Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

20 Ekim 2012 Cumartesi

SONBAHAR'DA DİNLEDİM...


SONBAHAR ŞARKILARI…

Yaz mevsimin nihayet Ekim ortasında dönüp, yerini sonbahara bıraktığı bugünlerde, bir süredir bekletmekte olduğum yazımı artık yayınlamanın vaktidir deyip, size güzel bir sonbahar gününde, sonbaharda dinlenebilecek şarkılardan bir liste yaptım sevgili postdaş. Bu şarkılar benim her sonbaharda başucu şarkılarım oldular ve kimi zaman yanında bir fincan kahve kimi zaman bir kadeh şarapla eşlik ettiler yalnızlığımda ya da dost sohbetlerinde… Tavsiyem bu yazıdaki şarkıları dinlerken bir fincan kahve almanız.

1) Listemin ilk sırasında, ilk kez duyduğum 1990 yılından beri vurgunu olduğum canım Zerrin Özer’in içime işleyen sesi ile HER SONBAHAR var. 1980 yılında çıkardığı hit fabrikası "Sevgiler" albümünün (ki Zerrin hiti “O Yaz”da bu albümdedir) en sağlam şarkılarından olan Her Sonbahar bir Bora Ayanoğlu başyapıtı. Bu şarkıyı ilk kez dinlediğim programda (“Zerrin Özer ile Grafik”), Zerrin Özer programda bu şarkının o sıralarda eniştesinin vefatına denk geldiğini ve bu yüzden stüdyoda sözleri okurken bir hayli duygulanarak ve ağlayarak okuduğunu anlatmıştı. Zerrin bu şarkının A ve B kısmını o kadar naif ve kırılgan bir sesle söyler ki her seferinde, üzerinden yıllar geçmiş olmasına ve şarkıyı binlerce kere dinlemiş olmama rağmen hala boğazımı düğümler bu şarkı. Nakaratta ise gümbür gümbür sesiyle yıkar geçer. Bora Ayanoğlu'nu ise anmadan geçmemeli. O büyük ustanın kalemi mükemmel bir sesle ancak böyle mükemmel bir kombinasyonla buluşabilirdi. İYİ Kİ ZERRİN VAR dedirtir. Bu şarkı, bu hayattan göçüp gitmiş sevdiklerimize de bir veda, bir avunmadır. Canım Zerrin’imin sesine ruhuna sağlık. Allah’ım uzun, sağlıklı ömürler versin…
Hayatımdaki o son yaprak da düşerken yere,
İnan yaşıyorum hala gözlerinin renginde,
Bir ayrılık rüzgarı eserken kalbime,
Biliyorum bir vedadır bana şu yağan yağmur

Sussun saçıma esen delice rüzgar sussun,
Düşmesin sararan şu yapraklar bir bir
Sarıl boynuma inerken sensiz geceler,
Öpecek dudağımdan yine yalnızlık benim
Havada yağmur, gözlerde yaşlar
Olmasa, esmese rüzgar
Düşecek senden, düşecek benden
Her sonbahar bir yaprak

Uyutacak göğsünde beni sensiz geceler,
Kulağımda bir ninni ismini heceler,
Gülüp ağladığımızo sabahlar olmayacak
Bir anı kalacak ayrılık şimdi

Havada yağmur, gözlerde yaşlar…



2) YAŞAR – YAPRAĞIN KADERİ: Hep derim ki, sonbahar sanatçısı dendiğinde akla gelen ilk sanatçı Yaşar. Her ne kadar yaz mevsimini dilinden düşürmese de, ben hep Yaşar’ı sonbahar sanatçısı olarak adlandırırım. Belki şarkılarında anlattığı duyguları sonbahara yakıştırdığımdan, belki de sonbaharda çıkan albümlerinin en gerçek Yaşar albümleri olmasından kaynaklı, bilmiyorum ama Yaşar benim için sonbahar mevsimini ifade eder. Güzel bir hüzün ve melankoli hissettirir, sonbaharda Yaşar dinlemek, bu nedenle listemde benim için çok özel olan bu şarkının olması gerekiyordu. Bu şarkı, Yaşar’ın 2001 yılında çıkardığı Masal albümünün üçüncü şarkısı. Albümde 10. yıl marşımdır yazar. Çok sahicidir, vurucudur, biten bir aşkın ardından kalan tarafın artık bitişi kabullenişi ve isyanı vardır şarkıda. Bu şarkıya klip çekilmemesini çok anlamlı buluyorum, zira bu şarkıyı dinlerken ben kafamda binlerce klip çekiyorum, gerçek bir klibi asla aratmayacak ya da o büyüyü gerçek klipte bulamayacağımı düşündüğüm. Bu şarkıyı benim için çok özel yapan unsurlardan biriyse, geçen mayıs ayında kaybettiğim manevi kardeşim Osman Büger’in şarkısı olması. Bu şarkı bizim çevremizde Bu şarkıyı bu kadar sene ayrılık şarkısı olarak dinledikten sonra,Osman’ın vefatıyla bu şarkı Osman’la ayrıldığımız ve kavuştuğumuz şarkı oldu bizim için.

Ağlayan gözlerinden ben mi damlıyorum
Süzülüp akan yoksa ben miyim
Belki çok sonbaharlı bir özlem bu
Yaprağın kaderi düşmekmiş

Gözbebeklerinden martılar uçuyor
İçinde beyaz bir hüzün uluyor
Vazgeçmek elimde değil gerisi boş
Yaprağın kaderi düşmekmiş

Bir damla gözyaşın
Karışsa sularıma
Beyaz eder

Her zaman böyle bitimsiz ol
Kimi zamanda öyle hüzünlü
Hoşçakal diyor gözler ahh
Yaprağım düştün mü

3) DENİZ SEKİ – BU ŞEHRE SONBAHAR GELDİ: 2005 yılındaki enfes Aşk Denizi albümünün en sıkı slovlarından ve mevsime en uygun şarkı denildiğinde akla ilk gelen şarkılardan. Bu şarkı Deniz Seki’nin yormayan, sade, naif yorumuyla birleşince komple bir yalnızlık ve melankoli havası veriyor ya, o duyguyu seviyorum Deniz Seki’nin çoğu şarkısında duyduğum gibi. Deniz Seki yaşadıklarını ve gözlemlediklerini şarkılarda en iyi ifade eden kişilerin başında geliyor, bu şarkıda Deniz’in bu şarkıları hangi duygularla yazdığının empatisini kurabiliyorum. Sanırım bu yüzden seviyorum Deniz Seki şarkılarını, empati kurabiliyorum sözlere bakınca, ve bunu yapınca da kendim hissetmiş gibi oluyorum, daha çok etkiliyor. Neyse fazla laf kalabalığı yapmadan bırakalım kendimizi Deniz Seki’nin kulak okşayıcı sesine…

Galiba içim buruk
Hüzün dolu saatler
Ben biraz donuk
Tarif de edemiyorum aşkı size
Bu bana tanrıdan bir ceza

Sorma sorma
Elimde değil ki
Çare yok aşkta

Bu şehre sonbahar geldi
Ben ve yapraklar
Konuşmasam bile beni anlar
Bütün ağaçlar
Süzüldü içimde
Saklı kalan yıllar
Bir tek ama bir tek
Sen oradasın

4) SEZEN AKSU – SONBAHAR: Bu kadar slovdan sonra, biraz hareketlenmenin vaktidir sayın postdaş, zira zaten ağlanacak çok şey varken, bari burada biraz soluklanalım değil mi? 1986 çıkışlı GİT albümünün orta tempo ile hareketli arası bu şarkısının sözleri Aysel Gürel’e Müzik ve Düzenlemesi Onno Tunç’a ait. Bu şarkıda, artık büyümekte ve gerçekte olan biteni ve o olan bitenin hiç de toz pembe olmadığının farkına varmaya başlayan bir kişinin hissettikleri vardır. Şarkıdaki kişi hayallere dalıp çocukluğuna uzanmakta, o zamanın saflık ve temizliğinin “en sonbahar” olduğunu dile getirerek bun fark etmenin üzüntüsünü taşır şarkıda. Zira eskiden “bir varmış bir yokmuş diye başlardı bütün masallar” oysa şimdi “o masum ve daha bozulmamış rüyalar” yoktur. “O çiçekten yılları en sonbahardır” Şarkı bir daha tekrara girmeden, başlar ve biter, hala başucu şarkılarımdandır, adeta bir öykü kitabı okudukça okuyasım gelir benim de…

Alır gider beni sarı rüzgarlarıyla sonbahar
Gelir anılardan bir davet, çocukluğum canlanır
Bir varmış bir yokmuş diye başlardı bütün masallar
Hani nerde o masum ve daha bozulmamış rüyalar

Sedef sedef olur açardı nilüferler
Ve kanatları tülden fildişi kelebekler
Bir martı misali tek başıma uçardım
Hani nerde üstünde uçtuğum mor denizler

Sevgiden saygıdan bir altın kafes ördüm
İnançlarım kilit kilit oldu üstüme
Aşıp bedenimi bendeki beni gördüm
Hani nerde uğrunda azaldığım değerler
Ellerim soğuk şimdi, üşüyor dudaklarım
Göğsüme düştü başım, o çiçekten yıllarım
En sonbaharmış...

5) CANDAN ERÇETİN – ONLAR YANLIŞ BİLİYOR: Candan Erçetin’in 1997 tarihli 2. albümü Çapkın’da yer alan şarkının sözleri Sinan kod adlı söz yazarına, müziği Candan Erçetin’e ait. Bu şarkıda bir ayrılık sonrası şarkıdaki karakterin kendine eleştirisi var. Bu kişi belki destek olmak için belki de ayrılığa karşı tarafın neden olduğunu düşündükleri için şarkıdaki kişiyi avutmaya çalışıyorlar, ancak şarkıdaki kişi ne yaptığının farkında –bunu şarkıda açıkça belirtmiyor- ve bunun suçluluğunu yaşıyor. Candan Erçetin’in şarkılarını güzel yorumunu ise yorucu bulurum. Sesi çok güzel ve kusursuzdur, ama dinlerken yorar insanı, en azından beni. Ama bu şarkı Candan’ın çok bağırmadığında daha güzel söylediğini kanıtlar. Bu şarkının klibindeki işaret dili ayrı bir anlamlıdır. Daha önce kimsenin aklına gelmemiş, kliplerde işitme engelliler için böyle bir hoşluk yapılması. Çok etkilemişti beni, hatta zaman zaman bu şarkı bir yerde çaldığında o kısımda o işaret dilini yapmaya çalışırım.


Puslu soğuk hava
Dökülen yapraklar
En sevdiğim mevsimdi
Sarı sonbahar, artık değil

Kalbimde hüzün
Aynada üzgün yüzüm
Beni tanıyanlar
Buna birisi sebep diyor, susuyorum

Yaptığım bir çok şeyin
Hiçbir amacı yok
Fotoğraflar çekmecede
Anılarım direniyor

Arkadaşlar nefretle
Buna o sebep diyor
Bir ben gerçeği biliyorum
Ve gizlice ağlıyorum

Onlar yanlış biliyor
Kimsenin suçu değil bu
Onun suçu değil bu
Kader oyunu değil bu
Bu benim suçum


6) TEOMAN – İSTANBUL’DA  SONBAHAR: Teoman’ın nevi şahsına münhasır şarkılarından biri. Diskografisindeki en sade ve sadece yorumunu dinleyebildiğimiz şarkılarından biri. Teoman genelde isyankar ve bağırmayı seven bir şarkıcı iken, bu şarkıyı olgunluk çağına girmiş bir yorumla söyler. Şarkının böyle usul usul söylenmesi çok etkiler beni. İstanbul ve yalnızlığı anlatır bir adamın gözünden. 2001 çıkışlı Gönülçelen albümünde yer alan şarkı, direkt Sonbahar şarkısıdır. Teoman şarkılarının başka şarkıcılarca seslendirildiği 2007 çıkışlı “Söz-Müzik Teoman” albümünde Nil Karaibrahimgil de şarkıya enfes bir yorum katmıştı.


Mevsim rüzgarları ne zaman eserse
O zaman hatırlarım
Çocukluk rüyalarım
Şeytan uçurtmalarım

Öper beni annem yanaklarımdan
Güzel bir rüyada
Sanki sevdiklerim hayattalarken hala

Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız Kulesi ve Adalar
Ah burda olsan çok güzel hala
İstanbul'da sonbahar

Her zaman kolay değil
Sevmeden sevişmek
Tanımak bir vücudu yavaşça öğrenmek
Alışmak ve kaybetmek

İstanbul bugün yorgun
Üzgün ve yaşlanmış
Biraz kilo almış
Ağlamış yine, rimelleri akıyor

Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız kulesi ve adalar
Ah burda olsan çok güzel hala
İstanbul'da sonbahar

7) BURAK KUT – SONBAHAR: Burak Kut’un başarısız albüm denemelerinden sonra tabiri caizse fırtına gibi dönüş yaptığı enfes şarkı. Hatta dizi müziği olarak da kullanılmış ve iki farklı klip çekilmişti. 2007 tarihli Komple albümünde yer alan şarkı, 90’lardaki Burak’ı hatırlatması bakımından önemliydi. Hatırlattı da, ama gerisi gene gelmedi. Bunda değişen müzik şartları ve dinleyici kitlesinin yanı sıra Burak Kut’u gerek yanlış şarkı seçimleri gerekse geri planda kalmış olması tercih etmesi söz konusu olabilir. Neyse Burak Kut iyi sestir ancak bu işte kalıcı olmak için iyi sesin yanında azıcık hırs, iyi şarkı seçebilme kapasitesi ve kendini iyi sunabilme/pazarlayabilme becerisi yatar. Burak Kut bu saatten sonra ancak kendi düzeninde bir denge tutturur, zira 90’lardaki popülaritesini yakalaması çok zor. Bu şarkı klasik bir ayrılık şarkısı, sonbahar mevsimini biten bir aşkla ilişkilendiriyor. Üyük ilişkiler yaşarız, hiç bitmeyecek sanırız, ama hayatın ailesi içinde ayrılık hep pusuda bekler. Bir aşk hikayesi temelinde hayata dair göndermeler ve bir kabulleniş var.

Sonbaharı bu belki de aşkın
Alışmak çok zor, ah bu yalnızlık
Yalana döndü, kurtulamadık
Farkında olmadan sana alıştım
Sen başka yerde ben başka yerde
Soluyoruz vay aman
Başka dünyada başka rüyada
Yaşıyoruz o zaman
Hayatın kendisi bu
Her şey varmış içinde
Yollar ayrılıyormuş
Deli gibi sevsen bile...

8) KAYAHAN – VE SENİN SEVGİN: Kayahan’ın önce 1981 yılında plağa okuduğu daha sonra İskender-the Muhteşem-Paydaş’ın yeni düzenlemesi ile 1992 çıkışlı şahane albümü Odalarda Işıksızım’da seslendirdiği, pek gündeme gelmemiş bu şarkısı, giden sevgiliyi bekleyen bir kişinin umutlu bekleyişini anlatıyor. Mevsim dönüp güneşli günler giderken, şarkıdaki kişinin de güneşi batıyor içinde ve içsel bir sonbahara giriyor. Güneşin ışıkları ısıtmıyor artık, dışarıda sonbahar, gönlünde sonbahar, göçüyor kuşlar, göçüyor kuşlar… Kayahan’ın en samimi, en sahici şarkılarındandır. Belki o zaman gerçekten hissettiği şeyleri yazdığı için. Özellikle 2000’li yıllardaki sıfır samimiyet Kayahan şarkılarını görünce, bu şarkıları yazan Kayahan başka bir evrenden gelen Kayahan mıydı diye düşünmeden edemiyorum. Bu şarkıyı yazan kişi ile atıyorum Gönül Sayfam gibi bayığın bayığı bir şarkıyı yazan aynı kişi olamaz… Velakin Kayahan 2000’li yıllarda  ilk güler yüzlü, sevimli, babacan şarkıcı imajını yerle bir tabiri caizse, ama bu yeni samimiyetsiz ve ne oldum delisi adamı kimse sevmedi. Ben gene 90’lardaki Kayahanlardayım ve sonbahar geldiğinde bu şarkı benim başucu şarkılarım arasındadır. Çok etkiler beni….

Bir geçen yazın sonrası
Sonbahar sancısı
Nartanem
İçimde bitmeyen aşkların
Yarım kalan şarkısı
Nartanem
Güneşin ışıkları ısıtmıyor artık
Geceler hergün daha uzuyor
Nartanem
Dışarda sonbahar
Gönlümde sonbahar
Göçüyor kuşlar
Yanar ateşler dağlarda
Nartanem
Ve senin sevgin gönlümde
La la la..

Bir geçen yazın sonrası
Sonbahar sancısı
Nartanem
Dışarda sararan yaprakları
Kovalıyor rüzgarlar
Nartanem
Ne zaman ne zaman
Geleceksin sen
Ne zaman kavuşmak sana
Nartanem
Dışarda sonbahar gönlümde sonbahar
Ne zaman ne zaman
Ne zaman ne zaman
Yanar ateşler dağlarda
Nartanem
Ve senin sevgin gönlümde
Yanar ateşler
Ve senin sevgin gönlümde
La la la....

9) ZEYNEP ALASYA – SONBAHAR: 2008 yılındaki en ses getiren ancak ömrü fazla uzun olamamış dizilerden Bahar Dalları’nın müziği olan bu şarkının sözleri Gökhan Zincir’e, müziği: Alp Yenier’e ait. Zeynep Alasya benim için özel seslerdendir. Okan Bayülgen’in programında ilk kez Suskun parçasını dinlemiş ve 2000’li yıllarda nihayet dinleyebileceğim sesi bulduğum için sevinmiştim. Bu şarkıyı aslında keşfetmem geç oldu, zira bahsi geçen diziyi izlemedim, pek fazla da etrafta duymadım açıkçası. Sonra Zeynep Alasya ile tanışınca, “ne yapmış ne etmiş” çalışmalarım sonucu keşfettim (eh iyi müzik her zaman keşfedilir lafım doğrulanmış oldu sayın postdaş, zira iyi müzik –o anda parlamasa bile sırasını bekler ve bir anda kulaklarımıza dolarak gündeme gelir, 90’lı yılların şarkılarının 2000’lerde değer kazanması bunu gösteriyor) Neyse parantezi kapatıp Zeynep Alasya’ya odaklanalım. Sanatçı bir babanın kızı olarak sanatın bir dalında başarı kazanması şaşırtıcı değil, bunun üzerine bir de güzel ses ve muhteşem bir vokal tarzı, Zeynep Alasya’yı benim için çöldeki vaha yapıyor. Seviyorum Zeynep Alasya’nın usul usul söyleyişini, kulağıma okşayıcı gelen ses rengini ve albüm/şarkı bittikten sonra yorulmak yerine dinlenmiş hissetmeyi. (Belki de yaşlandım sevgili postdaş, dandandan müziklere artık bi yere kadar katlanıyorum.) Bu yüzden Zeynep Alasya bu liste dahil benim her listemde olacak…

sonbahardayım, kalanımla yıkıntılar arasındayım
gidiyorum yüreğimden uzağa, her adımda yalnızlığım
inceliğim yok senden sonra azım

yürürüm umudum yol olur gölgeme
yürürüm bir bağ sevda ekip düşüme
yürürüm yarınım yol olur geceme
yürürüm salkım salkım hasret bir damla sitem cebimde
yağmur kokan gözlerimde baharı saklar
sabah buğusu ellerimi güneşe sürer, yürürüm

sonbahardayım, kalanımla yıkıntılar arasındayım
gidiyorum yüreğimden uzağa, her adımda yalnızlığım
inceliğim yok, ardında ıssızım

yürürüm bugünüm yol olur dünüme
yürürüm bir tutam hüzün sinip yüzüme
yürürüm nefesim yol olur düşüme
yürürüm salkım salkım hasret bir damla sitem cebimde
kış yorgunu ıslığımla denizi öper
yetmez kadere canım kendimden kaçar, yürürüm

10) YILDIRIM GÜRSES – SONBAHAR RÜZGARLARI: Bu şarkıyı tabiri caizse didiklemeyen kalmadı, Ajda’sından Teoman’ına, Gönül Yazar’ına bir dolu insan söyledi, filmlerde söylendi, söylemeyen/sevmeyen dövüldü (mecaz olarak tabi ki). Artık suyunun suyunun suyu çıkarılana kadar söylendi. Ama nedense bu şarkı benim için güncelliğini korur, özellikle sahibi olan Yıldırım Gürses’ten. Yıldırım Gürses, samimi duyguları, çok etkili bir vokal tonuyla aktarır. Bu yüzden onun duygu aktarma ve samimiyetine erişemeyen kişilerde sakil durur şarkıları. Ayrıca zordur bu şarkıları söylemek, çünkü çok tizlere çıkar şarkılar. Bu listede sahibinin sesinden yer alması bu yüzden. Söylenmiş olmak için söylenmemeli bu şarkılar. Her sonbahar gelişinde, sarı sarı yapraklarla, kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma diyen bir insan sevilmez de ne yapılır?

Düşen bir yaprak görürsen
Beni hatırla demiştin
Biliyorsun seni ben
Sonbaharda sevmiştim

Her sonbahar gelişinde
Sarı sarı yapraklarla     
Kuru dallar arasında
Sen gelirsin aklıma

Rüzgarla düşen yapraklar
Daima senin hayalin
Yine bir sonbaharda
Geleceksin sen bana

Her sonbahar gelişinde
Sarı sarı yapraklarla
Kuru dallar arasında
Sen gelirsin aklıma

Bu yazının sonbahar kısmına son verirken, ikinci kısmı olan YAĞMURLU ŞARKILARDA görüşmek üzere, sakın bizden ayrılmayın efenim… :)

9 Ekim 2012 Salı

KLİP ANALİZ DENEMESİ-YAŞAR KLİPLERİNE BİR BAKIŞ...


YAŞAR KLİPLERİNE DAİR

GİRİŞ:
YAŞAR bir röportajında demişti ki, “şarkı yaptığım kadınların hepsi şarkıların kendilerine yapıldığını sanıyorlar ama orda aslında ben varım ve bu şarkıların küçük bir kısmı kadınları anlatırken aslında büyük kısmı beni anlatıyor.” Bunu klipleri izleyip aklımda şimşekler çaktığında daha iyi anladım. Gerçekten de YAŞAR orda kendini sonuna kadar açıyor, tabi anlayana…

NOT: Bu düşünceler çeşitli zamanlarda aklıma doluşup kalemimden dökülmüşlerdi. Dolayısıyla hiçbir müdahale veya düzenleme yapmadan aklıma gelen notlar şeklinde yazdım. Belki siz bambaşka şeyler gördünüz veya göreceksiniz kliplerde ama ben bunları görüp sizlerle paylaşmak istedim. Aşağıdaki yorumlar tamamen benim kendi yorumlamam, klipleri izlediğimde bende çağrıştırdıkları ve bunlar Özbekhan’la muhabbetlerimiz sırasında spontane olarak ortaya çıktı. HATIRLA ve KAYIKÇI klibi hakkındaki yorumum ise uyurken aklıma geldi. Burada öznelere dokunmadım ve sanki dışardan bir kişi bakmanızı istedim. Sanki muhabbet etmişiz gibi. Bu yüzden düzenli cümleler halinde değil, kısa notlar halinde, aklıma geldiği kadarını yazdım. Tek müdahalem yazım kontrolü yapmak oldu. Marifet iltifata tabidir, der ya Yaşar, üzerinde düşündürecek şarkıları için Yaşar’a ve Yaşar’dan öte ona bu şarkıları yazdıran duygulara çok teşekkür ederim.

DİVANE

 Bu klip YAŞAR’ı anlamak için o kadar çok ipucu veriyor ki, YAŞAR’ın klip senaryosunu kendisinin yazdığını bile düşündürdü bana… Divane klibi zaten anlamlıydı, daha bir anlamlı geldi bana
O kadar çok şey var ki o klipte
mesela
YAŞAR sevgiliye mektuplar yazıyor
ama o sevgili çoktan o evi terk etmiş
O terkedilmiş ev
Sevgilinin kalbi
ve YAŞAR bir gelip bakıyor ki ev bomboş, terkedilmiş, Yani artık o kızın kalbinde değil…
ve dikkat edersen
YAŞAR arkadaşlarıyla
bir viranede gitarını çalıp feryat ediyor,
şarkının en haykırdığı yerlerini (ay aman, yar sana söylemeliyim, içimde tutamam yar)
o viranede söylüyor
o virane de YAŞAR'ın iç dünyasını temsil ediyor olabilir, kopan fırtınalar var o viranede
bak şuraya yazıyorum
YAŞAR kesin bu senaryoyu okuduğunda
“tam aklımdaki gibi tam hissettiğim şeyler” demiştir kesin
hatta senaryoya katkısı bile olmuştur
ayrıca
orda bir kız geliyor
böyle beyaz
elbiseler içinde
bir hayal
yani bulmayı umduğu şey
ama karşısında bomboş terkedilmiş bir ev, hayal kırıklığı
üstelik şöyle bir şey de var
belki bu geri dönüş,
YAŞAR geri dönüyor ya
klipte
belki de bu ayrılıkta kendi payı olduğunu düşünmesi de olabilir
belki söylemeliyim içimde tutamam dediği şey
bir itiraf
çünkü koçlar
kolay kabullenmez hatalarını
bu şarkı ve klip hakikaten YAŞAR'ın hayatına dair acayip büyük ipuçları veriyor ama anlayana yani.
bana divane diyorlar yok artık uslandım yar
e daha açık nasıl ifade edilebilir ki
divane=deli ve bir şeye düşkün anlamlarında (TDK)
bir şeye düşkün
yani mantıklı davranmamış zamanında ve kaçırmış elinden divane divane gezerken, belki de ilişkinin verdiği rehavetle vurdumduymaz davranarak, hatta ilişkide yanlışlar(!) yaparak…
ama uslandım diyerek kendini affettirme çabası da var, nafile…
Divanede evlerden bahsettim ya o ev kızın kalbi filan diye
YAŞAR'ın bundan 11 sene sonra vardığı nokta “Selvi” şarkısında:
Hüzünleniyorum hala o evin önünden gelip geçerken
Bu arada evin büyüklüğü dikkatimi çekti, bu evin bu kadar büyük adeta saray gibi büyük olması da sevginin büyüklüğünü anlatıyor olabilir,
Burada da YAŞAR’ın burcunun tüm özelliklerini taşıdığına dair açık şeyler var.
Bir kere
Koç burcu yapısı gereği duygularını çok coşkulu yaşar ve ilişkiye kendinden çok şey katar.
Koç burcunun özelliği sevgiliyi idealize etmesidir, o kadar güzel bir şekilde yaşar ki aşkını kafasında, bu aşka ulaşmak için çok uğraşır, ihtiraslıdır bu konuda ve kafasında idealize ettiği aşkı karşısında bulamayınca hayal kırıklığına uğrar veya ulaşınca hevesi geçebilir. (Başka bir şarkısında atıfla: Eh işte imkansız bir aşkı isteriz, bize Akdenizli derler: aslında imkansız aşkı istemesi belki de bununla ilgilidir :) )
Yukarıda anlatılanların kliple bağlantısı: Evin büyüklüğü. YAŞAR’ın aşkı o kadar büyük ki, bu da klipte adeta saray büyüklüğünde bir evle temsil ediliyor.
Klipte bir hata dikkatimi çekmişti, şimdi YAŞAR bir dolu mektup atmış sevgiliye
ve mektupların hepsi geri gelmiş
ama
şöyle bir şey var
gönderen kısmında sadece YAŞAR yazıyor ne soyadı ne adres var
nasıl geri gelmiş bu mektuplar
ama bunu da şöyle düşünebiliriz
bu mektuplar kendine yazılmış esasında
yani
kız gitmiş ama içinde yaşattığı kızın adresi gene kendisidir insanın
karşılıkları olmayacak
kendi duygularına, içine yazılmış mektuplar
o yüzden adres yazmaya gerek görmemiş
nasılsa o mektuplar gene kendine dönecek diye
ama mektupları yazdığı kişi kendisi esasında…

VE KLİP İŞTE BURADA:


KUŞLAR


Gerçi bu klip stüdyo görüntüleri ama
bunda da
baya bir şey var
mesela
şu çocuk oyunu
var ya
bir taraf kuşlar malum
ama diğer nesne güneş
dikkat ettin mi
kuşlar normalde güneşe doğru giderler
yani o iki nesnenin seçilmesi
tesadüfi değil
kız tarafı kuşu temsil ediyor
YAŞAR da güneşi
YAŞAR oyunda kuşa karşı güneşi galip getirmeye çalışıyor, kuşu kendine çekmeye çalışıyor belki de
kız güneşe doğru uçuyor gibi duruyor
ama
kuşlar galip geliyor
yani kız gidiyor,
güneşe gelmiyor
ondan sonra
“sakın sen kuşlara uyma” çabası
o sırada fonda da gene kızın (muhtemelen şarkının yazıldığı sevgilinin) sureti
beyaz kanatlı her an uçmaya hazır bir kuş var
ve onu orda tutmaya çalışıyor
ama bu şarkı divaneye göre daha umutlu
yani bir ihtimal gönlünü çelme ihtimali var, daha yelkenler suya inmiş sanki
kuşlarla özdeşleştiriyor ve kuşlar gitsin sen kal diyor, bak gönlünü mabedim yaptım diyor
bak ayrılığa gerekçe kalmadı diyor
ellerime kelepçe vurdun
yani bak işte dizlerine geldim (öncekiyle bağlarsak: bana divane diyorlar, yok artık uslandım yar)
kuşlar da başka bir şey daha var
kız YAŞAR'ın bütün çabasına karşın ilk başta umut verir gibi olsa da, gidiyor
hangi satırda bil bakalım
sen hala kuşlara hayran
kızın tercihi belli
sen kuşları sevdin, sen de gider miydin, sen hala kuşlara hayran
kız kuşları tercih ediyor yani güneşi değil
ayyy çok üzüldüüüm
üzüldüm dediğim kızın gitmesi, gitmemeliydi bu kadar sonuna yaklaşmışken
ama derinine indiğinde YAŞAR'a bir şekilde ulaşmış oluyorsun
YAŞAR'ı daha iyi anlamanı yolu şarkı sözlerini anlamaktan geçiyor
çünkü YAŞAR o kadar ipucu veriyor ki
paylaşmak istediğini
dıştan baktığında
belki bu kadar anlam yüklemezsin
ancak ben kendimden de çok şey buluyorum şarkıları, beni düşünmeye sevk ediyor

KLİP BURADA:


SEBEPSİZ FIRTINA


  
 Bir kamarada geçiyor klip. Ana obje şişe içindeki gemi. Bu gemi YAŞAR'ın klip boyunca içinde olduğu kamaranın bir sembolü olabilir. Ve şişe de sevgiliyi temsil ediyor. Gemi şişenin içinde.
ve bu noktada, klibin bir yerinde "Esirinim" yazıyor. Yani YAŞAR gemi ve şişenin içinde tutsak kalmış. Bu da bir aşkın esiri olduğunu temsil ediyor. Bu aşkta tutsak kalmış. Umutlarının tükendiği noktada ise, şişeyi kırıyor… (Umutlar aşkın teknesi ya, umutlarım tükendi ay ay ay)...
            Şişeyi kırıyor ama gemi yatık. Onu şişe içinde dik tutan şey aşkı ve umuduydu, ama artık o umudu da yok. Ve şişe kırılıyor.
            Alternatif final:
            Kamaranın içinden dışına doğru uzaklaşan bir çekim ve ilk baştaki şişe içindeki gemi görüntüsü şeklinde bitirilebilirdi. Bunun mesajı farklı olurdu o zaman. YAŞAR'ın esirliğinin devam ettiğini ifade edebilirdi.
            Ancak hem şişenin kırılması, hem de YAŞAR'ın uçarak kamaradan kurtulması, artık aşkta bir umut kalmadığını ve her şeyin bittiğini sonunda onun da anladığını gösteriyor gibi. Öte yandan…
         YAŞAR o kamaradan bilinmezliğe uçuyor. Aşkın etkisinden kurtuluyor biraz ama divane oluyor yani Kerem ile Aslı gibi. Bilinmezliğe uçuyor ya çok ilginç.
            Ve geminin yan yatıp öyle kalması… Bu aşkın etkisinden kurtulacak ama boynu bükük kalacak gibi. Bu da Divane’deki YAŞAR’la uyuşuyor. Üstelik başka bir nokta daha var. YAŞAR'a bir röportajda sordular, sevdiğiniz kişi için ne yaptınız diye. YAŞAR da iki tane albüm yaptım dedi. Sebepsiz Fırtına bu albümün son klibi, yani ikinci albümün. Yani ikinci albümün sonunda YAŞAR da uçuyor artık bu aşktan. Sonrasında yeni limanlar…

VİDEO KLİBİ BURADA:


...HATIRLA...
(NOT: Bu kısım klipten çok şarkının kendisinin bende çağrıştırdıkları ile ilgili, zira klip pek fazla tuttuğum bir klip değil malesef)
 Bu şarkı bir kişiye yazılmış gibi görünmekle birlikte esasında, kişinin kendiyle diyaloga girmesi, pişmanlıkları, yaşadıkları, yediği darbelerden sonra kendine dönmesi, içine yolculuk yapması sürecini anlatıyor bence. Bir yerde kişinin kendiyle konuşması bence. “Aklım senden başka her şeyde, sense takmaz hallerde”. Bir inkar var sanki, içindeki seslerden biri hayır diyor ben sadece kendimi düşünmüyorum, ben sadece kendim için yaşamıyorum, ama içindeki diğer ses diyor ki, sen öyle san, bunları söylerken bile kendini düşünüyorsun, dünyanın merkezi olduğunu düşünüyorsun, “Bırak dağınık kalsın saçların, salsın seni rüzgarlara, onlar getirsin seni bana” Biraz akışına bıraksana olayları, sonra gene başladığın yere yani bana yani kendine döneceksin nasıl olsa, önce biraz kapıl rüzgara ve kendine gel artık diyor. (Bu temayı Yaşar’ın
Tarak değdi saçıma,
Hani ben serseriydim
dizelerine bağladım,
O satırlarda hoyratça harcanmış zamanların artık geride kalmış olması ve o deli dolu serserilik zamanlarının yaşla birlikte kaybolup gitmesi anlamlarını çıkarmıştım ilk okuduğumda. O yüzden o iki satır benim için çok anlamlıdır)
 Ama bunu yapmasındaki amaç yani kendine bu kadar kapanmasının nedeni kendini koruma içgüdüsü mü, kırılmamak için mi? Darbe yememek için mi?

Sonra birden pişmanlık, başında kavak yellerinin estiği ve daha hayatı yeni tanımaya başladığı günler uzakta, daha bu kadar kendini hayata kapamadığı, bu kadar hayata karşı gard almadığı günler o kadar uzak ki, o günleri özlüyor, bir nevi günah çıkarıyor. Derken bir bakmış yıllar geçmiş, o eski tasasız hayatı gitmiş, bitmiş, bir daha dönemeyecek artık o rahat günlere, ve o zamanı yeni rüzgarlara alışmak yerine kendine dönük yaşadığı için pişman oluyor, “Hatırla o eski günlerimizi, kafanı vur duvarlara taşlara, aklın gelse de başına, dönemem asla sana”.

Sonra fark ediyor ki hep kendine yaşamış, hep ben merkezli yaşamış, hep kendine yaşarken çevresini umursamamış, hatalarını fark ediyor birer birer. Hayatını bir gözden geçiriyor ve görüyor ki “açtım senden başka bir şey yok. Ne kitapta ne defterde” Ne yaptıysa hep önce can sonra canan için olmuş adeta ve kendine diyor ki “artık yeni rüzgarlara alışman lazım usta”, “saçların gene dağınık kalsın ama” yani tamam sen sen olarak kal ama yeni rüzgarlara da alış, biraz da etrafına bak be olm”, “ağla gözlerinde yaş kaldıysa hala” yani o kadar taşlamışın ki bu süre boyunca dayanıcam pes etmiycem hayat beni yenemiycek diye diye, o kadar sıkmışın ki kendini ağlamanın rahatlatıcılığını unutmuşun bir yerde, bir ağlasan rahatlıycaksın ama şu gururun yok mu, hep seni engelliyor, kabullenmeme var. Ama ne yapsa boş, gene kendine yeniliyor, dönemiyor asla geriye…

istiyor aslında dışarı çıkmak ama kendi kendine öyle bir savunma mekanizması geliştirmiş ki, kolay kolay açılamıyor yeni rüzgarlara... yıllar sonra bunu fark ettiğinde de çok geç oluyor haliyle...

Nedir bu kadar hayata karşı bu gardını alma durumu bilmiyorum ama benim şarkı sözlerinde bulduğum alt metinler bunlardı.

VİDEO KLİBİ BURADA:


…KAYIKÇI… (KLİP HAKKINDA KISA BİR DÜŞÜNCE)


 Bence en etkili yeri finali, hatta sırf finali için izlenir. orda kendi geleceğini görüyor, bir aşkın peşinde yalnız yaşlanmış bir Kayıkta ve bunun şokuyla bir gerçeğe dönme ve kendine gelme, durumunu anlama var. bu saatten sonra da geriye dönüş imkanı da kalmıyor. şimdi bu gönül kıyılara varmak ister mi yar? bence bunu çok çok iyi anlatmış ve hele son Kayığa yığılıp başını ellerinin arasına alıp ağladığı sahne beni acayip etkiledi. Şarkının duygusunu çok iyi vermiş o bakış, duruş...

VİDEO KLİBİ:


ŞARKI HALİNDE KAL
  
Yalın, çıplak duvarlar arasında eski zaman şövalyeleri kılığında bir adam haykırıyor sevdiğine “git, benden uzak bir yere git, şarkı halinde kal” diye, o adam ki sevdiğini “yanında olmadı mı daha bir seviyor” Aşkı yaşamaktan çok, özlemeye aşık. Ucu bucağı görünmeyen bir koridorun, “çıkamadığı, ama sevdiğini kaç kere çıkarmak istediği duvarların” ortasında, kavuşamayacağı sevdiğine bir ağıt yakıyor. Sevdiğine kavuşmasını engelleyen duvarları (korkuları) var, duvarlar arasından uzuuun bir yol uzanıp gidiyor. O çıplak, çatlak duvarlı koridorun, bir tarafında kapısı penceresi yok.

Bir taraftaki duvarda ise kapı-pencere görülüyor. Bunu da şöyle yorumladım. o pencereler kapılar kırık dökük ve karanlığa bakıyor. Tıpkı Divane klibindeki terkedilmiş ev gibi. Ya da Selvi'de önünden gelip geçerken hüzünlendiği ev gibi. O senin iç dünyan, ki bu da klibin duygusuna çok uyuyor. Git diyorsun benim odalarım karanlık, çizilmemiş duvarlarıma kapılar dar yapılar dar, aşk geniş ovalar arar... sen hep öyle yalnız hayal olarak, şarkı olarak, çünkü gerçeğinin beni gene bu pencereler gibi paramparça etmesinden korkuyorum...
 
Ne o dışarı çıkabiliyor, ne de dışarıdan kimse içeri girebiliyor. Sevilen uzaktan seviliyor. Duvarların boyasız olması içten sade yalın oluşu anlatıyor, İşte ben buradayım ama çok istesem de ne ben bu koridordan çıkabilirim ne de sen girebilirsin, orda kal, demek için ve duvarlar arasındaki mesafe çok dar. Korkuları, belki kendine güvensizliği elini kolunu bağlıyor. Savaş sonrası hayatta kalan tek şövalye gibi. Ama bu savaş kendisiyle. Belki de yoğun bir platonik duygunun pençesinde çıkmak istediği duvarların içinde kalmış. Sevdiğine ulaşabileceği tek araç ise gitarı ve şarkıları. Kavuşmak ancak Sevdiği şarkı halinde kalırsa mümkün olabilecek, çünkü Şarkının uyandırdıkları, yarattığı duygusudur o duvarları aşıp yüreğe dolan ve sevdiğini kendi benliğinde hissetmesini sağlayan… Şarkılarıyla sevdiğine kavuştuğunu hissediyor ve bu duygu ona yetiyor. Bu acıyı yaşamaktan gizli bir zevk alıyor bile denilebilir. Not: Bu klip Şarkıların Var'a da çok uyarmış.


KÖR BIÇAK
 Klip Divane klibine atıfla başlıyor, o klipte adam yeri göğü delip gelmiş ve karşısında terkedilmiş bir ev (kalp) bulmuştu, yazdığı mektupları saçmıştı. divane klibinde bahsedilen sevgiliyi görüyoruz bu sefer de. O klibin geçtiği eve geri dönüyor ve adamın yere saçtığı mektupları buluyor, ama bu sefer de adam yok ve klip bir arayış içinde başlayıp bitiyor.

Yağmurun altında, çıplak cenin pozisyonunda duran bir kız, saf ve beyazlığı kaybolmamış bir aşkın temsilcisi, adamın gözündeki bir hayal. Adam bu aşkı yaşatıyor içinde, Bir gün aktı gözyaşlarım, o yağmurlar bir gün akıp da durmayan gözyaşları ve o aşk için yağıyor o yağmurlar. Ve bu aşkla sırılsıklam olmuş bir adam, hüzünlü bakıyor, o ağlıyor gözyaşları sevdiğinin üzerine yağıyor.

Bir gün artı bir gün daha,
Bir günahtı her gün daha
Bir gün aktı gözyaşlarım, durmadı, durmadı

Yapraksız ve renkleri kırmızıya dönen ağaçların ortasında, sevdiği gidince yapraksız kalmış bir ağaca dönmüş, bu durumu zor da olsa kabullendiğini 5 sene sonra 2001’de yaprağın kaderi düşmekmiş olarak kabulleniyor. Kurtarılmaya çok uğraşılmış ancak başarılamamış bir ilişkide iplerin kopma noktası, Yaprağın Kaderi ile tamamlanıyor. Geçmişe özlem, bir ormanda yürüyüş, bu şarkıdaki aşkın teması yağmur ve orman (ağaçlar) olmalı. Sevgileri bir selvi kadar uzun, geçmişte. Şimdi adam isyan ediyor, yapraksız ağaçların ortasında.

Yağmurların ortasında dönen sevgili, trende yolun ters tarafındaki güzergahta, kaçıyor ama gözleri yolda, yani aslında peşinden gelinmesini istiyor, yağmur altındaki kızın gövdesinde adam beliriyor, yani bu çaresiz bir ayrılık belki de, yani ileriye dönük olarak geriye bakarak uzaklaşıyor. Yıllar içinde

Bu arada bir fraksiyonda kadın da adam da kalabalık yollarda insanların arasında yürüyorlar, belki kendilerini başkaları ile avutmak için, başka insanlar tanıyorlar, başka yerler görüyorlar ama hep gözlerinde bir arayış, ve sanki yolların yeniden kesişeceğine dair bir umut.

Saplı durur rengi gözlerinin,
Sana kayar sana kaçar yine deli aklım benim.

Beni yine seninle (teninle) bileseler derken, kadının vücudunda bir yansıma olarak görülmesi hoş bir ayrıntı olmuş.

İkisi de sanki birbirlerini arıyormuş gibi nesnelerde,. Kadın adamı büyük şehirlerde arıyor, adam kadını ormanlarda, doğada, ve doğa-şehir bütünleşmesi iki farklı kutbun birleşimi gibi görünüyor.

(NOT: O klip çekilirken yanından geçip giden insanları çok kıskandım onlar belki farkında bile değillerdi o zamandan, yanlarından geçen adamın bizler için ne kadar önemli olduğunu.)

Ve o son bakış ve klibin bütün anlamını veren o satır

Seni hala öyle çok seviyorum ki
Aşkım senden, senden öte aşktan özür dilerim
Saf maddeden yapılmışsa bir gün geri gelecektir, derdin ya sen
Dönersen bırakmam,
Dönersem bırakma

Ve o sevgili, bu sözün doğruluğunu kanıtlarcasına geri geliyor ve bu aşkın saf maddeden yapıldığını anlıyoruz velakin klip bu sevgilileri birleşmiş olarak göstermese, ucu açık bitse de içimize umut doğuruyor, kızın geri gelmesinden onun adamı bırakmayacağını, adamın dönersen bırakmam deyişinden kadını bırakmayacağını anlıyoruz.

Gördüğüm bir yorum bu şarkıyı anlatmak için aklıma gelip dilime gelmeyen her şeyi ifade ediyor: o kadar aşk yaşarsın yorulursun yaralanırsın sonra durulursun ilk başa dönmek istersin yapamasan da işte o anda tek tesellin Yaşar’ın bu şarkısı olur!

VİDEO KLİP BURADA:




MASAL ALBÜMÜNDE YER ALAN, DEM ALBÜMÜNÜN KAPAĞI OLAN YAŞAR TABLOSU’NA DAİR BİRKAÇ NOT:

Tablo sarı rengin hakim olduğu bir resim sunuyor. Sarı renk tamamen geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin ifadesidir. Sarı canlılık ve neşenin rengi olduğu kadar, hüznün ve sonbaharın da rengidir. Aynı zamanda geçiciliği de ifade eder. Nostalji ve eskimişlik de ifade eder. Sözgelimi sararmış fotoğraflar veya yapraklar insanda nostalji ve hüzün yaratmaz mı? Geçip giden bir zamanın izleridir o sarı renk. Bir daha gelmeyecek olan bir anın temsilidir ve az sonra kaybolacaktır. Hayat gibi…

Tabloda hakim olan bir diğer tema kuşlardır. Kuşlar ayrılığı, haber taşımayı, uçup gitmeyi akla getirir. Tabloda kuşlar –Yaşar’ın şarkısına da atıfta bulunurcasına- sarı bir gökyüzünde uçuşmakta ve can havliyle sarı sonbaharda kanat çırpmaktadır.

Bu sarı ortamın ortasında, Yaşar, sol göğsü –yani kalp tarafı- açılmış bir halde yüzünde hafif acı hafif umutla bakmaktadır; bu bakışta kalbini ortaya koymuş bir adamın adeta kuşlar yoluyla sevgiliye çağrısı vardır. Kuşlar gitmekte ve sevgiliye haber götürmekte gibidir. Adamın başı öne eğik, çene göğse yakın duruşu, uysal bir duruştur. Kabullenici duyguları anlatır*. Bu da tabloda bakışlarda gördüğüm, umutla beklediğini çağrıştıran bakışı doğrular gibidir. Adam sevdiği olmadan zifiri bir yalnızlığın ortasında çaresiz kalmıştır. Öte yandan başı hafif sola eğilmiş haldedir. Bunun beden dilindeki anlamı kendini gösterme isteğidir**. Yani adam, “bak işte kalbimi açtım sana, işte buradayım” mesajı vermektedir bu duruşla

Yaşar zihnini kaplayan düşünce ve duygular arasında beklemektedir. O duygularda isyan, özlem, kendiyle savaş, umut ve umutsuzluk, saflık (yüzü genel tablodaki hakim sarı tonuna göre biraz daha beyazdır), anılar ortasında beklemektedir. Bununla beraber bir karanlığın da ortasındadır aslında. Zira tablonun baskın sarı renginin ortasında yarı yarıya bir halde görünen Yaşar’ın yakın arka çevresi siyahtır. Karanlık ve bilinmeyendir içinden çıktığı, çaresizlikten çareye çıkıştır bir anlamda. Bir umutsuzluk dalgası onu içine hapsetmek üzere bekler gibidir. Zira kafasının üzerinde yükselmiş başlık gibi bir dalga onu yutmak için bekler.

Sol tarafta hayali bir kadın silueti görülür. Etekleri uçuşan bir yarı kuş-kadın. Kanat açmış gibi kollarını açar ve elbisesi uçuşur. Bu sahnenin hemen altında, kadından kalan bir anıyı çağrıştıran kırmızı bir şerit, adamın hayallerine takılmıştır. Sanki adamın bir dilek ağacına çaput bağlaması gibi, kadından bir parça adamın hayal dallarına bağlanmış/takılmış gibi orda kalmış, uçuşmaktadır.

En alttaki büyük kuş bu manzarayı, yukarıda elbisesi uçuşarak uzaklaşan kadına taşır kanatlarında. Adam kuşların baharla gelmesiyle canlanırken, sonbaharda gitmeleriyle hüzünlenir. Bu duygu tablonun genel rengi olan sarının, ilk paragrafta belirtilen özellikleriyle uyumludur.

Bu tablo umudun ve umutsuzluğun tablosudur. Sonbaharda uçup giden kuşların –terk etmeyi anlatan- umutsuzluğunu, ilkbaharda gelmesi beklenen haberin (ve sevgilinin) gelmesi umuduyla harmanlayan bir tablo…




Tabi ki bunlar benim gördüğüm öznel çıkarımlarım ve alt metin okumalarım. Belki siz benim bu gördüğüm şeylerin hiçbirini görmeyeceksiniz, ya da "Amma da yaptın ha" diyeceksiniz. Olsun, her bakış yeni bir görmedir. Klibi ona bakan gözler anlamlandırır. Ben sadece bu sonsuz imgelem dünyasında benim aklımdan geçenleri sizlerle paylaşmak istedim. Yaşarlı Günler dilerim...