Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Ekim 2015 Salı

ALDIM, DİNLEDİM, YAZDIM - EDA-METİN ÖZÜLKÜ / BİZİM ŞARKILAR

EDA-METİN ÖZÜLKÜ, ÖZÜLKÜ PROJECT’TE “BİZİM ŞARKILAR”IMIZI YENİ SESLERE EMANET EDİYOR

2015 yılında büyük isimler teklilerle ve albümlerle arşivlerimizi şenlendirirken, müzik dünyasının yaptığı her şeyi çiçek bahçesine çeviren çifti Eda-Metin Özülkü de 2015 yılını dostlarını ağırladıkları Bizim Şarkılar projesiyle karşıladı. Aslında epeydir gündemde olan ve çift CD olarak çıkarılması planlanan bu proje, bir türlü çıkış tarihi netleşmeyen ve benim de çeşitli nedenlerden beklediğim bir projeydi ve nihayet kış yerini ilkbahar aylarına bırakırken çift değil tek cd farkıyla müzik marketlerdeki yerini aldı. Bana da albümü dinleyip yazması kaldı.

Albümdeki şarkılara ve yorumlara değinmeden önce, albüm hakkında birkaç bilgi vermeli. Albüm Özülkü Project-Bizim Şarkılar adıyla geçen Mart ayında Seyhan Müzik etiketiyle yayınlandı. Beyaz tonların ağırlıkta olduğu kapak tasarımında ve  iç kapakta çiftin adeta bir fotoğraf albümü tadındaki fotoğrafları karşılıyor bizi ve bu albümdeki şarkılar çiftin yıllar içinde kulaklarımızdan gönüllerimize akıttıkları şarkılardan oluştuğu için, adeta onların fotoğraf albümüne bakıyormuşuz hissini yaratıyor. Bu açıdan çok güzel bir tema olmuş. Kitapçıkta albümde yer alan konukların fotoğraflarını görüyoruz. Kitapçığın ortasında da Özülkü orkestrasından kareler var. Fonda boş nota çizgileri ise akla müzikle dolu dolu geçmiş zamanları, yılların müzik üstatları olan çiftin yeni şarkılarla dolduracağı nice boş nota çizgileri olduğunu ve bu serüvenin hep süreceğini getiriyor. Sürsün de… (Bu konuda bir tek eleştirim olacak, neden ‘Project’? Dil konusunda fazla hassas değilimdir, ancak Türkçe müzikte işinin en iyisi olan bu çift albüm adında neden İngilizce bir ad tercih etmiş? Yabancı albüm hissi vermek için mi? Özülkü adını ön plana çıkaracak başka bir adla çıkartılmış olsaydı çok daha kafamda bütünlük sağlanırdı. Neyse çok düşünmeyeyim.)

Albümün prodüktörü Bülent Seyhan ve müzik direktörü Metin Özülkü. Konuklardan albümde çalan müzisyenlere kadar tamamıyla Özülkü çiftinin müzikal yolculuklarında onlara eşlik eden yakın dostlarından oluşuyor,  ki bu da fotoğraf albümü hissini destekliyor. Evlerinde dostlarıyla şarkılar ve muhabbetlerle bir müzik gecesi yapmışlar da bizi de davet ediyorlar havasında şarkılar, düzenlemeler ve duygu… Samimiyet böyle albümlerde aradığım başlıca kriter ve takdir edersiniz ki Özülkü çifti bu zamana kadar bunu fazlasıyla gösterebilmiş ve herkesin saygısını kazanmış insanlar. Düzenlemelerde Metin Özülkü, Kaan Kurmuş, Taşkın Sabah ve Özgür Yedievli imzalarını görüyoruz ve şarkıları dinlediğinizde genelin ortalamanın çok üstünde bir iş olduğunu görüyorsunuz.
Gelelim onların şarkılarında anlattığı duygunun başka yorumlarca yeterince samimiyetle ifade edilip edilmediği konusuna. Bilirsiniz, bu tür proje albümlerde, kulaklarımıza dolan şarkılar başka şarkıcılarla seslendirildiğinde hep bir tarafı eksik kalır. Kulaklarımız orijinal yorum ve tona alıştığı için de olabilir bu, sanatçının kendine yakışacak şarkıyı seçme beceriksizliği yüzünden de. Bu albümde o sorun aşılmış görünüyor. Şayet, albümü dinlerken beni çok şaşırtan yorumlar oldu. Öncelikle albümün konuklarına bakalım. Albümde Eda Özülkü ve Metin Özülkü birer sıfır şarkıyla yer alırken, konuklar skalası hayli geniş. Zira Aşkın Nur Yengi, Gülben Ergen, Hülya Avşar, Işın Karaca, İlkay Armen, Murat Dalkılıç ve Yaşar gibi müziğin profesyonel isimlerinin yanında, Asuman Krause, Hande Subaşı ve Zuhal Topal gibi ekranlardan ve dizilerden tanıdığımız sürpriz isimleri konuklar arasında görüyoruz. Saygı albümlerinde yer ala ala ismi aşınan kişilerin olmaması bu projeyi farklı kılıyor.
Albüm Aşkın Nur Yengi yorumuyla Metin Özülkü hiti Unutulmuş Muydum parçasıyla açılıyor. Metin Özülkü’nün 2005 yılı çıkışlı Hayat Başladı albümünde yer alan parçada, o zaman Metin Özülkü melodilerine İclal Aydın şiiriyle eşlik etmişti. Aşkın Nur Yengi versiyonunda şiir yok. Kulağım bunun eksikliğini bir parça hissetse de, Aşkın Nur Yengi yorumunun lezzeti şarkıyı sıfır bir şarkı gibi hissettirmeye yetiyor. Metin Özülkü bir röportajında bu parçayı yıllar önce Aşkın Nur Yengi’ye vermek istediğini, Aşkın Nur Yengi’nin o zamanlar istemediğini ancak Özülkü kendi albümünde yer verdikten sonra da Yengi’nin almadığına pişman olduğunu anlatmıştı. Yıllar sonra Aşkın Nur Yengi bu albümde bu isteğini gerçekleştiriyor ve doğru şarkıcı-doğru şarkı eşleşmesinin örneği oluyor. Aşkın Nur Yengi zaten yorumuyla her şarkıyı içten hissettiren bir şarkıcı ve bu şarkıda da unutulma hissini bir kadın ağzından dile getiriyor. Şarkıyı Metin Özülkü’den dinlerken geri dönen bir erkeğin çaresizliğine tanık oluyorduk, bunda geri dönen kadının mağrurluğunu duyuyoruz Yengi’nin sesinde. Daha hesap soran bir kadın var burda. Aşkın şarkılarında hep hissettiğim bir duygu bu aslında. Aşkın sitem şarkılarında bile güçlü, kuyruğu dik tutan kadındır. Aşkın Nur Yengi’nin bu anlamda şarkının özünü korurken şarkıya kendi tarzını kattığını söyleyebiliriz. Bu da yorumu başarılı kılmasının yanında, şarkıyı çıkış şarkısı olarak da doğru bir seçim yapıyor.

Albümün ikinci şarkısı Boşu Boşuna, manken, oyuncu ve yeni şarkıcı Asuman Krause’ye emanet edilmiş. Şarkı, Gülben Ergen’in 2002 yılı çıkışlı Sade ve Sadece albümünün klipsiz kalsa da ses getiren şarkılarından biri olmuştu. Asuman Krause, daha önce 2006 yılında Çok Yalnızım ve 2008 yılında Kukla albümleriyle mankenlik ve oyunculuğuna şarkıcılığı ekleyen ekranın en bilinen isimlerinden biri. Albümün profesyonel müzisyen olmayan üç kişisinden de biri. Buna rağmen, seçtiği şarkıyı başarıyla seslendiriyor. Bunda şarkının çok oktav istemeyen ve zor bir şarkı olmamasının da payı olabilir ama Asuman Krause hiç de fena söylemiyor. Şarkıda çok fazla bir farklılık yok yorum açısından, Krause bir yenilik getirmese de, şarkıyı hakkıyla söyleyerek görevini yapmış.

Üçüncü şarkı Eda Özülkü’nün güzel sesiyle yıllar sonra söylediği sıfır şarkı. Bazı kadınlar var, Benjamin Button kadınları diyorum ben onlara, zaman onlara işlemiyor, Eda Özülkü o kadınlardan biri. Zerafetini, sahnedeki asilliğini de geçtim, yorum olarak, ses olarak kimler geldi geçti, Eda Özülkü sesiyle 10 kilometreden farkını gösteren bir isim. Bir tane kötü şarkısını duyamazsınız. Bu yeni şarkısı da klasik Özülkü şarkılarından biri ve bunu seviyoruz. Gene bir çift var şarkıda, durumları sallantıda,  beraberliklerinin üzerinde kara bulutlar dolanıyor ama gene de bir şeyleri kurtarmak için konuşuyorlar birbirleriyle. Zamanımızın ayrılık şarkılarında çiftlerin birbirlerinin gözünü oyduğu bir dönemde, “Hadi durup son bi defa, konuşalım biraz daha, geçer gider belki bu fırtına” diyerek sorunların diyalog ve konuşarak çözülebileceğini gösteren bir medeniyet örneği oluyorlar. Klip gelmesi gereken şarkılardan biri. Hem şarkının güzelliğinden hem de Eda’yı televizyonlarda daha sık görmek istediğimden :). Allah –şarkıdaki çiftin aksine- Eda-Metin Özülkü çiftine daha nice ağız tadıyla, sağlıkla dolu yıllar yaşatsın.

Metin Özülkü dendiğinde akla ilk gelen hit “Seninle Olmak Var Ya”, bu albümde Gülben Ergen’e emanet edilmiş. Bıçak sırtı şarkılardan biri bu aslında, çünkü o kadar söyleyeniyle özdeşleşmiş bir şarkı ki, kim söylerse söylesin hep kulak Metin Özülkü ya da Eda Özülkü vurgusunu arıyor. Gülben Ergen ise şarkıda bunu hissettirmemek çok uğraşmış belli, hissettiriyor duyguyu ama şarkıyı kusursuz söyleme çabası yer yer uzaklaştırıyor duygudan. Biraz daha kendini rahat bırakıp söyleseydi diye hissettim. Albümün iyilerinden. Türkçe kelimeleri tane tane duyabildiğim yorumlardan.

Albümün belki de en iyi ve en şaşırtıcı yorumlarından biri müzik alanı dışındaki bir isimden geliyor. Eda Özülkü’nün 1994 yılı çıkışlı Dalgacı albümünün en sağlam şarkılarından biri olan Saymadım Yılları Hande Subaşı sesinde sıfır şarkı gibi parlıyor. Hande Subaşı ile Metin Özülkü’nün yolu birkaç sene önce, şarkıcılarla müzik dışı ünlülerin birlikte yarıştığı bir müzik yarışmasında kesişmişti. Hande Subaşı bu işle profesyonel olarak hiç ilgilenmemiş olmasına rağmen o yarışmada epey başarılı olmuştu. Bu albümde Hande Subaşı o amatörlüğü hiç hissettirmiyor, hatta yorumuyla öyle parlıyor ki profesyonel pek çok ismin üstüne çıkıyor. Hande’den dinlerken, şarkıda bahsedilen o kırılmışlığı ve sitemi içinizde duyuyorsunuz, bilhassa “Olmuyor ne yapsam, hep sen haklısın” derken. Pes etme var burda, kendini avutma, “ya olursa” duygusu. Bu şarkıyı amatör bir sese emanet etmek riskli iş, çünkü çok yoğun bir şarkı. Sakil durabilirdi alakasız birinin üzerinde. Hande zerafetiyle de taşıyor şarkıyı, duyguda bir eksilme olmadığı gibi, genç bir kadının ayrılığa ve acıya karşı naif avuntusunu ve vakur duruşunu çok iyi ifade ediyor bilhassa şarkının belkemiği olan “Kimbilir alışırım yokluğa, ayrılığa; bir anda gülerim senin gibi” dizesinde. Saymadım Yılları şarkısında Hande Subaşı su gibi yorumuyla albümün en başarılı amatör konuğu olurken, bundan sonra müzikle ilgili bir şey yapacak mı diye meraklandıran isimlerden biri oluyor. Kliple taçlanması gerek bu yorumun.

Albümün beni şaşırtan bir diğer yorumuna geldi sıra. Altıncı sırada müzik adına yıllardır dişe dokunur bir iş yapmayan ve benim de yorumcu olarak pek “dinlemeyi tercih etmediğim” -diyelim- Hülya Avşar, 2009 yılında çıkarmış olduğu Kişiye Özel albümünde seslendirdiği Sonsuza Dek parçasını bu albüm için bir daha yorumluyor. İlk kez Hülya Avşar dinlerken şarkıyı pas geçmedim, bilhassa keyif aldım. Hülya Avşar belli ki çok sevmiş şarkıyı ve kendini yormadan söylüyor. Aşkla bakan bir kadını hissettiriyor. Şarkı içeriği itibariyle de evlilik düğünlerinde çalınmaya pek müsait. Kısacası Hülya Avşar bu yorumda beni şaşırttı, keşke her şarkıda böyle hissettirebilse. Albümün iyilerinden.

Albümde beni iyi yönde şaşırtan bir yorum Işın Karaca’dan geldi. Yorumcu olarak normalde çok fazla bağırdığı için dinleyemediğim Işın Karaca, Akrep Nalan klasiği Kolay Mı şarkısında keyifle dinletiyor kendini. Bağırmadan da şarkı söyleyebildiğini göstermesinin yanı sıra, şarkıya çok uyan duygusu ile albümün iyilerinden oluyor. “Kolay mı ağlamadan kabullenmek her şeyi, Kolay mı güçlü olmak en zor anında, Kolay mı bir alışkanlık zinciri boynunda, Hükmeder benliğine istemesen de” derken Işın Karaca’ya yakışıyor bu hesap sorma, yadırgamıyorsunuz bu yarı pes etmiş yarı dik duruşu. Çünkü Işın Karaca şimdiye kadar hep kırılgan ama güçlü kadın şarkıları söyledi. Bu anlamda şarkı doğru şarkı-doğru şarkıcı eşleşmesine uyan bir şarkı. Yıllardır gündeme gelmemiş bu şarkının bu albümde yer alması beni ayrıca mutlu etti. Burada Akrep Nalan’a bize bu şarkıyı sevdirdiği için selam ve teşekkürlerimizi göndermeli.

Türk Sanat Müziği sanatçısı İlkay Armen bu albümde bir slov pop parça olan Sonu Geldiyse Ne Olmuş şarkısına hayat veriyor. İlkay Armen’de hep bir Nesrin Sipahi havası alıyorum, gerek yorumu gerekse her tür şarkıyı gereken şekilde söyleyebilme becerisi ile zamanında Nesrin Sipahi neyse günümüzde İlkay Armen o gibi gelir bana hep. Bu albümde yer alan Ne Olmuş şarkısına getirdiği yorum bunu bir kez daha kanıtlıyor. Farklı türleri denemekten çekinmeyen, bir de bunları ustalıkla yapan sanatçılara ayrı bir hayranlık duyarım. Türk Sanat Müziği sanatçısı olarak çıkardığı TSM albümlerinin yanı sıra İlkay Armen de kendi türünün dışında bir pop parçaya verdiği hayatla komple sanatçılığını bir kez daha göstererek albümün en iyi yorumlarından birine ses veriyor. Hülya Avşar’ın 2009 yılı çıkışlı Kişiye Özel albümünün slovlarından olan şarkı usul usul başlayıp temposu değişmeden çıkışlar inişler olmadan devam eden bir dans parçası.

Eda-Metin Özülkü’nün 2010 yılında birlikte çıkardıkları ikinci albüm Issız Ada’nın en güzel slovlarından Seni Unutana Kadar parçası ile Metin Özülkü mikrofonu eline alıyor dokuzuncu şarkıda. Metin Özülkü imzası o kadar baskın ki şarkıda, başkası söylese bile bilmeseniz bu Özülkü şarkısıdır derseniz. Metin Özülkü bu şarkıyı başka birine emanet etmek istememiş ve kendisi seslendirmiş albümde. İyi ki de öyle yapmış aslına bakarsanız, çünkü bu şarkıdaki duygu yoğunluğunu ancak şarkının sahibi verebilirdi. Başka isimlere diktiği kıyafetler var Özülkü’nün ama bu onlardan biri değil bence. Bu Özülkü şarkısı. Açık ve net. Unutma, yıkılma, devam etme, terk etme duygularıyla süslenmiş şarkı Metin Özülkü’nün kadifeden sesine dikilerek giden kadına bir gece elbisesi oluyor. Boğaz düğümleyici bir şarkı.

Albümün iyi yorumlarından ve bilinen bir şarkıyı kendi tarzında yorumlama becerisi gösteren isimlerinden biri, ilk söyleyeni itibariyle zor bir şarkının altından layıkıyla kalkmış. Ajda’nın 1996 yılı albümünden akılda kalan tek şarkı olan Eğlen Güzelim, Murat Dalkılıç sesinde 2000lerin soundunu 90ların duygusuyla buluşturuyor. Özellikle bu şarkıda Ajda yorumu o kadar baskın ki, çok bıçak sırtı bu şarkıyı öyle bir yorumdan sonra yeni bir sesten dinlemek. Dalkılıç’ın eksikleri yok değil, bir kere coşku bir tık daha aşağıda, Ajda’dan dinlerkenki gümbürdeme, bu yorumda olmadı bende mesela. Ama eli yüzü düzgün söylemiş. Acaba düzenlemesi mi daha farklı olsaydı ya da Dalkılıç’a başka bir şarkı mı olsaydı diye düşünmekten kendimi alamadım. Güzel ama ortalama ama dediğim gibi işi zordu. Ne yaparsa yapsın, ister istemez Ajda yorumunu aratacaktı.

Albümü belki de alma sebeplerimden biri Yaşar’ın yorumladığı Sen Daha Dur. Bu şarkıyı yaptığı radyo programında söyledi söyleyeli aklım gönlüm her bir hücremle bir albüme girmesini dilediğim şarkı, Yaşar’ın bu albümde Sen Daha Dur ile konuk olmasıyla gerçeğe dönen bir rüya oldu. Rock tınılarıyla düzenlenen bu parçada Yaşar gene boğaz düğümlemekle, yastıkları yumruklama isteği arası duygular yaratıyor. Yaşar bu tarz hasret şarkılarında harikalar yaratan bir ses, adamda doğal bir hasret ve hüzün duygusu var, dikkat ederseniz hareketli şarkılarında bile içinizden ağlama isteği gelir, çünkü hareketli şarkıların bile duygusu hasret, özlem, unutmamadır. Yaşar duygu adamıdır. Dolayısıyla bu albümde seçtiği şarkıda bildiği sularda yüzüyor, en vurucu yorumlardan birine imza atıyor. Albümün en iyi profesyonel yorumcusu. Bu parça önce Metin Özülkü’nün 1992 yılı çıkışlı Aşkım İçin albümünde, daha sonra Eda Özülkü’nün 1997 yılı çıkışlı Al Beni albümünde seslendirildi. Bu albümdeki sözleri Metin Özülkü versiyonu. Eda versiyonunda sözler daha değişikti.

Albümün belki de en yadırgadığım ve keşke başka bir şarkıda olsalardı dediğim en yanlış eşleşmesi Zuhal Topal-Korhan Saygıner çifti olmuş. Eda-Metin Özülkü çiftinin birlikte ilk albümü 1999 yılı çıkışlı Böyle Aşk Olmaz’ın klasiği, damarlar damarı Aramadın Aylardır Zuhal Topal-Korhan Saygıner çiftinin elinde disko disko cıptıs cıptıs ritimler arasında ağlayan nağmelere dönmüş. Şarkı bir ayrılığın ardından kalanın hasretle gidenin aramasını beklediği o umutsuz anları anlatırken, şarkı bu versiyonda tamamen duygulardan, aşktan, umutsuzluktan filan sıyrılıp eller havaya moduna bürünmüş. Nerdeyse sevdiği gitti diye eller havaya yapıyor şarkıdaki kişi. Halbuki şarkının özü ayrılık, hasret, özlem, umut, bekleyiş gibi duygular olmalı, bu yorumda bunların hiçbiri ne yazık ki yok! Neyse albümün nazarlığı bu olsun diyelim. Belli ki albüme hareketli bir şarkı eklensin diye yapılmış ama başka bir dolu şarkı vardı Zuhal Topal-Korhan Saygıner çiftinin beraber söyleyerek parlatabileceği. Bu şarkı bu yorumla en hafif tabirle sadece harcanmış! Hangi şarkılar olabilirdi diye düşünüyorum, Oyalama Beni olabilirdi, Cibali Karakolu olabilirdi, Sevgili Adaletin olabilirdi ya da bu şarkıyı salt akustik tek gitarla söyleselerdi gene kurtarırdı.

Tabi ki koskoca bir müzik geçmişi bu 12 şarkıyla anlatılamaz ve bir albüm daha geleceğini tahmin ediyorum. En azından bu albüm haberini ilk aldığımda bunun çift CD olacağını duymuştum, dolayısıyla bu albümü tamamlayacak bir ikinci CD ile daha nice gündeme gelememiş Eda Metin Özülkü şarkısının yeniden duyulmasını görmek ister bu gönül. Bir de yeni albümden beklentim, hareketli Eda-Metin Özülkü şarkılarının da yeni versiyonlarını duymak. Aşağıda birkaç öneri yapmak isterim yeni albümde görmeyi dilediği şarkılardan: İzel – Sevdan Hep Ellere (kesinlikle Allah’ım duy sesimi bu şarkıyı İzel söylesin), Gökhan Türkmen – Bir Yemin Uğruna, Yaşar’ın bir şarkı daha hazırladığını biliyorum, Jale – Uçurdum da Uçurdum, Yalın ­– Aşk Masalı… Bunun dışında, görmek istediğim nice isim var, Seyyal Taner, Hazal, Ayşegül Aldinç, Göksel, Bora Öztoprak, Yeliz gibi isimlerden Özülkü şarkıları dinlemek nefis olabilir. Cibali Karakolu, Sevgili Adaletin, Parolayı Söyle gibi şarkılarla biraz daha hareket katılabilir yeni albümde.

Son olarak Özülkü şarkıları bizi anlatan şarkılardır, aşkı, hasreti, hatırlamayı, güzel duyguları kırmadan dökmeden, birbirinin gözünü oymadan anlatan şarkılardır. Günlük 1 ton empoze edilen müzik bolluğunda giderek kirlenen kulaklarımızın gördüğü ışıktır. Ruh deterjanıdır. Eski güzel güneri hatırlatırken, günlük yaşamda dinlediğimizde oh be dedirten şarkılardır. En önemlisi “müzik” barındıran şarkılardır. Bu yüzden arşivlere alınası, dinlenilesi, dinletilesidir. Bu albümü alın, çünkü bu şarkılar "Bizim Şarkılar"...

22 Ekim 2015 Perşembe

GİTTİM, GÖRDÜM, YAZDIM - LARA FABIAN (17.10.2015)

HAYAT VE SEVGİNİN MİSTİSİZMİNDE 

BİR LARA FABIAN GECESİ…

15-16 Ekim'deki konserleri yoğun ilgi ve bilet biletler şeklinde karşılanan Lara Fabian 17 Ekim'de bir kez daha Zorlu PSM'deydi.

Geçen Cumartesi hayallerimin rüya konserlerinden birine gitme şansı buldum. Afişini gördüğümden beri yana yana gitmeye çareler aradığım ve evrenin de yüzüme gülmesiyle son dakika sürprizi olarak gidebildiğim bir konserdi bu. Dünya müziğinde bayıldığım kadın vokallerden biri olan Belçika asıllı diva Lara Fabian, cumartesi günü Zorlu PSM’deydi. Ben de arkadaşım Yusuf Pişkin sayesinde ve EMI MUSIC TÜRKİYE davetiyle tabi ki ordaydım…

Bilen bilir, Lara Fabian dünya üzerinde ölmeden görmek istediğim 6 kare asımdan biriydi. Dolasıyla benim için büyük önem taşıyordu orada olabilmek. Saat 8 gibi Zorlu PSM’ye vardığımda elimde yarım kilo tulumba tatlısı (anlatacağım yazıda) ve oradan aldığım Best Of albümüyle konser saatini beklemeye başladım. Yusuf da geldikten sonra yerlerimize geçtik. Yerlerimiz gerideydi biraz, o yüzden çok fotoğraf çekemedim. Olan fotoğrafların kötü kalitesi nedeniyle özür dilemeyi de bir borç bilirim. :)


Konser siyah parlak tayt üzeri kırmızı bluzuyla son derece sade ve şık Lara Fabian’ın klasiği Je T’aime ile başladı. Lara Fabian Je T’aime şarkısını akustik olarak seslendirip gecenin startını verdiğinde biz de büyünün etkisine girmeye hazırdık. Biz hazırdık da, salondaki ışık o kadar kötü ve direkt gözümüze gözümüze girecek şekilde ayarlanmıştı ki, Lara sahnede Je T’aime derken biz ışıklar arasında onu seçmeye çalıştık bir süre (bunu söylemek istedim, daha önceki günlerde yaptığı performanslarda da bu can sıkıcı ışık meselesi olmuş, bunu da yapılan yorumlardan gördüm).

Konser bilindik albüm konserlerinden çok Unplugged konserler gibi durağan ve akustik geçti. En hareketli şarkılar bile slov düzenlemelerle yeniden biçimlendirilmişti ancak kesinlikle sıkıcı değildi. Bir piyano, bir gitar, bir davul ve bir viyolonselden oluşan ekibi ile sahnede son derece şık ve sade bir Lara Fabian vardı. Yumruğunu öpüp kalbine çarpı koyarak seyirciye fırlattığı selamı gece boyunca birkaç kere yaptı. Gece boyunca kah sahnenin solundaki piyanonun yanında, kah zaman zaman sahneye getirilen sandalyede, kah ayakta duran Lara Fabian, sahnede 25. Yılı olduğunu söylerken sahneden alkışlara “voooov” sesleri eşlik ediyordu. Son derece içten teşekkürler etti Lara Fabian.

Konserin en dikkat çekici tarafı, yazının başlığında da yazdığım, Lara Fabian’ın şarkılar arasında, o şarkının duygusunu anlatan konuşmalar yapması oldu. Lara şarkıdan şarkıya geçerken hayat, sevgi, yeniden doğuş, ilham, yaratıcılık, sanatın ve sanatçının yaratımı, günlük yaşamı gibi konularda yaptığı konuşmalarla seyircileri şarkıların içine çekerken, Sarah McLachan’a ait Angel şarkısını söylemeden önce Ankara’ya da selam ve dualarını göndermeyi unutmadı. Bu arada her fırsatta Türkiye’yi ve Türkleri ne kadar sevdiğinden de bahsetti.

Son derece samimi ve sıcak bir ortamda geçen ve yarı yapılmayan konserde, Lara Fabian duymayı dileğim bütün şarkılarını söyledi hemen hemen.  Je T’aime, Immortel, Angel, Caruso (ki Caruso’yu ilk kez bir kadın vokalden dinledim), Make Me Yours Tonight ve I Will Love Again şarkılarını arka arkaya patlattıktan sonra “Ben sahnede Lara Fabian’ım ancak günlük yaşamımda ben de herkes gibiyim, fırına gidip ekmek alan, kocası ve çocuklarıyla ilgilenen bir kadınım, bunlar beni gündelik yaşamda yaptıklarımla ilgili düşünmeye itti ve bu şarkıyı yazdım” diyerek yeni şarkısı “Quand je ne chante pas”I seslendirdi. Şarkıyı çok beğendim. Genel olarak şarkılarda yerimde duramadığım da doğrudur.

Konserin dikkat çekici performanslarından birinin davulcunun (adları aklımda tutamadım ne yazık ki) su ile yaptığı vurmalı performansıydı. Su dolu bir düzenek, zil ve genişçe tasa benzeyen bir aletle yaptığı beş altı dakikalık performansta suyun nasıl müzik aleti olarak kullanılacağını gördük hayranlıkla.

Konserde İngilizce, İtalyanca, İspanyolca ve tabii ki Fransızca şarkılardan oluşan repertuarında Lara Fabian, Mustafa Ceceli ile yaptığı şarkıyı söylemeden geçmedi (o şarkı da talihsiz bir şekilde bizim ülkede pek duyulmadı, şahsi düşüncem keşke Ceceli yerine başka bir isim olsaydı) ve şarkının hikayesini anlattı.

Şarkı arası konuşmalarında Lara Fabian hayata geliş amacımız, başka bir evren mümkün olabilir mi, sanat nasıl yaratılır, müzik nasıl evrensel olur, bir daha dünyaya geliş mümkün müdür, ilham aldığımız kişiler bizi nasıl etkiler, o kimlerden ve nasıl etkilenmiş, şarkılarını nasıl yazıyor, gibi konularda birkaç söz söyleyip, en nihayetinde konuyu seviye getirerek geceyi hayatın ve sevginin mistisizminin doruklarına çıkardı. Zaten gece bütün bu ambiyansa uygun bir şarkı düzenlemesiyle gerçekleşti.

Gecede seyirciyle diyalogu ve seyirciyi de şarkılara çekme becerisi çok yüksekti ve zaman zaman yaptığı esprilerle salonda gülüşmeler yarattı. Nakaratını seyircilere söylettiği I Will Love Again’de mesela, salondan sadece kadınların sesleri yükselince kadın erkek ilişkileri konusunda yaptığı espri çok hoştu mesela. (Her gece böyle oluyor, ne zaman bu şarkı gelse erkekler kaçıyor, demesi salonda epey gülüşmelere yol açtı.) Tabi bu arada ben bağırsam da arkada olduğum için sesimi duyuramadım. :) Fransızca şarkılarından birine salondaki büyükçe grup Fransızca olarak eşlik etmesi ise harika oldu.

Son şarkı geldiğinde hala Adagio’yu söylememiş olması karşısında “AAaaaAA” sesleri yükseldi ve Lara selam verip sahneyi terk ettikten kısa süre sonra Adagio şarkısıyla gecenin damar vuruşunu yaptı. Konseri en arkada izlemiş olan ben daha fazla duramayıp Yusuf’la kendimi attım sahnenin önüne. Adagio bitip sahneden inerken “Je T’aime” deyişimi duyup “Merci” demesi benim için gecenin en güzel anlarındandı.

Yazının başında elimde yarım kilo tulumba tatlısı ile gittiğimi yazmıştım. O tulumba tatlısı, Lara Fabian’ın favori tatlısıymış ve ben de canım arkadaşım Begüm Örnek’in ricasıyla Lara’ya yarım kilo tulumba tatlısı götürdüm, konser sonrasında yalvarmalarımıza rağmen, tatlıyı alıp bizi içeri almadılar ne yazık ki. Biz de içeri girebilen şanslı kişilere biletlerimizi imzalattırdık.

Konser gümbür gümbür değildi, ama coşkuluydu, Lara’nın enerjisi hepimizi şarkıların içine çekme becerisi ve müthişti ve en önemlisi samimiyeti ve sıcaklığıyla hayallerimdeki Lara’yı izlemenin mutluluğunu yaşadım. Bir de söylemeliyim ki sayın okuyucu, kadın yakından çok çok ama çok fazla güzel. Sesi ise efsane gerçekten, albüm kaydı gibi söyledi şarkıları resmen, pürüzsüz ve pırıl pırıl. Rüya gibi bir konser aklımda güzel anılar ve bir daha gitme isteğiyle son buldu, bu defa Lara ile yüz yüze konuşma imkanı bulma umudumu canlı tutarak tabi ki.

Lara Fabian'ın bahsettiği yeni şarkısını şurdan dinleyebilirsiniz: Quand Je Ne Chanta Pas


20 Ekim 2015 Salı

HARBİYE KONSERLERİ : YAŞAR VE NÜKHET DURU "HAYAT ŞARKILARDA" DEDİ (18.09.2015)

"HAYAT ŞARKILARDA" DEDİLER, HARBİYE'Yİ İNLETTİLER...

Müziğin iki dev sesi, Yaşar ve Nükhet Duru 18 Eylül günü akıllardan çıkmayacak bir gece ile İstanbul semalarına şarkılarını gönderdiler...


Dün gece (18.09.2015) aylardır beklenen buluşma gerçekleşti ve Nükhet Duru ile Yaşar Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesinde rüya gibi bir konsere imza attılar. Bu yazıda bu anlatılmaz yaşanır ve şimdilik tekrarı olmayacak bu geceyi anlatmaya çalışmak boynumun borcu oldu sayın blogdaşım.

Her şey üç ay kadar önce maillere düşen bomba haberle başladı. Nükhet Duru ile Yaşar Açıkhava’da birlikte konser verecek diyordu haberde. Her satırı kimbilir kaç kere okudum ya da kendimi kaç kere çimdirdim bilmiyorum, gerçekliğine emin olana kadar. Tabi ki hemen heyecanla organize olduk ve canım arkadaşım Ceyda ile biletlerin satışa çıkmasından iki gün sonra biletlerimizi alıp yazı geçirmeye ve o zamanı çok düşünmemeye çalıştık.

Yaşar'ın açılışta okuduğu Mevlana şiiri
Ben daha ilk günden giyeceğim kıyafeti bile belirlemiştim. Nükhet Duru’nun programında Nükhet Duru’nun elinden aldığım Yaşar’a ait gömlek ve özel konserlere sakladığım Yaşarlı kıravatım… Bu süreçte aklımda hangi şarkıların söyleneceğine, Nükhet Duru’dan hangi Yaşar şarkıları ve Yaşar’dan hangi Nükhet Duru şarkıları dinleyeceğimize, konsepte, düet yapılacak şarkılara ve daha bir dolu konuya dair merak vardı. Kafamda şarkıları yakıştırdıkça tivitırdan Nükhet Duru’ya ve Yaşar’a yazma süreci ayrı tabi… Üç ay su gibi geldi geçti ve dün gece büyük buluşma öncesi Yaşar grubundan arkadaşlarla bir araya geldik. O sırada yayına hazırlanan Kral Pop mikrofonlarına ufak bir röportaj verdikten sonra içeri girip yerimi bulmaya hazırdım.


“Hayat Şarkılarda” temalı konser Nükhet Duru’nun bir bacağı transparan görünümlü pantolon-pelerin karışımı bir kıyafetle adeta süzülerek geldiği Melankoli ile başladı ve ardından Yaşar’ın Aldanırım ile sahneye girmesiyle salon bir ıslık yağmuruna döndü. Dakka bir gol bir arka arkaya iki vurucu şarkıyla açılan konser gerisi hakkında ipuçları veriyordu hakkında. Velakin Nükhet Duru birkaç şarkı sonra “Bu daha başlangıç, daha neler olacak neler” diyerek bizi heyecandan heyecana savurdu.

Nükhet Duru’nun Melankoli, Ben Sana Vurgunum, Anılar, Cambaz, Harp ve Sulh ile Yaşar’ın Aldanırım, Beni Koyup Gitme, Kör Bıçak, Divane, Kumralım, Kuşlar gibi klasikleşmiş şarkılarının söylendiği, Nükhet Duru’nun Yaşar şarkılarına, Yaşar’ın Nükhet Duru şarkılarına eşlik ettiği bir repertuardan oluşan yaklaşık 40 şarkılık doyulmaz konserde müziğin yaşayan ve bu dünyadan göçmüş gitmiş ilham kaynakları ile sanatçı dostlar da ihmal edilmedi. Tanju Okan’dan Yaşar’ın enfes yorumuyla Kadınım, birlikte Hasret, Çal Çingene, Deniz ve Mehtap, Sarhoşum Ben; Yaşar yorumuyla Büyük Usta Kayahan’dan Hep Karanlık ve Gözlerinin Hapsindeyim ve Nükhet Duru yorumuyla Mor Menekşe; gene Yaşar yorumuyla Barış Manço’dan Anlıyorsun Değil Mi ve Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’nın yanı sıra Zülfü Livaneli’ye Sevda Değil, İskender Doğan’a Kan ve Gül ve Ezginin Günlüğü’ne Düşler Sokağı ve Ebruli ile selam duruldu.



Konserin görselliği de müthişti, konser başlamadan önce sahneye yansıtılan kırmızı perde imajı bende büyük bir opera salonunda bir temsil izliyormuş hissi yarattı. Konser başlamadan fonda yansıtılan ve geceyi temsil eden anahtar kelimeler ve konserin teması “Hayat Şarkılarda” yanıp sönerken, konser Yaşar’ın o kulak okşayan sesiyle okuduğu, hepimizi daha ilk dakikada mest eden bir şiirle başladı. Konser boyunca adı anılan sanatçıların resimleri şarkılar boyunca arkada resim gösterisi olarak geçti ve Yaşar’ın her birinin önünde saygıyla eğilmesi en güzel karelerinden biriydi gecenin. Nükhet Duru’nun Sevda şarkısında Aysel’den bahsetmesi, benim için ekstradan özeldi.



Bunun dışında her şarkı, anlattığı temaya uygun görsellerle süslenmişti, Nükhet Duru son albümünden Halil Sezai şarkısı Sonbahar’ı söylerken fonda sarı yapraklarla bir sonbahar imajı, Yaşar “Kuşlar” şarkısını söylerken, fonda uçan kuşların görselleri çok uyumlu bir görünüm verdi. Belli ki çok uğraşılmış ve çok emek verilmiş. Hiçbir şey aksamadan işledi. Nükhet Duru ile Yaşar’ın sahnede birbiriyle paslaşmaları, espirileri, iletişimleri ve enerjileri bizi de içine aldı. Bilhassa Nükhet Duru’nun Timur Selçuk’tan şarkı için izin alma sürecini anlatırken gülümsemekten kendimizi alamadık. Yaşar’dan çocuk diye bahsetmesi, Yaşar’ın kim çocuk ben mi demesi, gecenin hoş espirilerindendi. İkili hep hayal ettiğim Ayrılanlar İçin ve İspanyol Meyhanesi şarkılarında düet yaparken, ben o gece orda bulunmanın ayrıcalığını yaşıyordum. İspanyol Meyhanesi öncesinde küçük çaplı tatlı bir gül krizi yaşanmışsa da, gülün Nükhet Duru’ya diz çökmüş Yaşar eliyle verilmesiyle Duru’nun  İspanyol Meyhanesi’ne eşlik eden kırmızı elbisesi tamamlandı.

Yaşar’ın oğlu Kerem’in tüm sevimliliğiyle ve ağzı kulaklarında tiyatroya el salladığı an gecenin en tatlı anlarındandı. Kuzu nasıl alkışladı babasını. Allah babası gibi güzel bir kariyer nasip etsin her ne iş yapacaksa, babası kadar sevilsin ömrü boyunca…

Konsere magazin deyimiyle “ünlü akını vardı”. Yaşar’ın ve Nükhet Duru’nun yıllar içinde biriktirdiği sanat dostları da bu gece de yerlerini almışlardı. Sanatçıların birbirlerini desteklemeyi bırak, yan yana görünmekten çekindikleri böyle bir zamanda, bir sanatçının sanatçı dostunun konserine gitmesi aklıma doksanların dayanışma içindeki sanatçılarını getirdi. O zamanlarda da sanatçılar egosuzca birbirlerinin şarkılarına eşlik eder, kliplerinde oynarlardı. Günümüzde hasret kaldığımız görüntüler bunlar. Bu gece orada Yaşar ve Nükhet Duru’ya desteğe gelmiş –görebildiğim- Ege, Bora Duran, Metin Uca, tabi ki Erkan Özerman, Halil Ergün, Deniz Çakır, Deniz Akkaya gibi isimleri görmek beni mutlu etti.

Konserde Nükhet Duru her konserinde olduğu gibi işvesiyle, muhabbetiyle, anılarıyla bizleri avcunun içine alırken, zaman zaman verdiği mesajlarla da ayakta alkışlandı. Mesela en aklımda kalanları, “…Bizler işimizi iyi yapmaya çalışıyoruz, ancak ülke şu anda işini iyi yapmayanlar yüzünden bu halde” ve “Atatürk yaşasaydı konserler iptal olmazdı”. Gecede Nükhet Duru'nun mikrofonunu arkasına alarak çıplak sesle Ben Gene Sana Vurgunum parçasını tüm Harbiye'ye mikrofonsuz duyurması gecenin en çarpıcı anlarındandı.


Konserde benim için çok özel olan Yasaksa Yasak ile ateşler yakıp, Şehrazat’ın Sürgün şarkısıyla ağlamama ramak kalmışken, Nükhet Duru’nun tivitırdan bilhassa yazıp rica ettiğim, özellikle “Yaşar yuvada kuş gibi” dizeleri ile mavra olacağını düşündüğüm Mahmure şarkısını söylemesi ve bir de bir anekdot anlatması ile yüzümde gülücükler açtırdı. Mahmure’nin ardından MFÖ klasiği Ele Güne Karşı ile salondaki heyecan doruğa çıktı. Artık yerimde oturamazdım, arkamda oturan seyircilerden izin alıp ayağa kalktım; zira Yaşar’ı zaten oturarak dinlemek mümkün değilken, bu ikili karşımda kişisel müzik hayatımın en özel şarkılarını arka arkaya patlatırken oturabilmem düşünülemezdi. Konser yer yer potburiler şeklinde devam etti. Arada muhabbetlerine kendimi tutamayıp oturduğum yerden laf atmak suretiyle katılmışlığım da oldu. Konserin benim için hoş bir anısı oldu.

Nükhet Duru Gülşah Saraç imzalı dört kıyafet giyerken, Yaşar iki koyu renk takımla geceyi bitirdi. Birincisi ceket takım, ikinci yarıda yelekli idi.

Gece bissiz Sessiz Gemi düeti ile biterken, gecenin sonunda, başında yazdığı tüm duyguları, aşkı, hüznü, sevinci, özlemi, coşkuyu, kavuşmayı, ayrılmayı, ağlamayı, gülmeyi bir gecede yaşamış kişilerdik. Kısaca temasına çok uygun olarak “Hayatı şarkılarda” yaşadık o gece. Yaşar ve Nükhet Duru bitmeyen alkışlar ve ıslıklar eşliğinde koşarak sahneden ayrıldılar…. Sonrası… Sonrası iyilik güzellik… Bu ikilinin enerjisi müthişti.

Orkestradan da bahsetmek lazım. Müzik dünyasının duayenleriyle yeni nesil müzisyenleri müthiş bir uyum içindeydi. Yaşar’ın ekibi ile Nükhet Duru’nun ekibi birbirlerini bloke etmeden müthiş bir uyum içinde çaldılar. Nükhet Duru’nun orkestrasındaki gitarda Erdem Sökmen, bas gitarda Hami Barutçu, davulda Orhan Topçuoğlu ve herkesin aranjörü Osman İşmen (diğer grup üyelerin adını unuttum şimdi) ile Yaşar orkestrası “Kuşlar Band” gitarda Öner Tombuloğlu, nefesli çalgılarda Mehmet Çelik, davulda Okay Aynur, klavyede Barış Özbilgin gecenin coşkusunun artmasında çok büyük pay sahibi oldular.

Bu konser anlatılmaz yaşanır gecelerden, rüya konserlerdendi… Şurası daha iyi olsaydı dediğim yerler yok muydu? Vardı elbet, ama bu ilk konserdi diyerek, devamını umarken keşke konser DVDsi geleneği ülkemizde olsaydı da bu gece sadece akıllarda kalmasaydı diye düşünmekten kendimi alamadım. Seçilen şarkılar ve repertuar enfesti, aklımdan geçen bütün şarkıları söylediler. Üç saat üç sayfaya sığmayacak kadar coşkuluydu ama bazen yaşadığınız duyguları yazıya dökecek kelimeleri bulamazsınız… Bu gece o gecelerdendi… İki dev ses, Yaşar ve Nükhet Duru semaya yaydıkları şarkılarla herkesi mest etti. İyi ki varsınız, yüreklerinize, seslerinize, ellerinize, hücrelerinize sağlık… Bu ülkede güzel şeyler de oluyor dedirttiğiniz için teşekkürler…





7 Ekim 2015 Çarşamba

YAZ KONSERLERİM - 3 : GÖKSEL (İZMİR ALSANCAK TARİHİ HAVAGAZI FABRİKASI - 20.08.2015)

GÖKSEL... SEN ORDA VARSIN... SEN HEP VARSIN...

Göksel Çim Konserleri kapsamında İzmir Alsancak Tarihi Havagazı Fabrikası sahnesindeydi... Tabii, ben de...


Yaz konserlerim 20 Ağustos’ta İzmir Alsancak Tarihi Havagazı Fabrikası bahçesinde yapılan Göksel konseriyle devam etti. Göksel’i ne kadar sevdiğimi daha önceki yazılarımda okumuşsunuzdur. Bence sesiyle, sözüyle, hissiyle çok özel bir kadın Göksel. Pamuklara sarılası cinsten. Şarkılarında hep hüzünlü ama dik duran o kadındır. Aşkı için savaşmayı da bilir, git demeyi de bilir, bir yerde pes edip gel özledim diyerek özlemini itiraf etmeyi de… Hayatın şarkılarıdır Göksel’in şarkıları, hepimizin yaşayabileceği, bu yüzden kendimizi yakın hissettiğimiz şarkılardır.

Bu düşüncelerle kimbilir kaçıncı kere izlemek üzere canım arkadaşım Dudu Aydın ile yollara düştüm. Göksel bir önceki yazıda bahsettiğim, kendisi evimin salonunda misafirmiş de biz bize şarkılar söylermiş gibi hissettiren sanatçılardan. Bu konserde de öyle oldu, hatta fazlası.

Konserin konseptinden de bahsetmek istiyorum, çünkü yaygınlaşmasını çok istediğim konserlerden. Konser mekanı tarihi havagazı fabrikası ve konsepti çimenlerin üzerinde, armut koltuklarda, belediyenin düzenlediği ücretsiz konserler serisinin bir tanesiydi. İnsan gerek konserle gerekse ayaklarının altında bütün elektriği stresi ve kötü enerjiyi alan çimenlerle pamuk gibi olup çıkıyor oradan.

Konserler 21.00 gibi başlıyor, ama ücretsiz olduğu için insanlar akın eder deyip, en önde izleme konusunda benimle hemfikir olan arkadaşım Dudu ile saat beş buçukta biz armutlarımızı alıp sahne önünde yerimizi almıştık bile. Sound check yapılırken, biz de çalan şarkılara eşlik ediyorduk. Hava güzel, sıcak, ortam hoştu.

Evde geçirdiği kaza nedeniyle kolunda kol bandıyla sahneye çıkan Göksel, “Sen Orda Yoksun” diyerek sahneye girdikten sonra, kolunun neden bağlı olduğunu açıkladı: "Ben de çok heyecanla bekliyordum bu konserde daha hareketli olayım diye, ama evde bir kaza geçirdiğim için böyle söylemek zorundayım" dese de konserin ilerleyen saatlerinde çıkarıp attı kol bandını. Şimdi düşünüyorum da, aslında tüm bu açıklama ve ifadeler bile Göksel'in sahnede değil sanki evimizde misafirmiş gibi hissettiren bir detaydı. O sahneye girip arka arkaya şarkılarını söylerken, gözlerimde her Göksel konserinde olduğu gibi bir Yeşilçam sahnesi canlandı. Göksel’in tavrını ve duruşunu o dönemlere çok yakıştırıyorum.
Bu fotoğraf Merve Çavuşoğlu'na ait.
Konser başlamasına yakın yaşlı bir amca armut koltuğunu sürükleyerek önümüze geldi, ne oluyor derken, bize 5 yıldır dansçı olduğunu, her Perşembe bu konserlere gelip dans ettiğini, sanatçıların da ilgisini çektiğini anlattı. Güldük, alkışladık,  muhabbet ettik filan, Göksel konserine başlayınca amca da ayağa kalkıp dans etmeye başladı. Göksel’in de hoşuna gitmiş olacak ki, sahneye davet etti amcayı. Konserin hoş anlarından olan bu dans ve amca, gördüğü ilgiyi abartıp sahneden indiğinde de bir türlü yerine oturmayıp herkesin görüşünü kapatacak şekilde dans etmeye devam ettiğinde tatsızlaştı. Konserin tek nazarlığı buydu diyelim, bir süre sonra güvenlik de adama oturmasını “rica edince” adam bağırdı çağırdı ve bir süre oturduktan sonra kalkıp gitti. Biz de yeniden Göksel’e odaklanabildik.

1,5 saat kadar süren konserde Göksel hemen her albümünden en öne çıkanları söyledi. Her konserde olduğu gibi şarkı listesi konsepte göre belirlenmişti ve Göksel'in ilk dönem şarkılarından sonra yapmış olduğu nostalji albümleri dönemini potburilerle olabildiğince çok şarkıyla doldurdu. Ve tabi bilhassa benim için 2015 yılının en iyi albümü olan Sen Orda Yoksun’dan şarkılara sesimi uydurmaya çalışırken, kimbilir Göksel’in zavallı kulakları nasıl isyan etmiştir :). (Özür dilerim Göksel :))

Konserde Göksel Fanları da kendilerini gösterdiler. Posterleri, defterleri ve çığlıklarıyla Göksel’e seslerini duyurmayı başaran iki hayranı Göksel’in davetiyle sahneye çıkıp Göksel’le birlikte Depresyondayım şarkısını söyledi. Bir sanatçının sevenlerine verdiği bu değer müthişti. Orada Göksel sanatçı, biz dinleyici gibi değildik, Göksel evimizin misafiri gibiydi derken bundan bahsediyorum işte. Biz bizeydik, öyle bir hava vardı. Arkalarda armut koltuklarda gruplanmış kümelenmiş, içeceğini yemişini alıp gelmiş insanlar bir yandan konser dinleyip bir yandan kendi hallerinde muhabbetlerine devam ederken, benim gibi bir kısım oturduğu yerden Göksel şarkıları ile havasını buluyordu. Benim albümdeki favorim olan Bin Parça gene söylenmedi ama bir gün dinleyeceğime eminim.

Çıkışta Göksel bis yapmadı. Hemen gitti. Dolayısıyla görüşemedik, ama güzel bir konseri daha aklımızda güzel anlarla geride bırakmış olduk. Şimdi bir sonraki Göksel konserini bekliyorum…