hem de en iyi
bildiğimiz konuda başarı kaçınılmaz olur. Elimizde ŞEBNEM PAKER gibi bir
örneğimiz var üstelik! Bunu tüm ülkeler için söylüyorum.
Özetle neler favorim oldu bir bakalım (Liste sırasına göre yazdım, favori sırasına göre değil):
ü9) Finlandiya - Pernilla Karlsson - "När jag blundar" ü14) Rusya - Buranovskiye Babushki - "Party for Everybody"
ü 17) Moldova - Pasha Parfeny - "Lăutar"
ü10) İsrail - Izabo - "Time"
ü 11) İsveç - Loreen - "Euphoria"
ü 12) Gürcistan - Anri Jokhadze - "I'm a Joker"
ü 15) Slovakya - Max Jason Mai - "Don't Close Your Eyes"
ü 3) İtalya - Nina Zilli - "L'amore è femmina (Out of Love)"
BONUS: Birleşik Krallık - Engelbert Humperdinck - "Love Will Set You Free"
Bu sene 57. yaşını kutlayacak olan Eurovizyonun yarı finallerinin 22 ve 24, büyük finalinin ise 26 Mayıs 2012 tarihindeAzerbaycan'ın başkenti Bakü'de yapılacağını hatırlatarakSaygılarımı sunarım… Sonuçlarda görüşmek üzere…Bakalım ne kadarı tutacak :) ;)
Not: Yazı
içinde Eurovizyon kelimesini bilerek yanlış ve değiştirilerek yazdım, çeşitli
söyleyişlere atıfta bulunmak için ;)
Not 2: Canım arkadaşım OLCAY TANBERKEN'in DİKKAT MÜZİK blogundan aldığım Eurovizyon yayın tarihleri şöyle: